Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2007) > Dosya > Nasıl bir anayasa?
Dosya
Nasıl bir anayasa?
Zühtü Arslan
OS­MAN­LI’NIN son dö­ne­min­den iti­ba­ren ana­ya­sa­cı­lık, mo­dern­leş­me sü­re­ci­nin mü­tem­mim cü­zü ola­rak gö­rül­müş­tür. Ana­ya­sa­la­ra, dev­let seç­kin­le­ri­nin ka­fa­la­rın­da­ki mo­del et­ra­fın­da top­lu­mu bi­çim­len­dir­me ve seç­kin­le­rin he­ge­mo­nik sta­tü­le­ri­ni sür­dür­me şek­lin­de iki te­mel iş­lev yük­len­miş­tir. Ana­ya­sa­lar bu iş­lev­le­ri ye­ri­ne ge­ti­re­mez ha­le gel­di­ğin­de si­ya­si sü­re­ce mü­da­ha­le yo­luy­la ye­ni­le­ri ha­zır­lan­mış­tır. Bu şe­kil­de ha­zır­la­nan ana­ya­sa­lar, güç iliş­ki­le­ri­ni de­mok­ra­tik ira­de­yi sü­rek­li ve­sa­yet al­tın­da tu­ta­cak şe­kil­de dü­zen­le­miş­ler­dir. Ken­di­le­ri­ni ana­ya­sa­yı ya­pan “as­li ku­ru­cu ik­ti­dar” ola­rak gö­ren elit­ler, sü­rek­li ye­ni­den üret­tik­le­ri ik­ti­dar iliş­ki­le­rin­de he­ge­mo­nik ko­num­la­rı­nı, meş­ru­iye­ti ta­ma­men ken­din­den men­kul söy­lem ve araç­lar­la pe­kiş­tir­miş­ler­dir.
 
Ege­men Ana­ya­sa­yı Ya­pan­dır
Bu esa­sen an­la­şı­la­bi­lir bir du­rum­dur; çün­kü ana­ya­sal ku­ral­la­rı ko­yan­lar ger­çek­te ege­men­li­ği kul­la­nan­lar­dır. Ege­men­lik ba­zen ku­ral koy­mak, ba­zen de ku­ral­la­rı as­kı­ya al­mak yo­luy­la ken­di­si­ni dı­şa vu­rur. Hu­ku­kun as­kı­ya alın­dı­ğı is­tis­nai du­rum­lar­da ege­me­nin kim(ler) ol­du­ğu da or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Ege­men, Carl Schmitt’in ifa­de­siy­le, “is­tis­na­ya ka­rar ve­ren”dir. Hu­ku­kun as­kı­ya alın­ma­sı, ba­zen de hu­ku­kun için­den, doğ­ru­dan hu­kuk ku­ral­la­rı­na baş­vu­rul­mak su­re­tiy­le ve yar­gı eliy­le ya­pı­la­bil­mek­te­dir. Son cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­min­de ya­şa­nan kriz, ilan edil­me­miş bir is­tis­na ha­lin­de o ana ka­dar uy­gu­lan­mış ana­ya­sal hü­küm­le­rin as­kı­ya alın­ma­sı ola­yı­dır. Bu ku­ral­la­rı as­kı­ya alan­lar ve alın­ma­sı­na şu ya da bu bi­çim­de kat­kı­da bu­lu­nan­lar, de­mok­ra­tik ira­de kar­şı­sın­da ko­num­la­nan ku­ru­cu si­ya­si ira­de­nin yan­sı­ma­la­rı­dır. An­cak, bu is­tis­na ha­li­nin nor­ma­le dön­me­si için atı­lan adım­lar de­mok­ra­tik an­lam­da­ki as­li ku­ru­cu ik­ti­da­rın, ya­ni hal­kın, oyu­na dâ­hil ol­ma ira­de­si­ni de be­ra­be­rin­de ge­tir­miş­tir.
Şim­di bü­tün me­se­le, ege­me­ni ve ege­men­li­ği si­vil ve de­mok­ra­tik pa­ra­met­re­ler üze­rin­de ye­ni­den in­şa ede­bi­le­cek, is­tis­na ha­lin­den çı­ka­rak nor­mal­leş­me­yi sağ­la­ya­bi­le­cek bir si­ya­si ira­de­nin or­ta­ya çı­kıp çı­ka­ma­ya­ca­ğı­dır. Bu­nun ilk adı­mı, mev­cut güç iliş­ki­le­ri­ni ve ege­men­lik ya­pı­sı­nı ya­pı­bo­zu­mu­na (de­cons­truc­ti­on) uğ­ra­ta­cak bir si­ya­si ve en­te­lek­tü­el ça­ba­nın gös­te­ril­me­si­dir. Si­ya­si­le­re dü­şen gö­rev, as­li ku­ru­cu ik­ti­da­rın tem­sil­ci­si ol­duk­la­rı­nın far­kı­na va­ra­rak ana­ya­sal ku­ral­la­rı ye­ni­den dü­zen­le­me ira­de­si­ni gös­ter­mek­tir. En­te­lek­tü­el­le­re dü­şen gö­rev ise mev­cut ana­ya­sal dü­ze­nin as­lın­da de­mok­ra­tik ol­ma­dı­ğı­nı, ve­sa­yet­çi bir içe­rik ta­şı­dı­ğı­nı, her tür­lü ve­sa­yet­çi­li­ğin de ka­çı­nıl­maz ola­rak des­po­tik ol­du­ğu­nu or­ta­ya koy­mak­tır. Bu iki ça­ba bir­leş­ti­ğin­de, si­vil ve de­mok­ra­tik bir ana­ya­sa ara­yı­şı ba­şa­rı­ya ula­şa­bi­lir.
Bu tür bir “ze­mi­ni ha­zır­la­ma” aşa­ma­sın­dan son­ra, “Na­sıl bir ana­ya­sa?” so­ru­su­na ce­vap ara­mak ge­re­ki­yor. En baş­ta ‘si­vil’ bir ana­ya­sa de­ni­yor. ‘Si­vil’ sı­fa­tı­nın ana­ya­sa bağ­la­mın­da çağ­rış­tır­dı­ğı iki an­lam var­dır. Bi­rin­ci­si, ana­ya­sa­nın as­ke­rî mü­da­ha­le­ler so­nu­cu de­ğil, de­mok­ra­tik sü­reç için­de or­ta­ya çı­kan si­vil ira­de­nin ese­ri ola­rak ha­zır­lan­ma­sı­dır. Bu­ra­da mak­sat, ana­ya­sa­nın üni­for­ma­lı ol­ma­yan­lar ta­ra­fın­dan ya­zıl­ma­sı de­ğil­dir. Za­ten biz­de­ki tüm ana­ya­sa­lar bü­yük öl­çü­de ‘si­vil’ ana­ya­sa pro­fe­sör­le­ri ve­ya hu­kuk­çu­lar ta­ra­fın­dan ya­zıl­mış­tır. Si­vil ana­ya­sa, öz­gür­lük, eşit­lik, hoş­gö­rü, de­mok­ra­si, ço­ğul­cu­luk ve hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü gi­bi de­ğer­le­ri özüm­se­yen ve bu­nun mü­ca­de­le­si­ni ve­ren ki­şi­ler ta­ra­fın­dan ha­zır­la­nan ana­ya­sa­dır. ‘Si­vil’ sı­fa­tı­nın ikin­ci an­la­mı, ana­ya­sa­nın içe­ri­ği­ne iliş­kin­dir. Bu­ra­da da seç­kin­ci ve­sa­ye­ti dış­la­yan, si­vil oto­ri­te­nin üs­tün­lü­ğü­nü hiç­bir kuş­ku­ya yer bı­rak­ma­ya­cak şe­kil­de te­sis eden, hal­kı si­ya­se­tin öz­ne­si ola­rak ka­bul eden ve te­mel hak ve öz­gür­lük­le­ri si­ya­si ik­ti­dar kar­şı­sın­da te­mi­nat al­tı­na alan bir ana­ya­sa­nın ha­zır­lan­ma­sı söz ko­nu­su­dur.
‘Si­vil’ sı­fa­tı­nın bu iki çağ­rı­şı­mı da son tah­lil­de top­lum­sal ço­ğul­cu­lu­ğu hem ha­zır­la­nı­şı hem de muh­te­va­sı ba­kı­mın­dan yan­sı­ta­cak bir ana­ya­sa­nın var­lı­ğı­na işa­ret et­mek­te­dir. Ana­ya­sa, top­lu­mu oluş­tu­ran tüm bi­rey­le­rin ve grup­la­rın müm­kün olan en ge­niş ka­tı­lı­mıy­la ha­zır­lan­ma­lı­dır. Bu ka­tı­lım, ana­ya­sa tas­la­ğı­nın ha­zır­lan­ma­sı­na kat­kı­da bu­lun­mak­tan, or­ta­ya çı­kan tas­la­ğı eleş­tir­me­ye, öne­ri­ler sun­ma­ya ve ni­ha­yet re­fe­ran­du­ma su­nul­du­ğun­da oy ver­me ya da ver­me­me­ye ka­dar fark­lı şe­kil­ler­de or­ta­ya çı­ka­bi­lir. Muh­te­va ba­kı­mın­dan da ana­ya­sa, top­lum­sal çe­şit­li­li­ği mu­ha­fa­za et­me­ye yö­ne­lik hü­küm­le­re yer ver­me­li­dir. Bu bağ­lam­da en önem­li kav­ram si­ya­sal ta­raf­sız­lık­tır. Bu il­ke ge­re­ği, dev­le­tin kap­sam­lı bir ide­olo­ji­yi res­mî ola­rak ka­bul edip her­ke­sin ‘iyi’ an­la­yı­şı­nı bu ide­olo­ji çer­çe­ve­sin­de ta­nım­la­ma­ya kal­kış­ma­ma­sı ve top­lum­da mev­cut olan fark­lı ve ço­ğu kez bir­bi­riy­le ça­tı­şan ide­olo­ji­ler, dün­ya gö­rüş­le­ri, inanç­lar ve de­ğer­ler kar­şı­sın­da eşit me­sa­fe­de dur­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Dev­let adı­na ha­re­ket eden ve ni­hai ha­ki­ka­tin si­hir­li kü­re­si­ni elin­de tut­tu­ğu­nu söy­le­yen ki­şi­le­rin şe­kil­len­di­re­ce­ği ana­ya­sal dü­zen­de ço­ğul­cu ve öz­gür bir de­mok­ra­tik ya­şa­mın ye­şer­me­si müm­kün de­ğil­dir. Kı­sa­ca­sı si­vil ana­ya­sa, ‘öz­cü’ yak­la­şım­lar­dan uzak bir şe­kil­de top­lu­mun tüm fert­le­ri­nin ken­di ‘iyi’ an­la­yış­la­rı­nı ve de­ğer­le­ri­ni oluş­tu­ra­bi­le­cek­le­ri ve bu­na uy­gun ola­rak ya­şa­ya­bi­le­cek­le­ri bir si­ya­sal/hu­kuk­sal va­sa­tı ha­zır­la­yan ana­ya­sa­dır. Bu öne­ri­yi ba­zı­la­rı, içi boş ‘pro­se­dü­re­lizm’ ola­rak ni­te­le­ye­bi­lir­ler. An­cak, unut­ma­mak ge­re­kir ki top­lum ge­nel­lik­le he­te­ro­jen­dir; te­mel ter­cih­le­ri ve de­ğer­le­ri bir­bi­riy­le çe­li­şen bi­rey­ler­den ve on­la­rın kur­duk­la­rı grup­lar­dan oluş­mak­ta­dır. Böy­le­si bir top­lum­da, ra­kip ‘iyi’ an­la­yış­lar­dan bi­ri­ni dev­let eliy­le be­nim­se­ye­rek “res­mî iyi” ha­li­ne ge­tir­mek, ka­çı­nıl­maz ola­rak di­ğer­le­ri aley­hi­ne bir du­rum ya­ra­ta­cak­tır. Bu da si­vil ana­ya­sa­nın man­tı­ğı­na ay­kı­rı­dır.
 
Jü­ris­tok­ra­tik De­ğil, De­mok­ra­tik Ana­ya­sa
Si­vil ana­ya­sa­nın ku­ra­ca­ğı si­ya­sal dü­zen­de po­lis ve as­ker gi­bi gü­ven­lik güç­le­ri üze­rin­de de­mok­ra­tik si­ya­si oto­ri­te­nin üs­tün­lü­ğü­nün ve de­ne­ti­mi­nin tam ola­rak sağ­lan­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. El­bet­te, bu sa­de­ce ana­ya­sa de­ği­şik­li­ğiy­le ger­çek­le­şe­bi­le­cek bir şey de­ğil­dir. Bu­nun için, as­li ku­ru­cu ik­ti­dar ve ege­men­lik pa­ra­dig­ma­la­rın­da ra­di­kal bir dö­nü­şü­me ih­ti­yaç var­dır. Ana­ya­sa’yla atı­la­cak adım, de­mok­ra­tik yol­lar­la iş­ba­şı­na ge­len­le­rin ik­ti­da­rı­nı bü­rok­ra­tik ik­ti­dar kar­şı­sın­da güç­len­dir­mek ola­bi­lir. Bü­rok­ra­tik ik­ti­dar, si­lah­lı güç­le­rin ya­nın­da, si­lah­sız an­cak ba­zen çok da­ha et­ki­li ve be­lir­le­yi­ci ku­rum­la­rı da kap­sa­mak­ta­dır. Söz­ge­li­mi, de­mok­ra­tik ül­ke­ler­de “kar­şı ço­ğun­luk­çu­luk” ve “de­mok­ra­si açı­ğı” gi­bi so­run­lar ya­rat­tı­ğı için meş­ru­iye­ti tar­tı­şı­lan ana­ya­sa yar­gı­sı, biz­de cid­di bir ik­ti­dar kay­na­ğı ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dür­mek­te­dir. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi odak­lı son si­ya­si kriz­de Ana­ya­sa Mah­ke­me­si, “ne­ga­tif ya­sa ko­yu­cu” iş­le­vi­nin de öte­si­ne ge­çe­rek, bir an­lam­da Ana­ya­sa’ya ye­ni bir hü­küm ek­le­miş ve “po­zi­tif ya­sa ko­yu­cu” ola­rak par­la­men­to­nun yet­ki­si­ne or­tak ol­muş­tur. Böy­le­ce, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si bir an­lam­da ki­min cum­hur­baş­ka­nı ola­ma­ya­ca­ğı­na ka­rar ver­miş­tir. Bu, jü­ris­tok­ra­si­nin (yar­gıç­lar ik­ti­da­rı) zir­ve­si­dir. Ka­ra­ra tep­ki ola­rak çı­ka­rı­lan ve cum­hur­baş­ka­nı­nın halk ta­ra­fın­dan se­çi­mi­ni ön­gö­ren ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği kar­şı­sın­da­ki yar­gı­sal ta­vır da, gö­rü­ne­nin ak­si­ne, jü­ris­tok­ra­tik ik­ti­da­rı pe­kiş­ti­ri­ci ni­te­lik­te­dir. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si, ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği­ne da­ir ka­nu­nu ip­tal et­me­ye­rek, hem ku­rum­sal meş­ru­iye­ti­ni tar­tı­şı­lır ol­mak­tan bir öl­çü­de kur­tar­mış hem de bu tür ha­ya­ti ko­nu­lar­da son sö­zü söy­le­yen ku­rum ola­rak ik­ti­da­rı­nı bir kez da­ha gö­rü­nür kıl­mış­tır. Bu ne­den­le, muh­te­mel bir ye­ni ana­ya­sa­nın, bu de­re­ce ak­ti­vist, mü­da­ha­le­ci ve si­ya­se­ti sı­nır­la­yan bir ku­ru­mun olu­şu­mun­da ve iş­le­yi­şin­de de­mok­ra­tik meş­ru­iye­ti sağ­la­ma­ya dö­nük de­ği­şik­lik­ler yap­ma­sı ka­çı­nıl­maz­dır. Ya­pıl­ma­sı ge­re­ken ilk dü­zen­le­me, ana­ya­sa yar­gı­sı­na yer ve­ren de­mok­ra­tik ül­ke­ler­de ol­du­ğu gi­bi, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’ne üye se­çi­min­de par­la­men­to­yu be­lir­le­yi­ci kıl­mak­tır. Mah­ke­me üye­le­ri­nin en az ya­rı­sı­nı par­la­men­to seç­me­li­dir. Mah­ke­me­ye üye­lik bel­li bir sü­rey­le sı­nır­lan­dı­rıl­ma­lı ve Mah­ke­me’nin Mec­lis ka­rar­la­rı üze­rin­de­ki de­ne­tim yet­ki­si da­ral­tı­la­rak ak­ti­vist eği­lim­le­ri tör­pü­len­me­li­dir.
Ço­ğun­lu­ğun ida­re­si­ni müm­kün kı­lan bir ana­ya­sa­nın, ay­nı za­man­da bu ida­re­nin ola­sı des­po­tiz­mi kar­şı­sın­da azın­lık­ta ka­lan­la­rı, hat­ta biz­zat ço­ğun­luk men­sup­la­rı­nı, ko­ru­yu­cu me­ka­niz­ma­la­ra da yer ver­me­si ge­re­kir. Bu bir pa­ra­doks de­ğil­dir. Yö­ne­ti­min te­mel hak ve öz­gür­lük­ler te­me­lin­de sı­nır­lan­dı­rı­lan ço­ğun­lu­ğa bı­ra­kıl­ma­sı, mo­dern ana­ya­sal de­mok­ra­si­le­rin esa­sı­dır. Biz­de 27 Ma­yıs mü­da­ha­le­sin­den son­ra azın­lı­ğın yö­net­me ve va­si­lik hak­kı­nı ko­ru­mak ge­rek­çe­siy­le ço­ğun­lu­ğun ik­ti­da­rı­na, bir­kaç pa­ran­tez ara­sı dö­nem ha­riç, izin ve­ril­me­miş­tir. Bu ne­den­le ana­ya­sal de­mok­ra­si­nin ikin­ci aya­ğı sü­rek­li to­pal kal­mış, bu da be­ra­be­rin­de de­mok­ra­tik meş­rui­yet so­ru­nu­nu ge­tir­miş­tir. As­lın­da bu ter­ki­bin ‘ana­ya­sal’ aya­ğı­nı oluş­tu­ran te­mel hak ve öz­gür­lük­le­rin ko­run­ma­sın­da da sı­kın­tı var­dır. La­ik­lik ve bö­lün­mez bü­tün­lük gi­bi kav­ram­la­rın mi­li­tan­laş­tı­rıl­ma­sı so­nu­cu hem si­ya­sal alan cid­di şe­kil­de da­ral­tıl­mış, hem de key­fî bir şe­kil­de ta­nım­la­nan “ka­mu­sal alan” kav­ra­mıy­la ya­sak­la­rın ala­nı ge­niş­le­til­miş­tir. Dev­let seç­kin­le­ri­nin ger­çek ya da kur­ma­ca kor­ku­la­rın­dan bes­le­nen bu ya­sak­lar, ve­sa­yet­çi re­ji­mi pe­kiş­tir­mek­te, do­la­yı­sıy­la si­ya­si re­ji­min ana­ya­sal ve de­mok­ra­tik ni­te­lik­le­ri­nin içi­ni bo­şalt­mak­ta­dır.
 
Ana­ya­sa, Yar­gıç­la­rın Yo­ru­muy­la So­mut­la­şır
Be­lirt­mek ge­re­kir ki, öz­gür­lük­ler ala­nı­nı ge­niş­le­te­rek ana­ya­sal de­mok­ra­si­yi nor­mal­leş­tir­mek, sa­de­ce ye­ni bir ana­ya­sa yap­mak­la müm­kün ol­ma­ya­cak­tır. Ana­ya­sadan bek­le­nen fay­da­nın el­de edil­me­si, onu yo­rum­la­yıp uy­gu­la­ya­cak­la­rın de­mok­ra­tik ve ço­ğul­cu de­ğer­le­ri özüm­se­me­le­ri­ne bağ­lı­dır. Ame­ri­kan Yük­sek Mah­ke­me­si yar­gıç­la­rın­dan Char­les Evan Hug­hes’un “Bir ana­ya­sa­ya bağ­lı­yız; an­cak ana­ya­sa, yar­gıç­lar ne di­yor­sa odur” sö­zü, yo­ru­mun gü­cü­nü ve be­lir­le­yi­ci­li­ği­ni vur­gu­la­mak­ta­dır. Türk Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ta­ri­hî “367 ka­ra­rı”ndan son­ra, bu sö­zün ne ka­dar isa­bet­li ol­du­ğu bir kez da­ha an­la­şıl­mış­tır. Bu ka­ra­rıy­la Mah­ke­me, Ni­etzs­che’nin “Ol­gu­lar yok­tur, sa­de­ce yo­rum­lar var­dır” sö­zü­nü de doğ­ru­la­mış­tır. Ana­ya­sa yar­gıç­la­rı, cum­hur­baş­ka­nı se­çi­min­de yıl­lar­dır ol­gu­sal bir ger­çek­lik ola­rak gör­dü­ğü­müz top­lan­tı ni­sa­bı­nın ger­çek­te bir “yo­rum”, da­ha­sı “yan­lış yo­rum” ol­du­ğu­nu gös­ter­miş­tir. Bu du­rum­da ne ka­dar öz­gür­lük­çü ve de­mok­ra­tik bir ana­ya­sa ha­zır­la­nır­sa ha­zır­lan­sın, ana­ya­sa­yı yo­rum­la­ma ve mad­de­le­ri­nin ne an­la­ma gel­di­ği­ni bağ­la­yı­cı bir şe­kil­de açık­la­ma yet­ki­si­ne sa­hip ana­ya­sa yar­gıç­la­rı­nın, yet­ki­le­ri­ni kul­la­nır­lar­ken ana­ya­sa ko­yu­cu­nun ira­de­si­ne ve ana­ya­sa­nın ko­ru­du­ğu te­mel hak­lar, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü ve de­mok­ra­si gi­bi de­ğer­le­re sa­dık kal­ma­sı­nı bek­le­mek­ten baş­ka ça­re yok gi­bi­dir.
So­nuç ola­rak, mo­dern­leş­me se­rü­ve­ni­nin için­de bu­lun­du­ğu­muz kes­kin dö­ne­me­cin­de Türk si­ya­se­ti çe­tin ve çet­re­fil bir im­ti­han­la kar­şı kar­şı­ya­dır. Si­ya­si ak­tör­le­rin si­vil ana­ya­sa ta­ah­hü­dü, top­lum­sal ze­min­de yo­ğun bir kar­şı­lık bul­muş ve cid­di bir bek­len­ti­ye dö­nüş­müş­tür. 22 Tem­muz 2007 se­çim­le­ri son­ra­sın­da top­lum­sal çe­şit­li­li­ği ya­tay ve di­key bo­yut­la­rıy­la yan­sı­tan ye­ni par­la­men­to bir “Ku­ru­cu Mec­lis” gi­bi ça­lı­şa­rak, ye­ni Ana­ya­sa’yı ha­zır­la­ma mis­yo­nu­nu yük­len­miş­tir. Si­ya­se­tin ana­ya­sa im­ti­ha­nın­da kar­şı­la­şa­ca­ğı en bü­yük güç­lük, si­vil­le­rin ana­ya­sa ya­pa­ma­ya­ca­ğı­na da­ir kök­leş­miş inanç­tır. Bu güç­lük, an­cak ba­si­ret­li, fe­ra­set­li, ka­rar­lı ve en önem­li­si ce­sa­ret­li bir si­ya­si ak­lın gü­cüy­le aşı­la­bi­lir. Uma­rız si­ya­set, ye­ni bir akıl tu­tul­ma­sı ya­şa­ma­dan bu ta­ri­hî mis­yo­nu ba­şa­rıy­la ta­mam­lar.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Zühtü Arslan