Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2008) > Kapak > Kapatma davası, dünyanın Türkiye’ye bakışını değiştirdi
Kapak
Kapatma davası, dünyanın Türkiye’ye bakışını değiştirdi
Hasan Kösebalaban
ŞÜP­HE­SİZ içe­ri­ği ve mo­ti­vas­yo­nu son de­re­ce tar­tış­ma­lı bir id­di­ana­me ile ik­ti­dar par­ti­si­nin ka­pa­tıl­ma­sı için da­va açıl­mış ol­ma­sı, de­mok­ra­si­ye kar­şı bir bü­rok­ra­tik mü­da­ha­le­dir ve bu mü­da­ha­le Tür­ki­ye’nin is­tik­rar­lı de­mok­ra­tik ül­ke ima­jı­na cid­di za­rar ver­miş­tir. An­cak pa­ra­dok­sal ola­rak Tür­ki­ye’nin ima­jı­na kar­şı gi­ri­şi­len bu tah­ri­bat, ül­ke dı­şın­da Tür­ki­ye’nin iç si­ya­si di­na­mik­le­ri­nin da­ha iyi an­la­şıl­ma­sı­na yar­dım­cı olu­yor.
Ya­kın za­ma­na ka­dar ge­rek Tür­ki­ye için­de ge­rek­se dı­şın­da hâ­kim olan şab­lon şuy­du: Ya­şa­nan bir dev­let-top­lum ça­tış­ma­sı var­dır; bu­nun bir ta­ra­fın­da iler­le­me­ci dev­let ve bü­rok­ra­tik elit, di­ğer ta­ra­fın­da ise bu iler­le­me­ye di­re­nen ge­le­nek­sel, mu­ha­fa­za­kâr, eği­tim­siz bir halk ta­ba­ka­sı bu­lun­mak­ta­dır. Ül­ke dö­nüş­tü­rü­le­cek­se bu­nun yu­ka­rı­dan aşa­ğı­ya doğ­ru bas­kı­cı dev­let eliy­le ya­pıl­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Kay­na­ğı­nı mo­dern­leş­me te­ori­sin­den alan bu yak­la­şım, Ba­tı’nın Tür­ki­ye’ye yö­ne­lik kla­sik ba­kış açı­sı­nı da şe­kil­len­di­ri­yor­du. Şim­di ise ar­tık bu res­min tam ter­si­nin doğ­ru ol­du­ğu, ya­ni ger­gin­li­ğin bir ta­ra­fın­da de­ği­şen ve de­ği­şim ta­lep eden halk ke­sim­le­ri, di­ğer ta­ra­fın­da ise de­ği­şi­me di­re­nen dev­let bü­rok­ra­si­si ve seç­kin­ler ol­du­ğu an­la­yı­şı yer­leş­ti. Bu da­va da Tür­ki­ye’de­ki sos­yo-eko­no­mik trans­for­mas­yo­na kar­şı di­renç gös­te­ren bü­rok­ra­tik eli­tin de­ği­şi­me di­re­ni­şi­nin ye­ni bir ham­le­si ola­rak anı­la­cak­tır.
Bu al­gı­la­ma de­ği­şi­min­de AK Par­ti’nin iz­le­di­ği dış po­li­ti­ka­nın önem­li am­pi­rik kat­kı­sı bu­lu­nu­yor. AB üye­li­ği yo­lun­da sarf et­ti­ği ak­tif ça­ba­lar ve re­form ham­le­le­riy­le, AK Par­ti mo­dern­leş­me sü­re­ci­nin dü­me­ni­ni bü­rok­ra­tik eli­tin te­ke­lin­den kur­tar­dı; te­pe­den in­me­ci, ja­ko­ben mo­de­le kar­şı­lık, ge­le­nek­le ba­rı­şık, asıl di­na­mi­ği halk olan bir mo­dern­leş­me mo­de­li­ni tat­bik et­ti. Bu açı­dan Tür­ki­ye’de­ki ça­tış­ma iki mo­dern­leş­me üs­lu­bu­nun ça­tış­ma­sı­dır ve bu ça­tış­ma­da hal­ka da­ya­lı mo­dern­leş­me­yi ba­şa­rı­lı kı­lan ve oto­ri­ter dev­let mo­de­li­ni im­kan­sız ha­le ge­ti­ren, kü­re­sel­leş­me sü­re­ci­dir.
Bu bağ­lam­da, bir ön­ce­ki Re­fah ve Fa­zi­let par­ti­le­ri­nin ka­pa­tıl­ma­sı da­va­la­rıy­la kar­şı­laş­tı­rıl­dı­ğın­da, AK Par­ti aley­hi­ne açı­lan ka­pat­ma da­va­sı ol­duk­ça fark­lı bir ulus­la­ra­ra­sı stra­te­ji ve fi­kir or­ta­mın­da mey­da­na gel­di. 11 Ey­lül son­ra­sı dün­ya ve Irak Sa­va­şı’nın ge­tir­di­ği böl­ge­sel is­tik­rar­sız­lık, stra­te­jik or­ta­mın fark­lı­lı­ğı­nı oluş­tu­ru­yor. Di­ğer ta­raf­ta AK Par­ti, AB’ye ver­di­ği des­tek ile so­mut­la­şan dış po­li­ti­ka­da­ki viz­yon de­ği­şik­li­ği açı­sın­dan çok da­ha olum­lu bir dün­ya ka­muo­yu ile kar­şı kar­şı­ya. Açık­ça­sı Ba­tı dün­ya­sı bu ha­di­se­ye Ke­ma­list eli­tin gör­dü­ğün­den fark­lı ola­rak, ken­di­si­ni İs­lam­cı-la­ik şab­lo­nun­dan bü­yük öl­çü­de kur­tar­mış bir şe­kil­de ba­kı­yor. AK Par­ti Ba­tı ile bü­tün­leş­mek is­te­yen an­cak bu­nu ya­par­ken ken­di me­de­ni­yet kim­li­ği­ne de atıf­ta bu­lu­nan sos­yal de­ğer­ler açı­sın­dan mu­ha­fa­za­kâr, si­ya­si ta­lep­le­ri açı­sın­dan ise re­form­cu bir ha­re­ket gö­rün­tü­sü ve­ri­yor.
Açı­lan bu da­va, dün­ya ka­mu­oyun­da Tür­ki­ye’de­ki si­ya­si sis­te­min as­lın­da İran’dan fark­lı ol­ma­dı­ğı yo­lun­da bir ima­jın yer­leş­me­si­ne yar­dım­cı olu­yor. Ta­rih­sel mis­yo­nu Ba­tı­lı­laş­ma olan ja­ko­ben eli­tin Tür­ki­ye’yi ge­tir­dik­le­ri ni­hai nok­ta­nın en faz­la İran’a ben­ze­me­si, bu­nun kar­şı­sın­da Tür­ki­ye’yi İran’a yak­laş­tır­mak­la suç­la­nan kit­le­le­rin Ba­tı ka­li­te­sin­de bir de­mok­ra­si­yi ar­zu et­me­le­ri son de­re­ce pa­ra­dok­sal. Te­ok­ra­tik bir yö­ne­ti­min hâ­kim ol­du­ğu İran’a kar­şı­lık yar­gı­tok­ra­tik bir re­jim hâ­kim Tür­ki­ye’de. Bu­ra­da hu­ku­kun kay­na­ğı­nın di­nî ya da la­ik ol­ma­sı önem­li de­ğil. Asıl önem­li­si, hu­ku­ku yo­rum­la­ma ma­ka­mın­da olan­la­rın ken­di­le­ri­ni, re­ji­min ko­ru­yu­cu­su ad­det­me­le­ri ve hal­kın de­mok­ra­tik araç­lar­la te­cel­li eden ira­de­sin­den da­ha üs­tün gör­me­le­ri. Tür­ki­ye’de­ki yar­gı­tok­ra­si­nin par­ti ka­pat­ma­sıy­la İran’da­ki te­ok­ra­si­nin aday­la­rı ve­to et­me­si ara­sın­da esa­sen bir fark bu­lun­mu­yor. An­cak İran’la Tür­ki­ye’yi ayı­ran cid­di bir fark var. Tür­ki­ye kü­re­sel­leş­me­nin et­ki­le­ri­ne çok da­ha açık olan ve İran’ın ak­si­ne izo­las­yo­nu kal­dı­ra­bi­le­cek pet­rol gi­bi kay­nak­lar­dan yok­sun bir ül­ke. Bu da­va­yı açan yar­gı­tok­rat­lar ise eko­no­mi­ye ver­dik­le­ri mil­yar­lar­ca do­lar­lık za­rar­dan do­la­yı vic­dan aza­bı duy­mak şöy­le dur­sun, bu­nu re­ji­min be­ka­sı adı­na ya­pı­yor ol­ma­nın hu­zu­ru için­de­ler.
 
ABD An­ti-De­mok­ra­tik Si­ci­li­ni Dü­zelt­mek İs­ti­yor
Tür­ki­ye’nin dar­be­ler ta­ri­hin­de ABD’ye rağ­men ya­pıl­mış kla­sik ya da mo­dern bir dar­be bu­lun­mu­yor. 27 Ma­yıs, 12 Mart ve 12 Ey­lül ABD’den tam des­tek gö­ren kla­sik So­ğuk Sa­vaş mü­da­ha­le­le­riy­di. 28 Şu­bat da ABD’de­ki bir kı­sım lo­bi­le­rin kar­şı çık­ma­yıp zım­ni onay ver­dik­le­ri bir mü­da­ha­le­dir. Bu ta­ri­hî ar­ka plan bir ve­ri ola­bi­lir­se, ha­li­ha­zır­da­ki “yar­gı mü­da­ha­le­si”nin ba­şa­rı­ya ulaş­ma­sı için ABD’den alın­mış bir ona­ya muh­taç ol­du­ğu ke­sin­dir. An­cak bu de­fa­ki dar­be gi­ri­şi­mi­nin Ame­ri­kan si­ya­si sis­te­mi ve ka­mu­oyun­da des­tek ze­mi­ni bu­lun­mu­yor. ABD’de­ki lo­bi­le­rin Türk ka­lem­le­ri kul­la­na­rak ga­ze­te ya­zı­la­rı­na yan­sı­yan de­zen­for­mas­yon fa­ali­yet­le­ri­ne rağ­men Ame­ri­kan yö­ne­ti­mi, AKP’nin iz­le­di­ği dış po­li­ti­ka­yı bir teh­dit ola­rak al­gı­la­mı­yor. Yi­ne Irak’ın is­tik­ra­rı için Tür­ki­ye’nin is­tik­ra­rı­nı önem­si­yor.
Ya­şa­nan bü­tün ger­gin­lik­le­re rağ­men Ame­ri­kan stra­te­jik he­sap­la­ma­sı, Tür­ki­ye’de tah­min edi­le­bi­lir bir si­ya­si or­ta­mı her za­man ter­cih ede­cek­tir. Son de­re­ce prag­ma­tik bir ref­lek­se sa­hip Ame­ri­kan si­ya­si ge­le­ne­ği bu da­va­nın Tür­ki­ye’de­ki si­ya­si ik­ti­da­rı de­ğiş­tir­me gü­cü ol­ma­dı­ğı­nı gö­rü­yor. Ay­rı­ca, Tür­ki­ye’nin par­la­men­ter sis­te­mi ayak­ta ol­du­ğu müd­det­çe AK Par­ti’den son­ra muh­te­me­len da­ha yük­sek bir oy ora­nıy­la ge­lecek ik­ti­da­rın da çok fark­lı bir kim­li­ğe sa­hip ol­ma­ya­ca­ğı­nı he­sap ede­cek­tir. Bir ön­ce­ki kriz­de ABD ku­rum­sal ola­rak Ge­nel­kur­may’la hü­kü­met ara­sın­da sı­kış­mış­ken, şu an­da yar­gı ile hü­kü­met ara­sın­da bir ter­cih yap­ma nok­ta­sın­da ter­ci­hi ic­ra ma­ka­mın­dan ya­na ola­cak­tır. Tür­lü de­zen­for­mas­yon kam­pan­ya­la­rı­na rağ­men mer­ke­zî Ame­ri­kan ba­sı­nı da da­va­yı de­mok­ra­si­nin yar­gı­lan­ma­sı ola­rak ni­te­le­ye­rek ABD’de hâ­kim olan ha­va­yı yan­sı­tı­yor.
 
Da­va AB’yi Şa­şırt­tı
ABD’ye kı­yas­la Av­ru­pa tep­ki­si­ni çok da­ha yük­sek se­vi­ye­de, AB bü­rok­ra­si­si, baş­ba­kan­lık ve dı­şiş­le­ri ba­kan­lı­ğı dü­ze­yin­de ilan et­ti. An­cak bu da­va AB için­de Tür­ki­ye’nin üye­lik sü­re­ci­ni bi­tir­mek is­te­yen (Fran­sa ve Al­man­ya’nın ba­şı­nı çek­ti­ği) ke­sim­le­rin eli­ne bü­yük bir koz ver­miş bu­lu­nu­yor. 21 Mart’ta Fi­nan­ci­al Ti­mes ga­ze­te­sin­de çı­kan ve bu da­va­nın ba­şa­rı­ya ulaş­ma­sı ha­lin­de Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­ni unut­ma­sı ge­rek­ti­ği şek­lin­de­ki yo­rum, bu da­va­nın en bü­yük tah­ri­ba­tı­nın Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği sü­re­ci üze­rin­de ola­ca­ğı ger­çe­ği­ne de işa­ret edi­yor. Zi­ra AB bü­rok­ra­si­si di­ye­bi­le­ce­ği­miz ve Tür­ki­ye’nin üye­li­ği­ne da­ha ras­yo­nel ve sı­cak ba­kan ki­şi­le­rin tez­le­ri bu da­vay­la za­yıf­la­mış­tır. An­cak Tür­ki­ye’nin üye­li­ği­ne kar­şı olan si­ya­si­ler da­hi ül­ke­nin içi­ne gi­re­ce­ği ve AB kar­şı­tı züm­re­le­rin si­ya­se­te ege­men ola­ca­ğı bir ka­os or­ta­mın­dan ra­hat­sız­lık du­ya­cak­lar­dır.
ABD için ol­du­ğu ka­dar, AB için de Tür­ki­ye’de tah­min edi­le­bi­lir bir si­ya­si or­tam ol­ma­sı ter­cih edi­lir. Tah­min edi­le­bi­lir­li­ği ise sa­de­ce de­mok­ra­tik se­çim­ler­le iş­ba­şı­na gel­miş ve bu ne­den­le se­çim­ler­le yüz­leş­mek zo­run­da ol­ma­yan­la­ra gö­re so­rum­lu dav­ran­mak zo­run­da olan bir ik­ti­dar sağ­la­ya­bi­lir. Eko­no­mik dur­gun­luk, Or­ta­do­ğu’da­ki is­tik­rar­sız­lık, AB için­de­ki azın­lık­lar, güç­le­nen Rus­ya gi­bi bir­çok baş­ka so­run­la kar­şı kar­şı­ya iken ne ABD ne de AB Tür­ki­ye’de de­mok­ra­si­nin as­kı­ya alın­ma­sı­nın ge­ti­re­ce­ği ma­li­ye­ti kar­şı­la­ma­ya is­tek­li gö­rü­nü­yor.

Paylaş Tavsiye Et