Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
AK Parti, 29 Mart’ı doğru okumalı
Sadık Ünay
AYLARDIR kamuoyunun gündemini meşgul eden ve AK Parti hükümeti için bir tür güven oylamasına dönüştürülen 29 Mart 2009 yerel seçimleri nihayet geride kaldı. Ancak bu seçimler, alışılagelmiş çekişmelerin yanında Türk siyasetinin onurlu ve milli duruş sahibi isimlerinden Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve üç dava arkadaşının vefatı ile çeşitli illerdeki ölümlü seçim çatışmaları sebebiyle hüzünlü bir ortamda tamamlandı. Siyaset finansmanının belirsizliğinde yapılan onca masraf, bilgi/gürültü kirliliği, gerilen sinirler ve zaman zaman aşırı sertleşen bir üslupla yapılan atışmalar, Yazıcıoğlu’na hürmeten biraz erken sonlandırıldı.
AK Parti açısından bakıldığında 29 Mart yerel seçimleri, 3 Kasım 2002 genel seçimleri ile ilk kez iktidara gelmesinden bu yana partinin genel başkanının statüsü, cumhurbaşkanlığı seçimi ve 367 engeli, e-muhtıralar gibi anti-demokratik engellemelerle karşılaşmadığı en “normal” seçimdi. Bundan dolayı İl Genel Meclisi seçimlerinde alınacak oy oranının, AK Parti’nin partileşme süreci ve oturmuş seçmen desteği hakkında genel bir fikir verebileceği vurgulanmıştı. Fakat sonuçlar, AK Parti için Başbakan Tayyip Erdoğan’ın öngördüğü seviyenin üç puan altında kaldı. 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde %46,7’lik bir desteğe ulaşan AK Parti 29 Mart’ta, bir önceki yerel seçimlerde elde ettiği %42’lik oranın da altına inerek %39 civarında oy alabildi.
Halen ülkemizin en büyük ve yaygın siyasi hareketini temsil eden, kendisini takip eden iki muhalefet partisinin toplamına yakın oy alan ve önemli büyükşehirlerde güven tazeleyen AK Parti açısından 29 Mart bir “hezimet” olarak değerlendirilemez. Ancak alınan sonuçların da ulusal bir “seçim zaferi” havasını yansıtmadığı açık. Başbakan Erdoğan da seçim gecesi yaptığı konuşmada, bu sonucun nedenlerini araştırarak strateji ve personel değişikliklerine gidebileceklerinin sinyallerini verdi.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da DTP ile giriştiği kıran kırana mücadelede başarı kazanamayan AK Parti, bölgedeki oy oranındaki genel düşüşün yanında Van, Siirt, Şanlıurfa gibi önemli şehirlerde de belediye başkanlıklarını kaybetti. İç Ege ve Akdeniz’de Aydın, Balıkesir, Manisa, Isparta ve Antalya gibi illerde uğranan yenilgiler; Karadeniz’de Trabzon dışında bir ilde ciddi sıçrama yapılamaması; başa baş yarışlar sonunda kazanılan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Başkanlıkları’nın, İstanbul’da 6 ilçe belediye başkanlığının kaybedilmesiyle gölgelenmesi, dikkate alınması gereken konular. Öyle görülüyor ki, Türk seçmeni AK Parti’ye siyasetin en büyük aktörü olmasına yetecek ölçüde destek verirken, kendisini özeleştiriden azade hissetmesini engelleyecek derecede ince bir uyarı da gönderdi.
Bunun dışında, AK Parti’ye sürekli bir “sistemik mağduriyet” kaynağı oluşturan anti-demokratik müdahaleler görece azalırken, Başbakan Erdoğan’ın “karizmatik otorite” görüntüsü ve muhalefet partilerince abartılarak kullanılan “tek adam” imajı da artık siyaseten bir artı değer kaynağı oluşturmuyor. Yerel aktör ve dengelerin daha çok gözetildiği bir yaklaşım; daha mütevazı, kapsayıcı ve diyaloğa açık bir üslup; takım çalışmasını daha çok vurgulayan ve yakın çalışma ekibinin daha nitelikli ve insancıl figürleri içermesine dayalı yeni bir tarz, yapılacak bir muhasebenin olumlu sonuçları olabilir.
AK Parti’nin seçim performansını etkileyen unsurların başında, küresel ekonomik krizin derinleşen etkileri sonucu %13’ü aşan işsizlik oranı ve diğer sosyo-ekonomik sıkıntıların doğurduğu siyasi tepkiler geliyor. Doğrudan yabancı yatırımlar, uluslararası para akışı ve ihracata dayalı bir büyüme modeli öneren AK Parti’nin, seçim kaygılarıyla ötelediği IMF Anlaşması yerine devreye soktuğu paketler, dar ve sabit gelirli kesimleri yeterince rahatlatamadı. Bunun yanında İstanbul’da Gürsel Tekin/Kemal Kılıçdaroğlu ikilisinin “yolsuzluk-yoksulluk” temaları üzerinden oluşturdukları alternatif muhalefet stratejisi, CHP’-
nin devlet ve laiklik eksenli geleneksel muhalefet söyleminden daha etkili oldu ve özellikle varoş bölgelerinde güçlü bir rüzgar oluşturdu. Önümüzdeki dönemde bu söylem ve yaklaşım tarzının tedricen yaygınlaşarak CHP’-
nin hâkim söylemini, Deniz Baykal’ın izin verdiği ölçüde, dönüştürmesi beklenebilir.
29 Mart seçimleri, isabetli aday tercihleriyle AK Parti’nin ekonomi politikalarına tepki oylarını bazı bölgelerde toplayan MHP’nin; başörtüsü meselesi, katsayı problemi gibi din-devlet-toplum ilişkilerinin kemikleşen problemlerinin çözülememesinden ve “İslami burjuvalaşma” denilen hızlı dünyevileşme sürecinden rahatsızlık duyan muhafazakâr seçmenler için Saadet Partisi’nin alternatif oluşturmaya başladığını gösterdi. Numan Kurtulmuş önderliğinde daha uzlaşmacı bir dil ile “bilgiye dayalı/vicdani siyaset” vurgusu yapan SP, Orta Anadolu’da ve başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerin varoşlarında zamanla güç kazanabilir. Ayrıca İstanbul ve Ankara’da CHP adaylarıyla girişilen “kayıkçı kavgası” tarzı polemiklerin sol seçmenleri birleştirip blok halinde sandığa götürürken, AK Parti teşkilatlarında merkezî aday belirleme vb. sebeplerle oluşan uyumsuzlukların “Milli Görüş” geleneğinden beri korunan teşkilat ahengini sarstığı da unutulmamalı.
AK Parti, CHP ve DTP’ye karşı mevzi kazanmaya çalıştığı ülkenin kıyı/çevre bölgelerinde görece başarısız olurken, MHP ve SP ile çekişeceği merkeze doğru çekiliyor. Güneydoğu’da seçim döneminde başlatılan kültürel açılımların ya da fizikî mühendislik projeleri üzerinden yapılan “hizmet siyaseti”nin, Kürt meselesinin karmaşık yapısını ve kimlik algılamalarını doğru çözümleyen bir yaklaşım olmaksızın pek işe yaramadığı da görüldü. AK Parti, Güneydoğu’daki siyasi ve sosyo-kültürel aktörleri ciddiye alıp iletişim kanalları açan ve güvenlikleştirici söylemlerden kaçınan bir yönetişim tarzı geliştirmelidir. Aksi halde %10 barajına yaklaşan ve bölgesel parti kimliği iyice perçinlenen DTP, önümüzdeki dönemde parlamenter temsil noktasında daha iddialı hale gelecektir.
Bütün bunlara Şanlıurfa ve Adana gibi iller ile İstanbul’un bazı ilçelerinin kaybedilmesinde rol oynayan aday tercihlerindeki problemleri ve Yazıcıoğlu ile arkadaşlarının geçirdikleri helikopter kazası sonrasında yaşanan arama skandalı benzeri medyatik manipülasyonlara müsait “idari acziyet” manzaralarını da eklemek gerekiyor. (Hem Yazıcıoğlu’na toplumsal bir vefa ifadesi hem de kriz yönetiminde sınıfta kalan AK Parti yönetimine bir tepki olarak Sivas Belediye Başkanlığı’na BBP adayı seçildi.)
“İncelikli uyarı” şeklinde tanımladığımız 29 Mart seçim sonuçları, AK Parti yönetimi ve Başbakan Erdoğan tarafından muhakkak değerlendirilecektir. “Adalet” ve “kalkınma” prensipleri etrafında örülen bir siyasi hareketin, temel insan hakları, sosyal adalet, fırsat eşitliği ve sosyo-ekonomik kalkınma hatlarında atması gereken daha çok adım var. Bu adımların atılabilmesi ise Başbakan Erdoğan’ın şu ana kadar pek çok kritik durumda gösterdiği güçlü siyasi iradenin yanında, nitelikli kadroların sinerjisinin ve derin bir toplumsal iletişim kabiliyetinin korunmasına da bağlı.

Paylaş Tavsiye Et