Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2009) > Film
Film
Sonbahar
Yö­netmen-Senaryo: Özcan Alper
Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran
Oyuncular: Onur Saylak, Megi Kobaladze
Ya­pım: Türkiye, 2007, 95 dk.
 
“Ölür­ken ne­den bir dar göm­le­ğin için­den çı­kar gi­bi ra­hat­la­dı­ğı­mı an­la­dım: Bun­dan son­ra ba­na hiç­bir şey ya­sak de­ğil­di ve bü­tün za­man­la­rı ve me­kan­la­rı ya­şa­ya­bil­mek için sı­nır­sız bir sü­rem ve ye­rim var­dı.”
Be­nim Adı Kır­mı­zı, Or­han Pa­muk
 
Oto­ri­te­ye yas­lan­ma­nın kon­fo­ruy­la, sor­gu­suz su­al­siz, dert­siz ta­sa­sız, sa­nal mut­lu­luk­lar ya­şa­mak mı; ada­let duy­gu­su­nun pe­şin­de hu­zur­suz bir ömür sür­mek mi? İn­sa­nın tüm ha­ya­tı­nı et­ki­le­yen te­mel di­lem­ma­dır bu. Sis­te­min sı­nır­la­rı­nı be­lir­le­di­ği, öğ­re­til­miş bir “ben”e mi, “öte­ki” için du­yu­lan son­suz so­rum­lu­luk duy­gu­su­na mı ta­lip ola­ca­ğı­nız, rea­lizm­den ide­aliz­me uza­nan sar­kaç­ta­ki ye­ri­ni­zi de be­lir­ler. Ma­vi ha­pı seç­ti­ği­niz­de si­ze sa­lo­nun ön­le­rin­den kon­for­lu bir kol­tuk ay­rı­lır­ken, kır­mı­zı ha­pı seç­ti­ği­niz­de otu­ra­ca­ğı­nız kol­tuk Fle­et So­ka­ğı­nın Şey­tan Ber­be­ri’nin­ki­dir en faz­la. Ve sis­tem dur­mak­sı­zın öğü­tür, ka­tık eder ken­di­ne “yaş­la­na­rak öle­me­yen be­den­ler”i. Ni­ha­yet, if­lah ol­maz idea­list­le­rin öm­rü “sü­rek­li bir son­ba­har”a mah­kum­dur.
Yö­net­me­nin ifa­de­siy­le “her da­im düş­le­ri pe­şin­de ko­şan sa­bır­sız­lık za­ma­nı­nın gü­zel ço­cuk­la­rı”ndan bi­ri­nin öy­kü­sü­ne odak­la­nı­yor Son­ba­har. Uzun yıl­la­rı­nı ce­za­evin­de ge­çir­miş olan Yu­suf, F ti­pi ce­za­ev­le­ri­ne kar­şı baş­la­tı­lan ölüm oruç­la­rı­na yö­ne­lik dü­zen­le­nen 19 Ara­lık “Ha­ya­ta Dö­nüş Ope­ras­yo­nu”nun ar­dın­dan ci­ğer­le­ri iyi­le­şe­me­ye­cek ha­le ge­ti­ri­le­rek ha­ya­ta dön­dü­rü­lün­ce(!), tah­li­ye olup kö­yü­ne, Çam­lı­hem­şin’e gi­der. “Anar­şik” oğ­lu­nu def­ter­den sil­miş olan ba­ba dün­ya de­ğiş­tir­miş­tir, Yu­suf’un ge­ri­de bu­la­bil­di­ği sa­de­ce an­ne­si ile ar­ka­da­şı Mi­ka­il’dir. Ope­ras­yo­na yö­ne­lik bel­ge­sel gö­rün­tü­le­rinin kul­la­nıl­dı­ğı ka­bus­lar, Yu­suf’un için­de­ki fır­tı­na­lar hak­kın­da fi­kir su­nar. Sus­kun­lu­ğu ise ya­ban­cı­laş­ma­dan zi­ya­de bir iç he­sap­laş­ma­ya da­ir­dir. Ma­te­ma­ti­ği za­yıf olan bir il­ko­kul ço­cu­ğu­na ders ver­me­ye baş­la­ma­sı, onun her şe­ye rağ­men ha­ya­ta tek­rar tu­tun­ma is­te­ği­nin ema­re­si­dir ay­nı za­man­da. Ka­sa­ba­da kar­şı­laş­tı­ğı Gür­cü ha­yat ka­dı­nı El­ka da, mem­le­ke­tin­de­ki kü­çük oğ­lu­na bak­mak için bir tür “be­den hap­si”ne mah­kum­dur as­lın­da. İki “mah­pus”un bir­bir­le­ri­ne tu­tun­ma ça­ba­la­rı, için­de bu­lu­nu­lan mev­si­min “son­ba­har” ol­du­ğu ger­çe­ği­ni de­ğiş­tir­me­ye­cek­tir.
Ada­na Al­tın Ko­za Film Fes­ti­va­li En İyi Film Ödü­lü’nün ya­nı sı­ra Lo­car­no, Ro­ma ve Tif­lis Film Fes­ti­va­li’nde şim­di­ye ka­dar do­kuz ödül alan Son­ba­har, Ka­ra­de­niz’in eş­siz gü­zel­lik­le­ri­ni, ba­şa­rı­lı bir gör­sel­lik­le per­de­ye ta­şı­yor. Sov­yet­ler’in da­ğıl­ma­sı­nın ve sos­ya­lizm ha­ya­li­nin çö­kü­şü­nün sa­vur­du­ğu ha­yat­la­ra odak­la­nan film, son de­re­ce na­if an­la­tı­mıy­la, ay­nı kul­var­da­ki “ro­man­tik dev­rim­ci” an­la­tı­la­rın­dan ya da 12 Ey­lül sonrasının ha­yat­tan ko­puk “bu­na­lım film­le­ri”n­den ol­duk­ça fark­lı bir yer­de du­ru­yor.
Her bir ka­re­nin özen­le oluş­tu­rul­du­ğu ba­şa­rı­lı bir gö­rün­tü iş­çi­li­ği­ne sa­hip fil­min ak­sa­yan yö­nü ise Yu­suf ka­rak­te­ri­nin de­rin­lik­le­ri­ne in­me­mi­zi sağ­la­ya­ma­yan se­nar­yo. An­cak tek bir gö­rün­tüy­le (Ka­ra­de­niz’in hır­çın dal­ga­la­rı­na kar­şı du­ran Yu­suf) bi­le bü­tün bir ha­ya­tı özet­le­ye­bi­len fil­min, sol si­ne­ma­ya bir ne­fes ver­di­ği ka­dar, do­ğa­nın bir dil ola­rak kul­la­nıl­ma­sı açı­sın­dan da si­ne­ma­mı­za cid­di bir kat­kı niteliğinde ol­du­ğu­nu söy­le­mek müm­kün. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Casablanca DVD
Yönetmen: Michael Curtiz
Senaryo: Julius J. Epstein
Oyuncular: Humphrey Bogart, Ingrid Bergman
Yapım: ABD, 1942, 102 dk.
Ca­sab­lan­ca, İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı yıl­la­rın­da, sa­va­şın zor şart­la­rın­dan ka­çıp ABD’ye il­ti­ca et­mek is­te­yen Av­ru­pa­lı­la­rın son du­rak­la­rı olan Ka­zab­lan­ka li­ma­nın­da­ki umut­suz hi­ka­ye­le­re odak­la­nır. Ka­zab­lan­ka’nın meş­hur ge­ce ku­lü­bü­nün sa­hi­bi Ame­ri­ka­lı Rick, Al­man top­la­ma kam­pın­dan ka­ça­rak şeh­re ge­len Çek di­re­niş ör­gü­tü­nün li­de­ri Vic­tor Laz­low ve eşi Laz­low ile es­ki aş­kı Rick ara­sın­da ka­lan Il­sa üç­ge­nin­de­ki duy­gu­sal ge­ri­li­me yas­la­nan film, ar­ka pla­nın­da­ki giz­li ajan­lar, Na­zi su­bay­la­rı ve di­re­niş­çi­ler ile ba­şa­rı­lı bir dö­nem pa­no­ra­ma­sı da su­nar. Fi­na­le doğ­ru Rick ile Fran­sız su­bay Lou­is ara­sın­da ge­li­şen dost­luk, sa­va­şa gi­re­rek izo­las­yo­nist po­li­ti­ka­sın­dan sıy­rı­lan ABD ile Av­ru­pa ara­sın­da ge­li­şen tran­sat­lan­tik dost­lu­ğunun sim­ge­si­dir. Hum­prey Bo­gart ile “co­ol an­ti-kah­ra­man” ima­jı­nı, “Play it Sam” rep­li­ği­ni ve As Ti­me Go­es By’ı zih­ni­mi­ze ka­zı­yan film, en iyi film, en iyi yö­net­men, en iyi se­nar­yo dal­la­rın­da Os­car al­mış bir Holl­ywo­od kla­si­ği. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Serçelerin Şarkısı / Avaze Gonjesk-ha
Yönetmen-Senaryo: Mecid Mecidi
Oyuncular: Amir Naji, Reza Naji
Yapım: İran, 2008, 92 dk.
 
Ke­rim, ma­sal­sı ye­şil­li­ğe sa­hip olan bir köy­de ai­le­siy­le, sü­kû­net için­de ya­şa­yan bir iş­çi­dir. Tah­ran’ın dı­şın­da­ki bir de­ve­ku­şu çift­li­ğin­de ça­lı­şan Ke­rim, so­rum­lu ol­du­ğu de­ve­kuş­la­rın­dan bi­ri­nin çift­lik­ten kaç­ma­sı so­nucu işin­den ko­vu­lur. Bü­yük kı­zı sa­ğır­dır ve duy­ma­sı­nı sağ­la­yan ci­haz ev­le­ri­ne ya­kın bir ku­yu­ya dü­şer. Kı­zı­nın işit­me ci­ha­zı­nı ta­mir et­tir­mek için mo­to­ruy­la şeh­re git­ti­ğin­de, in­san­lar, Ke­rim’i mo­to­sik­let­li bir tak­si­ci sa­nır­lar ve Ke­rim te­sa­dü­fî ola­rak bir iş sa­hi­bi olur. Pa­ra­lel gi­den di­ğer bir hi­kâ­ye de Ke­rim’in oğ­lu Ali ve ar­ka­daş­la­rı­nın­ki­dir. Kı­zı­nın işit­me ci­ha­zı­nın içi­ne düş­tü­ğü ku­yu Ke­rim’in kü­çük oğ­lu Ali ve ar­ka­daş­la­rı için mis­tik bir an­lam ifa­de eder. Ço­cuk­la­rın ama­cı bu ku­yu­yu te­miz­le­yip ora­da ba­lık bes­le­mek­tir. An­cak Ke­rim ço­cuk­la­rı sü­rek­li azar­lar ve yıl­dır­ma­ya ça­lı­şır. Ba­ba şe­hir­de pa­ra ka­za­nır­ken Ali ve ar­ka­daş­la­rı giz­li­ce ku­yu­yu te­miz­le­me­ye de­vam eder­ler. Evin­de­ki ye­me­ği fa­kir kom­şu­la­rıy­la pay­la­şa­cak ka­dar mer­ha­met­li olan ba­ba, pa­ra ka­zan­ma­ya baş­la­dık­tan son­ra ka­rı­sı­nın kom­şu­su­na he­di­ye et­ti­ği eş­ya­la­rı bi­le ge­ri al­ma­ya kal­kar. Mad­di açı­dan fe­ra­ha ka­vu­şan ada­mın ma­ne­vi tat­min­siz­li­ği her ge­çen gün art­mak­ta­dır. Es­ki işi­ne gö­re da­ha çok ge­lir ge­ti­ren ye­ni işi Ke­rim’in za­af­la­rı­nı or­ta­ya çı­kar­tır, cö­mert ve dü­rüst do­ğa­sı bo­zul­ma­ya baş­lar. Pa­ra ka­za­nan, he­lal-ha­ram sı­nı­rı gö­zet­me­yen, eve ne ge­tir­se kâr­dır di­ye dü­şü­nen bir ada­ma dö­nü­şür. Nef­si­ne ye­ni­lip ken­di ger­çek­li­ğin­den uzak­la­şan Ke­rim bir ka­za so­nu­cu ev­den dı­şa­rı­ya çı­ka­maz ha­le ge­lir ve iç mu­ha­se­be­si­ni ya­pa­ca­ğı bir za­man di­li­mi­ne sa­hip olur. Ço­cuk­lar ise Ke­rim’in yap­tı­ğı tüm gad­dar­lı­ğa rağ­men ku­yu­yu ber­rak bir su ile dol­dur­ma­yı ba­şa­rır. Ço­cuk­la­rın te­miz­le­dik­le­ri ku­yu­ya ka­zan­dık­la­rı ba­lı­ğı sa­lı­ver­me­le­ri ile Ke­rim’in ya­şa­dık­la­rı­nın ar­dın­dan ku­yu­nun te­miz­len­miş ha­li­ni gör­me­si ya­ni öze dö­nü­şü eş za­man­lı­dır. Ço­cuk ka­rak­ter­le­rin var­lı­ğı ve Ke­rim’in ke­ma­le olan yol­cu­lu­ğu, Me­cid Me­ci­di’nin ka­rak­ter­le­ri­ne ya­şat­tı­ğı ol­gun­laş­ma sey­ri­nin son fil­min­de­ki te­za­hü­rü­dür. Yö­net­me­nin bu vur­gu­su me­si­ya­nik ta­sav­vu­run­dan kay­nak­la­nır ve bu yüz­den ka­rak­ter­le­rin ya­şa­dı­ğı tüm kö­tü­lük­ler, so­nun­da ge­le­cek olan iyi­nin, gü­ze­lin ve doğ­ru­nun ha­ber­ci­si­dir. Çift­lik­ten ka­çan de­ve­ku­şu ise Ke­rim’in dün­ya­sın­da ürk­tü­ğü, pe­şin­den git­mek is­te­di­ği, ih­ti­yaç duy­du­ğu iç se­sinin ve­ya hır­sı­nın ku­şa­tı­cı bir tem­si­li olur ve et­ki­si tüm ha­ya­tı­na ya­yı­lır. De­ve­ku­şu ile baş­la­yan film de­ve­ku­şu ile bi­ter. So­nun­da ahenk­le dans eden -zik­re­den ya da sa­de­ce ha­re­ket eden- de­ve­ku­şu, Ser­çe­le­rin Şar­kı­sı’nın güç­lü se­nar­yo­su ar­dın­da bü­yü­le­yi­ci bir im­ge ola­rak film­den sıy­rı­lır. / Esra Bulut

Tavsiye Et