Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2007) > Ankara Havası
Ankara Havası
Kürt sorunu İngilizlerin sorunu olsaydı...
Şark me­se­le­si­ne ka­dar uza­nıp gün­cel Kürt so­ru­nu­nun ar­ka­sın­da­ki “İn­gi­liz par­ma­ğı”nı keş­fe­de­rek ra­hat­la­ma­ya ça­lış­mı­yo­rum.
“Ha­la­mın bı­yık­la­rı ol­sa, am­cam olur­du” tü­rün­den baş­tan te­mel­siz bir var­sa­yı­mın pe­şi­ne düş­mek ni­ye­tin­de de de­ği­lim. Sa­de­ce is­tih­ba­rat; düş­ma­nı ya­nılt­ma, ma­ni­pü­le et­me ve bir­bi­ri­ne dü­şür­me ko­nu­sun­da eş­siz bir ta­ri­hî bi­ri­ki­min mi­ras­çı­sı olan İn­gi­liz­le­rin böy­le bir so­run­la kar­şı kar­şı­ya kal­ma­la­rı ha­lin­de ne­ler ya­pa­cak­la­rı­nı me­rak edi­yo­rum.
Ya da sa­de­de ge­lir­sek; Kürt so­ru­nu ile baş et­me­de bu top­rak­la­ra öz­gü bir­leş­ti­ri­ci di­na­mik­ler­den ya­rar­lan­mak­ta ba­şa­rı­sız ol­du­ğu­muz açık. Pe­ki, çer­çe­ve­yi da­ral­ta­rak, te­rör­le mü­ca­de­le­de, hat­ta da­ha da da­ral­ta­rak PKK ile mü­ca­de­le­de İn­gi­liz­le­rin ada­da­ki ya da sö­mür­ge top­rak­la­rın­da­ki is­yan­la­ra kar­şı kul­lan­dı­ğı yön­tem­ler­den ni­çin ya­rar­lan­mı­yo­ruz?
Ba­kın, dağ gi­bi ar­ka­mız­da dur­du­ğu hal­de sır­tı­mı­zı dön­dü­ğü­müz için dev­re dı­şı bı­rak­tı­ğı­mız Os­man­lı’nın im­pa­ra­tor­luk tec­rü­be­sin­den bah­set­mi­yo­rum bi­le.
İs­ter yan­lış an­la­şıl­ma kay­gı­sı de­yin, is­ter nos­tal­ji­ye da­lıp ko­nu­yu da­ğıt­ma kor­ku­su…
Bu se­fer­lik ‘Os­man­lı­ca’ de­ğil, ‘İn­gi­liz­ce’ yön­tem­ler öne­ri­yo­rum.
Ka­ra Kuv­vet­le­ri Ko­mu­ta­nı İl­ker Baş­buğ, dev­le­tin “da­ğa çık­ma”yı en­gel­le­ye­me­di­ği­ni söy­le­miş­ti. Bu, bir ba­kı­ma PKK ile mü­ca­de­le­de ba­şa­rı­lı olu­na­ma­dı­ğı­nın üs­tü ka­pa­lı iti­ra­fı sa­yı­la­bi­lir. Da­ha­sı, te­rör ya da te­rö­rist ile mü­ca­de­le­nin ço­ğu za­man iki ay­rı ol­gu şek­lin­de ele alın­ma­sı za­ru­re­ti ve da­ha ge­nel olan te­rör­le mü­ca­de­le kon­sep­ti­nin salt as­ke­rî bo­yut­tan mü­te­şek­kil ol­ma­dı­ğı ar­tık bü­tün yet­ki­li ak­tör­ler ta­ra­fın­dan ka­bul edi­li­yor.
Si­ya­sal, eko­no­mik, sos­yo-kül­tü­rel, de­mog­ra­fik bo­yut­lar, ye­ri­ne gö­re as­ke­rî-stra­te­jik bo­yu­tu son sı­ra­la­ra dü­şü­re­bi­le­cek bir önem ka­za­nı­yor.
Bu­gü­ne ka­dar sü­rek­li ola­rak as­ke­rî çö­züm öne­ri­le­ri­ne ma­hal bı­rak­ma­dan Kürt so­ru­nu­nun si­ya­set ve dip­lo­ma­si­nin im­kan­la­rı çer­çe­ve­sin­de na­sıl çö­zü­le­ce­ği üze­ri­ne yaz­dık dur­duk. Hâ­lâ da ka­le­min ve ağ­zın söy­le­ye­cek­le­ri­nin bit­me­di­ği­ni; hat­ta as­ke­rî ön­lem­le­rin de­nen­me­sin­den son­ra bun­la­rın de­ğe­ri­nin da­ha faz­la or­ta­ya çı­ka­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yo­ruz.
Ye­ter ki yö­ne­ti­ci­le­rin ken­di­le­ri­ne koy­duk­la­rı psi­ko-sos­yal ba­ri­yer­ler fark edil­sin.

Tavsiye Et
Tezkerenin gücü, onu kullanıncaya kadardır!
Fii­lî du­ru­mun da­yat­ma­sı bir ba­kı­ma tez­ke­re­yi zo­run­lu ha­le ge­tir­di. Hiç­bir si­ya­sal, top­lum­sal gü­cün da­ya­na­ma­ya­ca­ğı bir sü­re­cin so­nun­da Ku­zey Irak’a bir ope­ras­yon ne­re­dey­se ka­çı­nıl­maz ol­du.
Ve­rim­li kul­la­nıl­dı­ğı tak­dir­de (Ya da “hiç kul­la­nıl­ma­dı­ğı” di­ye­lim) Mec­lis’ten ge­çen yet­ki tez­ke­re­si­nin Tür­ki­ye’nin eli­ni güç­len­dir­me­si müm­kün; bu­nun şar­tı ise, tez­ke­re­nin bir fii­lî-as­ke­rî mü­da­ha­le­ye dö­nüş­tü­rül­me­den dip­lo­ma­tik bir koz ola­rak ko­run­ma­sı­dır. Bel­ki bir pa­ra­doks ola­rak gö­rü­le­cek; an­cak yıl­lar­dır Tür­ki­ye’nin üze­rin­de De­mok­les kı­lı­cı gi­bi sal­lan­dı­rı­lıp bir tür­lü in­di­ril­me­yen, ko­mis­yon­lar­da ka­bul edi­lip ge­nel ku­rul­lar­dan ge­çi­ril­me­yen Er­me­ni soy­kı­rı­mı ya­sa ta­sa­rı­la­rı­nın dip­lo­ma­tik et­ki­le­ri dü­şü­nül­dü­ğün­de, tez­ke­re de Tür­ki­ye’nin elin­de ben­zer bir iş­lev gö­re­bi­lir.
El­bet­te bu, Türk dev­le­ti­nin bü­tün ku­rum­la­rıy­la or­tak bir viz­yon çer­çe­ve­sin­de dış po­li­ti­ka be­lir­le­ye­bil­me­siy­le müm­kün olur.
So­ru­nun iyi yö­ne­til­me­si, her za­man ol­du­ğu gi­bi yö­ne­ti­ci­le­rin ba­si­re­ti­ne bağ­lı.

Tavsiye Et
Kürt sorununda psikolojik eşik
Te­rör­le mü­ca­de­le­nin as­ke­rî bo­yu­tu gün­de­me gel­di­ğin­de, dü­zen­li bir or­du­nun gay­ri ni­za­mi ya­pı­la­ra kar­şı ar­tı ve ek­si­le­ri­nin ana­liz edil­me­si ge­rek­ti­ğin­den söz edi­lir. PKK ör­ne­ğin­de te­rö­rist­le­rin ara­zi­yi çok iyi ta­nı­ma­la­rı, ik­lim şart­la­rı­na ko­lay­lık­la uyum sağ­la­ya­bil­me­le­ri, ye­rel un­sur­lar­dan za­man za­man des­tek ala­bil­me­le­ri ve ge­rek­ti­ğin­de acil du­rum­lar­da hız­lı ma­nev­ra­lar ger­çek­leş­ti­re­bil­me­le­ri Türk or­du­su açı­sın­dan ilk an­da ak­la ge­len ek­si­ler… Ta­bii bir de be­şe­rî ka­yıp­la­ra ta­ham­mü­lü ol­ma­yan bir ka­mu­oyu­nun bu­lun­ma­sı, dü­zen­li or­du için bir des­tek ol­du­ğu ka­dar psi­ko­lo­jik bir bas­kı un­su­ru­dur.
Bunlara karşılık ekonomik ve tek­no­lo­jik üs­tün­lük, özel­lik­le lo­jis­tik ve mu­ha­be­rat (ha­ber­leş­me) ala­nın­da çok et­ki­li bir ko­za dö­nü­şe­bi­lir. Te­rö­rist­le mü­ca­de­le, ay­nen onun tar­zı­nı be­nim­se­ye­cek, dağ­lar­da ku­ru­lan kamp­lar­da ya­şa­yan ve sık sık ha­va­dan, ka­ra­dan des­tek­le­nen ve “böl­ge­nin sos­yo-kül­tü­rel özel­lik­le­ri­ni iyi bil­di­ği için halk­la ile­ti­şim­de so­run ya­şa­ma­yan” özel eği­tim­li pro­fes­yo­nel bir­lik­ler­le olur. Ge­rek­ti­ğin­de nok­ta ope­ras­yon­la­rı ya­pa­rak te­rör ör­gü­tü­nün li­der kad­ro­su­nu “ölü ya da di­ri” ele ge­çi­re­bi­len bu bir­lik­le­rin kar­şı ta­ra­fa sı­za­bil­me­si ve te­rör ör­gü­tü için­de ba­rı­na­bi­le­cek ka­muf­laj özel­lik­le­ri­ne sa­hip ola­bil­me­si beklenir.
An­cak bü­tün bun­la­rın ger­çek­leş­me­si­ni zor­laş­tı­ran ve Türk or­du­su­nun dü­zen­li ya­pı­sı­nı de­za­van­ta­ja dö­nüş­tü­ren önem­li bir en­gel var gi­bi gö­rü­nü­yor: Te­rör­le mü­ca­de­le­de söz ve yet­ki sa­hi­bi olan­la­rın Kürt et­nik kim­li­ği­ne kar­şı duy­duk­la­rı aler­ji ve onun oluş­tur­du­ğu psi­ko­lo­jik eşik!
Me­se­la ne­den çok iyi Kürt­çe bi­len, baş­ta ör­gü­tün ele­baş­la­rı­na sui­kast dü­zen­le­mek dâ­hil pek çok ope­ras­yo­nu ger­çek­leş­ti­re­bi­le­cek is­tih­ba­rat­çı­lar yok? Hal­bu­ki ül­ke sı­nır­la­rı dâ­hi­lin­de sa­de va­tan­da­şın her adı­mı­nı ce­sa­ret ve ba­şa­rıy­la(!) ka­yıt al­tı­na ala­bi­len bir is­tih­ba­rat ağı bu­lu­nu­yor. Her­han­gi bir gö­re­ve ge­le­cek ki­şi­nin “ço­cuk­ken kaç ya­şı­na ka­dar al­tı­nı ıs­lat­ma­ya de­vam et­ti­ği” gi­bi ab­sürt bil­gi­ler bi­le is­te­nir­se el­de edi­le­bi­li­yor.
Ne­den dâ­hil­de­ki bu göz ka­maş­tı­rı­cı is­tih­ba­rat ba­şa­rı­sı ha­riç­te sür­dü­rü­le­mi­yor?
Ney­se, bu “Ne­den?” so­ru­la­rı­nı uz­ma­nı­na, Can Dün­dar’a bı­ra­ka­lım; bel­ki o ve ko­nuk­la­rı bu­na bir ce­vap bu­lur­lar.
Fa­kat ulus­çu­lu­ğun abar­tı­lı bir bi­çim­de iç­sel­leş­ti­ril­me­si, “fa­şiz­me ra­mak ka­la” bir hal­de yö­ne­tim er­ki­ne si­ra­yet et­me­si, böy­le­si­ne ba­sit ön­lem­le­rin önü­nü alı­yor­sa, bu ül­ke­ye ya­zık olu­yor de­mek­tir.

Tavsiye Et
Termal kamerayı düşüren merkebin cezası
Ku­zey Irak sı­nı­rı­nı ge­çip ka­ra­kol bas­ma­ya ha­zır­la­nan te­rö­rist­le­rin ter­mal ka­me­ra ile tes­pit edil­di­ği ha­be­ri, de­fa­lar­ca “si­nir öte­si” ha­re­kat dü­zen­le­miş olan ba­sı­nı­mız­da “ter­mal ka­me­ra mu­ci­ze­si” ola­rak yer al­dı. Pe­ki, bu ter­mal ka­me­ra de­nen ay­gıt ye­ni bir şey mi­dir, da­ha ön­ce­ki bas­kın­lar­da yok muy­du?
So­ru­nun ce­va­bı­nı, as­ker­li­ği­ni Şır­nak’ta “ter­mal ka­me­ra ope­ra­tö­rü” ola­rak yap­mış bir dos­tum­dan din­le­ye­lim:
Bir­li­ğe ilk var­dı­ğım­da mes­le­ği­mi sor­du­lar, “Ku­yum­cu­yum” de­dim. “Elek­tro­nik eş­ya­lar­dan an­lar mı­sın?” de­di­ler; cep te­le­fo­nu da alıp sat­tı­ğı­mı söy­le­dim. “İyi o za­man, sen ter­mal ka­me­ra ope­ra­tö­rü ola­cak­sın” de­di­ler.
Ar­ka­daş­lar ope­ras­yo­na gi­di­yor, be­ni ise mal­ze­me de­po­su­na nö­bet­çi ola­rak bı­ra­kı­yor­lar­dı. Bu ay­lar­ca de­vam et­ti, açık­ça­sı ben de ha­lim­den mem­nun ol­du­ğum için pek şi­kâ­yet et­me­dim. Bir gün as­ker­li­ğim bit­me­ye ya­kın ko­mu­ta­na çı­kıp “Ko­mu­ta­nım, tez­ke­re­mi al­mak üze­re­yim, ama ter­mal ka­me­ra­yı he­nüz gö­re­me­dim bi­le. Bi­raz da asıl işi­mi yap­mak is­ti­yo­rum” de­dim.
Ba­ba­can ko­mu­tan be­ni bir müd­det sü­züp “Ulan oğ­lum, mil­let dağ dağ gez­mek­ten şi­ka­yet­çi; sen yat­mak­tan… Çok me­rak edi­yor­san söy­le­ye­yim: O ka­me­ra sen gel­me­den üç gün ön­ce bir ope­ras­yon sı­ra­sın­da eşek­ten dü­şüp kı­rıl­dı ve hâ­lâ ta­mir­den gel­me­di. Se­nin as­ker­lik bi­tin­ce­ye ka­dar da du­a et, gel­me­sin!”
Ne­ti­ce­de bi­zim ar­ka­daş, hiç gör­me­di­ği ter­mal ka­me­ra­nın ope­ra­tö­rü ola­rak tez­ke­re­yi alır. “Mer­kep ka­dar bi­le şans­lı de­ğil­miş­sin; o en azın­dan ka­me­ra­yı gö­re­bil­miş” di­ye ta­kıl­dı­ğım­da “Sen öy­le san” de­di; “Za­val­lı mer­kep, ter­mal ka­me­ra­yı dü­şür­mek­ten do­la­yı ope­ras­yo­na bir da­ha ka­tıl­ma­ma ce­za­sı al­dı.”

Tavsiye Et