Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2005) > Dünya Siyaset > Skandallar Amerika’yı sarsıyor
Dünya Siyaset
Skandallar Amerika’yı sarsıyor
Ebru Afat
KASIM ayı, ABD Başkanı George Bush için özel bir ay. Irak Savaşı’na gerekçe olarak sundukları kitle imha silahlarının aslında mevcut olmadığının ortaya çıkmasına ve Irak’ta işgal sonrasında istikrarlı bir yapı kurulamamasına rağmen Bush ve ekibi, Kasım 2004’te yapılan seçimleri kazanarak bir dört yıl daha yönetimde kalma hakkını elde etmişlerdi. 2005 yılının Kasım ayı ise Beyaz Saray’ın son sakinlerini derinden sarsan sızıntı ve işkence skandallarıyla çalkalandı. Ve bu skandallar, Bush ve onun tüm adamlarını ikinci bir Nixon vakası yaşama olasılığıyla yüz yüze bıraktı.
ABD’nin Vietnam Savaşı’nda batağa saplanmasına rağmen 1973’te ikinci defa başkan seçilen Richard Nixon, Watergate Skandalı yüzünden 1974’te görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Washington Post gazetesinden iki muhabirin ortaya çıkardığı Watergate, Cumhuriyetçi Nixon’ın savaş karşıtları ile Demokrat rakiplerini yasa dışı yollarla dinlemesine dayanıyordu. Tarihin cilvesi olsa gerek, Nixon gibi Cumhuriyetçi olan Bush da Plamegate denilen sızıntı skandalı yüzünden başkanlığının en sıkıntılı dönemini yaşamaya başladı. 
Sızıntı skandalı, Chicago Sun-Times gazetesi yazarı Robert Novak’ın 14 Temmuz 2003 tarihli makalesinde CIA ajanı Valerie Plame’in kimliğini açıklamasıyla patlamıştı. Novak yazısında “Irak nükleer silah yapımında kullanmak üzere Nijer’den uranyum almaya çalıştı” iddiasını araştırmak üzere CIA’in emekli büyükelçi Joseph Wilson’ı görevlendirmesini eleştiriyordu. Zira Wilson, 6 Temmuz 2003’te New York Times’ta yayımlanan bir yazı ile Şubat 2002’de gerçekleştirdiği araştırma sonucunda söz konusu bilgiyi doğrulayan bir kanıt bulamadığını ve bu sonucu da CIA’e ilettiğini açıklayarak Bush yönetiminin savaş kararını eleştirmişti. Novak’a göre Wilson’ın görevlendirilmesinde, teşkilatın kitle imha silahlarının yayılmasını önleme biriminde çalışan eşi Valerie Plame etkili olmuştu. Novak bu bilgiyi Bush yönetiminin üst düzey iki yetkilisinden aldığını söylüyordu.
Plame, Brewster-Jennings adlı paravan bir şirketin enerji uzmanı kisvesi altında görev yapan çok gizli bir ajandı. Onun ifşası, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede kurduğu bağlantıları tehlikeye atmıştı. Bu iki yetkilinin Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin yardımcısı Lewis Libby ile Bush’un baş danışmanı ve müsteşar yardımcısı Karl Rove olduğu basında geniş bir biçimde tartışıldı. Ancak Federal Savcı Patrick Fitzgerald’ın 2004 başında olayı soruşturmaya başlamasıyla birlikte skandal gündemden düştü.
Fitzgerald’ın 22 aydır sürdürdüğü soruşturması için hazırladığı iddianameyi 28 Ekim’de açıklamasıyla birlikte sızıntı skandalı Bush’un üstüne kabus gibi çöktü. İddianamede, Scooter lakabıyla tanınan hükümetin en önemli isimlerinden Libby’e soruşturma sırasında adaleti engelleme, büyük jüriye yalan söyleme ve FBI müfettişlerine yanıltıcı bilgi vermekle bağlantılı beş ayrı suçlama yöneltiyordu. İddianameye göre Wilson’ın yazısı yayımlanmadan önce dönemin dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcısı Marc Grossman tarafından Libby’e Wilson’ın eşinin CIA ajanı olduğu bilgisi verilmişti. Bu bilgiyi Grossman’a sağlayan da Cheney idi. Libby yazının yayımlanmasının ardından New York Times gazetesinin muhabiri Judith Miller ile NBC televizyonunun Washington bürosu şefi Tim Russert’e Plame’in kimliğini açıkladı.
Libby, iddianamenin ardından görevinden istifa etti ve 3 Kasım’da yapılan duruşmada tüm suçlamaları reddetti. Libby’nin bir sonraki duruşmasının tarihi 3 Şubat olarak belirlendi. Eğer suçlu bulunursa Libby’nin 30 yıl hapse mahkum olması söz konusu. Skandalda ismi geçen diğer isimlere, soruşturma sırasında işbirliği yapmayı kabul ettikleri için henüz resmî bir suçlama yöneltilmedi. Fakat, Novak’a yazısı yayımlanmadan birkaç gün önce Plame’in CIA ajanı olduğunu onayladığını ve Time dergisi muhabiri Matthew Cooper’a da bu bilgiyi verdiğini kabul eden Karl Rove hakkında da dava açılması bekleniyor.
Sızıntı skandalı Irak Savaşı’nı canı gönülden destekleyen ana akım medya için de adeta bir günah çıkarma seferberliğine dönüştü. Irak’ta kitle imha silahı olduğunu iddia ettiği yazılarıyla savaş yanlısı bir kamuoyu oluşmasını sağlayan Times muhabiri Miller, Plame’in kimlik bilgilerini kendisine kimin verdiğini açıklamayı reddettiği için üç ay hapis yatmıştı. Miller, aynı bilgiye sahip diğer gazetecilerin kaynaklarını açıklamaları üzerine bilgileri Libby’den aldığını itiraf etti ve bu sayede hapisten kurtuldu. Ancak tepkiler üzerine Kasım ayında yıllardır çalıştığı gazetesindeki görevinden ayrıldı. Miller olayı yüzünden okuyucularından özür dileyen Times, Plamegate skandalının Dick Cheney’e gelip dayandığını da iddia etti. Washington Post ise bu aklanma seanslarına işkence skandalını gündeme taşıyarak katıldı.
CIA’in el-Kaide üyesi olduğundan şüphelendiği kişileri, yabancı ülkelerde kurduğu gizli hapishanelerde tuttuğu ve çok sert yöntemlerle sorguladığına dair iddiaların 2 Kasım’da Washington Post gibi itibarlı bir gazetede yer alması tüm dünyada şok etkisi yaptı. Haberde, bu gizli hapishanelere Tayland, Afganistan ve bazı eski Sovyet Bloku ülkelerinin aralarında bulunduğu sekiz ülkenin ev sahipliği yaptığı belirtiliyordu. Post’un haberinden bir gün sonra Human Rights Watch örgütü bu eski Sovyet Bloku ülkelerinin Polonya ve Romanya olduğuna dair ellerinde delil bulunduğunu açıkladı.
Bu açıklamanın ardından Post, CIA’in 11 Eylül’den sonra terör zanlılarını sorgulamak için Doğu Avrupa, Asya, Afrika ve Orta Doğu’da iki düzineden fazla ülkede Karşıterörist İstihbarat Merkezleri (CTIC) adı verilen ortak operasyon alanları kurduğunu yazdı. CIA’in terörist olduğundan şüphelenilen kişileri gizlice getirdiği ve haklarında hiçbir hukukî işlem yapmadan aylarca hapsettiği bu merkezleri ev sahibi ülkelerin istihbarat servisleriyle birlikte işlettiği anlatılıyordu. Post’un tetiklemesiyle birlikte CIA’in işkence haberleri dünya basınına yağmur gibi yağmaya başladı. Terör zanlılarını taşıyan CIA uçakları neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin havaalanlarına uğramışlardı. Avrupa Konseyi 46 üye ülkesinden söz konusu iddiaları araştırmalarını istedi. Buna karşın CIA başkanı Porter Goss, 18 Kasım’da ABC televizyonunda açıklanan CIA’in tüyler ürpertici sorgulama tekniklerinin işkence değil eşsiz ve yeni yöntemler olduğunda ısrarlıydı.
İşkence skandalı, ABD’nin son yıllarda gittikçe bozulan insan hakları sicilinde kocaman bir leke daha açtı. Dünyanın bu gelinen son nokta itibariyle Amerikan halkından beklediği sadece Bush yönetimini değil, içinde bulundukları ve tüm bu skandalların yaşanmasını da kolaylaştıran Amerika merkezli yanılsamayı da sorgulamalarıdır.

Paylaş Tavsiye Et