Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2010) > Yüzleşiyorum > Tarifiniz iptidaî ve kurunu vustaîdir!
Yüzleşiyorum
Tarifiniz iptidaî ve kurunu vustaîdir!
Mustafa Özel
TAH­Mİ­NİM­DE ya­nıl­dım ve Baş­ba­kan Er­do­ğan, ken­di­si­nin se­çi­le­bi­le­ce­ği cum­hur­baş­kan­lı­ğı ma­ka­mı­nı Ab­dul­lah Gül’e bı­rak­tı. Hür­ri­yet ga­ze­te­si, açık­la­ma­nın he­men ar­dın­dan ya­zar­la­rı­nın gö­rüş­le­ri­ni alıp in­ter­net ga­ze­te­sin­de ya­yım­la­dı. Baş­ya­zar Sa­yın Ok­tay Ek­şi, “Baş­ba­kan Re­cep Tay­yip Er­do­ğan’ın, cum­hur­baş­ka­nı ol­ma fır­sa­tı ken­di elin­dey­ken bun­dan fe­ra­gat et­me­si, önem­li, al­tı çi­zi­le­cek bir ör­nek olay­dır. Bu açı­dan ken­di­si­ne tak­dir ifa­de et­mek ge­re­kir” de­dik­ten son­ra, ila­ve edi­yor: “Ben şah­sen, Re­cep Tay­yip Er­do­ğan’ın cum­hur­baş­ka­nı ol­du­ğu bir ül­ke­de ya­şa­mak­tan mut­lu­luk duy­maz­dım.”
Ne ya­pa­lım, pa­ray­la saa­det ol­ma­dı­ğı gi­bi, de­mok­ra­siy­le mut­lu­luk da bir ara­ya gel­me­ye­bi­li­yor. Sa­yın Ek­şi’nin bir de iti­ra­fı var: “Ata­türk ve İs­met Pa­şa ha­riç, ben Çan­ka­ya’da bu­lu­nan­lar­dan pek azı ile yıl­dı­zı ba­rış­mış bi­ri­yim. Bu ne­den­le Re­cep Tay­yip Er­do­ğan cum­hur­baş­ka­nı ol­sa ona da kat­la­nır­dım.” Pek azı ifa­de­si bi­raz muğ­lak de­ğil mi? To­pu to­pu on cum­hur­baş­ka­nı­mız ol­muş; bun­la­rın bir kıs­mı mil­li ira­dey­le Çan­ka­ya’ya çık­mış, bir kıs­mı da dip­çik ira­de­siy­le. Sa­yın Ek­şi’nin ken­di­le­ri­ne ‘kat­lan­mak’ zo­run­da kal­dık­la­rı, sa­nı­yo­rum bi­rin­ci gru­ba dâ­hil olan­lar­dır!
Pe­ki, ye­ni cum­hur­baş­ka­nı ada­yı­mı­za bir tav­si­ye­si var mı ya­za­rı­mı­zın? Ol­maz olur mu: “Ab­dul­lah Gül, ben­ce ba­şa­rı­lı bir dı­şiş­le­ri ba­ka­nı de­ğil­di. An­cak ki­şi­lik ya­pı­sı ve in­san iliş­ki­le­ri ba­kı­mın­dan Re­cep Tay­yip Er­do­ğan’dan da­ha ba­şa­rı­lı ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı ma­ka­mın­da bu ‘ar­tı’sı­nı olum­lu yön­de de­ğer­len­dir­me­si­ni di­le­rim. Ama cum­hur­baş­kan­lı­ğı ma­ka­mı­nın Tür­ki­ye’de çok önem­li ol­du­ğu­nu, her gün Ata­türk kar­şı­sın­da sı­nav ve­re­ce­ği­ni unut­ma­ma­sı­nı da tav­si­ye ede­rim.”
 
Ata­türk Kar­şı­sın­da Sı­nav Ver­mek
Sa­yın Ek­şi’nin iki gün son­ra ka­le­me al­dı­ğı ya­zı­dan Ah­met Nec­det Se­zer’in “Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’ne ya­kı­şan bir cum­hur­baş­ka­nı” ol­du­ğu­nu an­lı­yo­ruz. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’ne ya­kı­şan cum­hur­baş­ka­nı­nın ta­ri­fi de şu: “Ata­türk’ün kur­du­ğu Cum­hu­ri­yet’in fel­se­fe­si­ni özüm­se­miş; ana­ya­sal sis­te­me sa­de­ce say­gı­lı de­ğil, iç­ten­lik­le bağ­lı; hu­kuk dev­le­ti ve hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­le­ri­ni ger­çek­leş­tir­mek için tüm gü­cü­nü kul­la­nan bi­ri” ol­mak. Ta­rif­te cum­hu­ri­yet, ana­ya­sa ve hu­kuk ke­li­me­le­ri bol­ca kul­la­nıl­sa da, de­mok­ra­si hiç kul­la­nıl­mı­yor; de­mos ya­ni halk es ge­çi­li­yor.
Ok­tay Ek­şi sı­ra­dan bir ki­şi­lik ol­say­dı ko­nu üze­rin­de dur­ma­ya değ­mez­di. Fa­kat Sa­yın Ek­şi, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin pro­to­tip bir ay­dı­nı­dır. Müs­tak­bel Cum­hur­baş­ka­nı’na “Ata­türk’ün göz­le­ri her gün üze­rin­de ola­cak!” de­di­ği­ne gö­re, ver­mek is­te­di­ği me­sa­jı de­şif­re et­mek zo­run­da­yız.
Bu dü­şün­ce­ler­le Üs­kü­dar İs­ke­le­si’nde Emi­nö­nü va­pu­ru­nu bek­ler­ken gö­züm “Ne alır­san 2 YTL” re­yo­nun­da­ki bir ki­ta­ba ta­kıl­dı: Pe­ya­mi Sa­fa ile 25 Yıl. Ya­za­rı, şu an­da kim­se­nin ha­tır­la­ma­dı­ğı Vec­di Bü­rün. Pe­ya­mi, li­se yıl­la­rı­mın işa­ret fe­ner­le­rin­den bi­riy­di. Me­to­du olan bir dü­şü­nür, üs­lu­bu olan bir ya­zar, da­va­sı olan bir ga­ze­te­ci. Ki­ta­bın he­men baş­la­rın­da­ki bir ola­yı oku­yun­ca ür­per­dim. Pe­ya­mi Sa­fa çö­ken bir mo­nar­şi­nin ürü­nüy­dü, Ok­tay Ek­şi çü­rü­yen bir cum­hu­ri­ye­tin. Bi­ri, yan­lış dü­şün­dü­ğü­nü her­ke­sin or­ta­sın­da Ata­türk’ün “yü­zü­ne kar­şı” söy­le­ye­bi­li­yor; di­ğe­ri çi­çe­ği bur­nun­da cum­hur­baş­ka­nı ada­yı­nı 70 yıl ön­ce ölen Ata­türk’le kor­ku­tu­yor. “Mua­sır me­de­ni­yet yo­lun­da” al­dı­ğı­mız me­sa­fe­yi bu kar­şı­laş­tır­ma­dan da­ha iyi ve­re­bi­le­cek ne var?
Ola­ya ge­çe­lim. Ca­hit Sıt­kı’nın da bu­lun­du­ğu bir or­tam­da, Ni­za­med­din Na­zif an­la­tı­yor: “Ata­türk ede­bi­yat­çı­lar­la ko­nuş­mak is­te­miş ve on­la­rı Dol­ma­bah­çe Sa­ra­yı’na da­vet et­miş­ti. Pe­ya­mi Sa­fa da ün­lü bir ga­ze­te­ci ve ede­bi­yat­çı ola­rak da­vet edi­len­ler ara­sın­day­dı. Ata­türk, bi­li­nen tav­rıy­la ve ma­lum bir za­man­dan son­ra ma­sa­da­ki­le­re: -Sı­fır ne­dir? Di­ye sor­du­ğu za­man, Ha­san Ali Yü­cel’in kal­kıp: -Hu­zu­ru­nuz­da ben­de­niz! De­me­si­nin alış­kan­lı­ğı ile, Ha­lid Fah­ri Ozan­soy’a: -Siz, bi­ze lüt­fen ede­bi­yat ne­dir an­la­tı­nız, de­miş­ti. Ha­lid Fah­ri aya­ğa kal­kı­yor ve ede­bi­ya­tın ne ol­du­ğu­nu an­lat­ma­ya ça­lı­şı­yor. Fa­kat, Ata­türk bir sü­re din­le­dik­ten son­ra onun sö­zü­nü ke­si­yor:
-Ol­ma­dı efen­dim, ol­ma­dı!
Yıl­la­rın ede­bi­yat öğ­ret­me­ni kıp­kır­mı­zı ke­sil­miş­tir. Fa­kat kar­şı­sın­da­ki Ata­türk ol­du­ğu­na gö­re, kı­za­rıp bo­zar­mak­tan baş­ka ya­pa­cak hiç­bir şey yok­tur. Ata­türk, din­le­yin efen­dim, de­dik­ten son­ra an­lat­ma­ya baş­lı­yor. Ken­di an­la­yı­şı­na gö­re bir ede­bi­yat ta­ri­fi ve­ri­yor ve her­kes sus­muş, al­kış tut­ma­ya ha­zır bir hal­de söz­le­ri­nin bit­me­si­ni bek­li­yor: ‘Ede­bi­yat, bir fer­din ve­ya ce­mi­ye­tin duy­gu­la­rı­nın, dü­şün­ce­le­ri­nin mu­ay­yen şe­kil­ler için­de ifa­de edil­me­si­dir.’ Ata­türk ta­ri­fin bu­ra­sı­na ge­lin­ce, her­kes al­kış­la­mak üze­re ‘söz­le­ri­nin ar­ka­sı gel­di mi, gel­me­di mi’ di­ye dü­şün­dü­ğü bir sı­ra­da, ma­sa­dan bir ses yük­se­li­yor:
-Ol­ma­dı Pa­şa Haz­ret­le­ri, ol­ma­dı efen­dim!
Ata­türk’ün ma­sa­sın­da böy­le bir cür’eti kim gös­te­re­bil­miş­tir? Kı­lıç Ali, bu iti­ra­zı ge­ri al­ma­sı ve­ya tat­lı­ya bağ­la­ma­sı için te­laş için­de Pe­ya­mi Sa­fa’ya kaş göz işa­ret­le­ri yap­mak­ta­dır. Re­cep Züh­tü de ay­nı te­laş için­de­dir. Çün­kü Ata­türk’ün ra­hat­sız ol­ma­ma­sı ken­di­le­ri­nin baş­lı­ca va­zi­fe­le­ri­dir ve bu uğur­da can­la­rı­nı bi­le or­ta­ya ko­ya­cak ka­dar Ata­türk’e bağ­lı­dır­lar.
Ne var ki, Pe­ya­mi Sa­fa on­la­rın işa­ret­le­ri­ni gör­mez­lik­ten gel­mek­te­dir. Ata­türk sus­muş ve ba­kış­la­rı­nı bir sü­re Pe­ya­mi Sa­fa’nın yü­zü­ne çe­vir­miş­tir. Kris­tal avi­ze­le­rin pa­rıl­tı­la­rı­nın yüz­ler­de ga­rip akis­ler yap­tı­ğı sa­lon­da sı­kı­cı bir ses­siz­lik hü­küm sür­mek­te­dir. Bu ses­siz­li­ği, Ata­türk’ün bek­le­ni­le­nin ak­si­ne sa­kin sua­li bo­zu­yor:
-Ni­çin ol­ma­dı Pe­ya­mi Be­ye­fen­di?
Her­kes şaş­kın şaş­kın Pe­ya­mi Sa­fa’nın ve­re­ce­ği kar­şı­lı­ğı bek­li­yor. O da ga­yet sa­kin:
-Ol­ma­dı Pa­şa Haz­ret­le­ri, çün­kü ta­ri­fi­niz ip­ti­daî ve ku­ru­nu vus­taî­dir! (İl­kel ve Or­ta­çağ­cıl!)
Ata­türk’ün bir ta­ri­fi­ni ba­sit ve or­ta­ça­ğa mah­sus gör­mek! Kı­lıç Ali ve Re­cep Züh­tü Bey­ler te­laş için­de­dir­ler. İs­ma­il Müş­tak’ın yü­zün­de bir ta­ra­fı­na in­me in­miş gi­bi bir ifa­de var­dır. Ata­türk:
-De­mek ip­ti­daî ve ku­ru­nu vus­ta­î? De­dik­ten son­ra, pe­ki siz ta­rif edi­niz ve din­le­ye­lim Pe­ya­mi Be­ye­fen­di, der.
Pe­ya­mi Sa­fa bir kon­fe­rans ve­ri­yor­muş gi­bi aya­ğa kal­kar. Ken­di­si­ne böy­le bir im­kân ta­nı­dı­ğı için ön­ce Ata­türk’e te­şek­kür eder. Pe­şin­den de Aris­to’dan baş­la­ya­rak Va­lery’e ka­dar ge­len ede­bi­yat an­la­yı­şı­nı ta­rif­ler ha­lin­de ve­rir. Ede­bi­yat an­la­yı­şı­nın çağ­lar için­de ge­çir­di­ği de­ğiş­me ve te­kâ­mü­lü an­lat­mak için ba­zı ya­zı ve şi­ir­le­ri ez­be­rin­den okur. Ata­türk bü­yük bir mem­nun­luk için­de­dir. Pe­ya­mi Sa­fa söz­le­ri­ni bi­ti­rip ken­di­si­ni se­lam­la­dı­ğı za­man:
-Çok te­şek­kür ede­rim Pe­ya­mi Be­ye­fen­di, der. Hak­lı­sı­nız. Be­nim ede­bi­yat an­la­yı­şım Se­la­nik’te Genç Ka­lem­ler dev­re­si­ne ait­tir. Ay­rı­ca hiç meş­gul ol­du­ğum da yok. Bi­zi ay­dın­lat­tı­nız.” (Vec­di Bü­rün, Pe­ya­mi Sa­fa ile 25 Yıl, İs­tan­bul: Yağ­mur Ya­yın­la­rı, 1978, s. 24-27.)
Kı­lıç Ali ve Re­cep Züh­tü’ler bu­gün de te­laş için­de­ler. Prob­lem bu de­ğil. Prob­lem, bu­gü­nün Pe­ya­mi Sa­fa’la­rı­nın ba­şı­mı­za bi­rer Kı­lıç Ali ve­ya Re­cep Züh­tü ke­sil­miş ol­ma­la­rı. Bu­nu bir de va­tan/mil­let ede­bi­ya­tıy­la yap­mı­yor­lar mı, in­sa­nın ku­sa­sı ge­li­yor. Alın­tı­lar faz­la ol­du ama Oğuz Atay’ın Tu­tu­na­ma­yan­lar’ını an­ma­dan ede­mi­yo­rum: “Bir de va­tan de­nen bir şey var­dı ki, çok iyi ko­run­ma­sı ge­re­ki­yor­du. Biz­ler, her sa­bah hep bir ağız­dan onu özü­müz­den çok sev­di­ği­mi­zi, ant de­ni­len bir şey içe­rek hay­kı­rı­yor­duk. Bü­yü­yün­ce öğ­ret­men­li­ği na­sıl ya­sak ede­ce­ği­min ha­ya­liy­le ya­şar­ken bir yan­dan da dur­ma­dan tek­rar­lar­dım: Öğ­ret­me­ni­mi, yur­du­mu sev­mek, bu­du­nu­mu -bu bu­dun ke­li­me­si ba­na ka­sap­ta çen­ge­le ası­lı et­le­ri ha­tır­la­tır­dı- ko­ru­mak, say­mak, üs­tün tut­mak, doğ­ru­yum, ya­sam, on­lar­dan, her­kes­ten in­ti­kam al­mak­tır, ol­mak­tır, ça­lış­ka­nım, ar­ma­ğan ol­sun!”
 
Se­zar mı Tan­rı, Halk mı Hay­van?
Cum­hu­ri­yet Tür­ki­ye’sin­de sır­tı­nı bir şe­kil­de Ata­türk’e da­ya­ya­bi­len her­kes kü­çük bir Se­zar. Her­han­gi bir ko­nu­da Ata­türk’ün ger­çek­te ne söy­le­di­ği ve­ya bu­gün ya­şı­yor ol­sa ne­ler söy­le­ye­bi­le­ce­ği hiç önem­li de­ğil. Her­kes ken­di ko­nu­mu­nu pe­kiş­tir­mek için on­da ha­zır bir mal­ze­me bu­lu­yor. Ata­türk’ün gö­zü on­la­rın de­ğil, sa­de­ce öte­ki­le­rin üze­rin­de! Me­se­la her­han­gi bir ko­nu­da Anıt­ka­bir’den ba­şı­nı kal­dı­rıp: “Hak­lı­sı­nız. Be­nim bu ko­nu­da­ki an­la­yı­şım Se­la­nik’te Genç Ka­lem­ler dev­re­si­ne ait­tir. Ay­rı­ca hiç meş­gul ol­du­ğum da yok. Bi­zi ay­dın­lat­tı­nız.” de­mi­yor. De­me­di­ği için de Ok­tay Ek­şi’den De­niz Bay­kal’a ka­dar her boy­dan ya­zar ve si­ya­set­çi, en azın­dan mes­lek­le­ri ica­bı “hal­kı, öz­gür­lü­ğü, de­mok­ra­si”yi sa­vun­ma­la­rı ge­re­kir­ken; ba­şı­mı­za bi­rer Kı­lıç Ali ke­si­li­ve­ri­yor­lar. Ya­hut İs­ma­il Müş­tak gi­bi, yüz­le­rin­de bir ta­raf­la­rı­na in­me in­mi­şe ben­zer ifa­de­ler do­la­şı­yor.
Ro­us­sea­u 18. yüz­yıl or­ta­la­rın­da Top­lum Söz­leş­me­si’ni ya­zar­ken, bi­zim­ki­ler gi­bi di­lin­den hu­kuk ke­li­me­si­ni dü­şür­me­yen Hu­go Gro­ti­us’u eleş­ti­rir: “Gro­ti­us, her tür­lü hâ­ki­mi­ye­tin yö­ne­ti­len­ler ya­ra­rı­na ku­rul­muş bu­lun­du­ğu­nu in­kâr eder. En çok baş­vur­du­ğu mu­ha­ke­me tar­zı, dai­ma hu­ku­ku olay­lar­la te­sis et­mek­tir. Zor­ba­lar için bun­dan da­ha ma­kul bir usul bu­lu­na­bi­lir, ama da­ha el­ve­riş­li­si bu­lu­na­maz… Gro­ti­us’a gö­re, in­san­lık mı yüz ka­dar ada­mın ma­lı­dır, yok­sa bu yüz ka­dar adam mı in­san­lı­ğın ma­lı­dır, iş­te bu­ra­sı şüp­he­li­dir. Ken­di­si bi­rin­ci fi­kir­den ya­na­dır. Bu gö­rü­şe gö­re, in­san­lar bir ta­kım ev­cil hay­van sü­rü­le­ri­ne bö­lün­müş­tür; her bi­ri­nin ba­şın­da, onu yut­mak için ko­ru­yan bir şef var­dır. Na­sıl ço­ban sü­rü­sü­ne nis­pet­le üs­tün bir ya­ra­dı­lış­ta ise, in­san sü­rü­le­ri­nin ço­ban­la­rı olan şef­le­ri de te­ba­ala­rın­dan da­ha üs­tün bir ya­ra­dı­lış­ta­dır­lar. Phi­lon’un de­di­ği­ne ba­kı­lır­sa, İm­pa­ra­tor Ca­li­gu­la bu şe­kil­de mu­ha­ke­me yü­rü­tü­yor ve böy­le bir ben­zet­me­den ya kral­la­rın tan­rı ya­hut da hal­kın hay­van ol­du­ğu ne­ti­ce­si­ne va­rı­yor­du.”
Hay­va­nın ayı­rı­cı özel­li­ği ne­dir? Ak­lı­nın ol­ma­ma­sı. Akıl­lı­ca dav­ran­ma­yan in­san­la­ra bi­le tep­ki ola­rak hay­van de­mi­yor mu­yuz? İş­te Hür­ri­yet’in ikin­ci önem­li ya­za­rı Be­kir Coş­kun’un, Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­kan­lı­ğı aday­lı­ğı­na tep­ki­si: “Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin bir güç oda­ğı da­ha AKP’ye ge­çi­yor. Bu­nun öte­sin­de ‘Tay­yip çık­tı, Gül çık­tı’ hiç fark et­mi­yor. Çan­ka­ya’da Tür­ki­ye’yi tem­sil eden or­gan­da ar­tık tür­ban­lı bir ba­yan ola­cak. Ben bu­nu içi­me sin­dir­mi­yo­rum, sin­di­re­mi­yo­rum da... Ey­lem­le­rin, şid­de­ti­ni ar­tı­ra­rak de­vam ede­ce­ği­ni dü­şü­nü­yo­rum. AKP açı­sın­dan çok akıl­lı bir ma­nev­ray­dı. Ken­di açı­la­rın­dan ‘ka­fa­sı ça­lış­ma­yan top­lum ke­sim­le­rin­den’ bü­yük pu­an al­dı­lar.”
De­niz Bay­kal’ın tav­rı­nı da ay­nı bağ­lam­da de­ğer­len­di­re­bi­li­riz. Zi­ra halk­ta kar­şı­lık bu­la­cak her­han­gi bir fi­kir­den yo­la çık­mı­yor. Ce­mal Sü­re­ya’nın yıl­lar ön­ce al­tı­nı çiz­di­ği gi­bi, “Dü­şün­ce­den, ide­al­ler­den de­ğil; güç den­ge­le­rin­den çı­kış ya­pı­yor.” Şa­i­rin 99 por­tre­si için­de yer alan Bay­kal’ın, İs­ma­il Cem’den far­kı şu: “İs­ma­il Cem yal­nız dü­şün­ce­le­riy­le var, Bay­kal’ın ise dü­şün­ce­le­ri de var. Bi­rin­ci­si Ef­la­tun’dan ica­zet al­mış, ikin­ci­si Mak­ya­vel’den... Bay­kal, be­da­va­cı. Üç ki­şi­nin için­de ah­bap, yüz ki­şi­nin için­de yol gös­te­ri­ci, bin ki­şi­nin için­de hiç… Be­lir­siz­lik­ten çok şey umu­yor; be­lir­li­li­ği de bek­len­me­dik an­da göv­de gös­te­ri­si ola­rak alı­yor. Kök­süz, ama sü­rek­li bir ve­li­aht duy­gu­su için­de. Tam den­ge yi­ti­mi nok­ta­sın­da ‘da­yı­lan­ma’ eği­li­mi bu duy­gu­nun so­nu­cu­dur.”
 
Gü­le Gü­le Se­zar!
Cum­hur­baş­kan­lı­ğı ma­ka­mı­na Ab­dul­lah Gül ve­ya Re­cep Tay­yip Er­do­ğan’ın ge­li­yor ol­ma­sı asıl ve önem­li me­se­le de­ğil­dir. AK Par­ti’nin bu­gü­ne ka­dar­ki ve bun­dan son­ra­ki si­ya­se­ti­nin ne ka­dar halk ya­ra­rı­na ol­du­ğu da tar­tış­ma­ya açık­tır. Eko­no­mi ve dış si­ya­set­te gö­ze gö­rü­nür iyi­leş­me­ler ol­mak­la be­ra­ber, AK Par­ti ken­di­le­ri­ne bü­yük umut ve ha­yal­ler­le oy ve­ren mil­yon­lar­ca in­sa­nın en ba­sit yurt­taş­lık hak­la­rı­na bi­le sa­hip çık­ma­mış ve­ya çı­ka­ma­mış­tır. Ne kat­sa­yı re­za­le­ti kal­dı­rı­la­bil­miş, ne “ka­mu­sal alan”da sü­rüp gi­den ba­şör­tü­sü hak­sız­lı­ğı gi­de­ri­le­bil­miş­tir. AK Par­ti’nin ikin­ci ve muh­te­me­len da­ha ezi­ci bir se­çim za­fe­rin­den son­ra bi­le, bu hak­sız­lık­la­rın or­ta­dan kal­dı­rı­la­ca­ğı; kal­dı­rıl­ma­sı­na te­şeb­büs edi­le­ce­ği şüp­he­li­dir.
Bu du­rum­da Se­zar, dı­şı­mız­dan içi­mi­ze doğ­ru mu yü­rü­yor? Se­zar­la­rı si­ya­set­te, bü­rok­ra­si ve iş ha­ya­tın­da, med­ya­da ve hat­ta sa­nat ala­nın­da bi­rer iki­şer te­pe­le­dik­çe, ken­di­miz de Se­zar­la­şı­yor mu­yuz?
Tor­na­cı Ha­cı Ah­met’in din­dar oğ­lu­nun cum­hu­ra re­is ol­ma­sı önem­li­dir. Med­ya, bü­rok­ra­si ve iş dün­ya­sın­da, top­lum­da­ki de­mog­ra­fik ağır­lık­la­rı­na nis­pet­le bel­ki on mis­li da­ha güç­lü bir ko­num­da olan; bu yüz­den Se­zar­lı­ğı do­ğal hak sa­yan­la­rın, “ka­fa­sı ça­lış­ma­yan top­lum”dan sert bir to­kat ye­me­le­ri önem­li­dir. Bel­ki yüz, bel­ki iki yüz yıl­dır öy­kün­dük­le­ri Av­ru­pa­lı­la­rın bi­le bu Se­zar ka­ri­ka­tür­le­ri­ni cid­di­ye al­ma­ma­sı önem­li­dir.
Fa­kat da­ha önem­li olan, Se­zar­lı­ğın im­kan­sız ola­ca­ğı adil bir top­lum dü­ze­ni­ne doğ­ru cid­di adım­la­rın atıl­ma­sı­dır. AK Par­ti ak olup ol­ma­dı­ğı­nı; hat­ta par­ti olup ol­ma­dı­ğı­nı asıl o sa­ha­da gös­te­re­cek­tir. Wa­it and se­e...

Paylaş Tavsiye Et