Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2004) > Ekonomide Gündem
Ekonomide Gündem
Dünya ekonomisi / Kasım 2004
Petrol fiyatları, giderek artan talep ve arz yönlü endişeler arasında tırmanışı sürdürüyor. Batı Teksas tipi ham petrolün fiyatı 55 dolara kadar yükselirken, sene başından itibaren petrol fiyatlarında %60’ın üzerinde artış gerçekleşti. Petrol fiyatlarındaki hızlı yükseliş, başta ABD olmak üzere petrol ithal eden ülkeler için tehdit oluşturmaya devam ediyor. Fiyatlardaki yükselişin şirket kârları ve hanehalkı gelirleri üzerinde de daraltıcı etkileri oluyor.
Dünya ekonomisi, petrol fiyatlarındaki yükselişe rağmen 2003 ortası ile 2004 ortası arasında %5 oranında büyüyerek son 20 yılın en yüksek büyüme rakamına ulaştı. İMF de, Eylül ayında yayımladığı Dünyanın Ekonomik Görümü adlı raporda dünya ekonomisine ilişkin 2004 yılı büyüme tahminini 0,3 puan yükselterek %5 olarak açıkladı. İMF’nin 2005 yılı büyüme tahmini ise %4,3. Dünyadaki büyümenin neredeyse yarısı ABD ve Çin kaynaklı. ABD’nin 2001 krizinden itibaren uyguladığı gevşek para politikalarıyla tüketici harcamalarını canlı tutması ve Çin’deki yatırım patlaması son birkaç yıl içerisinde dünya ekonomisinin motor gücünü oluşturdu.
Ancak, dünya ekonomisindeki gelişme ABD ve Çin’le sınırlı değil. Gelişmekte olan ülkeler de bir bütün olarak son 30 yılın en iyi performansını sergiliyorlar. Hatta sadece büyüme kriteri baz alınarak değerlendirildiğinde gelişmiş ülkelerin çok önünde oldukları söylenebilir. İMF raporunda, 2004 yılında gelişmiş ülkelerin %3,6, gelişmekte olan ülkelerin ise %6,6 oranında büyüyeceği tahminine yer veriliyor. Bunlar arasında, özellikle Türkiye, Venezüella, BDT, Rusya ve Arjantin son dönemdeki yüksek gelişme hızları ile dikkat çekiyor. Latin Amerika, Afrika, Orta ve Doğu Avrupa ile Orta Doğu’da ise büyüme oranlarının yaklaşık olarak %5 civarında gerçekleşmesi bekleniyor.
Geçmiş dönemlerde gelişmekte olan ülkelerin bir kısmı büyürken diğerlerinde krizlerin yaşandığı görülürdü. Bugün gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tamamının atılım içerisinde olması dikkat çekiyor. Bunda dışsal faktörlerin rolü kuşkusuz yadsınamaz. Özellikle ABD ve Çin’in güçlü talebinin etkisinde küresel ticaretin canlanması, dolayısıyla emtia fiyatlarının yükselmesi, hammadde ihraç eden Brezilya, Güney Afrika ve Rusya gibi ülkeler ile Afrika kıtasının gelişimine katkıda bulunuyor. Afrika kıtasında, tarımda görülen canlanmalar ve politik istikrarın giderek yerleşmesi de kalkınmada önemli rol oynuyor. Küresel faiz oranlarının düşük olması, yüksek miktarda borçlu olan ülkelerin borç servisi yüklerini azaltıyor. Doların değerindeki gerileme ise bu ülke paralarının rekabet gücüne katkıda bulunuyor. Kalkınmaya etki eden dışsal faktörlerin yanında, bazı gelişmekte olan ülkelerin uygulamaya geçirdikleri yapısal reformlar ve izledikleri güçlü makroekonomik politikalar büyümenin sürdürülebilir olmasını garanti altına alıyor.

Tavsiye Et
Türkiye ekonomisi / Kasım 2004
Son iki çeyrekte yakaladığı yüksek büyüme oranları Türkiye’yi 10 yeni AB üyesi ile AB adayları arasında en hızlı gelişen ülke konumuna taşıdı. İMF’ye göre 2004 yılında Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ortalama %5,5, Türkiye ise %7 oranında büyüyecek. Eylül ayında yayımladığı “Dünyanın Ekonomik Görünümü” adlı raporda Türkiye’nin yakaladığı güçlü büyüme trendine vurgu yapan İMF, beklentilerin üzerindeki büyüme rakamlarının 2004 yılında yakalanan güçlü bütçe performansına da katkıda bulunduğuna dikkat çekti. Büyümenin sürdürülebilirliğine ilişkin olumlu mesajların yer aldığı raporda, Türkiye’nin yüksek büyüme rakamlarının arkasında, giderek güçlenen bir iç talep bulunduğu belirtiliyor. Fakat özellikle ithal dayanıklı tüketim mallarına yönelen güçlü iç talep, yüksek petrol fiyatları ile birlikte cari dengedeki açığın başlıca kaynağını oluşturuyor. Son birkaç ay içerisinde cari açığın kısmen kısa dönemli nakit akımları ile finanse edildiğine dikkat çeken İMF, TL’deki değer kaybı ve turizm gelirlerindeki patlamanın etkisiyle 2005 yılında cari dengede gözle görülebilir iyileşmeler sağlanabileceğinin altını çiziyor. Bununla birlikte İMF’ye göre, giderek daha fazla açık veren cari denge ve zaman zaman yaşanan finansal dalgalanmalar Türkiye ekonomisindeki kırılganlığın devam ettiğinin başlıca göstergesi. Gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının yükselmesi ve petrol fiyatlarının hızlı tırmanışından kaynaklanan riskler dikkate alındığında, bu kırılganlık yapısal reformların hayata geçirilmesini ve acil politika önlemlerinin alınmasını gerekli kılıyor.
Makroekonomik göstergelerin olumlu seyri finansal piyasalara da yansıyor. Başta İMF’nin yayımladığı Küresel Finansal İstikrar Raporu olmak üzere, pek çok uluslararası raporda Türkiye’de finansal piyasaların yaşadığı genişlemeye dikkat çekiliyor. Pek çok banka ve finans kurumunun üye olduğu Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından hazırlanan “Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akışı” adlı raporda da, yerinde uygulanan ekonomik politikalar ve temel göstergelerdeki değişimlerin yatırımcıların Türkiye’ye olan güvenini artırdığı, bu sayede önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye sermaye akışının büyüyeceği belirtildi. Rapora göre, 2004 yılında gelişen Avrupa ülkelerine akması beklenen 2 milyar dolarlık net portföy yatırımlarının %60’ını Türkiye çekecek. IIF’nin raporunda, 2004 yılının ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre üç katına çıkan doğrudan yabancı yatırımlarının 2004 yılında 2,4 milyar dolara ulaşacağı beklentisi de yer alıyor. 2003 yılında net doğrudan yatırımların 0,4 milyar dolarda kaldığı hatırlanırsa bu rakam, Türkiye için ciddi bir artış anlamına geliyor.
Eylül ayında toptan eşya fiyatları %1,85, tüketici fiyatları %0,9 artış gösterdi. Böylece, yıllık enflasyon TEFE’de %12,5’e yükselirken, TÜFE’de tekrar tek haneli rakamlara gerileyerek %9’a indi. Ancak ilk 9 ayda sadece %4,85 oranında artış gösteren TÜFE’nin %12 olan yıl sonu hedefinin oldukça gerisinde kalması bekleniyor. Bugün Türkiye’de uygulanan örtük enflasyon hedefine bağlı olarak, ekonomi politikalarının %12 enflasyon hedefine göre uygulandığı, yine parasal büyüklüklerin, döviz ve faiz kurlarının bu çerçevede belirlendiği göz önünde bulundurulursa, enflasyon hedefi ile gerçekleşen rakam arasındaki ciddi bir farkın özellikle ödemeler dengesinde meydana getirebileceği olumsuz etkilerden endişe ediliyor. 

Tavsiye Et