Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2006) > Ekonomide Gündem
Ekonomide Gündem
Dünya

Susuz medeniyet
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hazırlanan İnsani Gelişme Raporu, dünya nüfusunun beşte birinin en temel insan ihtiyacı ve en basit insan hakkı olan “temiz su”dan mahrum olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, giderek zenginleşen dünyada nüfusun neredeyse yarısına tekabül eden 2,6 milyar insan, sağlıklı yaşama koşullarından yoksun bir şekilde hayatını idame ettirmeye çalışırken; her yıl 1,8 milyon çocuk kirli sulardan ve yetersiz sağlık koşullarından kaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. 21. yüzyılın başında milyonlarca insanın temiz su kaynaklarına erişemiyor olması su kıtlığıyla değil; yoksulluğun, eşitsizliğin ve başarısız hükümet politikalarının bu insanların üstüne kilit vurmasıyla açıklanıyor. Rapora göre, önümüzdeki yıllarda su rekabetinin şiddetlenmesi bekleniyor. Rekabet arttıkça ülkeler içerisinde politik olarak güçsüz kesimlerin (özellikle çiftçiler ve kadınların) suya erişimi daha da kısıtlanırken, su sorununun olduğu sınırlarda çatışmaların yoğunlaşabileceğine dikkat çekiliyor. BM raporunda gelişmiş ülkeler de, su ve temel besin kaynaklarının sağlanması konusunda bile gerekli çabayı sarf etmekten çok uzak oldukları için eleştiriliyor.

Asya ekonomileri ABD’nin eline bakıyor
Son yıllarda dünyanın en hızlı büyüyen bölgelerinin başında gelen Asya’da ekonomik büyümenin önümüzdeki yıl hız kesmesi bekleniyor. Reuters tarafından 12 ülkede 100 ekonomistle yapılan bir anket, Endonezya ve Tayland dışındaki ülkelerde büyümenin yavaşlayacağına işaret ediyor. Dünya Bankası’nın Kasım ayı içerisinde yayımlanan Doğu Asya raporunda da, Japonya dışındaki bölge ülkelerinin 2007 büyüme hızı %7,3 olarak tahmin edildi. Bu rakam, son dört yılın en düşük büyüme hızına tekabül ediyor. Ekonomistler büyümenin hız kesmesinde Avustralya’daki kuraklıktan, Malezya, Singapur ve Tayvan’da yavaşlayan ihracat artışına değin bir dizi faktörün etkili olacağını tahmin ediyor. Ancak, Asya’nın ihracat yaptığı ülkelerde büyüme oranları normal seyrettiği sürece bu yavaşlamanın ılımlı olacağı düşünülüyor. Dolayısıyla gelecek yıl Asya’da ekonomik büyümenin seyrini, bu kıtadan yapılan ihracatın önemli bir kısmını alan ABD ekonomisinin performansı ciddi biçimde etkileyecek.

Çin doların tahtını sarsıyor mu?
ABD doları dünya paraları içerisinde çok ayrıcalıklı bir konuma sahip. Ülkeler arası ticaretin önemli bir kısmı ABD doları ile yapılıyor. Yine merkez bankaları döviz rezervlerinin önemli bir kısmını dolar ve dolar cinsinden yatırım araçlarında tutuyorlar. Amerika da para biriminin bu ayrıcalıklı konumundan sonuna kadar yararlanmayı ihmal etmiyor. Bazı ekonomistler Avrupa’nın yeni çocuğu avrodan umutlu olsa da, henüz doların tahtını sarsacak kadar güçlü bir başka para birimi yok. Ancak artık doların kaderini etkileyecek bir ülke daha var: Çin. Çin Merkez Bankası Başkanı Zhou Xiaochuan, 1 trilyon doları aşan döviz rezervlerinin farklı para birimleri ve yatırım enstrümanları ile çeşitlendirileceğini açıkladı. Çin’in rezervleri içerisinde dolar payını düşürmesi durumda doların hızla değer kaybetmesi bekleniyor. Nitekim sadece bu açıklamayla bile dolar, avro karşısında ani değer kaybına uğradı. Bu gelişmeler doların geleceğine ilişkin tartışmaları alevlendirse de, doların tahtının uzun bir süre daha sarsılamayacağını düşünenler henüz çoğunlukta.

AB’nin genişlemesi İngiltere’ye yarıyor
İngiltere, AB’nin yeni üyesi Doğu Avrupa ülkelerinden göç eden vasıflı ancak ucuz işgücü sayesinde rekabet gücünü artırıyor. Özellikle kalabalık nüfuslu Asya ülkelerinin oyuna dahil olmasıyla küresel rekabetin şiddetlendiği bir dönemde Doğu Avrupalı işçiler İngiltere için taze kan oluyor. Resmî rakamlar yeni üyelerin AB’ye katıldığı Mayıs 2004’ten bu yana İngiltere’de iş başvurusu yapan Doğu Avrupalı işçi sayısının 500 bini aştığını gösteriyor. Bu işçiler arasında Polonyalılar %63’le çoğunluğu oluşturuyor. Onları %11’le Litvanyalılar ve %10’la Slovaklar izliyor. 2004 yılında İngiltere, yeni üyelerin işçileri için “açık kapı” politikası uygulamıştı. Ancak İngiliz işçiler bu durumdan pek memnun değiller. Artan göç nedeniyle gerek İngiltere’de, gerekse Birliğin diğer eski üyelerinde genişlemeye karşı olanların oranı giderek yükseliyor.

Zor günler yaşayan ABD’li otomotiv devleri hükümetin kapısını çaldı
Uzakdoğu firmalarıyla rekabet etmekte zorlanan ABD’nin dev otomobil firmaları çareyi Bush’un kapısını çalmakta buldu. Detroit’in üç büyüğü olarak tanımlanan General Motors, Ford ve Daimler-Chrysler firmalarının genel müdürleri Bush ile Oval Ofis’te yaklaşık 1 saat süren bir görüşme yaparak, sektörün sorunlarını anlattılar ve Bush’tan yardım talebinde bulundular. Otomobil üreticilerinin şikayetlerinin başında, yüksek sağlık sigortası giderleri ve özellikle düşük değeri sayesinde rakiplerine büyük avantajlar sağlayan Japon yeni yer alıyor. Bush, 2006’nın ilk günlerinde bu firmaları günün şartlarına uygun otomobiller üretememekle suçlamış ve görüşme taleplerini reddetmişti. Yapılan görüşme buzların erimesi anlamına gelse de, Detroit’in üçlüsü yönetimden ciddi bir yardım sözü almayı başaramadı.

FED’e göre enflasyon tehdidi önemini koruyor
Ekonomik büyümenin yavaşlama işaretleri vermesi ve enflasyon baskısının hafiflemesi nedeniyle son üç toplantıda faiz oranlarını artırmayan ABD Merkez Bankası (FED) enflasyonu hâlâ tehdit olarak algılıyor. Başta petrol olmak üzere enerji fiyatlarındaki gerileme nedeniyle ABD’de enflasyonun düşmeye başlaması, FED’in faiz indirimine gidebileceği beklentilerine yol açmıştı. Ancak, 26 Ekim tarihinde gerçekleştirilen ve faizlerin %5,25 seviyesinde tutulduğu toplantının tutanakları bu beklentileri rafa kaldırdı. FED üyelerinin tutanaklara geçen sözlerine göre, enflasyon artışı beklenildiği gibi hız kesmeyebilir ve ABD ekonomisi yeni bir enflasyonist sürece girebilir. Tutanakları yorumlayan ekonomistler, 2008 başına kadar FED’in faiz indirimine gitmeyeceği yönünde görüş belirtiyorlar.

 


Tavsiye Et
Türkiye

Ekonominin kalbi İstanbul’da attı
İstanbul Kasım ayı içerisinde üç büyük uluslararası ekonomik etkinliğe ev sahipliği yaptı: Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantısı, 10. Uluslararası İş Forumu (IBF) ve İslam Konferansı Örgütü Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (ISEDAK)’nin 22. toplantısı İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu etkinlikler, aralarında cumhurbaşkanları, başbakanlar ve bakanların da bulunduğu çok sayıda üst düzey ismi ve işadamlarını bir araya getirdi. “Bölgeleri Birleştirmek ve Yeni Fırsatlara Açılım” ana temasıyla gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nun gündeminde Türkiye-AB müzakereleri, kültürler arası diyalog, Türkiye’de potansiyel gelişme fırsatları gibi konular yer aldı. MÜSİAD öncülüğünde gerçekleştirilen ve İslam dünyasının Davos’u olarak adlandırılan IBF Kongresi’nde ise, İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkeler arasında bir ortak para fonu kurulması görüşü de tartışıldı. Kongrenin sonuç bildirgesinde, “uluslararası işlemlerdeki mali açılımlarını kuvvetlendirmek için ortak bir para fonu, ortak bir pazar planlama ve geliştirmenin teşviki gereklidir” ifadesine yer verildi.

Türkiye’de yolsuzluk azalıyor
Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından hazırlanan Yolsuzluk Algılama Endeksi, Türkiye’nin 2006’da bir önceki yıla göre yolsuzlukla mücadele konusunda önemli ilerlemeler kaydettiğini ortaya koydu. 163 ülkenin yer aldığı endekste Türkiye 5 basamak yükselerek 60. sıraya yerleşti. Türkiye’nin yolsuzlukla mücadelede kaydettiği ilerlemelerde, AB müzakere sürecinde çıkarılan yasaların ve gerçekleştirilen kurumsal değişimlerin önemli rol oynadığı tahmin ediliyor. Yolsuzlukla ilgili en kapsamlı araştırma olan bu endekste, ülkelere kamu sektörlerinin yolsuzluğa bulaşma derecesine göre 0-10 arasında puan veriliyor. 10 puan, bir ülkenin yolsuzluktan tamamen uzak olduğunu ifade ederken, puanın azalması yolsuzluğun arttığını gösteriyor. Türkiye’nin 2006’daki yolsuzluk değeri 3,8 olarak belirlendi. 9,6’şar puanla listenin ilk sırasında yer alan Finlandiya, İzlanda ve Yeni Zelanda ise yolsuzluğun en az olduğu ülkeler olarak biliniyor.

KOBİ’ler için Anadolu Yaklaşımı geliyor
2001 krizinin ardından ödeme sıkıntısı çeken 318 büyük firmanın toplam 6 milyar dolara varan borcu, İstanbul Yaklaşımı adı altında yeniden yapılandırılmıştı. Hükümet, başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Türkiye Bankalar Birliği (TBB) olmak üzere iş dünyasının temsilcilerini de yanına alarak benzer bir çözümü, ekonominin belkemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için de sağlayacak olan Anadolu Yaklaşımı’nı hayata geçirmek için kolları sıvadı. Anadolu Yaklaşımı kapsamında, yaklaşık 70 bin KOBİ’nin mali sektöre olan 1,7 milyar YTL’lik borçlarının yeniden yapılandırılması öngörülüyor. Borçların yeni bir ödeme takvimine bağlanması sonrasında finansal baskılardan kurtulacağı için bu firmaların üretim ve istihdamı artırmaları bekleniyor. Yeniden yapılandırma ile alacaklarını tahsil etmekte güçlük çeken mali sektörün de rahatlatılması hedefleniyor.

Türkiye Avrupa için risk azaltıcı ülke
Dünya Ekonomik Forumu tarafından Türkiye’deki yıllık toplantılar öncesinde yayımlanan Avrupa Risk Raporu’nda, beklentilerin aksine Türkiye’nin Avrupa için risk oluşturan değil, riskleri azaltan bir ülke olduğu savunuldu. Rapora göre, Türkiye AB’nin önemli jeopolitik risklerin üstesinden gelmesine yardım edebilir. Diğer bir değişle, Türkiye Avrupa’nın jeopolitik profilini yükseltme ve böylece enerji güvenliğini artırmasına yardımcı olma potansiyeli taşıyor. Yine raporda Türkiye’nin dinamik ve genç nüfusu sayesinde Avrupa’ya demografik açıklarını kapatmada yardımcı olacağı ve Avrupalıların çok önemsediği azınlıkların entegrasyonu probleminin çözümünde yeni açılımlar sağlayabileceği belirtiliyor. Türkiye-Avrupa ilişkilerinin kendi haline bırakılması durumunda ise, bütün bunların gerçekleşmesinin imkansız olacağına dikkat çekiliyor.

İhracat 75 milyar doları aştı
Türkiye’nin 2006 yılı başından 23 Kasım tarihine kadar yaptığı ihracat 75 milyar doları aştı. Geçtiğimiz yıl aynı dönemde 64,5 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilmişti. Böylece 1 Ocak-23 Kasım tarihleri arasında ihracat artışı %16,5 oldu. 2005 yılının sonuna kadar gerçekleştirilen 73,5 milyar dolarlık ihracat rakamı, yılsonundan yaklaşık bir buçuk ay önce aşıldı. Türkiye ihracat bakımından son yıllarda tarihinin en canlı dönemlerinden birisini yaşıyor. 2002-2005 yılları arasında yıllık ortalama ihracat artışı %20’ye ulaştı. Ancak ithalat artışı ihracatın sürekli önünde seyrettiğinden dış açık da sürekli büyüyor. 2006’nın Ocak-Eylül döneminde dış ticaret açığı geçen seneye oranla %25 artarak 39,8 milyar dolara yükseldi.

Hükümetin zirvesinden kayıt dışı itirafı

Devlet Bakanı Ali Babacan, Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada kayıt dışılığın, ekonominin hâlâ en önemli sorunlarından biri olduğunu kaydetti ve hükümetin son dört yıl içinde, Türkiye’deki kayıt dışılıkla ilgili hemen hemen hiçbir ilerleme kaydedemediğini itiraf etti. Aynı zirvede konuşan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da Türkiye’de kayıt dışı ekonominin boyutunun bazı hesaplara göre %30, bazılarına göre ise %50 olduğunu belirterek, “Bu oranlar çok yüksek, kayıt dışılıkla mutlaka mücadele etmemiz gerekir; çünkü kayıt dışı ekonomi Türkiye’nin gerçek ekonomik potansiyelini kullanmasını engelliyor” dedi. Yılmaz, kayıt dışılığın temel nedeninin istihdam üzerindeki yüksek maliyetler olduğunu belirterek, firmalar üzerindeki istihdam yükünün azaltılması gerektiğini vurguladı.


Tavsiye Et