Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2008) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Türkiye’de medya-hükümet savaşı kızışıyor / Von Michael Thumann, Die Zeit, 18 Eylül 2008
Alman Ba­sı­nı
Çe­vi­ri: Haşim Koç
Tür­ki­ye’de son bir ay­dır hü­kü­met ile ba­ğım­sız med­ya­nın bir kıs­mı ara­sın­da kı­ran kı­ra­na bir mü­ca­de­le var. Ra­kip­ler Tür­ki­ye’nin en güç­lü iki ada­mı: Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğan ve med­ya pat­ro­nu Ay­dın Do­ğan. Mez­kur med­ya gru­bu­nun Baş­ba­kan’ın is­mi­nin, mil­yon­lar­ca av­ro de­ğe­rin­de­ki ba­ğış pa­ra­la­rı­nı baş­ka ka­nal­la­ra ak­tar­mak suç­la­ma­la­rı­na he­def olan De­niz Fe­ne­ri e.V. da­va­sıy­la bir­lik­te zik­ret­me­siy­le kav­ga­nın fi­ti­li ateş­len­miş ol­du. Bu id­dia­nın ar­ka­sın­da hü­kü­me­tin Hil­ton ara­zi­si­ne re­zi­dans yap­ma is­te­ği ko­nu­sun­da ken­di­si­ne zor­luk çı­kar­ma­sın­dan ötü­rü Do­ğan’ın Baş­ba­kan’dan in­ti­kam al­ma is­te­ği de ya­tı­yor­du. Ve bu kav­ga­da Al­man­ya da cid­di bir rol oy­na­dı: Al­man hâ­kim­ler ve sav­cı­lar, Tür­ki­ye’de­ki ik­ti­dar kav­ga­sı­na bol­ca mal­ze­me sun­du­lar.
Bü­tün bu ge­liş­me­ler as­lın­da Tür­ki­ye için gü­zel bir şe­kil­de baş­la­yan bu son­ba­har­da beklenmiyordu. Türk­ler ve Er­me­ni­ler ba­rış­çıl bir şe­kil­de fut­bol ma­çı­nı oy­na­mış ve en so­nun­da ye­ni­den nor­mal kom­şu­lar ol­mak is­te­miş­ler­di. İk­ti­dar­da­ki AKP, Tem­muz ayın­da ka­pat­ma da­va­sın­dan be­ra­at et­miş ve AB’ye uyum çer­çe­ve­sin­de bü­yük bir re­form prog­ra­mı baş­lat­mış­tı. Bu se­vin­di­ri­ci ge­liş­me­ler­den şu an­da kim­se bah­set­mi­yor. Bun­la­rın ye­ri­ne gün­dem­de olan ko­nu­lar ise pek iç açı­cı de­ğil: Rüş­vet, do­lan­dı­rı­cı­lık, şan­taj ve gü­cün kö­tü­ye kul­la­nıl­ma­sı. Böy­le de­vam eder­se, Er­do­ğan’ın si­ya­si ka­de­ri ye­ni­den tar­tış­ma ko­nu­su ola­bi­lir.
De­niz Fe­ne­ri e.V. da­va­sıy­la gün­de­mi ade­ta ki­lit­le­nen Tür­ki­ye’de, 17 Ey­lül’de tüm göz­ler Frank­furt Eya­let Mah­ke­me­si’nin ve­re­ce­ği ka­ra­ra çev­ril­di. Ka­rar so­nu­cun­da suç­la­ra iş­ti­rak et­miş bir­çok Türk ce­za al­dı. Söz ko­nu­su fa­il­ler, De­niz Fe­ne­ri Yar­dım Der­ne­ği ve­si­le­siy­le 2002’den 2007’ye ka­dar ge­çen sü­re­de on­lar­ca mil­yon av­ro­luk ba­ğış­ top­la­mış­lar­dı. Al­man­ya’da­ki ca­mi­ler­de, Türk ga­ze­te­le­rin­de ve Ka­nal 7’de, İs­lam dün­ya­sın­da­ki muh­taç­la­ra yar­dım çağ­rı­la­rı yap­mış­lar­dı. An­cak top­la­nan pa­ra, iliş­ki­li fir­ma­la­ra, em­lak ve fe­ri­bot gi­bi ka­zanç sağ­la­yı­cı yer­le­re ak­mış ve yar­dı­ma muh­taç ki­şi­le­re ulaş­ma­mış­tı. Pe­ki ama tüm bun­la­rın Er­do­ğan’la ne iliş­ki­si var­dı?
So­run şu ki, Er­do­ğan’ın si­ya­set­te­ki ba­zı ar­ka­daş­la­rı­nın bu pa­ra­nın Tür­ki­ye’de­ki kul­la­nı­mı­nı sağ­la­yan­lar ara­sın­da yer al­dık­la­rı yö­nün­de id­dia­lar var. Rad­yo ve Te­le­viz­yon Üst Ku­ru­lu (RTÜK) Baş­ka­nı ile Ka­nal 7 Yö­ne­tim Ku­ru­lu Baş­ka­nı bu­na dâ­hil­ler. Tür­ki­ye’de­ki ga­ze­te­ler­de Al­man mah­ke­me dos­ya­la­rı­nın ter­cü­me­le­ri do­la­şı­yor. Hür­ri­yet ga­ze­te­si­ne gö­re RTÜK Baş­kan­lık ma­ka­mı, da­ğı­tım mer­ke­zi ola­rak ola­ya mü­da­hil olu­yor. Al­man­ya’nın An­ka­ra Bü­yü­kel­çi­si’nin bir ra­po­run­dan alın­tı ya­pan ga­ze­te, Bü­yü­kel­çi ile Er­do­ğan ara­sın­da 2007 Ka­sım’ın­da ger­çek­le­şen ve Tür­ki­ye’de tu­tuk­la­nan Al­man gen­ci Mar­co W.’nin du­ru­mu­nu ko­nu eden soh­be­te yer ve­ri­yor­du. Ha­be­re gö­re Bü­yü­kel­çi, Er­do­ğan’ın ko­nu­yu Al­man­ya’da­ki De­niz Fe­ne­ri e.V. da­va­sı­na ge­tir­di­ği­ni an­la­tı­yor­du. An­cak Al­man yet­ki­li­ler böy­le bir et­ki­le­me ça­ba­sıy­la kar­şı­la­şıl­ma­dı­ğı­nı ve Baş­ba­kan’ın da­va­ya mü­da­ha­le­si­nin söz ko­nu­su ol­ma­dı­ğı­nı ile­ri sür­müş­ler­di.
Bu­na rağ­men Oli­gark Ay­dın Do­ğan’ın tok­mak­çı ga­ze­te­ci­le­ri gün­ler­dir Tay­yip Er­do­ğan ile uğ­ra­şı­yor­lar. Hü­kü­me­tin ma­sum in­san­la­rın ba­ğış­la­rı­nı ye­di­ği­ne da­ir bir re­sim çi­zi­yor­lar. Do­ğan hak­kın­da bil­me­miz ge­re­ken iki şey var: Ön­ce­lik­le mu­ha­fa­za­kâr AKP’nin yük­se­li­şin­den pek de hoş­lan­ma­yan su­bay, me­mur ve iş adam­la­rı­nın sı­nı­fın­dan ge­li­yor. Üs­te­lik sa­de­ce ga­ze­te ve te­le­viz­yon ka­na­lı sa­hi­bi ol­mak­la kal­mı­yor; otel, em­lak, ara­ba par­ça­sı, si­gor­ta, ye­ral­tı kay­nak­la­rı gi­bi iş­ler­le de uğ­ra­şı­yor. Do­ğan tüm bu iş­le­ri ya­par­ken uzun za­man Er­do­ğan ile tam bir mu­ta­ba­kat için­de ça­lış­tı. Ama son za­man­lar­da iş­ler de­ğiş­ti.
Baş­ba­kan için tüm bu so­run­lar su­yun al­tın­da ka­la­bi­lir­di; çün­kü li­de­ri ol­du­ğu par­ti şu sı­ra­lar­da %50 ora­nın­da oya sa­hip. Bu­nun ye­ri­ne Er­do­ğan, baş­lı­ca zaa­fı olan kon­trol­süz bir üs­lup ve sal­dır­gan­lı­ğa ge­ri dön­dü. İd­dia­la­rı bek­le­ye­ce­ği­ne zan­lı ar­ka­daş­la­rı­nı sa­vun­ma­ya kal­kış­tı. Do­ğan gru­bu­na kar­şı ce­sa­ret­le, “Be­de­li­ni öde­ye­cek­si­niz!” teh­di­di­ni sa­vur­du. Sal­dı­rı­la­rın sür­me­si ha­lin­de Er­do­ğan, kar­şı­dan ta­viz ko­par­ma­sı­nı sağ­la­ya­cak mal­ze­me­nin bu­lun­du­ğu de­rin ku­tu­su­nu aç­ma­yı ta­sar­la­mış­tı. As­lın­da bu ku­tu­nun için­de ger­çek­ten de bir şey­le­rin mev­cut ol­ma­sı ha­lin­de, ken­di­si­ni bun­la­rı bil­mek­ten (ve bu­na rağ­men bir şey yap­ma­mak­tan) ötü­rü suç­lu du­ru­mu­na dü­şür­müş ola­cak­tı.
Şim­di iki ta­raf da Frank­furt’un ka­ra­rı­nın içi­ni bo­şal­ta­cak. AB re­form pa­ke­ti, hü­kü­me­tin gün­lük uğ­ra­şı­la­rın için­de ta ar­ka­lar­da ye­ri­ni al­dı. Ama bu se­fer re­for­ma en­gel olan­lar bi­li­ni­yor: Ay­dın Do­ğan ve Tay­yip Er­do­ğan.

Tavsiye Et
Mali krize Keynes çözümleri / David Ignatius, The Washington Post, 28 Eylül 2008
Amerikan Ba­sı­nı
Çe­vi­ri: Burcu Anatay
En den­ge­li yo­rum­cu­la­rın bi­le, 1929’da­ki Bü­yük Buh­ran’ın ben­ze­ri bir kri­ze doğ­ru git­ti­ği­miz­den en­di­şe et­ti­ği böy­le­si za­man­lar­da, de­rin bir ne­fes al­mak, bod­rum ka­tı­na in­mek ve John May­nard Key­nes’in 1936 ta­rih­li “İs­tih­dam, Fa­iz ve Pa­ra­nın Ge­nel Te­ori­si” baş­lık­lı ese­ri­nin eli­miz­de­ki kop­ya­sı üze­rin­de­ki toz­la­rı sil­ke­le­mek ge­re­kir.
Ço­ğu­muz Key­nes’i üni­ver­si­te­de­ki ik­ti­sat ders­le­ri­miz­den, eko­no­mik çö­küş dö­nem­le­rin­de “ti­ca­re­ti hız­lan­dır­mak için” açı­ğa da­ya­lı har­ca­ma­lar ya­pıl­ma­sı­nı sa­vu­nan ki­şi ola­rak ha­tır­la­rız. An­cak bu öne­ri, onun te­zi­nin sa­de­ce bir par­ça­sı­nı teş­kil eder. “Ge­nel Teo­ri”yi ye­ni­den ele al­dı­ğı­nız­da, bu ki­ta­bın asıl ko­nu­su­nun eko­no­mik kor­ku­lar ve bu kor­ku­la­rı üre­ten pi­ya­sa psi­ko­lo­ji­si ile bu psi­ko­lo­ji­nin hü­kü­met­ler­de ya­rat­tı­ğı “pi­ya­sa­la­ra mü­da­ha­le et­me ih­ti­ya­cı” ol­du­ğu­nu gö­rür­sü­nüz. Key­nes’in ki­ta­bı­nın ba­zı bö­lüm­le­ri, Be­ar Ste­arns, Leh­man Brot­hers ve AIG’nin ar­dı ar­dı­na borç­la­rı­nı öde­ye­mez ha­le gel­me­le­ri­ni açık­la­mak için kul­la­nı­la­bi­lir.
Key­nes, ma­li pi­ya­sa­lar­da­ki so­ru­nun, ken­di­si­nin “li­ki­di­te ter­ci­hi” ola­rak ad­lan­dır­dı­ğı, ya­tı­rım­cı­la­rın dö­nem­sel ola­rak pa­ra­la­rı­nı en gü­ven­li ya­tı­rım araç­la­rın­da de­ğer­len­dir­me­yi ter­cih et­me­lerine yol açan sı­ra dı­şı du­rum­dan kay­nak­lan­dı­ğı­nı id­di­a eder. Bu tez, son bir­kaç ay­da Ame­ri­kan ma­li pi­ya­sa­la­rı­nın kal­bi­nin at­tı­ğı New York’un ün­lü cad­de­si Wall Stre­et’te ne­ler olup bit­ti­ği­ni çok iyi an­lat­mak­ta­dır. Ni­te­kim biz de fa­iz oran­la­rın­da­ki da­ğı­lı­mın risk­le­ri­nin hiç he­sa­ba ka­tıl­ma­dı­ğı bir aşı­rı coş­ku ha­va­sın­dan, ma­li ku­rum­la­rın kim­se­ye borç ver­mek is­te­me­ye­cek­le­ri öl­çü­de risk­ten ka­çın­dık­la­rı bir pa­nik ha­li­ne geç­tik.
Key­nes’in dev­rim ya­pan id­dia­sı, ma­li pi­ya­sa­la­rın, kla­sik ik­ti­sat­çı­la­rın öne sür­dü­ğü gi­bi iç­kin ola­rak ken­di ken­di­ni dü­zel­ten bir ni­te­lik ta­şı­ma­dı­ğı­dır. Ken­di ba­şı­na bı­ra­kıl­ma­sı ha­lin­de Wall Stre­et, li­ki­di­te tu­za­ğı için­de ka­la­bi­lir. Bu ne­den­le gü­ve­ni ye­ni­den sağ­la­ya­cak ve ya­tı­rı­mı teş­vik ede­cek ön­lem­le­ri al­ma gö­re­vi hü­kü­me­te dü­şer.
Bu da bi­zi Ha­zi­ne Ba­ka­nı Henry Pa­ul­son ile mev­cut ma­li kri­ze ge­ti­ri­yor. Pa­ul­sen, ya­tı­rım ban­ka­sı Be­ar Ste­arns’ü kur­tar­mak için pi­ya­sa­ya mü­da­ha­le­de bu­lun­du­ğu Mart ayın­dan be­ri, ya­tı­rım­cı­la­rın aşı­rı li­ki­di­te ter­cih­le­ri ne­de­niy­le ki­lit­le­nen pi­ya­sa­la­ra na­kit pom­pa­la­ma­ya ça­lış­tı. An­cak alı­nan her bir kur­tar­ma ön­le­mi, bir son­ra­ki fe­la­ke­te ze­min ha­zır­la­mak­tan baş­ka işe ya­ra­ma­dı. Öy­le ki Pa­ul­sen, Be­ar Ste­arns’den Fan­ni­e’ye, Fred­di­e’den AIG’ye ve şim­di de dev­le­tin ipo­te­ğe da­ya­lı men­kul kıy­met­le­ri sa­tın al­ma­sı için 700 mil­yar do­lar ya da da­ha üs­tün­de bir mik­ta­rı ta­ah­hüt et­me­si pla­nı­na sav­ru­lu­yor.
Pe­ki ama Key­nes ol­say­dı bu du­rum­da Pa­ul­sen ile Ame­ri­ka Mer­kez Ban­ka­sı (FED) Baş­ka­nı Ben Ber­nan­ke’ye ne yap­ma­la­rı­nı tav­si­ye eder­di? Ba­na gö­re Key­nes’in ilk ha­re­ke­ti, ken­di baş­la­rı­na bı­ra­kı­lan pi­ya­sa­la­rın bu tür bir kri­zi çö­ze­me­ye­ce­ği­ni tek­rar­la­mak ola­cak­tır. Pi­ya­sa­lar hü­kü­met yar­dı­mı­na ih­ti­yaç du­yar­lar. Bu yar­dım, ban­ka­la­rın öde­me­sin­den ümit ke­sil­miş mort­ga­ge kre­di­le­ri­ni üst­len­me­si­ni, kre­di ta­kas­la­rı­nı ön­le­mek için pi­ya­sa­la­ra ta­koz koy­ma­yı ve di­ğer adım­la­rı içer­mek­te­dir. Fa­kat bu ön­lem­ler yay­gın bir si­ya­si des­tek ol­mak­sı­zın par­ça par­ça uy­gu­la­nır­lar­sa, sa­de­ce ka­mu­oyu­nun te­dir­gin­li­ği­ne kat­kı­da bu­lun­mak­la ka­la­cak­lar­dır. Doğ­ru­su, şu an his­se­di­len de ger­çek bir en­di­şe­dir: Wall Stre­et pa­ni­ği bir Ana Cad­de pa­ni­ği­ne dö­nü­şe­bi­lir.
Key­nes’in bi­yog­ra­fi­si­ni ya­zan Ro­bert Ski­delsky, Key­nes’in, ka­ri­ye­ri­nin bü­tün saf­ha­la­rın­da, eko­no­mi po­li­ti­ka­la­rı­nın top­lum­sal ve si­ya­si so­nuç­la­rı üze­rin­de cid­di şe­kil­de dü­şün­me­ye ça­lış­tı­ğı­nı or­ta­ya ko­yar. Do­la­yı­sıy­la ger­çek bir Key­nes­yen kur­tar­ma pla­nı, ap­tal ya­tı­rım­cı­la­rı ke­fa­ret öde­ye­rek kur­tar­mak­tan da­ha faz­la­sı­nı yap­mak zo­run­da­dır. Par­ça­lar da­ha bü­yük bir tas­la­ğa na­sıl uya­cak? Eğer ver­gi mü­kel­lef­le­ri ül­ke­nin en bü­yük si­gor­ta şir­ke­tin­de his­se sa­hi­bi olur­lar­sa, bu şir­ket de ye­ni bir ev­ren­sel özel sağ­lık si­gor­ta­sı­nın te­mel ta­şı ha­li­ne ge­le­bi­lir. Eğer ver­gi mü­kel­lef­le­ri 700 mil­yar do­lar­lık em­lak var­lı­ğı­na sa­hip olur­lar­sa, el­de ede­cek­le­ri ni­hai ka­zanç­lar, alt­ya­pı ya da ener­ji tek­no­lo­ji­sin­de­ki ye­ni ya­tı­rım­la­ra kay­nak sağ­la­ya­bi­lir.
Key­nes her ne ka­dar kı­lı kırk ya­ran bir Cam­brid­ge pro­fe­sö­rü İn­gi­liz­ce­si ile ko­nu­şu­yor ol­sa da biz yine de onun söy­le­dik­le­ri­ne ku­lak ve­re­lim: “Bir ül­ke­nin ser­ma­ye ar­tı­şı, bir ku­mar­ha­ne­nin fa­ali­yet­le­ri­nin yan ürü­nü ha­li­ne gel­di­ğin­de, işin ken­di­si de muh­te­me­len kö­tü so­nuç­la­na­bi­lir.” Key­nes, baş­lı­ca ya­tı­rım­cı­nın ken­di­si ol­du­ğu bu tür­den bir ku­mar­ha­ne­yi dev­let­leş­tir­mek is­te­me­ye­cek ol­sa da bi­ze ka­mu­nun is­tek­le­ri­ne en iyi şe­kil­de yi­ne ka­mu ku­rum­la­rı va­sı­ta­sıy­la hiz­met edil­di­ği­ni ha­tır­lat­mak­ta­dır.

Tavsiye Et