Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2005) > Dosya > Yoksul Afrika zenginler masasında
Dosya
Yoksul Afrika zenginler masasında
Ali Osman Çalışkan
AFRİKA, zengin doğal kaynakları ve dinamik nüfusuna rağmen dünyanın en yoksul bölgesi. Bu durumda en büyük pay, kıtayı bir buçuk yüzyıl sömüren bugünün zengin ve gelişmiş ülkelerinin şüphesiz. Bunun yanı sıra kıtanın coğrafyası ve iklimi de mevcut kalkınma modellerinin uygulanmasına imkan tanımıyor. Ayrıca Afrika’nın kendine özgü sosyo-kültürel yapısı, modernleşme projesinin yeşerebileceği bir zemin teşkil etmiyor. İşte Afrika’ya, bu özellikleri göz önünde bulunduran müşahhas bir kalkınma modeli gerekiyor.
Dünyada insanî kalkınmışlık göstergelerinin en kötü olduğu bölge Sahra Altı Afrika. BM Kalkınma Projesi’nin 1998’de yayımlanan raporuna göre, dünyanın en zengin on beş kişisinin serveti Sahra Altı Afrikası’nın tamamının hasılasını aşıyordu. Bölge ülkeleri birçok açıdan 2000 yılında 1990’dakinden daha geriydi ve “Binyıl Kalkınma Hedefleri” (Millenium Development Goals)nde Sahra Altı Afrika’ya özel bir önem atfedilmesine rağmen, kötüleşme devam ediyor. Burada yaşayan 500 milyon insan günde 2 dolardan, 350 milyondan fazla insan da 1 dolardan daha az gelirle yaşamını sürdürüyor. Doğurganlığın en yüksek olduğu Afrika’da kadın başına 5,1 çocuk düşüyor, ama bir kadının gebelik ya da doğum sırasında ölme riski, zengin bir ülkedekine göre 100 kat daha fazla. Dünyada insan ömrü son 30 yılda 56’dan 63,3’e yükseldi. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da 1970’ten beri yaşam beklentisi 16 yıl artarken, Afrika’daki birçok ülkede 18 yıl azaldı.
Afrika’da çocukların durumu tam bir insanlık trajedisi. Son 15 yılda çatışmalarda öldürülen çocuk sayısı 2 milyonu aşmış durumda. Ruanda’da 1994’te 90 günde öldürülen çocuk sayısı Kanada’da bir yılda doğan çocuk sayısı kadar: 300 bin. Beşinci doğum gününü göremeden ölen en çok çocuğun olduğu 10 ülkenin (Afganistan hariç) 9’u Sahra Altı Afrika’da. Japonya’da doğumdaki yaşam beklentisi 82 yıl; beş yaşın altında ölen çocuk sayısı sadece 5 bin. Buna karşılık Zambiya’da doğumdaki yaşam beklentisi 33 yıl ve her yıl 82 bin çocuk ölüyor. Afrika’da hayatta kalmayı başarabilen çocukları da parlak bir gelecek beklemiyor. Çocukların yüzde 40’ından fazlası çok kötü koşullarda çalışmak zorunda. 300 milyon kişinin temiz su sıkıntısı yaşadığı Sahra Altı Afrika’da, her gün 6 bin kişi de AIDS’ten ölüyor. Afrika’daki 38 ülkenin 23’ünde, HIV/AIDS oranı yüzde 5’in üzerinde.
BM Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hazırlanan 2003 İnsanî Gelişme Raporu’nda, “Yeni Binyılın Kalkınma Sözleşmesi” adlı bir eylem planı önerilmişti. BM’ye üye bütün ülkeler tarafından onaylanan bu hedefler, 2015 yılına kadar mutlak yoksulluk sınırı altındaki insan sayısını yarı yarıya azaltmak ve HIV/AIDS salgınının yayılmasını önlemek gibi amaçları kapsıyordu. 25-30 Ocak 2005 tarihlerinde İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen 31. Dünya Ekonomik Forumu’nun dört başlığından biri Afrika oldu. Davos’ta Afrika’yla ilgili en önemli gündem, savaş ve yoksulluğa mahkum edilen kıtanın ekonomik sorunlarına ilişkin çözüm önerileri oldu. Bunların başında, Güney Afrika Devlet Başkanı Thabo Mbeki’nin “Binyıl Planı” geliyor. Planın hazırlanmasında, Nijerya Devlet Başkanı Obasanjo ve Cezayir Cumhurbaşkanı Buteflika da rol oynadı. Üç lider, Afrika ülkelerinin borçlarının bir kısmının silinmesini de içeren planı, Davos’taki zengin ülke temsilcilerine kabul ettirmeye çalıştı.
Dünyanın varlıklı ve güçlü liderleri, İsviçre Alpleri’ndeki toplantıda, 2005 yılını yoksullukla ve Afrika’daki hastalıklarla mücadele yılı yapmaya söz verdiler. Ama şimdiye kadarki sicilleri bu yönde büyük ümitler vaat etmiyor. Zira hem Afrika’nın bu durumundan birinci derecede sorumlu olanlar kendileri, hem de küresel kapitalizmin yapısı, zayıfları, “rekabet gücü” olmayanları ve geri bırakılmışları kollayacak mekanizmalara izin vermiyor.
Afrika’nın gelişmiş ülkelerin gündemine gelmesinin iki temel sebebi var. Birincisi, küreselleşmenin etkisiyle artan insan hareketliliği, Afrika’nın sorunlarını müsebbiplerine geri ihraç etmesini mümkün kılıyor. Afrika, yasa dışı göç ve güvenlik sorunu başta olmak üzere çeşitli yollarla eski ‘sahip’lerini kuşatmış durumda. Artan sosyo-ekonomik gerilim ve dengesizlik, Batı’nın güvenli cennetlerinde huzuru bozuyor. İkinci etken, Çin’in büyük talebi sonucu beklenmedik şekilde artan hammadde fiyatlarının, hammadde zengini Afrika’yı yeniden cazip kılmış olması. 750 milyon tüketime aç insan, kapitalist pazara müşteri kılınabilirse bu, küresel kapitalizme buhranlarından çıkış imkanı da sunabilir. Ama her halükarda Afrika gerçekliğine yabancı çözümlerin ve girişimlerin, yüce değerlerle donanmamış projelerin kıtaya mutluluk getirmesi uzak bir ihtimal.

Paylaş Tavsiye Et