Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2007) > Toplum > Darbeli diziler, pürüzlü gerçekler
Toplum
Darbeli diziler, pürüzlü gerçekler
Ümit Aksoy
BUN­DAN bir­kaç va­kit ön­ce Yu­suf Kap­lan bir ko­nuş­ma­sın­da, son dö­nem­le­rin önem­li fi­lo­zof­la­rın­dan De­leu­ze’den ha­re­ket­le si­ne­ma­nın, fel­se­fe­nin ye­ri­ni na­sıl al­dı­ğı­nı an­lat­mış­tı uzun uza­dı­ya. Si­ne­ma ar­tık, ne gün­de­lik ola­nın di­li­ne ne de sa­na­tın, si­ya­se­tin, ede­bi­ya­tın ‘sem­bo­lik’ di­li­ne ben­ze­mek­tey­di. O, bun­la­rın öte­sin­de bir ku­ru­cu özel­li­ğe sa­hip­ti ve tam da bun­dan do­la­yı si­ne­ma­nın di­li ‘kut­sal’ bir dil­di. Son dönemde önem­li bir yan­kı uyan­dı­ran Ha­tır­la Sev­gi­li di­zi­si de bu kut­sal dil oluş­tur­ma ey­le­min­de dik­ka­ti cel­be­den bir yer­de du­ru­yor.
27 Ma­yıs ve 12 Mart’ı içi­ne ala­cak şe­kil­de dü­şü­nül­müş bir di­zi Ha­tır­la Sev­gi­li. Bi­ze, bu iki dar­be­nin an­la­tı­sı­nı, bir aşk epi­zo­du üze­rin­den ak­ta­rı­yor. CHP ve DP’li ai­le­le­rin ço­cuk­la­rı­nın bir­bi­ri­ne âşık ol­du­ğu; fa­kat ai­le­le­ri­nin bu ‘iz­di­vaç’a en­gel ol­ma­sı ne­de­niy­le ka­vu­şa­ma­dık­la­rı bir hi­ka­ye­yi te­mel alan di­zi bo­yun­ca bir yan­dan DP’nin bas­kı­cı ik­ti­da­rı bir yan­dan da CHP’nin dar­be­ye ça­nak tu­tan si­ya­se­ti eleş­ti­ri­li­yor. Ve di­zi, bu iki ‘kö­tü’ si­ya­se­tin öte­sin­de, ‘de­mok­rat’ bir si­ya­set di­li­nin müm­kün ol­du­ğu­nu an­lat­ma­ya ça­lı­şı­yor bi­ze.
An­cak di­zi ele al­dı­ğı dö­ne­mi, sü­rek­li ola­rak ken­di nes­nel­li­ği­ni da­ya­ta­rak ak­ta­rı­yor. Bu “nes­nel­lik da­yat­ma” iş­le­mi­nin ise iş­le­di­ği iki alan var: Bi­rin­ci­si, di­zi­nin si­ya­sal üni­te­ler­le top­lum­sal üni­te­ler ara­sın­da sü­rek­li ola­rak bir kö­şe kap­ma­ca oy­na­ma­sı. Di­zi bir yan­dan bi­ze ver­mek is­te­di­ği me­saj­la­rı si­ya­sal bir ka­nal üze­rin­den, ya­ni sol-sağ ka­te­go­ri­le­ri üze­rin­den ilet­me­ye ça­lı­şır­ken; bir yan­dan da top­lum­sal­lı­ğa da­ir bir an­la­tı kur­mak is­te­di­ği an­lar­da, az ön­ce kul­lan­dı­ğı kav­ram­sal ka­te­go­ri­le­rin dı­şı­na çı­ka­rak, ken­di­si­ni meş­ru gös­te­re­cek kur­gu­sal alan­lar in­şa et­me­yi ih­mal et­mi­yor.
Söz­ge­li­mi di­zi­nin iler­le­yen bö­lüm­le­rin­de, 27 Ma­yıs son­ra­sın­da, sağ­cı ba­ba, bu se­fer ye­ni genç­lik ça­ğı­na er­miş kü­çük kı­zı­nın, “ken­di­le­ri gi­bi ol­ma­yan bir adam”la olan iliş­ki­si se­be­biy­le bir kez da­ha sar­sı­lır. Kü­çük kı­zın sev­di­ği in­san bu se­fer bir sol­cu de­ğil, “ul­tra-sağ­cı”, ül­kü­cü bir genç­tir. Kı­zı­nı sol­cu bir oğ­la­na ver­me­yen sağ­cı ba­ba, bu se­fer ken­di­sin­den da­ha öte­de­ki bir gös­te­ren­le teh­dit al­tı­na gir­mek­te­dir. Bu teh­li­ke­nin be­lir­di­ği an, an­la­tı­nın di­lin­de­ki sah­te­li­ği de gör­me­mi­zi sağ­la­ya­cak yer­dir as­lın­da. Çün­kü bu be­tim­le­me­de or­ta­ya çı­kan öte­de­ki gös­te­ren, si­ya­sal po­zis­yon al­ma açı­sın­dan fark­lı nok­ta­lar­da dur­du­ğu sa­nı­lan fi­kir­le­rin top­lum­sal alan­da na­sıl iç içe ge­çe­rek si­lin­di­ği­ni göz­ler önü­ne ser­mek­te­dir. Zi­ra bu “ül­kü­cü de­li­kan­lı”, sev­gi­li­si­nin ak­si­ne ‘taş­ra­lı’dır. Si­ya­sal alan­da­ki iki­lik (sol-sağ/CHP-DP), top­lum­sal ala­na ge­çil­di­ği oran­da ye­ri­ni ile­ri­ci/mo­dern-ge­ri­ci/taş­ra­lı ka­te­go­ri­le­ri­ne bı­rak­mak­ta­dır. Do­la­yı­sıy­la si­ya­se­ten bir­bir­le­rin­den fark­lı gi­bi du­ran iki ai­le, her şey­den ön­ce “şe­hir­li-mo­dern-ba­tı­lı”dır ve bu or­tak nok­ta­la­rı an­la­tı­nın meş­ru­laş­tı­rıl­dı­ğı bir “ar­ka-ger­çek­lik” ola­rak di­zi bo­yun­ca sü­rek­li üre­til­mek­te­dir. Ve ni­ha­yet, de­li­kan­lı­nın or­ta­ya çık­ma­sı, bir yan­dan an­la­tı­da­ki si­ya­sal ka­te­go­ri­le­rin na­sıl ha­ya­li ol­du­ğu­nu gös­te­re­rek, si­ya­sal alan­dan top­lum­sa­la ge­çi­şi sim­ge­ler­ken; bir yan­dan da si­ya­sal an­la­tı­nın da­ha de­rin­ler­de ta­şı­dı­ğı “nes­nel-kim­li­ği” su yü­zü­ne çı­kar­mak­ta­dır.
Bu “ar­ka-ger­çek­lik” du­ru­mu, nes­nel­lik da­yat­ma­sı­nın ikin­ci aya­ğı­nı oluş­tur­mak­ta­dır. Ar­ka-ger­çek­lik, bu an­lam­da, bü­tün dizi bo­yun­ca bi­ze ‘ger­çek­li­ğin’ çer­çe­ve­len­di­ği yer­le­ri var kıl­mak­ta­dır. Baş­ka bir ifa­dey­le, bu kav­ram ara­cı­lı­ğıy­la ne­yin meş­ru, doğ­ru, mu­te­ber kav­ram­lar ol­du­ğu si­ze buy­rul­mak­ta­dır. Do­la­yı­sıy­la bu di­zi­de­ki, bü­tün ‘Ba­tı­lı’ ens­trü­man­lar, ar­ka-ger­çek­li­ğin, ger­çek­li­ğin fark­lı nok­ta­lar­dan ta­nım­la­na­ca­ğı ve yer­li ye­ri­ne otur­tu­la­ca­ğı te­mel da­ya­nak­la­rı be­lirt­mek­te ve bu da­ya­nak­la­rı var ve an­lam­lı kı­la­cak işa­ret­le­ri kar­şı­mı­za çı­kar­mak­ta­dır. Ger­çek­li­ğin ne­re­ler­den geç­ti­ği­ni be­lir­le­yen bu edim, di­zi­nin me­ta­fi­zik gön­der­ge­le­ri­ni yap­tı­ğı yer­dir as­lın­da. Yu­ka­rı­da top­lum­sal alan düz­le­min­de yap­tı­ğı­mız tes­pi­te, bu kez, me­ta­fi­zik ger­çek­lik düz­le­min­den bak­tı­ğı­mız za­man, taş­ra­lı de­li­kan­lı­nın gön­de­ri­de bu­lun­du­ğu ‘şey’in, di­nî ola­nın ala­nı­na doğ­ru ol­du­ğu­nu fark et­miş ola­ca­ğız. Baş­ka bir ifa­dey­le, taş­ra­lı de­li­kan­lı­nın, fil­min için­de işa­ret­le­di­ği bü­tün nok­ta­lar, ne­re­den ba­kar­sa­nız ba­kın, “iğ­re­ti, ka­ba ve ev­ren­sel ol­ma­yan” du­rum­lar ola­rak kar­şı­mı­za çık­mak­ta­dır. Bu taş­ra­lı­lı­ğı var kı­lan ye­ga­ne şey ise din­dir ve tam da bu nok­ta­da, si­ya­sal eleş­ti­riy­le top­lum­sal eleş­ti­ri ara­sın­da­ki me­sa­fe or­ta­dan kalk­mak­ta; eleş­ti­ri, saf ger­çek­lik an­la­mın­da, me­ta­fi­zik bir dü­ze­ye gön­der­me­de bu­lun­mak­ta­dır. Bir sah­ne­de, ül­kü­cü de­li­kan­lı sev­di­ği kı­zı, ‘Üs­tad’a gö­tür­mek­te­dir ve ‘ka­ba’ adam­lar kı­za kö­tü kö­tü bak­mak­ta­dır­lar. Bu­nu an­la­yan kız ise he­men ora­dan uzak­la­şır; de­li­kan­lı kı­zın pe­şin­den gi­der ve ona ne ol­du­ğu­nu so­rar. Kız, de­li­kan­lı­nın ar­ka­daş­la­rı­nın ka­ba­lı­ğı­nı an­la­tır ve ken­di­le­ri­nin asıl kor­ku­la­rı­nın bir ka­dın üze­rin­den iş­le­di­ği­ni hay­kı­rır: “Si­zin asıl kor­ku­nuz ora­ya bir ka­dı­nın gir­me­si...” Bu sah­ne, ar­ka-ger­çek­li­ğin kat­la­ma­lı ola­rak di­le gel­di­ği en­der yer­ler­den bi­ri­dir. Di­zi, me­ta­fi­zik ka­bul­le­ri­ni o ana ka­dar ko­nuş­ma dü­ze­yin­de de­ğil, sa­de­ce de­ko­ra­tif an­lam­da­ki bü­tün söz­süz sah­ne­le­re ya­ya­rak an­lat­mak­ta­dır. Ve bu ger­çek­li­ğin di­le gel­di­ği an, si­ya­sal olan­la top­lum­sal ola­nın me­ta­fi­zik ka­bul için­de eri­di­ği, yok ol­du­ğu yer­dir.
Bu eri­me, fil­min sah­te­li­ği­nin or­ta­ya çık­tı­ğı yer­dir de ay­nı za­man­da. Çün­kü di­zi­nin bü­tün eleş­ti­ri­si­ni müm­kün kı­lan ve bü­tün me­tin bo­yun­ca yok­muş gi­bi dav­ra­na­rak, üre­ti­len met­ni boş bir öz­ne ola­rak an­lam­lan­dı­ran ar­ka-ger­çek­lik bir kez fark edil­di­ği an­da, met­nin, ken­di da­yan­dı­ğı bü­tün an­lam dü­ze­yi yok ol­mak­ta­dır. Yok ol­mak­ta­dır; çün­kü di­zi, söz­de ken­di­ni “si­ya­sal üni­te­ler” üze­rin­den yap­tı­ğı çe­şit­li kav­ram­sal­laş­tır­ma­lar ve bun­la­rın an­la­tıl­ma­sıy­la iş­le­yen sü­reç­ler­le bir­lik­te ta­nım­la­mak­ta­dır. Oy­sa şim­di ar­tık bi­li­yo­ruz ki, eleş­ti­ri, si­ya­sal alan­dan zi­ya­de me­ta­fi­zik ka­bul­le­rin eleş­ti­ri­si ola­rak ken­di­ni var kıl­mak­ta­dır.
Di­zi, bü­tün bu da­yat­ma­la­rıy­la bir­lik­te iz­le­yen­le­re “di­na­mik­miş gi­bi gö­rü­nen” ama ger­çek­te iz­le­yen­le­ri hiç­bir şe­kil­de ha­re­ke­te ge­çir­me­yen, on­la­rın bü­tün dü­şün­me ka­pa­si­te­le­ri­ni eri­ten bir özel­li­ğe sa­hip­tir. Bu an­lam­da bir yan­dan si­ya­sal ana­liz dü­ze­yin­de­ki bü­tün yar­gı­la­rı­nı sah­te bir de­mok­ra­tik kis­vey­le yü­rüt­mek­te ve ta­bir ye­rin­dey­se gö­rül­me­si çok da­ha zor in­ce ta­vır alış­lar­la ko­nu­mu­nu net­leş­tir­mek­te; bir yan­dan da sağ­cı­lık­la din ara­sın­da­ki o bit­mez tü­ken­mez iliş­ki­yi ka­te­go­rik ola­rak eze­li/ebe­di bir şey­miş­çe­si­ne ye­ni­den üret­mek­te­dir. Oy­sa son tah­lil­de söy­le­mek ge­re­kir ki, sağ­cı­lık bir öz de­ğil bir sı­fat­tır ve bu sı­fa­ta ‘di­le­yen’ her­kes sa­hip ola­bi­lir. Ve do­la­yı­sıy­la si­ya­sal alan per­de­sin­de­ki sağ­cı­lık vul­ga­ri­zas­yo­nu, bir kez da­ha “ge­ri­ci din­dar­lar”ın göz­ler önü­ne ser­gi­len­me­siy­le ta­mam­lan­mak­ta­dır.
Dar­be kar­şıt­lı­ğın­dan sağ­cı din­dar­la­rın eleş­ti­ri­si­ne va­rın­ca­ya ka­dar yü­rü­tü­len si­ne­ma­tog­ra­fik ba­kış­la­rın an­lam­la­rı­nı iyi oku­mak ge­re­ki­yor. Bel­ki de ya­pıl­ma­sı ge­re­ken ar­tık, ta­ri­he bak­mak de­ğil ta­ri­hin ye­ri­ni alan di­zi­le­rin (si­ne­ma­nın) ta­ri­hi­ne bak­mak ol­ma­lı. Ha­tır­la­mak baş­ka tür­lü na­sıl müm­kün ola­cak?

Paylaş Tavsiye Et