Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Kelimeler ve rahmet katmanları
Nazife Şişman
BİRKAÇ yıl önceydi. Bir Ramazan günü gazetede yer alan bir haber dikkatimi çekmişti. Fakirlere yardım için dernek kuran bir grup esnaf, hayrın gizli olması gerektiğinden hareketle isimlerini gizlemiş ve yardımları da bu gizlilik dahilinde yapmışlardı. Bu olayı haber yapan gazete ise “çağdaş Robin Hood’lar” manşetini atmıştı. Bilindiği gibi Robin Hood, feodal beylere karşı çıkan, halkın yanında yer alan İngiliz tarihinden bir kahraman. Köroğlu başta olmak üzere zalim iktidara karşı mazlum halktan yana olan pek çok kahraman mevcut bizim tarihimizde de. Ama bir grup insanın yardımseverce davranışı, ne tarihimizdeki bu kahramanlara nisbetle tanımlanıyordu bu haberde, ne de sadaka gibi dinî terminolojiye nisbetle.
Merhum Recep Yazıcıoğlu vefat ettiğinde de “sıra dışı vali” sıfatının dışında bir övgü ifadesi bulunamamıştı onu tavsif edecek. Halbuki onu en fazla tanımlayan ifade, “ehl-i hizmet” ya da “işinin ehli” olmalıydı. Bu ve benzeri örnekler, sadece değişen dil ve ifadeyi değil, aynı zamanda bir dünyadan, o dilin ifade ettiği bir anlamlar dünyasından uzaklaşmakta olduğumuzu göstermesi açısından önemli.
Temsiller dünyası, atıflar, referanslar, nisbetler... Bunların değişmesi dünya görüşünün de değişmesine işaret eder. Kelimeler ve kavramlar birer kapıdır, bizim tasavvur dünyamıza aralanan birer kapı. Aslında tasavvurumuzu doğrudan doğruya kelimelerle inşa ettiğimizi söylemek bile mümkün. Heidegger “dil varlığın evidir” derken, dilin tasavvurdan da öte, varoluşun çerçevesini çizdiğine işaret ediyor. Elbette Müslümanlar için dil, varlık seviyelerinden sadece biridir ve dili önceleyen bir Varlık söz konusudur. Yine de dil, Müslümanlar için çok önemli bir husustur ki, üzerine eğilinen ilk ilimlerden biridir lisan ve lugat çalışmaları.
Müslümanların âlem, insan ve Yaratıcı tasavvurunu düzenleyen Kur’an, bu düzenlemeyi, başka bir şeyle değil, kelimeler ve kavramlarla gerçekleştirmiştir. Kur’an Arapça nazil oldu, yani ilahî kelam lafız olarak o dönemde konuşulan dilde vahyedildi. Ama insanların dünya ve ahiret tasavvurlarını, yine aynı dili kullanarak değiştirdi. Peki bunu nasıl sağladı? Kavramları tamamen değiştirmese de çerçevelerini belirginleştirerek, anlamlardan bazılarını ön plana çıkararak ve böylece yeni bir kavramsal çerçeve oluşturarak. On dört yüzyıldan beri, Müslümanların kendi aralarında anlaşmak için ihtiyaç duydukları bütün kavramları ve kelimeleri koruyan ve her zaman tedavülde tutan kaynak, Kur’an’dır.
Türkçe’de hâkim olan Kur’an kültürü, tedavülde olan kelimelerle birlikte bir medenî iklim meydana getiriyordu. Türkçe’nin Kur’an lisanıyla, daha doğrusu Kur’an kavramlarıyla ilgisinin kesilmesi, evvela dil devrimi denilen kesme-biçme ameliyesi ile başlamıştı. Bugünse en hafif sıfatla özensiz diyebileceğimiz bir lisan kullanan yazılı ve sözlü basın, bu ameliyeyi son raddesine getirmiş vaziyette.
Türkçe’de kullanılan Kur’an tabirleri, sadece dinî çağrışımlar uyandırmıyor; karşılığı asırlar boyunca değişmeden kalan ve herkesçe malum olan bir mana kolleksiyonuna da atıfta bulunuyor. İşte bu yüzden “Ne olmuş yani, hayırsever yerine Robin Hood denirse dünya mı yıkılır?” sorusunun cevabı “evet”tir. Evet bir dünya yıkılıyor. Kavramlarla bize bir kozmik şuurun telkin edildiği bir dünya yıkılıyor. Çünkü bu ameliyeyle sadece bir kelimeyi değil; o kavramı, giderek o kavramı tedai ettirecek düşünüş ve tasavvuru da kaybetmiş oluyoruz.
Bu sebeple, Ramazan’ı, rahmet ayı olarak idrak edebilmek için “rahmet”i bütün tedaileri ile muhafaza etmemiz gerek. Çünkü rahmet, sadece bağışlanma demek değil, doğrudan kozmik şuurumuza müteallik bir kavram. Allah’ın, hangisiyle hitap edersek edelim yine O’na yönelebileceğimiz güzel isimlerinden biridir Rahman. Allah Kur’an’da şöyle buyurur: “Benim rahmetim her şeyi kuşatır.” (7:156) O, rahmetiyle âleme ve insana varlık kazandırmıştır. Sadreddin Konevi’ye göre, Hak Teâlâ’nın eşyaya vücûd (varlık) ihsan etmesi, onlara rahmet etmesi ile aynıdır. Çünkü her nimetin menşei, “vücûd”dur.
Nimetin başı, rahmetin en şümullü hâli vücûddur; fakat devamı hidayet iledir. Allah Teâlâ, rahmeti sebebiyle insanların hidayetini üzerine almış ve ruhları yaratıldığında onlardan ahid almış olmasına rağmen, nisyan ile malul olan insana hidayet rehberleri göndermiştir. Ve bu hidayetin son halkası olan Kur’an, işte bu içinde bulunduğumuz mübarek ayda nazil olmuştur. Ramazan’ın rahmet ayı olması, Allah’ın Hâdi isminde tecelli eden rahmetine nisbetledir.
Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: “Allah Teâlâ gökleri ve yeri yarattığı gün yüz rahmet yarattı ki bunlardan bir tanesi gök ile yerin arasını dolduracak kadardı. Bunlardan bir rahmeti yeryüzüne yerleştirdi. İşte bunun aracılığı ile anne çocuğuna, kuşlar ve hayvanlar da birbirlerine meyleder. Ahiret Günü geldiğinde, öteki rahmetle bunu tamamlayacaktır” (Müslim, Tevbe 21). Ramazan ayında adeta tecessüm eden rahmet, insanların birbirine meyletmesine vesile olan işte bu yüzde bir rahmetten kaynaklanmaktadır. Yetimi koruyup kollama, yoksulu doyurma, akrabaya ikramda bulunma -akrabalık bağı anlamına gelen “rahm” de rahmetle aynı kökten gelir- gibi rahmetin tedai ettirdiği davranışlarda bulunmak, Müslümanların Ramazan’da her zamankinden daha fazla özen gösterdiği hususlar.
Efendimizin “Bizi Ramazan’a eriştir” duası, bu ayın rahmet iklimi olmasıyla alakalı. Eğer “rahmet”i, sadece bağışlanma olarak karşılarsak, kozmik ve toplumsal başta olmak üzere diğer mânâ katmanlarını göz ardı etmiş oluruz. Ramazan’ın, “Rahman”ın lütfuyla “rahmet” iklimi olması, bu tedaileri muhafaza etmemizi sağlayan dili muhafaza ile mümkün.

Paylaş Tavsiye Et