Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2009) > Ankara Havası
Ankara Havası
Medyada tarihî fırsat mı?
Kürt sorununun çözümündeki aciliyet Türk medyasının geneli tarafından anlaşılmış görünüyor. Hatta bu konuda TSK’nın da çözüme dönük açıklamaları hatırlanırsa, en geride muhalefet partileri CHP ve tabii ki MHP kaldı. Cumhurbaşkanı Gül’ün “tarihî fırsat” sözü, iç ve dış aktörlerin çözüm konusundaki iradelerinin ortak bir mahiyet arz etmeye başladığı şeklinde yorumlanmıştı. Bu bakımdan, ulusalcı marjinal birkaç yazar ve etki alanı kısıtlı birkaç yayın dışında, medyada da bir ortak aklın oluşmaya başladığı gözleniyor.
Geçmişteki provokasyon ihtimallerinin artık zayıflaması ve vatandaşın çözüm beklentisinin artması da hesaba katılınca, Türkiye, gerçekten de tarihî bir fırsatın eşiğinde olabilir.
Açılımın medya gruplarında yer alış biçimi, ümit vericiydi. Ağustos’un ilk haftasında Doğan Grubu “çok sesli bir koro” görüntüsü sergiledi. Ancak özellikle Milliyet, Devrim Sevimay’ın “Türkiye kendi modelini arıyor” başlığıyla farklı kesimlerden aydınlara 10 soru yönelttiği yazı dizisiyle konuya katkıda bulundu. Milliyet, daha önce de Bakan Beşir Atalay’ın açıklamalarını Hasan Cemal, Derya Sazak ve Fikret Bila’nın olumlu görüşleri eşliğinde “Herkes dâhil Türkiye modeli” başlığıyla manşete çıkarmıştı.
Ancak bazen sürpriz liberal tavırlarıyla bilinen Ertuğrul Kaptan yönetimindeki “Amiral Gemisi”, açılım konusunu ilk sayfada altlarda küçük kutucuklarla görmeyi tercih etti. Bunun yerine Hürriyet’te mucit vatandaşların icatları, Mustafa Duyar’ın kayıp ifadesi, eski müdüre şantaj cezası gibi, en ciddisi TBMM Başkanlığı seçimleri olan manşetler vardı. Hatta Hürriyet, bütün basının yeni Ergenekon iddianamesi ya da “demokratik açılım”ı ele aldığı 8 Ağustos günü, “Bomba transfer mürekkepbalığı” başlığıyla bir Türk finansçının ABD’li Goldman Sachs’a transfer olmasını manşete taşıyarak ilginç bir gazetecilik örneği sergiledi.
Zaman, Yeni Şafak, Star ile Çalık Grubu’na bağlı Sabah gazetelerinin genel çizgileri zaten biliniyor. Bunlar da özellikle “Kürt açılımı” yerine “demokratik açılım” kavramını kullanarak konunun manipüle edilmesini önlemeye çalıştı ve süreç boyunca yapıcı bir medya ortamı oluşmasına katkı sağladı.
Geçmişte TMSF ile sorunlar yaşayan Ciner Grubu da genel yaklaşımı itibarıyla yapıcı ve çözümden yana bir görüntü çizdi. Örneğin, Fatih Altaylı yönetimindeki Habertürk, Bakan Atalay’ın açılımı başlatmasını “İmralı değil, Türkiye modeli” sürmanşeti ve “Ankara’dan tarihî kararlar” yorumuyla duyurdu.
Kürt sorunu konusunda medyada da bir tarihî fırsat oluştu mu dersiniz?

Tavsiye Et
İyimserlik saflığa yol açmamalı
Medyanın açılıma karşı olumlu yaklaşımından kasıt, elbette ideal bir uyum ve ahengin varlığı değil. Sadece geçmiş performanslarla mukayese ederek bir değerlendirme yapınca, iyimser oluyoruz; o kadar. Yoksa medyanın aynası saf değil, biz de saf olmamalıyız.
Mesela Doğan Grubu’nda beliren iki ayrı bakış açısı Hürriyet ve Milliyet’in haber sayfalarında dönüşümlü olarak yer buldu. Yazar yorumlarında geniş yelpazede bir çeşitliliğin gözlemlendiği grubun iki(rcik)li tavrı, dengeleri gözettiğini gösteriyor.
İşte bu noktada, medya sunumu bakımından, açılım sürecini yönetenlerin dikkat etmesi gereken beş konu var:
Öncelikle medyada kilit öneme sahip Doğan Grubu’nun, ortamı yokladığı ve şu anki nispi desteğine rağmen halen çözüm karşıtı güç merkezlerinden gelecek etkili bir çıkışa kulak verebileceği; Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Radikal ile bir denge politikası izlediği unutulmamalı.
Açılımın ciddi bir medya planlamasına ihtiyacı var. Düzenli basın takibi yapılarak açılım süreciyle ilgili görüşlerini belirten etkili yazarlarla hızlı bir iletişim kurulmalı ve doğru bilgilendirme yapılmalı.
İmralı’ya yakın yazarlar ve yayın organı temsilcileri, büyük medya gruplarını temsil eden yazarlar ve açılıma tam destek veren yayınların önde gelen yazarları şeklinde 3 ayrı gruplama yapılarak bu kesimlerle düzenli toplantılar gerçekleştirilmeli.
Açılım sürecini ve toplumun çözüm beklentilerini destekleyecek araştırmalar düşünce kuruluşlarına yaptırılarak istatistik sonuçlar nitel analizler ve yorumlarıyla birlikte medya üzerinden kamuoyuna sunulmalı.
Açılım süreci belli bir olgunluğa erişinceye kadar içeriğin mahiyeti konusunda medyaya karşı sergilenen ketumiyet ve sürecin tek elden yönetimi ısrarla sürdürülmeli.

Tavsiye Et
Dilinizin altındaki “balta”yı çıkarın
Demokratik açılıma en ciddi tepki ne askerden ne bürokrasiden ne de dış güçlerden geldi. Maalesef muhalefetin adresi bu kez ismiyle müsemma “muhalefet” partileri, yani sivil siyasetin temsilcisi MHP ve CHP oldu.
Gerekçe ise “Dilinizin altındaki baltayı, -pardon- baklayı çıkarın” ya da biraz daha seviyelice “İçeriğini bilmediğimiz şeyi görüşmeyiz” idi.
Yahu, adı üstünde açılım; kapalı olan bir şey yok ki, içeriği açıklansın!
Ortada bir sorun olduğu ve acilen çözüm beklediği malum. İktidar partisi de bu konuda yapılabilecek olanların mahiyetini konuşmak istiyor, yani açılıyor. Öncelikle Meclis çatısı altındaki siyasi partileri muhatap almasından doğal bir şey yok. Ardından sivil toplum, resmî ve özel kurumlar, basın, üniversiteler ve hatta Milli Güvenlik Kurulu geliyor.
İktidar ile görüşmeyen sadece iki siyasi parti kaldı: CHP ve MHP. Açılımın içeriğini bilmediklerini söylüyorlar, peki ya hükümet biliyor mu?
Adamlar topluma, kamuoyuna “açılarak” demokratikleşme paketinin içeriğini doldurmak istiyor zaten. Bildiği tek şey, Türkiye’yi yıllardır perişan eden bir sorunun varlığı!
Hadi CHP kaçak güreşiyor; “açılımdan kaçınma” taktiği uyguluyor. Ortam müsait olunca da mutlaka topa girecek. Ya MHP ne yapıyor?
Bahçeli’nin MGK’ya bile kafa tutmasına bakılırsa, MHP’nin nereden yönetildiği konusunda şüpheye kapılıyor insan. Başbuğ Türkeş dahi Leyla Zana’nın bulunduğu DEP heyeti ile görüşmüştü. Hem de işin en civcivli zamanlarında, 1992 yılında…
Açılımın içinden belki de hediye paketi çıkacak. Ama özellikle MHP, daha hiçbir şeyi görmeden Pandora’nın kutusu muamelesi yapıyor.

Tavsiye Et
“Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum ama…”
Başbakan Erdoğan, demokratik açılımın en önde gelen aktörü sayılır. Hatta alınan siyasal riskin bir maliyeti olursa, ona çıkacak. Kazancını ise bütün Türkiye paylaşacak.
Ancak Erdoğan’ın Ramazan’ın ilk günü Cuma namazı çıkışı yaptığı çıkışı anlamak zor. Gazetecilerin MHP lideri Bahçeli’nin sözleriyle ilgili sorularına, önce “Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum” diyor; ardından şartlı “şerefsiz, namussuz” ifadelerini sıralıyor. Anında Oktay Vural düzeyinde cevap geliyor tabii ki: “Şeref lafını ağzına alma!”
Onlar “Lafı nasıl koydum” hevesiyle polemik yapadursun.
Açılım, uzlaşma, demokratikleşme girişimlerine yazık oluyor.

Tavsiye Et
Açılımın içeriğinde ne var?
Uzatmadan söyleyeyim: Açılımın içeriğinde henüz hiçbir şey yok; onu sürece dâhil olanların inisiyatifleri belirleyecek.
Nitekim uzlaşma kültürü bunu gerektirir. “Ben burada bir sorun görüyorum; gel bunu birlikte nasıl çözeceğimizi konuşalım” der ve turlara başlarsınız. Ortada bir sorun görüyorsanız, oturur konuşursunuz; görmüyorsanız kenara çekilir ya da muhalefet yaparsınız. Demek ki, MHP, adı ne olursa olsun, (terör, Güneydoğu, Kürt, Türk sorunu) böyle bir sorun olduğunu düşünmüyor. O zaman MHP’ye dair iki soru(n) var:
Memleket güllük gülistan ise muhalefette işin ne? Kapat partiyi gitsin ya da Devlet’in bahçesi yap, öyle kalsın.
Memlekette sorun varsa, çözüme niye katkıda bulunmuyorsun?
Hem şimdiye kadar iktidar partisine hep dolu paketlerle geldiği için itiraz etmediniz mi?
“Dayatma yapılıyor”, “İçerik bize sorulmuyor” diye feryat figan edildi; krizler geçirildi.
Alın işte, şimdi de boş paket; doldurun.
Şu iktidar da doluya koysa almıyor, boşa koysa dolmuyor!

Tavsiye Et