Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2003) > Dosya > Sam Amca’ya karşı Asya’da tarihî ittifak
Dosya
Sam Amca’ya karşı Asya’da tarihî ittifak
Ekrem Karakoç
SOVYETLER Birliği’nin dağılmasını takiben uluslararası ekonomi-politik alanındaki gelişmelere baktığımız zaman bölgesel blokların güç kazandığını görüyoruz. Bugün Asya’da küresel politikalardaki değişmelerin sonucu olarak yeni bir ittifak doğuyor. Bu, yakın zamanda Hindistan’ın da katılma sinyalleri verdiği Çin-Rusya ittifakıdır.
ABD’nin Kosova ve Irak’a, başta BM olmak üzere uluslararası aktörleri hiçe sayarak müdahalede bulunması ve Afganistan savaşı öncesi Orta Asya’da kurduğu askeri üsler Pekin’de ve Moskova’da bir hayli tedirginlik yaratmış görünüyor. Avrupa ve Asya’da güçlü bir devlet ya da blok oluşumunu engellemeye yönelik Amerikan dış politikasına cevaplar gecikmedi. AB’nin NATO dışında kendi savunma gücünü oluşturma kararından sonra ikinci karşılık da Asya’dan, Çin-Rusya ittifakıyla geldi.
1990’lı yıllar boyunca siyasi ve ekonomik sorunlarla uğraşan Rusya ile içe dönük bir politika izleyen Çin, küresel tehdidin büyüklüğü karşısında sorunlarını bir kenara itip bölgedeki dengeleri bozacak güçte bir ittifak yaptılar. Terörizm ve ayrılıkçılık sorunları ile savaşma konusunda işbirliği yapmak amacıyla, Çin ve Rusya’nın öncülüğünde kurulan Şangay Beşlisi zamanla bu iki ülkenin bölgedeki askeri varlığını korumayı amaçlayan bir örgüt haline geldi. Bugün 11 Eylül’ün ortaya çıkardığı psikolojik atmosferde, Rusya ve Çin bölgedeki askeri varlıklarını koruma adına, Amerika ise bölgeye nüfuz etme adına terörizmi bahane olarak kullanıyorlar. Moskova ve Pekin’in bundan sonraki amacı Amerikan askeri varlığını, kapasite, süre ve misyon açısından mümkün olduğunca sınırlamak olacaktır. Mayıs 2003’te Moskova’da bir araya gelen Şangay İşbirliği Örgütü’nün zirvesinde, ev sahibi Putin ile müttefik Zemin çok kutuplu bir dünya düzeni için bu örgütün çatısı altında çalışacaklarını ilan ettiler.
Çin, Soğuk Savaş döneminde Rusya ile dünya komünizminin öncülüğünü almak için çekiştiği kısa dönem hariç, hep Asya’nın itici gücü olma iddiasındaydı. Rusya-Çin çekişmesini kendi lehine kullanan ABD özellikle Nixon döneminden itibaren Çin’i Sovyetler’e karşı dengeleyici güç olarak gördü. Ekonomik büyüme Çin’in ulusal güvenlik doktrininin en başında yer alıyordu. Doğu Türkistan ve Tibet sorunu ise onu diğer bölge ülkelerine yaklaştıran bir faktördü. Çin’in Şangay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasındaki asıl amacı; hakimiyetine karşı çıkan Uygurlara karşı savaşmaları için Orta Asya ülkelerine baskı yapmaktı. Bu aynı zamanda Amerika’nın tek kutuplu dünya sistemi özlemine alternatif olacak çok kutuplu bir yapılanmaya doğru gidilmesini de sağlayacaktı. Amerika’nın Ekim 2001’de Duşanbe ve Taşkent ile yaptığı üs anlaşmalarından sonra Kazakistan’a yönelmesi ve bu doğrultuda “ortak harekat üssü” olarak kuzeydoğudaki Semipalatinsk bölgesini istemesinin ardından Çin’in bu talebe karşı çıkması ve Astana’ya diplomatik baskı uygulaması bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Son 20 yıldır ekonomik büyümesi yıllık %8-10 civarında olan Çin dünyanın en büyük altıncı ekonomisine sahip. APEC’in yaptığı araştırmaya göre 1990’ların sonu itibarıyla Çin ekonomisinde yabancı yatırımların miktarı oldukça yüksek; toplam 45.6 milyar dolara ulaşmış durumda. Ekonomik olarak Çin’in Amerika’ya bağımlılığı daha fazla; zira 1997 rakamları ile Amerika toplam ihracatının %2,4’ünü Çin’e yapmaktayken, Çin’in ihracatında %40’lık bir paya sahip. Çin’in askeri bütçesi de dünyanın diğer ülkeleri gibi Amerika’nın bir hayli gerisinde kalıyor. Dünya savunma harcamalarında ABD’nin payı %33,9 iken Çin’in payı %4,5’tir. Rakamlar durumu daha iyi açıklıyor: Çin’in bölgedeki ezeli düşmanı Japonya ile ABD’nin askeri harcamalarının toplamı 300 milyar dolarken, 1998 yılı itibariyle Çin’in aynı harcamalardaki toplamı 36 milyar dolar. Küçük ölçekli nükleer silahlar ve son zamanlarda başarılı denemeler yaptığı uzun menzilli füzeler Çin’in caydırıcı askeri gücünü oluşturuyor.
İçe kapanık bir dış politika izleyen Çin’i Rusya ile ittifaka iten, özellikle güvenlik ile ekonomi alanlarındaki zayıf noktalarıdır. Amerika’ya bağımlı bir ekonomiden kurtulmak isteyen Çin’in önündeki diğer engel ise Dünya Ticaret Örgütü’dür. Örgüte 2001 yılında giren Çin’in önündeki en önemli problemlerden biri ekonomisini dünya ekonomisine nasıl entegre edeceğidir.
Bölgedeki Amerikan varlığından büyük rahatsızlık duyan yalnız Çin değil. Rusya, Afgan Savaşı bitmesine rağmen ABD’nin bölgedeki askeri varlığını sürdürmesinden büyük tedirginlik duyuyor. Arka bahçesi olarak gördüğü, Sovyetler sonrası kurulan devletlere Amerika’nın nüfuz etmesini istemiyor. Öte yandan son dört yıldaki büyümeye rağmen ekonomisi hâlâ topallıyor ve bölge ülkelerine milyonlarca dolar yardım yapan ABD ile nüfuz yarışında geride kalıyor. 2002 yılının Mayıs ayında ABD Başkanı Bush ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında yapılan zirveden sonra, 11 Eylül’den bu yana kaybettiklerinin kazandıklarından daha fazla olduğunu fark eden Rusya, artık dış politikada yeni hamleler arama telaşına düştü. İran’la yeni bir nükleer santral inşası yapım anlaşması imzalayan Rusya, Irak’la imzaladığı 40 milyar dolarlık ekonomik ve ticari işbirliği anlaşması ile Amerika’nın bölgedeki manevralarını dengelemeye çalışıyor. Buna bir de Putin’in, Kuzey Kore’yle ekonomik işbirliği yapacakları yönündeki açıklamaları eklenince yeni dönemde Rusya’nın, ABD’nin jeostratejik araçlarına karşılık daha çok jeoekonomik araçları devreye sokacağı görülüyor.
Çin-Rusya ittifakına Hindistan gibi ekonomik bir gücün katılması bölgedeki Amerikan nüfuzunu kırabilir ve bu bölgesel bloğun dünya politikasındaki rolünü artırabilir. Bunun için öncelikle Çin’in iyi ilişkiler içinde olduğu Pakistan’la Hindistan arasındaki sorunlarda arabuluculuk yapması gerekiyor; zira sorunların devam etmesi uzun vadede ittifaka zarar verebilir. Görülüyor ki, Asya’daki büyük oyunda Çin ve Rusya gibi büyük aktörlerin yanı sıra bölgesel aktörlerin rolü de bir hayli önemli.

Paylaş Tavsiye Et