Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2008) > Dosya > Kemalizm, legalizm ve Türk siyasetinde meşruiyet krizleri
Dosya
Kemalizm, legalizm ve Türk siyasetinde meşruiyet krizleri
H. Emre Bağce
TÜR­Kİ­YE’DE si­ya­set Os­man­lı mo­dern­leş­me­sin­den gü­nü­mü­ze ça­tış­ma­cı bir ro­ta iz­le­mek­te­dir. Ça­tış­ma­la­rın do­zu Mil­li Mü­ca­de­le­’yi ta­kip eden ye­ni­den in­şa yıl­la­rın­da ve mil­li şef dö­ne­min­de art­mış, çok par­ti­li ya­şam­da da et­ki­si­ni sür­dür­müş­tür: Si­vil ve as­ke­rî bü­rok­ra­si­de, eko­no­mi­de, et­nik grup­lar ara­sın­da, dev­let-din ve ik­ti­dar-mu­ha­le­fet iliş­ki­le­rin­de, dev­let or­gan­la­rı ara­sın­da, kı­sa­ca­sı si­ya­sal-top­lum­sal ya­şa­mın ne­re­dey­se tüm alan­la­rın­da ken­di­ni de­rin­den his­set­tir­miş­tir. Yö­ne­ti­ci eli­tin, dev­let ay­gı­tı­nı top­lum mü­hen­dis­li­ği pro­je­le­ri doğ­rul­tu­sun­da te­ke­li­ne al­ma ve top­lum­sal ya­şa­mı is­te­di­ği gi­bi dü­zen­le­me ve yön­len­dir­me tut­ku­su so­nu­cun­da, ka­mu­sal alan­da ol­du­ğu ka­dar yö­ne­ti­ci elit­le top­lum ara­sın­da da ça­tış­ma­lar kro­nik­leş­miş­tir. Bu sü­reç­te, top­lum da ken­di için­de ku­tup­laş­ma­ya ve ça­tış­ma­ya zor­lan­mış­tır. Şe­rif Mar­din’in tes­pit et­ti­ği gi­bi, “mer­kez-çev­re” ara­sın­da­ki ge­ri­lim­li ve kı­rıl­gan iliş­ki­ler Os­man­lı’dan Cum­hu­ri­yet’e mi­ras kal­mış; an­cak tek par­ti dö­ne­min­de ça­tış­ma­lar da­ha da yo­ğun­laş­mış­tır. Gü­nü­müz­de de bu ça­tış­ma­nın iz­le­ri gö­rül­mek­te­dir.
Tür­ki­ye’de uy­gu­la­nan top­lum mü­hen­dis­li­ği kay­nak­lı ça­tış­ma­lar, ken­di­ni dil ve kav­ram­lar­da da gös­ter­miş; te­mel kav­ram­lar üze­rin­de or­tak bir an­la­yış ge­liş­ti­ri­le­me­di­ği gi­bi, eşit­lik, öz­gür­lük, ege­men­lik, cum­hu­ri­yet, de­mok­ra­si, dev­let ve yurt­taş­lık gi­bi te­mel kav­ram­lar da fark­lı mec­ra­la­ra sü­rük­le­ne­rek, an­lam ka­yıp­la­rı­na uğ­ra­mış­tır. Bu va­vey­lâ ve her­cü­merç için­de, Tür­ki­ye’de so­run­la­rın meş­ru­iyet­le il­gi­li ol­du­ğu, meş­rui­yet kri­zi­nin çö­zül­me­si ile top­lum­sal ba­rı­şın sağ­la­na­bi­le­ce­ği, tüm yurt­taş­la­rın mut­lu­lu­ğu­nu amaç­la­yan or­tak bir ka­mu­sal ala­nın an­cak ve an­cak tüm yurt­taş­la­rın ka­tı­lı­mı ve ona­yı ile müm­kün ola­bi­le­ce­ği şek­lin­de­ki denk­lem­ler ıs­ka­lan­mış­tır. Bu an­lam­da yö­ne­ti­min ve yö­ne­ten-yö­ne­ti­len iliş­ki­le­ri­nin “ne­den”, “na­sıl” ve “ne için” so­ru­la­rı ek­se­nin­de çö­züm­len­me­si, de­mok­ra­tik meş­rui­yet tar­tış­ma­la­rı­na ze­min oluş­tur­mak­ta­dır. Ya­sal­lık ve hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü ara­sın­da­ki fark­lı­lı­ğın da el­bet­te bu kap­sam­da ele alın­ma­sı ge­re­kir.
Meş­ru ve gay­ri­meş­ru yö­ne­tim ara­sın­da bir ay­rım bu­lun­du­ğu gi­bi, meş­ru­iye­tin güç­lü ve­ya za­yıf ol­ma­sı­na gö­re, meş­ru yö­ne­tim­ler ara­sın­da da ay­rım­lar ya­pı­la­bi­lir. Ör­ne­ğin bi­çim­sel ve­ya for­mel meş­ru­iyet­te, be­lir­li bir oto­ri­te­nin ya­sal ku­ral­la­ra ve iş­lem­le­re gö­re oluş­tu­rul­ma­sı ve bu ku­ral­la­ra gö­re ha­re­ket et­me­si ye­ter­li gö­rü­lür. Bu tür bir yö­ne­tim­de, na­sıl, ni­çin ve kim­ler ta­ra­fın­dan ya­pıl­dık­la­rı ih­mal edi­le­rek, her­kes söz ko­nu­su ku­ral­la­ra ve dü­zen­le­me­le­re uy­ma­ya ça­ğı­rı­lır; uy­ma­yan­lar bu­na zor­la­nır ve­ya ce­za­lan­dı­rı­lır. As­lın­da bu­ra­da meş­ru­iyet­ten zi­ya­de le­ga­lizm­den söz et­mek da­ha uy­gun olur. Po­zi­tif ya­sa­la­rın her ko­şul­da meş­ru ol­ma­sı ge­rek­me­di­ği için, le­ga­lizm gay­ri­meş­ru yö­ne­tim­le­rin ken­di­le­ri­ni meş­ru­laş­tır­ma­la­rı ba­kı­mın­dan da çok önem­li bir iş­lev gö­rür. Do­la­yı­sıy­la, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­si­ne da­ya­nan ya­sal­lık, meş­ru­iye­tin as­ga­ri ko­şul­la­rın­dan yal­nız­ca bi­ri­si­dir.
Ya­sal­lık il­ke­si ku­ral­la­ra vur­gu yap­ma­sı­na rağ­men, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­si eşit­lik, ge­nel­lik ve ev­ren­sel in­san hak­la­rı gi­bi de­ğer­ler te­me­lin­de, dev­le­tin yurt­taş­lar üze­rin­de ve top­lum­sal grup­la­rın bir­bi­ri ve­ya bi­rey­ler üze­rin­de ta­hak­küm kur­ma­sı­nı ön­le­me­yi, yurt­taş­lar ara­sın­da her tür­lü ay­rım­cı­lı­ğı or­ta­dan kal­dır­ma­yı ve yurt­taş­la­rın do­ku­nul­maz hak­la­rı­nı ve öz­gür­lük­le­ri­ni gü­ven­ce al­tı­na al­ma­yı amaç­lar. Do­la­yı­sıy­la mev­cut ku­ral ve ya­sal dü­zen­le­me­le­ri vur­gu­la­yan ya­sal­lık il­ke­si, ya­sa­la­rın ru­hu­nu gö­ze­ten hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­si ile uyum­lu ol­du­ğu sü­re­ce meş­ru olur ve o öl­çü­de, bu ka­rar­lar­dan et­ki­le­nen yurt­taş­la­rın rı­za ve­ya ona­yı­nı ala­bi­lir. Bu se­bep­le ya­sal­lık­tan zi­ya­de hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­si meş­ru­iye­tin önem­li bir öğe­si­dir; bu­na rağ­men, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­si de an­cak ve an­cak hal­kın yö­ne­ti­me et­kin ka­tı­lı­mı ile kuv­ve­den fii­le çı­ka­bi­lir. Bu ko­şul sağ­lan­ma­dık­ça, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü il­ke­si le­ga­liz­min pen­çe­sin­de, içi boş, söz­de bir il­ke ol­ma­ya mah­kum­dur.
Mil­li Mü­ca­de­le ile bir­lik­te yö­ne­ti­ci elit, ulus-dev­let in­şa­sı­na gi­riş­miş ve be­lir­li il­ke­le­ri prog­ra­mı­na al­mış­tır. Mil­li­yet­çi­lik, di­ğer il­ke­le­rin de esa­sı­nı oluş­tur­muş; ye­ni ku­ru­lan dev­le­tin di­ğer dev­let­ler kar­şı­sın­da var­lı­ğı­nı, ba­ğım­sız­lı­ğı­nı, ege­men­li­ği­ni ifa­de et­miş­tir. Ulus-dev­le­tin in­şa­sı ve ko­run­ma­sı çer­çe­ve­sin­de yö­ne­ti­ci elit, dev­le­tin gü­ven­li­ği­ne odak­lan­mış, dev­le­ti yurt­ta­şın üze­ri­ne ko­num­lan­dır­mış­tır. Halk­çı­lık il­ke­si ile yurt­taş­lar ve­ya top­lum­sal grup­lar ara­sın­da çı­kar ve­ya sı­nıf fark­lı­lı­ğı­nın ol­ma­dı­ğı (ol­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği) ifa­de edil­miş; eşit­siz­lik­ler­den kay­nak­la­na­bi­le­cek ça­tış­ma­lar, or­ga­niz­ma­cı top­lum gö­rü­şü ile aşıl­ma­ya ça­lı­şıl­mış­tır. Dev­let­çi­lik il­ke­si ile sa­na­yi­leş­me ve ik­ti­sa­di kal­kın­ma he­def­len­miş; Cum­hu­ri­yet­çi­lik il­ke­si ile ya­sa­ma­ya kar­şı yü­rüt­me­nin güç­len­di­ril­me­si amaç­lan­mış­tır. La­ik­lik il­ke­si ile üm­met bi­lin­ci­ni kı­ra­rak ulu­sal bir bi­linç ya­rat­ma­ya odak­la­nıl­mış; ni­ha­ye­tin­de in­kı­lap­çı­lık il­ke­si ile ye­ni ku­ral ve uy­gu­la­ma­la­rın mu­ha­fa­za edil­me­si ve ge­liş­ti­ril­me­si be­nim­sen­miş­tir.
Bu çer­çe­ve­de Ke­ma­lizm, Su­na Ki­li’nin be­lirt­ti­ği gi­bi, bi­rey­le­rin öz­gür­lü­ğüy­le de­ğil, dev­le­tin ba­ğım­sız­lı­ğı ve gü­ven­li­ği so­ru­nuy­la il­gi­len­miş­tir. Do­la­yı­sıy­la hal­kın yö­ne­ti­me et­kin ka­tı­lı­mı gi­bi bir ko­nu Ke­ma­lizm’in hiç­bir za­man ana so­run­sa­lı ol­ma­mış­tır. Dev­le­tin mis­yo­nu­na uy­gun “va­tan­daş” ya­ra­tıl­ma­ya ça­lı­şıl­mış; an­cak “va­tan­daş”ın na­sıl bir dev­let is­te­di­ği so­ru­su ih­mal edil­miş­tir. Yu­ka­rı­dan aşa­ğı­ya doğ­ru uy­gu­la­nan po­zi­ti­vist ve eli­tist pro­je­ler kıs­men ba­şa­rı sağ­la­mış, dev­let ve yurt­taş ara­sın­da güç­lü ve kar­şı­lık­lı bir iliş­ki ku­ru­la­ma­mış­tır. Ke­ma­lizm’in le­ga­list hu­kuk an­la­yı­şı­nı, Afet İnan’ın ka­le­me al­dı­ğı Va­tan­daş İçin Me­de­ni Bil­gi­ler’in “va­tan­da­şa kar­şı dev­le­tin va­zi­fe­le­ri” baş­lı­ğı al­tın­da­ki şu ifa­de­ler­de ta­kip et­mek müm­kün­dür: “Dev­let, asa­yi­şi te­min et­mek için, mem­le­ke­ti mü­da­fa­a et­mek için sıh­ha­ti ye­rin­de, gür­büz ve an­la­yış­la­rı, mil­li his­le­ri, va­tan mu­hab­bet­le­ri yük­sek va­tan­daş­lar is­ter… Dev­let, bü­tün va­tan­daş­la­rın, dev­le­tin ka­nun­la­rı­nı an­la­yıp on­la­ra ria­yet lü­zu­mu­nu tak­dir et­me­le­ri­ni, mem­le­ke­tin asa­yi­şi ve mü­da­faa­sı için ehem­mi­yet­li gö­rür.”
Le­ga­list ba­kış­la uyum­lu ola­rak, yurt­taş­lar­dan dev­le­tin ka­nun­la­rı­nı an­la­yıp ona uy­ma­la­rı bek­len­me­si­ne rağ­men, yurt­taş­la­rın ya­sa ya­pı­mı­na ka­tı­lı­mı ve ya­pı­lan ya­sa­la­ra onay ver­me­si tar­tış­ma dı­şın­da bı­ra­kıl­mış­tır. “Hür­ri­yet” baş­lık­lı bö­lüm­de ise dö­ne­min or­ga­niz­ma­cı top­lum gö­rü­şü ve hu­kuk an­la­yı­şı or­ta­ya ko­nur; me­tin meş­ru­iyet­le il­gi­li çok önem­li ipuç­la­rı­nı da ba­rın­dır­mak­ta­dır: “Tec­rü­be gös­ter­miş­tir ki, her şe­yi söy­le­mek­ten in­san­la­rı me­net­mek as­la müm­kün de­ğil­dir. Fa­kat, mil­li ter­bi­ye ve bü­yük ma­ne­vi kuv­vet­le­re kar­şı hü­kü­me­tin mü­na­sip tar­zı ha­re­ke­ti sa­ye­sin­de, is­yan­kâr fi­kir­le­rin in­ti­şa­rı­na mü­saa­de et­me­ye­cek iç­ti­maî bir mu­hit ya­rat­mak müm­kün­dür. Fa­kat, her­hal­de, her şe­yin söy­len­me­si­ne mü­saa­de et­mek ve bu­nun kar­şı­sın­da söy­le­yen­le­rin fii­le geç­me­si­ne in­ti­za­ren ted­bir al­mak­la ik­ti­fa et­mek de mâ­na­sız­dır. Bü­tün hal­kın, fii­le geç­ti­ği gün, on­la­rı tev­kif ede­cek kuv­vet yok­tur. Tıb­bi bir hıf­zıs­sıh­ha ol­du­ğu gi­bi, iç­ti­mai bir hıf­zıs­sıh­ha da var­dır. Her iki­si ay­nı pren­si­be is­ti­nat eder. Mad­dî mik­rop­la­rı yok et­mek müm­kün ol­ma­dı­ğı gi­bi, ma­ne­vî mik­rop­la­rı da yok et­mek müm­kün de­ğil­dir. Fa­kat, şah­sın vü­cu­dun­da, cis­ma­ni bir sıh­hat ya­rat­mak müm­kün ol­du­ğu gi­bi, iç­ti­maî bün­ye­de de ma­ne­vî bir sıh­hat ya­rat­mak ve bir mu­ka­ve­met ze­mi­ni ha­zır­la­mak müm­kün­dür.”
Top­lum için­de­ki gö­rüş ve dü­şün­ce fark­lı­lık­la­rı­na hoş­gö­rüy­le yak­la­şıl­ma­ma­sı ve su­çun mad­di un­sur­la­rı­nın an­lam­sız bu­lun­ma­sı top­lu­ma gü­ven­siz­li­ği or­ta­ya koy­mak­ta­dır. “Bü­tün hal­kın fii­le geç­ti­ği gün on­la­rı tev­kif ede­cek kuv­vet yok­tur” tes­pi­ti de top­lum­sal hıf­zı­ssıh­ha için ge­rek­çe oluş­tu­rur. Güç­lü bir top­lum amaç­lan­ma­sı­na rağ­men, dış­la­ma po­li­ti­ka­la­rı­nın bek­le­ne­nin tam ak­si so­nuç­lar üre­te­bi­le­ce­ği ise gö­rül­me­miş; “bü­tün hal­kın fii­le geç­me­si”, yö­ne­ti­len­le­rin yö­ne­ti­ci eli­tin po­li­ti­ka­la­rı­nı hiç­bir şe­kil­de onay­la­ma­dı­ğı, yö­ne­ti­min de meş­ru­iye­ti­ni bü­tü­nüy­le yi­tir­di­ği bir du­rum ola­rak de­ğer­len­di­ril­me­miş­tir.
So­nuç­ta, Ke­ma­list ide­olo­ji güç­lü bir top­lum ve dev­let ön­gör­me­si­ne rağ­men, ide­olo­ji ve uy­gu­la­ma­da po­zi­ti­vist, eli­tist ve dış­la­yı­cı bir tu­tum be­nim­se­miş; güç­lü yö­ne­ti­min an­cak de­mok­ra­tik meş­ru­iyet­le müm­kün ola­bi­le­ce­ği­ni göz ar­dı et­miş­tir. Öy­le ki, Türk si­ya­sal ha­ya­tın­da mer­kez-çev­re ça­tış­ma­la­rı çok par­ti­li sis­te­me ge­çil­dik­ten son­ra da sür­müş­tür. Mer­kez ve­ya yö­ne­ti­ci elit, çev­re­nin si­ya­sal ya­şam­da ve ka­mu­sal alan­da et­kin rol al­ma ta­le­bi­ni sü­rek­li bir teh­dit ola­rak al­gı­la­mış ve yal­nız­ca ken­di­si­ne ait gör­dü­ğü ka­mu­sal ala­nı ko­ru­ma ref­lek­si ile ha­re­ket et­miş­tir. Bu­gün de tep­ki­si çok fark­lı de­ğil­dir. Ka­lı­cı çö­züm­ler için, ön­ce­lik­le, si­ya­sal ta­ri­hi­mi­ze dam­ga­sı­nı vu­ran ve ken­di­ni çok fark­lı bi­çim­ler­de dı­şa vu­ran so­run­la­rın cid­di bir meş­rui­yet kri­zi­nin semp­tom­la­rı ol­du­ğu tes­pit edil­me­li­dir. Hiç kuş­ku­suz, bi­rey­le­rin ah­la­kî ve si­ya­si ba­kım­lar­dan ger­çek­ten eşit gö­rül­dü­ğü, tüm yurt­taş­la­rın ka­rar al­ma sü­reç­le­ri­ne et­kin ola­rak ka­tıl­dı­ğı, gö­rüş­le­ri­ni öz­gür­ce pay­laş­tı­ğı ve ka­mu­sal alan­da uy­gu­la­na­cak ka­rar ve iş­lem­ler­de yurt­taş­la­rın rı­za ve ona­yı­nın aran­dı­ğı öl­çü­de de­mok­ra­tik meş­rui­yet ar­ta­cak­tır.

Paylaş Tavsiye Et