Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2004) > Kitap
Kitap
Rusya’da ve Avrupa’da Oryantalizm
V. V. Barthold
Çev: Kaya Bayraktar, Ayşe Meral
İstanbul: Küre Yayınları, Eylül 2004
Ünlü Orta Asya tarihçisi V. V. Barthold’un abidevî eseri Küre Yayınları tarafından neşrolundu. Barthold, şarkiyat çalışmaları alanında kuşkusuz hem tarihsel açıdan, hem de literatüre yaptığı önemli katkılar açısından öncü bir isim. Hakkında şu ana kadar yüzlerce çalışma yapılan Barthold, Orta Asya tarihi biliminin kurucu babaları arasında sayılmaktadır. Barthold ismi, Türkiye’deki tarih yazıcılığı ve Türkiyat çalışmalarına etki etmiş bir isim olması hasebiyle de, modern Türk düşüncesi açısından özel bir öneme sahip. Bu başyapıtın ilk bölümü Batı’da oryantalizmin gelişim öyküsünü, ikinci bölümü ise Rusya’daki oryantalizm çalışmalarının tarihsel arka planını ve gösterdiği özellikleri irdeliyor. Literatürde gerçek bir ‘klasik’ olarak zikredilen kitap, en temelde iki bölüm etrafında kurgulanmış. “Batı’da Şarkiyatçılık” adını taşıyan birinci bölümün alt başlıkları, “Tarihin Doğuşu”, “Batı’nın Doğu’yu Keşfi”, “Bizans’a Uzanan Yolculuk”, “Doğu’nun Yükselişi”, “Orta Çağ’da Doğu’nun Keşfi”, “Timur’un Ülkesinde”, “Çin’e Açılan Deniz Yolu”, “Hollanda’nın Yükselişi”, “Ön Asya İncelemeleri”, “19. Asırda Uzak Doğu ve Şarkiyatçılık” ile “19. Asırda Orta Doğu ve Şarkiyatçılık” şeklinde. “Şark’la İlgili Rus Çalışmaları” isimli ikinci bölümün alt başlıkları ise, “ Rusya ve Müslüman Şark”, “Rusya’nın Uzak Doğu’ya İlgisi”, “Rusya’nın Orta Asya’ya İlgisi”, “Rusya’nın Orta Asya’ya Uzanışı”, “19. Asırda Rus Oryantalizmi”, “19. Asırda Orta Asya Araştırmaları”, “Türk Hanlıklarının Siyasal Yapısı”, “Uzak Doğu’nun Siyasal Yapısı” ve “Rus Literatüründe Ön Asya” şeklinde. Eser, yalnızca Rusya’nın ve Batı’nın ‘Şark’a duyduğu ilginin öyküsünü anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasî tarih alanında da son derece başarılı bir metin ortaya koyuyor. Umarız bu önemli eser hak ettiği ilgiyi bulur. / Ali Erdem

Tavsiye Et
Toplum Olaylarını Yorumlamada Kullanılan Anahtar Kavramlar
Şuuri Cankut Saylan
İstanbul: Ayışığı Kitapları, Haziran 2004
Şuuri Cankut Saylan’ın bu müstesna çalışması, bazı kavramlar üzerine bir dizi denemeden oluşuyor. Saylan’ın kitabının arkasında yatan temel saik, “kendi kavramlarımızı üretme ve sürekli güncelleme” kaygısı. Kitabın metin örgüsü, iki ana bölüm çerçevesinde oluşturulmuş. Çalışmanın birinci bölümünde, “temel kavramlar” üzerinde durulurken, ikinci bölümünde “yardımcı kavramlar” ele alınıyor. Bu çerçevede, temel kavramlar bölümünde medeniyet tanımları, medeniyetin doğuş şartları, egemen gücün medeniyete etkisi, İslam tarihinde devlet, devletler hukukunda devlet, egemen gücün devlete etkisi, devlet kavramı üzerine yaklaşımlar, hukuk tanımları, hukuk devleti ilkesi, kuvvetler ayrılığı ilkesi, emanet ve adalet, eğitim tanımları, inanç eğitimi, ülkelerarası karşılaştırmalar, kurum olarak vakıf ile tarih hazinesi olarak vakıf konularına yer veriliyor. Yardımcı kavramlar bölümünde ise, iktisadın ilgi alanı, ideoloji olarak iktisat, kalkınma, ekonomiye silahlı müdahale, paranın hikayesi, dünya para sistemi, faiz sisteminin açmazları, enflasyon sisteminin mantığı, siyaset sanatı, siyaset-din ilişkisi, yasama faaliyetleri, ulusal devlet kavramı, küresel maceracılık, yürütme organına duyulan ihtiyaç, liderlik, sözde ve gerçek seçkinler, yargı gücünün gösterdiği özellikler, demokrasi-devlet-hukuk üçgeni ve uluslar üstü hukuk konuları tartışılıyor. Kavramlar, düşüncenin ana dilidir. Türünde bir ilki deneyen Saylan’ın bu çabası onun bu durumun ziyadesiyle farkında olduğunun bir göstergesi. / Vezir Meydan

Tavsiye Et
Bilim ve Din Çatışma-Ayrışma-Uzlaşma
Ian G. Barbour
Çev: Nebi Mehdi, Mübariz Camal
İstanbul: İnsan Yayınları, Haziran 2004
Din ve bilim ilişkisi modern Batı düşüncesinin kuşkusuz en önemli problematiklerinden bir tanesi. Ortaçağ’dan itibaren bilginin üretim ve denetim tekelini elinde bulunduran Kilise’nin otoritesine yönelik meydan okuma, 19’uncu yüzyılda evrenin yaratılışı ve insanın kökeni üzerine Darwin’in formüle ettiği evrim teorisi ile nihai noktasına ulaştı. Bugün Batı’da dinî bilginin bir bilgi türü olduğu yönünde iddia sahibi olanların giderek daha fazla sesi çıkmaktaysa da, metodolojik açıdan toplumsal ve fiziksel dünyanın kavranmasında dinî bilginin yerinin olmadığını söyleyenlerin egemenliği açıkça kendisini hissettiriyor. Batı’da 1930’lu yıllarda din ve bilim arasında bir çatışma olmadığını ve bu ikisi arasında bir köprü kurulması gerektiğini söyleyen bazı düşünürler ortaya çıkmış ve bir yöntem ortaya koymaya çalışmışlardır. Geçenlerde seksen yaşına giren ve bir anma toplantısı ile hatırlanan fizikçi ve ilahiyatçı Ian Barbour da söz konusu düşünürlerin arayışlarını sürdüren bir isim. Bu eser Barbour’un din-bilim ilişkisi hakkındaki görüşlerini özetlediği en son çalışmasının Türkçeleşmiş hali. / Mustafa Bilge

Tavsiye Et
Boğaziçi Konuşuyor ve Kanlıca Tarihçesi
Abdürrahim Cabir
Yayına Hazırlayan: Ali Şükrü Çoruk
İstanbul: Kitabevi Yayınları, Haziran 2004
“Boğaziçi Konuşuyor ve Kanlıca Tarihçesi”, bir İstanbul sevdalısının 1943 senesinde kaleme aldığı seçkin bir eser. Kitabın ilk baskısı aynı yıl Yedigün Neşriyat tarafından yapılmış. Yeni baskı, birkaç ay önce, Ali Şükrü Çoruk’un eserin müellifi hakkında özlü bilgiler de içeren sunuşu ile birlikte, okur karşısına çıktı. Temelde iki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde Boğaziçi’nin fiziksel yapısı ve güzellikleri hakkında yoğun bilgiler verilirken, ikinci bölümünde Kanlıca’nın camileri, çeşmeleri, yalıları, mesire yerleri ve semtin önemli tarihsel olayları akıcı bir üslupla anlatılıyor. Kitap, bunların yanında, 1940’lı yılların İstanbul’unun nasıl algılandığını, Boğaziçi’nin o dönemdeki durumunun ne olduğunu ve dönemin gündelik hayat pratiklerinin nasıl üretildiğini göstermesi açısından da kayda değer bir eser. / Vezir Meydan

Tavsiye Et
Rüzgârlı Pazar
Mustafa Kutlu
İstanbul: Dergâh Yayınları, Eylül 2004
 
“Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur.”
Derler ki Mustafa Kutlu her sonbahar bir hikaye kitabı çıkarırmış. Okuyucularının da hissesine her sonbahar onun yazdıklarına aşık olmak mı düşer bilinmez, ama yazarın yeni hikaye kitabı Rüzgârlı Pazar kapağı açılır açılmaz etrafı saran baygın iğde kokusu ve Anadolu’dan kopup İstanbul’a dağılmış hayatların buruk tadını demlendiriyor dimağlarımızda. Rüzgârlı Pazar’da şehrin tam ortasında ama kıyısına iliştirilmiş gibi duran, ekmeğini şehirden çıkarmaya çabalayan ama şehirli olmayan, ne şehri tam manasıyla kabullenmiş, ne de şehrin bağrına bastığı insanların hayatlarından kesitlere dokunuyor Mustafa Kutlu. Şehrin bağrına basmadığı insanlar Rüzgârlı Pazar ahalisi; çünkü şairin tasvir ettiği şehrin insanı prototipine uymayan bir sıcaklıkları var; “zarif ihanetlerin” ve “kaypak ilgilerin” insanı olmayan samimi canlar onlar. 
Rüzgârlı Pazar otuz bir başlıksız bölümden oluşuyor. Her bölümde Rüzgârlı Pazar ahalisinden birinin bir ya da birkaç hikayesi anlatılıyor. Başrolde anlatıcının hemen yanı başına tezgah kurmuş Duran var; babası verem olduğu için annesi ve üç kızkardeşine bakmakla yükümlü, meleklerin sıkıntılı anlarında karşısına çıkıp kanatlarıyla yüzünü okşadıkları, günün birinde aşkın bahar dalı yüreğine kırmızı yeşil kök saldığı baloncu Duran. Duran’a emanet edilip tezgah kurmuş Nimet ise gözleri görmeyen, kendi halinde bir genç kız. Kunduracı babası artık iş işleyemez hale gelip ağabeyi İsmet de babasının yolunu tutarak içmeye başlayınca, mahalleden tanışları Şapkacı Bacı’nın himmetiyle Rüzgârlı Pazar’da kendine küçük bir tezgah kuruyor; kağıt mendil, kalem pil, yara bandı gibi ufak tefek şeyler satıyor. Günün birinde karşı tezgaha kendisi gibi görme engelli Cesur gelince, zamanla aralarında tüm pazar esnafının gözleyip desteklediği bir sevda yeşeriyor. Başrollerde onlar olsa da, sadece Duran ile Nimet Ablası’nın hikayesi değil bu; Dürümcü Baba, Çiçekçi Cemile, “adam otu satan” Hacı, Şapkacı Bacı, takıcı kızla oğlan, dilenciler, sokak çocukları, Pislik Ateş, Battal Abi, Pala, Doktor ve Kopiş’in de hikayeleri var Rüzgârlı Pazar’da.
Karakterlerinin hallerine yakışacak bir yalınlık ve samimiyette Rüzgârlı Pazar’da Mustafa Kutlu’nun üslubu. Çoğu zaman yanlarından fark etmeden geçilip gidilen, belki bakarken iğrenilen yahut kastî bir kayıtsızlıkla varlıkları reddedilen insanların küçük hikayelerini anlatarak bizi bize aşina kılmanın etkili bir yolunu buluyor Kutlu. / Betül Özel Çiçek

Tavsiye Et
Musandıra
Osman Bülent Manav
İstanbul: Vestiyer Yayıncılık, Temmuz 2004
Tepe Edebiyat dergisindeki şiir ve hikayeleri ile Kültür Dünyası dergisinde şiirleriyle tanıdığımız Osman Bülent Manav “Yarpız Kokulu Şiirler” isimli ilk şiir kitabından sonra şimdi de “Musandıra” ile karşımızda. “Musandıralar Anadolu’da hem gündelik ihtiyaçlar için bir depo vazifesi görür, hem de göz önünde bulunması istenmeyen lakin bir gün lazım olabileceği düşüncesiyle evden “ihraç” edilemeyen eski püsküyü barındırırdı” diyerek açıyor şair dokuz yıl aradan sonra çıkardığı ikinci şiir kitabını. Musandıra yıllar geçtikçe toplum olarak elimizden kayıp gidenlere, yitik hafızamıza dair bir not düşme gayreti; geçmişin izlerini kaybetmeme çabası içinde yazılmış. Osman Bülent Manav bu gayretini “İçimizdeki duvarlar da, evlerimizdekiler gibi inceldikçe incelmiş. İşte bu sebeple evlerimizdekilerle birlikte, gönlümüzde bulunan, bulunması gereken ve zaman zaman kendimizle baş başa kalıp şöyle bir karıştırmak isteyeceğimiz musandıraları da kaybettik, kaybediyoruz... Musandıra sırları olan bir toplumun gerçeğiydi, ‘mahrem kuytularımıza düşen ışık’ musandıraların sonu oldu” ifadeleriyle açıklıyor.
Musandıra naif dili, şiir tadındaki nesir örnekleri kadar özenli kapak ve iç tasarımı ile de dikkat çekiyor. / Muhsine Alkan

Tavsiye Et