Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2008) > Toplum > Üniversite: Kafdağı’nın ardında bir şey yokmuş
Toplum
Üniversite: Kafdağı’nın ardında bir şey yokmuş
Nazife Şişman
I-TÜR­Kİ­YE’NİN en iyi li­se­le­rin­den bi­ri­nin ye­ni öğ­ren­ci­le­ri­ne hi­ta­ben ko­nu­şu­yor es­ki me­zun bir ağa­bey. Uzun en­gel­li bir ko­şu­nun so­nun­da ba­şar­mış­la­ra öz­gü bir ra­hat­lık­la san­dal­ye­le­ri­ne yas­lan­mış öğ­ren­ci­le­ri ve ve­li­le­ri­ni şa­şır­tan şey­ler söy­lü­yor ay­nı yol­lar­dan geç­miş de­li­kan­lı. Yıl­lar­ca ders­ha­ne çi­le­si çe­ki­le­rek ka­za­nı­la­bi­len bu “ilk birkaç yü­ze gi­ren­le­rin gi­de­bil­di­ği” li­se­den me­zun ol­ma­sı­na, yi­ne Tür­ki­ye’de ilk bi­ne gi­ren­le­rin oku­ya­bil­di­ği bir bö­lüm­de üni­ver­si­te eği­ti­mi alı­yor ol­ma­sı­na rağ­men hiç de mut­ma­in bir ifa­de yok an­lat­tık­la­rın­da. “Üni­ver­si­te­yi gö­zü­nüz­de bü­yüt­me­yin ço­cuk­lar, bir nu­ma­ra yok. Bi­zim ha­yal kı­rık­lı­ğı­mı­zı siz de ya­şa­ma­yın.” di­yor. Onun ar­dın­dan ko­nu­şan di­ğer es­ki me­zun­lar da “Şu olur­sa şu olur” di­ye eği­tim sü­re­cin­de­ki ba­sa­mak­la­rı an­la­tır­ken duy­gu­la­rı­na bed­bin­li­ğin hâ­kim ol­du­ğu an­la­şı­lı­yor ses ton­la­rın­dan.
II-Yi­ne ben­zer bir hi­ka­ye. Sı­ra­la­ma­da ilk iki­ye gi­ren Ana­do­lu li­se­si­nin ar­dın­dan Tür­ki­ye’nin en iyi üni­ver­si­te­le­rin­den bi­rin­de eği­tim hak­kı­nı ka­za­nı­yor bir genç kız. İki ya­ban­cı di­li bir­den öğ­re­ni­yor. Oku­du­ğu bö­lü­mü se­vi­yor. Ama ge­le­cek­le il­gi­li bek­len­ti­le­ri onu dep­re­sif de­ne­bi­le­cek duy­gu­la­ra gar­k e­di­yor. Çün­kü oku­du­ğu sos­yal ala­nın iş ha­ya­tın­da tat­min edi­ci bir kar­şı­lı­ğı yok. Aka­de­mik ha­ya­ta de­vam­da ise ba­şör­tü­sü ya­sa­ğı bir en­gel oluş­tu­ru­yor. Za­ten ne ka­dar ça­lı­şır­sa ça­lış­sın ulus­la­ra­ra­sı re­ka­bet or­ta­mın­da bir yer edin­me­nin müm­kün ol­ma­dı­ğı ka­naa­ti pe­kiş­ti­ril­miş, “mo­dern bi­li­me ge­cik­miş­lik” ve “bil­gi­nin mer­ke­zi”nden uzak­lık vur­gu­suy­la. Bu vur­gu­ya ken­di özel ge­cik­miş­li­ği ve birta­kım mer­kez­ler­den uzak­lı­ğı da ek­le­nin­ce Tür­ki­ye’de çok az gen­ce na­sip olan eği­tim fır­sat­la­rı­na sa­hip ol­ma­sı­na rağ­men, ne ilim yap­ma ne de “ha­ya­ta atıl­ma” ko­nu­sun­da ce­sa­ret bu­lu­yor ken­din­de.
II­I-İlk iki ör­ne­ğin ak­si­ne or­ta sı­nıf­tan de­ğil üçün­cü ba­şa­rı­lı genç. Dar ge­lir­li bir ai­le­den gel­me­nin de­za­van­taj­la­rı­nı, he­de­fe ki­lit­le­nip çok ça­lı­şa­rak ber­ta­raf et­me­ye ça­ba­la­mış bü­tün eği­tim ha­ya­tı bo­yun­ca. Çün­kü ne ba­ba­dan dev­ra­la­ca­ğı bir mi­ras ne ku­şak­tan ku­şa­ğa ge­çe­cek bir mes­lek ge­le­ne­ği lük­sü­ne sa­hip. Eği­tim­den baş­ka bir da­mar yok onu hız­la akan ha­ya­ta bağ­la­yıp bes­le­ye­cek. Çok ça­lı­şır­sa bü­tün eşit­siz­lik­le­ri et­ki­siz kı­la­bi­le­ce­ği inan­cı­na sa­rıl­mış. Öy­le de ol­muş. “Fa­kir gen­cin ba­şa­rı hi­ka­ye­si”ni yaz­mış ha­ya­tıy­la. Ama ka­ri­yer ba­sa­mak­la­rı­nı tır­ma­nır­ken yüz­leş­me­ye baş­la­mış üni­ver­si­te­ye gi­riş­te bir şe­kil­de ber­ta­raf et­ti­ği, son­ra­dan az­mi­ni ve ümi­di­ni kı­ran eşit­siz­lik­le, hak­ka­ni­yet­siz­lik­le.
...
ÖSS so­nuç­la­rı açık­la­nıp da de­re­ce ya­pan öğ­ren­ci­le­rin ha­ber­le­ri ga­ze­te­ler­de yer al­ma­ya baş­la­yın­ca, hep ken­di ken­di­me so­ra­rım: Bu çok zor­lu gi­riş sı­na­vı­nı de­re­cey­le ge­çen­ler üni­ver­si­te­ye git­ti­ğin­de ne olu­yor da bel­li bir dö­nem son­ra söz ko­nu­su ze­ki ve ça­lış­kan ço­cuk­la­rın adı­nı ba­şa­rı­lı bi­lim adam­la­rı ola­rak gör­emi­yo­ruz? Oy­sa bu ör­nek­ler de gös­te­ri­yor ki, bir ta­raf­ta öğü­tü­cü bir ya­rış at­mos­fe­ri, di­ğer ta­raf­ta il­mî se­vi­ye­si tar­tış­ma­lı bir üni­ver­si­te or­ta­mı mev­cut. Böy­le bir du­rum­da her fır­sat­ta po­pü­list bir ifa­dey­le “ge­le­ce­ği­mi­zi ema­net et­ti­ği­miz” genç­ler­den bek­len­ti­ye ka­pıl­ma­dan ön­ce ken­di­mi­zi, sis­te­mi, ge­nel an­la­yı­şı vel­ha­sıl mev­cut du­ru­mu göz­den ge­çir­me­miz ge­rek­mez mi?
Dik­kat edi­lir­se yu­ka­rı­da “ba­şa­rı­lı” genç­ler ara­sın­dan se­çil­miş ör­nek­ler yer alı­yor. Ba­şa­rı­nın ne ol­du­ğu­nun sor­gu­lan­ma­sı, hâ­kim ba­şa­rı öl­çü­tü­nün eko­no­mi­ye ve sa­yı­la­ra in­dir­gen­me­si­nin tar­tı­şıl­ma­sı ge­rek­ti­ği şek­lin­de­ki iti­raz hak­kı­mız el­bet­te mah­fuz. Ama üni­ver­si­te gi­riş sı­nav­la­rı­nın bir ya­rış ve ya­rı­şa hiç ka­tıl­ma­yan­la­rın ya da “ye­nil­miş” ad­de­di­len­le­rin za­ten “iş­lem dı­şı” sa­yıl­dı­ğı bir at­mos­fer hâ­kim biz ka­bul et­me­sek de. Di­ğer ta­raf­tan “ba­şa­rı­lı” de­ni­len genç­le­rin bi­le bed­bin­lik, ümit­siz­lik gi­bi olum­suz duy­gu­la­ra ka­pıl­mış ol­ma­sı hem üni­ver­si­te­yi hem gi­riş sı­nav­la­rı­nı hem de ge­nel eği­tim sis­te­mi­ni göz­den ge­çir­me­miz ge­rek­ti­ği­ni ih­sas et­ti­ri­yor.
İlk iki ör­nek­te hem zor­lu ya­rış son­ra­sı yük­se­len bek­len­ti­nin kar­şı­lan­ma­yı­şı­nın ne­den ol­du­ğu bir ha­yal kı­rık­lı­ğı hem de gi­riş sı­nav­la­rın­da­ki ge­rek­siz yük­len­me­nin yol aç­tı­ğı bir er­ken yor­gun­luk söz ko­nu­su. Ya­ni bir bi­lim ve araş­tır­ma ku­ru­mu ol­ma­sı bek­le­nen üni­ver­si­te­ye gel­me­den ön­ce ade­ta öğü­tü­lü­yor genç­ler ve da­ha ko­şu­nun ba­şın­da ener­ji­le­ri bit­miş olu­yor. Üçün­cü ör­nek­te ise pa­ray­la dip­lo­ma sa­tın al­mak­tan va­kıf üni­ver­si­te­le­ri­nin bir ti­ca­ret­ha­ne gi­bi iş­le­me­si­ne ve aka­de­mik ha­yat­ta bi­lim­sel ye­ter­li­lik­ten zi­ya­de ka­yır­ma­cı­lı­ğın hâ­kim ol­ma­sı­na dek pek çok gay­ri adil uy­gu­la­ma ilim aş­kı­nı da, ça­lış­ma az­mi­ni de öl­dü­re­rek öğü­tü­yor genç­le­ri.
Gö­rü­nen o ki üni­ver­si­te­ler­de alı­nan eği­tim, genç­le­rin için­de ya­şa­dı­ğı top­lum ve ken­di­si ara­sın­da olum­lu ve an­lam­lı bir bağ kur­ma­la­rı­na yet­mi­yor. Ya­ni üni­ver­si­te ken­di­ni bul­ma­ya yar­dım­cı ol­mu­yor. Eği­tim ki­şi­nin ken­di­si­ni bul­ma­sı­na bı­ra­kın yar­dım­cı ol­mak, bu­na açık ka­pı bı­rak­ma­ya­cak bir tarz­da ör­güt­len­miş ade­ta. Sos­yal psi­ko­lo­ji açısın­dan ba­kar­sak, ki­şi en geç li­se dö­nem­le­rin­de ken­di­si­ni bul­ma­lı­dır. Oy­sa çev­re­miz­de üni­ver­si­te­yi bi­tir­miş, hat­ta bir mes­lek sa­hi­bi ol­muş, ama hâ­lâ ken­di­si­ni bu­la­ma­mış ki­şi­ler hiç de az de­ğil.
Bu­gün eği­tim sü­re­si es­ki­ye na­za­ran çok uza­dı. Ama bu ka­dar uzun eği­tim gö­rül­me­si­ne rağ­men in­san­la­rın ha­yat­la il­gi­li tec­rü­be­le­rin­de cid­di bir azal­ma ve ge­cik­me ya­şa­nı­yor. İbn Si­na, “Şeyhu’l-Ek­ber” di­ye anıl­ma­ya baş­lan­dı­ğın­da 17 ya­şın­day­dı. Ya­ni bu­gün ÖSS-ze­de öğ­ren­ci­le­rin hız­lı ko­şup ça­buk yo­rul­du­ğu yaş­ta en önem­li eser­le­ri­ni ka­le­me al­ma­ya baş­la­mış­tı bi­le. Fa­tih İs­tan­bul’u fet­het­ti­ğin­de ise or­ta­la­ma son sı­nıf üni­ver­si­te öğ­ren­ci­si ya­şın­day­dı. Ta­bii ki her dö­ne­min yaş ol­gun­lu­ğu fark­lı­dır. Bu­gün sa­na­yi ka­pi­ta­liz­mi uz­man­laş­ma is­te­di­ği için eği­tim sü­re­le­ri uza­dı. Ha­ya­tın er­te­len­di­ği bu dö­ne­min gün geç­tik­çe da­ha faz­la uza­ma­sı, aile­yi ve top­lu­mu doğ­ru­dan et­ki­le­di­ği gi­bi ben­lik ta­nım­la­rı­nı, so­rum­lu­luk duy­gu­su­nu, ol­gun­lu­ğu, ye­tiş­kin­li­ği vb. pek çok şe­yi de et­ki­li­yor.
Ve ha­ya­tın er­te­len­di­ği bu dö­ne­min gün geç­tik­çe da­ha faz­la uza­ma­sı, yu­ka­rı­da bah­si ge­çen “ken­di­ni bul­ma”yı da olum­suz et­ki­li­yor. Böy­le olun­ca, üni­ver­si­te bi­ti­yor, ki­şi ken­di­si­ni kay­bol­muş his­se­di­yor. Özel­lik­le kız öğ­ren­ci­ler­de ev­li­lik ve ço­cuk­lar, bu kay­bol­ma his­si­ni da­ha da yo­ğun­laş­tı­rı­yor. De­ği­şen me­sai an­la­yı­şı­nın bir so­nu­cu ola­rak or­ta­ya çı­kan “iş ha­ya­tı ve an­ne­lik” ara­sın­da­ki ge­ri­lim­li iliş­ki de bu­na ila­ve olun­ca, kar­ma­şa da­ha da ar­tı­yor. Er­kek­ler­de ise eko­no­mik bas­kı­lar, iş bu­la­ma­ma kay­gı­sı, ye­ter­siz­lik his­si bu kay­bol­muş­lu­ğu bes­le­yen hu­sus­lar.
As­lın­da bu, Tür­ki­ye’de sa­de­ce bel­li bir ke­si­min so­ru­nu da de­ğil. Ge­nel eği­tim sis­te­min­den kay­nak­la­nan bir so­run. Top­lu­mun ha­fı­za ve di­na­mik­le­rin­den uzak­laş­ma­sı­nı ön­gö­ren si­ya­si ter­cih­ler de bes­li­yor bu so­ru­nu. Be­şe­ri, in­san ya­pan sü­reç­tir eği­tim. Ama eği­tim okul bi­tir­mek­ten iba­ret de­ğil. Çün­kü okul ki­şi­ye ha­yat tec­rü­be­si­ni ka­zan­dır­mı­yor. Bu­gün ör­gün öğ­re­tim in­sa­ni er­dem­le­ri he­def­le­yen bir sis­tem ol­mak­tan zi­ya­de, mes­lek odak­lı. Üni­ver­si­te­ler de ilim ve araş­tır­ma mer­kez­le­ri ola­rak ya­pı­lan­dı­rıl­ma­dı­ğı gi­bi bil­gi, sa­nat ve ede­bi­yat üret­mek­ten de uzak bir gö­rün­tü ser­gi­li­yor.
Bü­tün bu olum­suz gö­rü­nen tes­pit­le­ri dik­ka­te al­dı­ğı­mız­da, oku­mak ile adam ol­mak, oku­mak ile ilim sa­hi­bi ol­mak ara­sın­da­ki ir­ti­ba­tı ve bu ir­ti­ba­tın ku­ru­lu­şun­da üni­ver­si­te­nin ye­ri­ni ye­ni­den dü­şün­me­miz ge­rek­mi­yor mu?

Paylaş Tavsiye Et