Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2007) > Toplum > Kameranın gözü ve ‘müzeleştirme’
Toplum
Kameranın gözü ve ‘müzeleştirme’
Nazife Şişman
GEZ­GİN ya da yol­cu la­kap­lı ‘te­le­viz­yon­cu’, kö­yün ka­dın­la­rı­nı top­la­mış; ya yö­re­sel bir ye­mek yap­tı­rı­yor ya da bir kı­na ge­ce­si­nin or­ta­sı­na dal­mış. Ge­li­nin du­va­ğı­nı aça­cak ka­dar per­va­sız, dü­ğün adet­le­ri­ni yap­ma­cık şaş­kın­lık gös­te­ri­le­riy­le aşa­ğı­la­ya­cak ka­dar ca­hil. Hem özel ha­ya­ta say­gı­sı yok, hem gez­di­ği yö­re­ler­le il­gi­li bil­gi­si. Folk­lo­rik bir prog­ram böy­le ol­ma­ma­lı. “Bu çok ra­hat­sız edi­ci” di­yor ve zap­lı­yo­rum.
Bir baş­ka ka­nal. Bir baş­ka ge­zi prog­ra­mı. Ana­do­lu’da bir şeh­rin so­kak­la­rın­da ge­zi­yor ka­me­ra. Bir za­man­lar şeh­rin can da­ma­rı olan es­ki bir su yo­lu­nun bin yıl­lık ta­ri­hi­ni an­la­tı­yor su­nu­cu, ken­din­den emin uz­man se­siy­le. Ar­dın­dan yö­re­de­ki bir köy evin­de gün do­ğu­mun­dan gün ba­tı­mı­na de­ğin gün­de­lik ha­ya­tın fark­lı yüz­le­ri­ni us­ta bir ka­me­ra gö­zü­nün ar­dın­dan iz­li­yo­ruz. Işık aya­rı, çe­kim­ler çok mü­kem­mel; su­nu­cu say­gı­lı, bil­gi­li. Köy­lü kız­la­rıy­la ko­nu­şur­ken me­sa­fe­si çok be­lir­gin. O bir kül­tür ka­şi­fi. Onun gö­zün­den kül­tü­rel ve ta­ri­hî zen­gin­lik­le­ri­miz­den ha­ber­dar olu­yo­ruz. Ana­do­lu, ta­ri­hi, kül­tü­rü ve folk­lo­rü ile fo­toğ­raf ka­re­le­rin­de ve film şe­rit­le­rin­de sa­bit­le­nip hem bi­ze ula­şı­yor, hem de ge­le­ce­ğe ar­şiv­le­ni­yor.
Ama o da ne! Öğ­len vak­ti yö­re­nin ge­le­nek­sel ye­me­ği­ni pi­şi­ren genç kız ve ge­lin­le­rin üze­rin­de, bel­ki sa­de­ce dü­ğün­ler­de gi­yi­len, bel­ki de ni­ne­le­ri­nin san­dı­ğın­da kal­mış üç etek­ler, ho­toz­lu baş­lık­lar. San­ki geç­miş za­ma­na itil­miş bir bu­gü­nü gös­te­ri­yor ka­me­ra bi­ze. Ev­ler, eş­ya­lar, giy­si­ler... Hep­si bir ‘folk­lo­rik’ kur­gu çer­çe­ve­sin­de bu­gün­den ko­pa­rıl­mış ve bu­ğu­lu bir ‘kül­tür’ at­mos­fe­ri­nin nes­ne­le­ri­ne dö­nüş­tü­rül­müş. Bu­ra­da ve şim­di­yi ya­şa­yan­lar­la de­ğil, ora­da ve geç­mi­şi ya­şa­yan­lar­la kar­şı kar­şı­ya­yız.
Bir uç­ta ma­ga­zin­leş­tir­me, di­ğer uç­ta ise kül­tü­rü ade­ta don­du­ran ve ya­ban­cı­laş­tı­ran bir mü­ze­leş­tir­me ame­li­ye­si, ha­ki­mi­ye­ti­ni ilan et­miş va­zi­yet­te. Ma­ga­zin­leş­tir­me ha­ya­tın her ala­nın­da. En alt se­vi­ye­den ör­nek­le­ri­ne rast­lan­dı­ğı için da­ha ko­lay tes­pit edi­lip eleş­ti­ri­le­bi­li­yor. Oy­sa seç­kin­lik, en­te­lek­tü­el me­rak gi­bi sa­ik­ler­le bes­le­nen kül­tür ve folk­lor prog­ram­la­rın­da­ki ‘mü­ze­leş­tir­me’ da­ha ör­tük bir du­rum ar­ze­di­yor; kül­tür­le­ri su­num açı­sın­dan pek çok eleş­ti­ri­le­bi­le­cek özel­li­ğe sa­hip ol­ma­sı­na rağ­men.
Pe­ki ne­dir ‘mü­ze­leş­tir­me’ ve kül­tür­le­ri su­num açı­sın­dan ba­rın­dır­dı­ğı prob­lem­ler ne­ler­dir?
Mü­ze­yi bir ta­ri­hî bil­gi­ler de­po­su ve ta­rih bi­lin­ci sağ­la­yan, in­san­lı­ğın geç­mi­şi­ne ve ge­le­ce­ği­ne ışık tu­tan bir araç ola­rak dü­şü­ne­gel­di­ği­miz için, be­nim ‘mü­ze­leş­tir­me’ şek­lin­de olum­suz çağ­rı­şım­la­rı da­vet et­ti­ğim bir kav­ram­laş­tır­ma­nın pek an­lam­lı gö­rün­me­di­ği­ni bi­li­yo­rum. Oy­sa mü­ze ve ko­lek­si­yo­nun, bu bah­set­tik­le­ri­mi­zin ya­nı sı­ra bir de ide­olo­jik ve ku­rum­sal bo­yu­tu var. Kül­tü­rel mi­ras de­ni­len ve ge­rek mü­ze­ler­de ser­gi­le­nen, ge­rek­se be­nim söz ko­nu­su et­ti­ğim ge­zi prog­ram­la­rı ve der­gi­ler ara­cı­lı­ğıy­la su­nu­lan ob­je­ler ve gö­rün­tü­ler top­lu­lu­ğu, ay­nı za­man­da kim­li­ği, za­ma­nı ve do­la­yı­sıy­la bu­gü­nü ku­ran bir iş­le­ve de sa­hip­tir ve dün­ya­ya bel­li bir ba­kı­şın ürü­nü­dür.
Mü­ze­ler, ya­ni ko­lek­si­yon, koz­mo­su tem­sil dü­şün­ce­si­ne yas­la­nır ve Ay­dın­lan­ma zih­ni­ye­ti­nin, dün­ya­yı an­la­ma ve ta­nı­ma; za­ma­nı ve ta­ri­hi bir dü­ze­ne sok­ma ça­ba­sı­na bağ­la­na­bi­lir. Bir sis­te­ma­tik için­de ko­lek­si­yon oluş­tur­mak ve mü­ze, tek bir çiz­gi­de iler­le­yen bir za­man kav­ra­mı­nı esas alır ve ta­ri­hi böy­le bir za­man an­la­yı­şı üze­rin­den yo­rum­la­ma ve an­la­ma ça­ba­sı­nın bir so­nu­cu­dur. Ya­ni as­lın­da ko­lek­si­yon ve mü­ze, be­lir­li bir za­man ve me­kan­da­ki in­sa­nın, ken­di­si­ni ta­ri­hin mer­ke­zi­ne yer­leş­ti­re­rek ev­ren­sel­leş­ti­ri­ci bir ba­kış açı­sın­dan geç­mi­şi sı­nıf­la­ma­sı ve kav­ram­laş­tır­ma­sı an­la­mı­na ge­lir. Geç­mi­şi, bu­gü­nün de­ğer ve öl­çü­le­ri ile kav­ra­mış olu­ruz böy­le­ce. İz­le­yi­ci­ler ola­rak her şe­yin ne ka­dar de­ğiş­miş, ge­liş­miş ve ‘iler­le­miş’ ol­du­ğu­nu gö­rü­rüz. Baş­ka bir ifa­dey­le ko­lek­si­yon ob­je­le­ri, mü­ze­ler­de bir tür za­man öl­çer ola­rak yer alır.
Biz bu­ra­da doğ­ru­dan ko­lek­si­yon­lar­dan ve mü­ze­ler­den bah­set­mi­yo­ruz; ama kül­tü­rel ve folk­lo­rik özel­lik­le­rin fo­toğ­raf ka­re­le­ri ve film şe­rit­le­ri üze­rin­de bi­rik­ti­ril­me­si­ni de ay­nı man­tık­la ele al­mak müm­kün. Çün­kü ob­je­ler ve kül­tü­rel, et­nog­ra­fik özel­lik­ler ka­me­ra ara­cı­lığıy­la su­nu­lur­ken, kul­la­nı­lan mer­cek he­men he­men ay­nı­dır. Ko­nuy­la il­gi­li bi­rin­ci me­se­le ba­kış açı­sı, ikin­ci­si ise su­num­dur. Bi­lin­di­ği gi­bi bu tür prog­ram­la­rın ba­kı­şın­da an­tro­po­lo­ji ha­kim­dir. Bu ba­kış­la kül­tür­ler su­nul­ma­ya kal­kıl­dı­ğın­da, ka­me­ra­nın aziz­li­ği­ne uğ­ra­nır ve kül­tür “ya­ban­cı bir ül­ke”ye dö­nü­şür. As­lın­da za­man için­de iler­le­yen bir ge­li­şim sü­re­ci­ne ina­nan ve kro­no­lo­ji­ler, ti­po­lo­ji­ler ge­liş­ti­re­rek kül­tür­le­ri “ya­ban­cı bir ül­ke”ye dö­nüş­tü­ren, ar­ke­olo­ji­dir (D. Lo­went­hal, The Past is a Fo­re­ign Co­untry). Fa­kat ay­nı yak­la­şım, an­tro­po­lo­ji için de söz ko­nu­su­dur.
Bu tür prog­ram­lar­da çok sık kar­şı­la­şı­lan bir ör­nek üze­rin­den ko­nu­yu da­ha net kav­ra­mak müm­kün. Me­se­la göz­le­me pi­şir­mek, bir Ana­do­lu ai­le­si için va­ka-i âdiy­ye­den­dir; oy­sa bu iş­lem bi­ze ade­ta bir ri­tü­el gi­bi su­nu­lur. Çün­kü ge­rek bu tür prog­ram­lar­da ge­rek­se ben­zer ge­zi der­gi­le­rin­de, an­la­tı­lan her ne olur­sa ol­sun önem­li olan ser­gi­le­niş tar­zı­dır. Bir kez ser­gi­len­me­ye gör­sün, kül­tür­ler, adet­ler bağ­la­mın­dan ko­par. Eg­zo­tik ve ya­ban­cı bir şe­ye dö­nü­şür.
Ja­mes Clif­ford’a gö­re, biz­zat kül­tü­rel ta­nım­la­ma­nın ken­di­si, in­san grup­la­rı, ku­rum­la­rı ve uy­gu­la­ma­la­rı­na se­çi­ci­lik ve ‘inan­dı­rı­cı­lık’ ka­zan­dı­ran bir tür ko­lek­si­yon­cu­luk­tur. Top­la­mak, ta­nım­la­mak ve ser­gi­le­mek, Ba­tı­lı kim­li­ği oluş­tu­ran te­mel yön­tem­ler­den­dir. Bu yak­la­şı­mın en ba­riz uy­gu­la­ma­la­rı­nı 19. yüz­yıl son­la­rın­da yo­ğun­la­şan dün­ya ser­gi­le­rin­de gör­mek müm­kün­dür. Bu ser­gi­ler, Ba­tı­lı in­sa­nın iler­le­miş ol­du­ğu­nu gös­ter­mek üze­re “dün­ya­nın ge­ri ka­la­nı”nın eg­zo­tik bir çe­şit­li­lik ola­rak su­nul­du­ğu me­kan­lar­dı. Spi­vak’tan ödünç ala­rak ifa­de ede­cek olur­sak, “dün­ya­nın dün­ya­laş­tı­rıl­dı­ğı” bir sü­reç iş­li­yor­du bu ser­gi­ler­de.
Bu sü­reç, kül­tür­le­ri, do­ğa­yı fo­toğ­raf­la­yan ya­yın­lar­da da ken­di­si­ni gös­te­rir. Me­se­la Na­tio­nal Ge­og­rap­hic der­gi­si, bü­yük do­ğa ta­ri­hi mü­ze­le­ri gi­bi Af­ri­ka, As­ya ve Gü­ney Ame­ri­ka’ya ait gö­rün­tü­le­ri, ken­di ta­rih­sel çer­çe­ve­le­rin­den çı­ka­rıp çağ­daş Ba­tı­lı­nın zih­ni­ni meş­gul eden ko­nu­la­ra uy­gun bir şe­kil­de sı­nıf­lar. Önem­li olan an­la­tı­lan de­ğil, fark­lı kül­tür­le­re ait gö­rün­tü­le­rin top­lan­ma­sı ve ser­gi­len­me­si ey­le­mi­dir. Baud­ril­lard bu yak­la­şı­mın, bü­tün ‘in­san­lı­ğı’ sa­hip­len­me, eg­zo­tik ve ya­ban­cı ola­na hük­met­me im­kan­la­rı­na sa­hip olun­du­ğu iz­le­ni­mi­ni ya­rat­tı­ğın­dan bah­se­der. As­lın­da sö­mür­ge­ci­li­ği meş­ru­laş­tı­ran da bu sa­hip­len­me id­dia­sı de­ğil mi­dir?
Tek­rar ek­ran­da­ki ör­ne­ğe dö­ne­cek olur­sak, “ge­ze­lim-gö­re­lim” for­ma­tın­da­ki prog­ram­lar ya ma­ga­zin di­li­ne mah­kum olu­yor ya da seç­kin bir kül­tür prog­ra­mı ol­ma adı­na an­tro­po­lo­ji­nin di­li­ne. Bi­rin­de ya­kın­laş­tı­ra­rak tü­ket­me var, diğerinde ise uzak­laş­tı­ra­rak ya­ban­cı­laş­tır­ma. Kü­re­sel kö­ye dö­nen dün­ya­da, hep baş­ka­la­rı­nın ha­yat­la­rı­nı ser­vis eden ya­yın akı­şı­na kar­şı, adı­na ‘kül­tü­rel’, ‘folk­lo­rik’ ya da ‘et­nog­ra­fik’ de­me­sek de ken­di ya­pış ve ya­şa­yış tar­zı­mı­zı or­ta­ya ko­yan, bi­zi bi­ze ha­tır­la­tan ya­yın­la­ra ih­ti­ya­cı­mız var el­bet­te. Ama ya­kın­laş­tı­ra­rak tü­ke­ten ma­ga­zin di­li ya da uzak­laş­tı­ra­rak ya­ban­cı­laş­tı­ran an­tro­po­lo­ji­nin di­li­ne mah­kum ol­mak­tan baş­ka se­çe­ne­ği­miz yok mu? Bu­nun üze­rin­de dü­şün­me­li­yiz.

Paylaş Tavsiye Et