Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2008) > Asılıyorum > Balık Adam
Asılıyorum
Balık Adam
Ali Cengiz Tuğrul
Ba­zen yuh di­yo­rum ken­di­me!
Ben ne bi­çim bir ada­mım.
Ne oy­nak bir ka­le­mim var.
Ru­hum, klav­ye­nin üs­tün­de bir o ya­na bir bu ya­na sü­zü­len par­mak­la­rım­dan da­ha kıv­rak.
Ek­lem­le­ri­min sü­ra­ti as­la ru­hu­mun dö­nek­lik sü­ra­ti­ne ye­ti­şe­mi­yor.
Bir ya­zı­nın ba­şı­na otur­du­ğum­da so­nu­nu na­sıl ge­ti­re­ce­ği­mi da­hi kes­ti­re­mi­yo­rum ço­ğu za­man.
Her an bir te­le­fon ge­le­bi­lir.
Ye­ni bir ra­por ya­yım­la­na­bi­lir.
Kon­jonk­tür de­ği­şe­bi­lir. Bor­sa dal­ga­la­na­bi­lir.
An­ket­ler­de­ki gös­ter­ge­ler alt üst ola­bi­lir.
Kre­di ih­ti­ya­cı do­ğa­bi­lir.
Bu­nun için dai­ma uya­nık ol­ma­lı­yım.
Yaş tah­ta­ya bas­ma­ma­lı­yım.
‘Loo­ser’ ol­ma­ma­lı­yım.
Ve bu hen­ga­me ara­sın­da;
As­la ama as­la ay­na­ya bak­ma­ma­lı­yım.
Çün­kü ora­da Do­ri­an Gray’in por­tre­si­ni gö­re­ce­ğim­den kor­ku­yo­rum.
Ger­çi si­nek­kay­dı sa­kal, ha­va­lı Ame­ri­kan baş tra­şım ve te­ki ha­va­ya kay­kıl­mış ka­şım var.
Mar­ka göz­lük­le­ri­min ar­dın­dan, cin­mi­şim, her­ke­si çar­par­mı­şım gi­bi ha­va­lı ba­kı­yo­rum.
Ama ay­na­ya bak­ma­ya kor­ku­yo­rum.
Bil­gi­sa­ya­rın ba­şı­na her otu­ru­şum­da da san­ki Ali De­si­de­ro kar­şı­ma ge­çi­yor;
“Hay­di ha­yır­lı traş­lar!” di­ye hay­kı­rı­yor.
Ay­na­da su­re­tim, ya­zım­da ci­bil­li­ye­tim kar­şı­ma di­ki­li­yor.
İki­si ara­sın­da­ki açı far­kı be­ni kor­ku­tu­yor.
Böy­le za­man­lar­da sı­ğı­na­cak bir li­man arı­yo­rum.
Kö­şe ya­za­rı ar­ka­daş­la­rın za­man za­man üç aşa­ğı beş yu­ka­rı be­nim­le ay­nı duy­gu­la­rı pay­laş­tı­ğı­na ina­nı­yo­rum.
 
Lİ­MAN
Bel­ki inan­ma­ya­cak­sı­nız ama bu li­ma­nı bul­dum.
Mal­div Ada­la­rı gi­bi uzak bir yer­de de­ğil bu li­man.
Bur­nu­mu­zun di­bin­de.
Ama bi­raz gay­ret­le şu sa­tır­la­rı oku­ma zah­me­ti­ne kat­lan­ma­nız la­zım:
Bi­lim dün­ya­sı­nın, ha­yat fel­se­fe­si­nin gir­da­bı­na ka­pıl­dı­ğı çok il­ginç ve dra­ma­tik bir hi­ka­ye­ye ulaş­tım.
He­pi­miz için ders­ler­le do­lu bir ‘dö­nek­lik’ hi­ka­ye­si­ne.
“Buz ba­lı­ğı” ai­le­si, nor­mal ka­nı olan öte­ki ba­lık­lar gi­bi ok­ya­nus­ta mut­lu bir ha­yat sür­dü­rü­yor­du.
An­cak bun­dan 55 mil­yon yıl ön­ce ik­lim­de aca­yip bir de­ği­şik­lik mey­da­na gel­di ve ok­ya­nus su­la­rı­nın sı­cak­lı­ğı 68 Fah­ren­hayt’tan 38 Fah­ren­hayt’a düş­tü.
Çok az ok­ya­nus can­lı­sı bu ani dü­şü­şe da­ya­na­bil­di.
Bun­lar­dan bi­ri de buz ba­lı­ğıy­dı.
Da­yan­dı ama ne pa­ha­sı­na?..
Buz ba­lı­ğı, so­ğu­ğa da­ya­nık­lı ha­le ge­le­bil­mek ve ha­ya­tı­nı ida­me et­ti­re­bil­mek için mu­ci­ze­vi bir de­ği­şi­mi ger­çek­leş­tir­di.
Ka­nın­da­ki kır­mı­zı hüc­re­le­rin ora­nı­nı yüz­de 1’e in­dir­di.
Bu da yet­me­di.
Bu de­fa ta­ri­hin ilk ‘an­tif­ri­zi­ni’ keş­fet­ti.
Ha­yat­ta kal­ma ye­mi­ni eden bün­ye­si, don­ma­yı en­gel­le­yen bir ne­vi an­tif­riz pro­tei­ni ya­rat­tı.
Böy­le­ce buz ba­lı­ğı, adı­na da uy­gun şe­kil­de, sı­fı­rın al­tın­da­ki su­lar­da bi­le ha­ya­tı­nı ida­me et­tir­me­yi ba­şar­dı.
Ya­ni bu­gün bu ba­lı­ğın da­mar­la­rın­da fii­len buz­lu su akı­yor.
Pe­ki bu ba­lık için ‘kan­sız’ sı­fa­tı­nı kul­la­na­bi­lir mi­yiz?
Yok­sa bu kü­çük ba­lık, ha­yat mü­ca­de­le­si ve­ren tüm can­lı­la­rın azi­zi mi­dir?
Be­nim inan­cım şu:
Ha­yat­ta ka­la­bil­mek için ‘ka­nı­nı’ bi­le de­ğiş­tir­mek zo­run­da ka­lan bu can­lı, ger­çek bir ta­bi­at kah­ra­ma­nı­dır.
Ve he­pi­mi­ze ver­di­ği ha­yat bil­gi­si der­si de şu­dur:
“Dö­nü­şe­bil­mek, dö­ne­bil­mek, ha­yat­ta kal­ma­nın, iler­le­me­nin te­mel ka­nu­nu­dur...”
İş­te bu ne­den­le buz ba­lı­ğı­nın önün­de say­gıy­la eği­li­yo­rum...
Sn. Öz­kök’ün dö­nek­lik­le il­gi­li yaz­dı­ğı di­ğer ya­zı­la­rın­dan da alın­tı yap­mış­tım za­man za­man.
On­lar­ da son de­re­ce ori­ji­nal ve ay­na­ya ko­lay­ca bak­ma­mı sağ­la­yan ya­zı­lar­dı.
Ama hiç bi­ri “yuh kan­sız!” di­ye ba­na sa­taş­tık­la­rın­da utan­ma­mı en­gel­le­yen bi­lim­sel­lik­te de­ğil­di.
Bi­ri kö­şe­sin­de be­nim için “kan­sız adam” di­ye yaz­dı­ğın­da mo­ra­lim aca­yip bo­zu­lu­yor­du.
Ge­çen­ler­de der­gi­nin önü­ne top­la­nan bir gü­ruh “kan­sız, kan­sız!” di­ye tem­po tut­tu­lar.
İna­nır mı­sı­nız o ori­ji­nal bi­lim­sel ya­zı­nın ver­di­ği mo­ral­le umu­rum­da bi­le de­ğil­di ka­la­ba­lık.
Pen­ce­re­den, Sn. Ya­zar’ın kes­ti­ğim ku­pü­rü­nü sal­la­dım ko­ca gru­ba.
“Em­pa­ti ku­run şu ba­lık­la bi­raz, em­pa­ti” di­ye ba­ğır­dım.
“Akıl­lı olun oğ­lum, akıl­lı” di­ye de ek­le­dim.
Ko­ca grup anın­da da­ğıl­dı.
Şim­di ben na­sıl med­yu­nu şük­ran ol­mam Sn. Öz­kök’e.
Med­yu­nu şük­ran ol­ma se­be­bim sa­de­ce bu da de­ğil.
 
AN­TİF­RİZ
Özal’la bir­lik­te Tür­ki­ye’nin ik­li­mi de­ğiş­ti­ğin­de ken­di an­tif­ri­zi­ni na­sıl ge­liş­tir­di­ği­ni de açık­la­mış sev­gi­li Öz­kök:
Be­ni de­mo­de bir sol­cu­luk­tan kur­ta­rıp, ser­best pa­zar ve hür dü­şün­ce fik­ri­ne ge­ti­ren in­san, rah­met­li Tur­gut Özal ol­du.
Al­man­ya’dan Ce­za­yir’e uçar­ken, Türk mil­le­ti adı­na Ce­za­yir hal­kın­dan özür di­le­di­ği o ko­nuş­ma ile.
Ona ilk ya­kın­lı­ğı­mı, iş­te o gün, o si­ya­si ce­sa­ret­te his­set­tim.
Oy­sa ay­nı gün­ler­de Tür­ki­ye İş­çi Par­ti­si’nin Yü­rü­yüş der­gi­sin­de onun aley­hi­ne ya­zı­lar ya­zı­yor­dum.
Ama on­dan ba­na ka­lan asıl mi­ras, ha­ya­tı­mın hiç­bir anın­da ak­lım­dan çık­ma­yan şu cüm­le­siy­di: “Ha­yal­le­ri­me bi­le ye­ti­şe­mez­ler...”
Bu­gün çok da­ha iyi an­lı­yo­rum ki, ye­ti­şe­me­yiz.
An­tif­ri­zi­ni ge­liş­tir­dik­ten son­ra Özal’la iliş­ki­si­ni na­sıl ge­liş­tir­di­ği­ni de an­la­tı­yor biz­le­re:
Dün Meh­met Bar­las’ın, Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğan’ın ya­na­ğı­nı ok­şar­ken çe­kil­miş fo­toğ­ra­fı­na ba­kar­ken ge­ri­le­re dön­düm.
Rah­met­li Tur­gut Özal, Ho­us­ton’da pros­tat ame­li­ya­tı ge­çir­miş­ti.
İçim­den bir ses, ama ga­ze­te­ci se­sim de­ğil, ta­ma­men in­san se­sim ba­na şu­nu söy­lü­yor­du:
“Git has­ta­ne­de zi­ya­ret et.”
Bir ga­ze­te­nin ge­nel ya­yın yö­net­me­ni­nin, şap­ka­sı­nı çı­ka­rıp böy­le bir şey yap­ma­ya hak­kı var mı­dır?
Doğ­ru­su bir sa­ni­ye bi­le dü­şün­me­dim.
Bir oda­da ya­tı­yor­du.
Ya­ta­ğı­nın ba­şu­cu­na otur­dum.
“Sırf be­ni zi­ya­ret et­mek için mi gel­din?” di­ye sor­du.
“Evet, sa­de­ce geç­miş ol­sun de­mek için gel­dim” de­dim.
Mu­zip bir gü­lüş­le, “Şim­di se­ni te­fe ko­ya­cak­lar” de­di.
“Umu­rum­da bi­le de­ğil” di­ye ce­vap ver­dim.
Ha bu ara­da ga­ze­te­ci­lik açı­sın­dan da şans yü­zü­me gül­dü.
Ana­do­lu Ajan­sı’nın bir ha­be­ri gel­di.
Er­me­ni­ler, Nah­çı­van’a sal­dır­mış.
Özal, bu­nu işi­tir işit­mez şu tep­ki­yi ver­di:
“So­ka­cak­sın iki tü­men, gö­re­cek­ler gün­le­ri­ni”
Bu cüm­le er­te­si gün Hür­ri­yet’in man­şe­tin­dey­di.
İçin­de­ki in­san se­si ile has­ta zi­ya­re­ti­ni ger­çek­leş­ti­ren ya­zar için­de­ki ga­ze­te­ci se­si­ne de ma­ni ola­ma­ya­rak man­şe­ti pat­lat­mış.
Tam bir Dr. Jekyll ve Mr. Hyde hi­ka­ye­si.
İn­sa­nın ak­lı­nı ba­şın­dan alan ka­dın se­si, su se­si, pa­ra se­si üç­lü­sü­nün ya­nı­na ga­ze­te­ci se­si­nin ek­len­me­si med­yu­nu şük­ran­lı­ğı­mın di­ğer bir se­be­bi.
 
OK­ŞA BE­Nİ
Med­yu­nu şük­ran­lı­ğı­mın baş­ka se­bep­le­ri de var:
Dün Bar­las’la ko­nuş­tum.
“Da­ha ön­ce Özal’ın da ya­na­ğı­nı ok­şa­mış­tım” de­di.
“Ce­za­evin­dey­ken de Tay­yip Bey’i zi­ya­re­te git­miş, eli­mi ya­na­ğı­na koy­muş ‘Bu da ge­çer’ de­miş­tim. Baş­ba­kan’ın eko­no­mi ko­nu­sun­da ko­nuş­ma­sı­nı be­ğen­di­ğim için yi­ne eli­mi ya­na­ğı­na ko­yup ‘Bu çiz­gi­yi boz­ma’ de­dim” di­ye de­vam et­ti.
Bar­las ve be­nim gi­bi dü­şü­nen ga­ze­te­ci­ler bu sek­tör­de azın­lık­ta­yız.
Ço­ğun­luk, ga­ze­te­ci­le­rin si­ya­si­ler­le, işa­dam­la­rıy­la ara­sı­na çok yük­sek du­var­lar çek­me­si, hiç­bir şe­kil­de ar­ka­daş­lık iliş­ki­si­ne gir­me­me­si ge­rek­ti­ği­ni dü­şü­nür.
Ama ne­den­se ay­nı ki­şi­ler, sen­di­ka­cı­lar­la, kül­tür in­san­la­rıy­la, ken­di­le­ri gi­bi dü­şü­nen si­ya­set­çi­ler­le böy­le iliş­ki­ler kur­mak­tan ge­ri dur­maz­lar.
Ben­ce doğ­ru­su da bu­dur.
So­nun­da biz­ler de in­sa­nız ve ba­zı in­san­la­ra sem­pa­ti, ba­zı­la­rı­na an­ti­pa­ti du­yu­yo­ruz.
Tak­dir duy­gu­la­rı­mı­zı ilet­mek is­ti­yo­ruz.
Ya­ni ben bu fo­toğ­ra­fa bak­tı­ğım za­man, sa­de­ce in­sa­ni bir do­ku­nuş gör­düm.
Ve şu­na da ke­sin­lik­le ina­nı­yo­rum.
Biz ga­ze­te­ci­le­rin böy­le do­ku­nuş­la­ra ih­ti­ya­cı var.
Ali­ce­nap­lı­ğın bu yük­sek çı­ta­sı da be­ni ken­di­si­ne hay­ran bı­ra­kı­yor.
Kim ki­min ba­şı­nı, ya­na­ğı­nı ok­şar söy­le­yin ba­ka­lım.
Sev­gi­li­ler bir­bir­le­ri­nin.
Bir de,
Bü­yük­ler kü­çük­le­rin.
“Afe­rin sa­na, sa­kın çiz­gi­ni boz­ma, gö­re­yim se­ni, ko­çum be­nim”
Bir de ga­ze­te­ci do­ku­nu­şu var.
Ga­ze­te­ci­le­rin za­man za­man böy­le do­ku­nuş­la­ra ve ha­yat öpü­cük­le­ri­ne ih­ti­yaç­la­rı olur.
Si­ya­si­le­rin de olur ta­bi­i.
Hiç Mer­kez Ban­ka­sı se­çim­le­rin­de­ki ha­yıf­la­nı­şı gi­bi “Bir ka­le da­ha mı dü­şe­cek?” di­ye tek sa­tır ya­zı­yor mu Sn. Ya­zar.
Ha­yır. Sa­de­ce;
Top­lu­mun gün­de­mi­ni bu sı­ra­dan az­gın azın­lık­la­rın, mar­ji­nal­le­rin be­lir­le­me­si­ne na­sıl izin ver­dik?
Ma­kul ço­ğun­luk ne­den sin­di­ril­di, evi­ne, kö­şe­si­ne çe­kil­di?
Ha­ya­tı­mı­zın tür­ban­la imam ha­tip oku­lu ara­sı­na sı­kış­tı­rıl­ma­sı­na ne­den ha­yır di­ye­me­dik
Çün­kü Tür­ki­ye ha­yal­le­ri­ni kay­bet­ti. Ye­ni­leş­me ru­hu­nu ye­di bi­tir­di.
Mey­da­nı ya­ba­ni­le­re bı­rak­tı, di­ye ya­zı­yor o ka­dar.
Kü­çü­cük bir ba­lık, ka­nı­nı de­ğiş­ti­ri­yor.
Şu ka­dar se­ne geç­miş ko­ca ya­ba­ni, mar­ji­nal adam­lar­la ka­dın­lar ta­kın­tı­la­rı­nı de­ğiş­ti­re­mi­yor­lar.
Üz­me­yin şu ada­mı kar­de­şim.
O da üz­me­sin si­zi.
 
SON SÖZ
Ok­şa­ya­yım se­ni, sen de ok­şa be­ni.

Paylaş Tavsiye Et