Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (July 2005) > Asılıyorum > Terazi, lastik, jimnastik
Asılıyorum
Terazi, lastik, jimnastik
Ali Cengiz Tuğrul
Benim cümlelerim kısa olur.
Derin değildir.
Basittir.
Hemen okunur.
Kolay anlaşılır.
Ali at, Tuğrul tut seviyesindedir.
Ya da;
Ali at, Cengiz sen de at, Tuğrul zaten atar seviyesindedir.
Seviye kelimesi bile belli bir düzeye işaret eder ki o kadar bile değildir.
Yazarım geçerim.
Okurlarım da okur geçer.
Aşağıdaki satırlar tarzıma alışkın okurlarım için zorlayıcı olacak.
Biliyorum.
Önüme koyduklarında daha okumadan, hah işte o ‘dahi’nin lafları demiştim.
Okumadan nasıl biliyorsun dediler, çok uzun cümlelerdi oradan biliyorum dedim.
Ama heyhat bilememişim.
Hayal dünyası geniş dışişleri yetkililerine ait olduğuna kalıbımı basacağım satırların Tuğrulgillerden meslektaşım Cengiz’e ait olmasına hayret ettim.
Geçen sayıda verdiğim örneklerden etkilenen bazı basın mensupları üşenmeyip meslektaşımın 2002’de kaleme aldığı diğer yazıları derleyip getirmişler.
Üzüldüm.
Utandım.
Yerin dibine girdim.
Şu satırları lütfen ibretle okuyun;
 
‘ŞAHİNLER KOALİSYONU’ VE ‘MÜSLÜMAN KEKLİK’
Washington Times gazetesinde Frank Gaffney imzalı bir yazı yayınlandı.
Gaffney, Pentagon’un eski yetkililerinden.
Bir dönem, Türkiye’nin resmi, paralı lobicisi idi.
Şimdi ise ‘neocons’ diye nitelenen nam-ı diğer ‘şahinler’le aynı safta.
CPS (Güvenlik Politikası Merkezi) adlı, JINSA (Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü; emekli general Çevik Bir’i Türkiye’de Cumhurbaşkanı yaptırmak isteyen İsrail yanlısı fraksiyon) adlı sağcı kuruluş ile işbirliği halindeki bir think-tank’in başı.
(ABD karşısında safa dizilmek) başlıklı yazısında Amerikan kamuoyunu şöyle rahatlatıyor:
(İyi ki Amerika’nın teröre karşı savaşta gerçekten bizimle olan dostları var.
Bunlar İngiltere, İsrail, Avustralya, Hindistan ve Türkiye.
Hepsi bizim gibi değişen ölçüler içinde, terörist düşmanların saldırısı altındalar.
Bush’un Saddam ve dostları gibi teröristlerin tehditlerine karşı koymak için seferber etmeye kararlı olduğu koalisyonun çekirdeğini oluşturuyorlar.
Kim bizimle kim değil bir süreç içinde bunu açığa çıkarmanın zamanı gelmiştir.)
Amerikan şahinlerinin ‘şahin Amerikan dış politikası’ izlemek için güvendiği ‘şahinler koalisyonu’nun ‘çekirdeği’ne bakınız: İngiltere, İsrail, Avustralya, Hindistan ve Türkiye…
Türkiye açısından bakıldığında, bu çekirdeğin içinde yer almak için heveslenmenin, ‘uluslararası politikada yalnızlığa düşmek için deklarasyon’ yayınlamaktan bir farkı olabilir mi?
Bu tür kişiler Türkiye’ye pek düşkünler.
Türkiye için uygun gördükleri ‘rol’ bazılarımıza hayal ürünü gelebilir.
Ama 3 Kasım’dan sonra hükümeti kurmaya kalkışacak olanların, bunların kim olduklarını iyi bilmeleri ve ona göre hesap kitap yapmalarında fayda var.
Çünkü…
Amerika, Türkiye’yi tüm İslam Dünyası’na ‘örnek ülke’ olarak göstermek istiyor.
Ama, gerçekten demokratik, dolayısıyla ‘örnek ülke’ olmak ile, ‘şahinler koalisyonunda Müslüman keklik’ olmak arasında ciddi bir fark var… (31. 10. 2002, Yeni Şafak)
Basit bir savaşa iştirak meselesinin meclis kararına havale edilmesi fikri meğer Sn. meslektaşıma aitmiş.
‘Gerçekten demokratik’ olduk da ne oldu?
Ben söyleyeyim;
Keklik havalandı.
Avcı düz ovada kalakaldı.
İyi mi oldu!
Ben de Başbakan liderlik gösteremedi, ülkeyi savaşa sokamadı diye yazıp çiziyorum.
‘Bunların kim olduklarını iyi bilin ona göre hesap kitap yapın’ dersen olacağı budur.
Niye diyorsun?
Kekliği neden uyandırıyorsun?
Bu kadarla kalsa iyi.
Meslektaş devam ediyor;
 
IRAK’TA AMERİKA’YA KARŞI OLMAK VEYA OLMAMAK
…Türkiye’nin Irak’a yönelecek bir Amerikan askeri harekatını arzulamaması hatta buna karşı çıkması, meşru, haklı ve doğru gerekçelere dayanıyor.
…Türkiye’nin bölgeyi 400 yıl yönetmiş bir imparatorluk mirasçısı olarak, bir politikaya sahip olması gerekir.
Önünde çeşitli seçenekler var. Başlıcaları şunlar:
1. Vakit geçirmeden, İran ve Suriye ile birlikte bir ‘danışma mekanizması’ kurup, işletmeye başlamasında yarar var… Türkiye, AB’nin bir ‘uzvu’ olarak bir ‘bölge gücü’ işlevi görmesi halinde ve bölgesel aktörlerle eşgüdüm içinde politika üreterek, ‘Amerikan askeri harekatını caydırıcı’ bir rol oynayabilir… vs. vs. (28. 09. 2002, Yeni Şafak)
 
Bütün bu yolları denediler, bu ihtimalleri zorladılar diye ben de hükümete yüklenip duruyorum.
Dahinin hası koynumdaymış, benim haberim yok.
Şu soruları sormanın alemi var mıydı peki?
 
KADER SORULARI
Yeni –Amerikan Güvenlik Doktrini- son derece tehlikeli bir doktrin.
 …‘Hiperkuvvet konumuna gelmiş olan ABD’nin ‘mutlak otoritesi’ni empoze etmeyi amaçlıyor.
Bu amaca dayalı olarak ‘belirgin olmayan tehditleri önleyici darbe’ anlayışını yürürlüğe sokmayı öngörüyor.
…En tehlikeli durum ise söz konusu doktrinin ‘önleyici darbe’ hakkını, yani ‘savaşa girme meşruiyeti’ni ‘belirgin olmayan tehditlere dayandırarak, tüm BM sistemini ve ‘uluslararası hukuk’u kökten biçimde değiştirecek öğeler taşıması.
Kısacası ‘hukukun gücü’ yerine ‘gücün hukuku’nu ikame edecek bir gelişme bu.
‘Amerikan keyfiliği’nin bir tür kutsanması sayılabilir.
…Amerikan hedeflerinin ‘küreselleşme çağı’nda değişime direnen Ortadoğu’da ‘demokrasinin önünü açmak’ gibi sunulan idealist-misyoner bir sosu mevcut.
Ne var ki, söz konusu hedeflerin petrol ile ilgisi de kuruluyor.
‘Cheney raporu’nda 2020 itibarıyla Amerika’nın enerji alanında yarı yarıya dışa bağımlı hale geleceği bildiriliyor.
Türkiye’yi yönetmeye talip olanlar bu ‘olgu’nun acaba ne kadar farkındalar?’(25. 09. 2002, Yeni Şafak)
Okurken tüylerim diken diken oldu!
Cümlelere bakın;
 
‘Mutlak otoriteyi empoze etmeye çalışmak’!
‘Belirgin olmayan tehditler doktrini ile tüm BM sistemini ve ‘uluslararası hukuku kökten biçimde değiştirmek’!
‘Hukukun gücü yerine, gücün hukukunu ikame etmek’!
‘Amerikan keyfiliğini kutsamak’!
‘Demokrasinin önünü açmak gibi sunulan idealist-misyoner sos’!
 
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü!
Ben şimdi meslektaşım böyle yazdı diye Amerikan keyfiliğini kutsayamayacak mıyım?
İnsan kutsalı olmadan yaşayabilir mi?
Neyi kutsayacağım o zaman?
Gücün hukukunu savunmayacağım da üç beş kendini bilmezin İstanbul’da hukukun gücünü göstermeye çalışmasına çanak mı tutacağım?
Neymiş Irak savaşı meşru değilmiş!
Bush’la, Blair yargılanmalıymış!
Birileri de kalkıp ‘bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ mahkemesi kursa iyi mi olur!
Savaştan önce böyle böyle yazıyordun da bombaları görünce mi aklın şaştı diye meslektaşımdan hesap mı sorsalar?
Neyse sonunda meslektaşım titreyip aslına döndü.
Şimdilerde İran’la Suriye ile ne işiniz vardı, savaşı siz mi önleyecektiniz, neden çantada keklik rolünü oynamıyorsunuz sorularını sorup duruyor.
Amerikan keyfiliğini en iyi ben kutsarım rolünü oynuyor.
 
BEN HUKUKTAN ANLARIM
Ben hukukçu değilim. Ama hukuktan iyi anlarım.
Dünyaya bakış açımın merkezinde hipergüç vardır.
Bütün bunları vatandaşlık duygumla birleştirdiğim zaman bu türden mahkemelerin eftirikten püftürükten olduğunu anlarım.
Bu yazı bana göre çok derin oldu.
Bir yazar için en yararlı yazıların şu üç temel eksen etrafında gelişmesi gerektiğini düşünüyorum.
1. Terazi
2. Lastik
3. Jimnastik
Bu üç temel eksen dışında kalan her şey benim için ‘talî yazı’ konularıdır.
Fazla bir şey istemiyorum.
Uzun eşek oynayalım yeter.
 
SON SÖZ
Uzun eşek, birdir bir; insana iyi gelir.

Paylaş Tavsiye Et