Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2008) > Türkiye Siyaset > Hatırlanan düşkünlük, unutulan Alevilik
Türkiye Siyaset
Hatırlanan düşkünlük, unutulan Alevilik
Ümit Aksoy
AK PAR­Tİ’NİN dü­zen­le­di­ği “if­tar”ın ak­şa­mın­da Ale­vi ka­nal­la­rı, bu if­ta­rın na­sıl da kö­tü ni­yet­li bir ha­re­ket ol­du­ğu­nu tar­tış­tı­lar hep bir ağız­dan. “Po­li­tik” tı­nı­sı da­ha faz­la olan Su TV’de “her­ke­sin en­te­lek­tüe­li” Meh­met Ali Kı­lıç­bay, bir “de­de”yle ko­nu­şu­yor. De­de, Ale­vi­ler­de if­tar ve sa­hur an­la­yı­şı­nın ol­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor: “Biz Sün­ni­ler gi­bi de­ği­liz.” Kı­lıç­bay he­men gi­ri­yor ara­ya: “Ya­ni, oruç tut­ma, is­te­ni­len za­man­da baş­lar ve bi­ti­ri­lir de­ğil mi?” De­de, te­laş­la: “Yok, ca­nım o ka­dar da de­ğil! Abart­ma­ya­lım. Onun da bir sü­re­si, sı­nı­rı var­dır el­bet.” Ay­nı gün da­ha az po­li­tik ama da­ha faz­la “din­dar” Cem TV’de on ki­şi­lik bir grup yi­ne ay­nı mev­zu­yu tar­tı­şı­yor. Hep bir ağız­dan, “Bu bir dev­let pro­je­si­dir, bi­zi içe­ri­ye çek­mek is­ti­yor­lar. Ale­vi­li­ğin he­te­ro­doks özel­lik­le­ri, mu­ha­lif ba­kış açı­la­rı tör­pü­len­mek, yok edil­mek is­te­ni­yor” şar­kı­sı söy­le­ni­yor. Tam o sı­ra­da, ka­me­ra ki­şi­ler­den uzak­la­şı­yor ve biz de prog­ra­mın çe­kil­di­ği ye­ri gör­me bah­ti­yar­lı­ğı­na eri­şi­yo­ruz: Baş­ta Ata­türk, son­ra Hz. Ali ve di­ğer imam­la­rın fo­toğ­raf­la­rı. Ar­dın­dan da, ko­nu­şu­lan ko­nu­nun öne­mi­ne, ora­da­ki­le­rin iri cüm­le­le­ri­ne inat, bir saz ile bir­lik­te baş­la­nı­yor tür­kü söy­len­me­ye.
An­dı­ğım bu iki du­rum, Ale­vi­le­rin (çok bü­yük bir bö­lü­mü­nün), di­nî ve po­li­tik olan iki kri­tik ol­guy­la gir(eme)dik­le­ri iliş­ki­yi or­ta­ya ko­yu­yor. Ale­vi­le­rin di­nî olan ile iliş­ki­si, tam ola­rak mu­ha­fa­za­kâr bir iliş­ki­dir. Mu­ha­fa­za­kâr bir iliş­ki­de bir­çok şey ama özel­lik­le de din, “sı­kış­tı­ğı­nız­da bir­den yi­ye­bi­le­ce­ği­niz” bir put gi­bi­dir. Bu­ra­da asıl olan din de­ğil, ha­ya­tın için­de­ki di­ğer fak­tör­ler­dir. Bir din var­dır var ol­ma­sı­na ama di­nin söz­de özü­nü ko­ru­mak adı­na o di­ne yö­ne­li­nen bü­tün yol­lar ya­ni bi­çim­ler, di­nin re­fe­rans yap­tı­ğı nok­ta­lar de­ğil­dir. Öz (san­ki bu bi­çim­ler, öze gi­di­liş şe­kil­le­ri ve tarz­la­rı; bu özü, di­nî ola­nı hiç et­ki­le­mi­yor ve be­lir­le­mi­yor­muş gi­bi), her de­fa­sın­da ko­run­ma­ya ça­lı­şı­lan ama mu­ha­fa­za­kâr bir kur­naz­lık­la de­ğiş­ti­ri­lip dö­nüş­tü­rü­len; pra­tik, re­el, araç­sal bir du­ru­ma so­kul­mak­ta­dır. İş­te bu araç­sal­laş­ma mu­ha­fa­za­kâr bir ba­kış açı­sı­nın asıl özü­dür ve Ale­vi­ler bun­dan faz­la­sıy­la na­si­bi­ni al­mak­ta­dır­lar. Ken­di inan­cıy­la iliş­ki­si­ni, ta­ma­men bu mu­ha­fa­za­kâr var­yant­lar üze­rin­de kur­mak­ta ama san­ki hiç­bir bo­zul­ma yok­muş gi­bi bu du­ru­mun üze­ri­ni ört­mek­te­dir Ale­vi­ler. La­can, Marx’ın ide­olo­ji­yi be­tim­ler­ken kul­lan­dı­ğı “Ya­pı­yor­lar, çün­kü bil­mi­yor­lar” öner­me­si­ni “Bi­li­yor­lar, ama yi­ne de ya­pı­yor­lar” di­ye dü­zel­tir. Bu bağ­lam­da mu­ha­fa­za­kâr bir ya­pı ola­rak Ale­vi­ler, bu yap­tık­la­rın­dan ha­ber­dar­lar, bi­li­yor­lar ama yi­ne de ya­pı­yor­lar.
Ale­vi­le­rin po­li­tik olan ile iliş­kisi i­se çok da­ha so­run­lu bir ma­hi­yet arz et­mek­te­dir. Po­li­tik olan, son ker­te­de hiç­bir za­man dı­şı­na çı­kı­la­ma­ya­cak bir ala­nı ifa­de eder ve bü­tün bir va­ro­lu­şun, için­de şe­kil­len­di­ği, her ya­pı­lan ey­le­min hem kay­na­ğı hem de so­nu­cu olan bir ma­hi­ye­te sa­hip­tir. Baş­ka bir ifa­dey­le, li­be­ral bir var­sa­yım­la ha­ya­tın ba­zı alan­la­rı­nın po­li­ti­ka-dı­şı ol­du­ğu ka­bu­lü doğ­ru bir ka­bul de­ğil­dir. Bu an­lam­da Ale­vi­ler, bu po­li­tik olan ma­hi­yet­ten sü­rek­li kaç­ma­ya ça­lış­mak­ta­dır­lar. Da­ha doğ­ru bir ifa­dey­le Ale­vi­ler, mu­ha­fa­za­kâr iliş­ki­yi ta­mam­la­ya­cak bir şe­kil­de ser­gi­le­dik­le­ri söz­de po­li­tik tu­tum alış­lar­la, po­li­tik bir ey­le­min içi­ni dol­du­ra­bi­le­cek özü tü­ket­mek­te­dir­ler. Ör­ne­ğin Ale­vi­ler, bir yan­dan po­li­tik bir top­lu­luk ola­rak AB ile iliş­ki­ler­den ül­ke gün­de­mi­ne ka­dar çok çe­şit­li ta­vır alış­lar ser­gi­le­mek­te­dir­ler ama bir yan­dan da (baş­ta ken­di­le­ri ol­mak üze­re) bir­lik­te ya­şa­dık­la­rı di­ğer ke­sim­ler­le iliş­ki­le­rin­de sü­rek­li ola­rak po­li­tik tu­tum alış­lar­dan kaç­mak­ta­dır­lar.
AK Par­ti’nin if­tar da­ve­ti­ne ica­bet eden ka­tı­lım­cı­la­ra, bir­çok Ale­vi ku­ru­lu­şu­nu tem­si­len “de­de­ler”, düş­kün­lük it­ha­mın­da bu­lun­du. Bu düş­kün­lük it­ha­mı­nı ya da de­ğer­len­dir­me­si­ni ger­çek­ten de önem­se­me­miz ve dik­ka­te al­ma­mız ge­re­ki­yor. Ama hiç de sa­nıl­dı­ğı gi­bi bir ha­ki­ka­ti ve kay­gı­yı di­le ge­tir­di­ği için ya da bu ka­ra­rı ver­me­nin kıs­tas­la­rı­nın ne ol­du­ğu, bu “fet­va”yı ver­me­ye ha­iz ol­ma­nın şart­la­rı­nın ta­şı­nıp ta­şı­nma­dığı ile il­gi­li du­rum­dan do­la­yı de­ğil; fa­kat tam ter­si­ne böy­le­si bir it­ha­mın, bir sa­mi­mi­yet­siz­li­ği ve ha­ki­ki ol­ma­yan bir tu­tu­mu di­le ge­tir­me­sin­den do­la­yı... Bu nok­ta­da, sor­ma­mız ge­re­ken so­ru, sü­rek­li ola­rak kül­tü­rel/folk ola­nın öte­le­di­ği ha­ki­ki di­nî ter­mi­no­lo­ji­nin ne­den tam da şim­di bir­den te­da­vü­le so­kul­du­ğu ol­ma­lı­dır. Bu so­ru bi­ze Ale­vi­le­rin, po­li­tik olan­la gir­dik­le­ri yan­lış iliş­ki­yi gös­ter­me­si ba­kı­mın­dan ol­duk­ça önem­li­dir. Eğer Ale­vi­ler, bu ba­kış açı­sı­nı bü­tün so­run­la­ra ve so­ru­nun bü­tün ak­tör­le­ri­ne da­ir ge­liş­ti­ri­yor ola­bil­se­ler­di var olan bir­çok sı­kın­tı gi­de­ri­le­bi­le­cek­ti. Fa­kat ya­şa­dı­ğı­mız du­rum bu­nun ak­si­ni gös­ter­mek­te­dir biz­le­re. Bu tarz bir di­nî ba­kış açı­sı­nı an­cak ken­di­le­ri­nin dı­şın­da­ki bi­ri­le­ri­ni (if­ta­ra ka­tı­lan­la­ra, ken­di­le­rin­den ol­ma­yan, ya­ni dön­me ya­kış­tır­ma­sı­nın ya­pıl­ma­sı) ta­nım­la­mak için se­fer­ber et­mek­te­dir­ler. Di­lin bu kul­la­nı­mı üze­rin­de, hem ken­di öte­ki­si­ni na­sıl ya­rat­tı­ğı­nı hem de din di­li­nin na­sıl da içe de­ğil ama dı­şa doğ­ru ne­ga­tif bir şe­kil­de kul­la­nı­ma so­kul­du­ğu­nu gös­ter­di­ği için dik­kat­li bir şe­kil­de dur­mak ge­re­kir.
Do­la­yı­sıy­la, hem di­nî hem de po­li­tik olan, ma­ni­dar bir şe­kil­de ken­di­si­ni di­nî ve po­li­tik bir ol­gu ola­rak gö­ren bu ya­pı­dan uzak­laş­mak­ta­dır. Di­nî olan mu­ha­fa­za­kâr­laş­tı­ğı oran­da, po­li­tik olan da ta­şı­ma­sı ge­re­ken te­mel da­ya­nak­lar­dan uzak­laş­mak­ta­dır. Bu bağ­lam­da, Ale­vi­le­rin AK Par­ti’nin açı­lı­mı­na gös­ter­me­le­ri ge­re­ken po­li­tik ta­vır, bu açı­lı­mın sa­mi­mi ol­ma­dı­ğı­nı ifa­de et­me­le­ri de­ğil; o if­ta­ra ka­tı­lıp, ta­lep­le­ri­ni di­le ge­tir­me­le­ri ol­ma­lıy­dı. Eğer AK Par­ti ger­çek­ten Ale­vi­le­ri Sün­ni­leş­tir­me­ye ça­lı­şı­yor­sa bu­nun ka­nıt­la­na­ca­ğı yer, tam da bu if­tar­da ku­ru­lan sof­ray­dı. Bu if­tar sof­ra­sı di­ğer bir­çok an­la­mı bir ya­na, di­nî olan­la po­li­tik ola­nın bir­leş­ti­ği bir ala­nı sim­ge­le­di­ği oran­da Ale­vi­le­rin hem din­den hem de po­li­tik olan­dan kaç­ma­la­rı­nı net bir şe­kil­de göz­ler önü­ne ser­mek­te­dir.
Ale­vi­ler­le Sün­ni­ler ara­sın­da, her iki ya­pı­nın da din­den uzak­laş­ma­la­rı­nın so­nu­cu ola­rak, var olan ger­gin­lik­ler sa­de­ce bu if­tar da­ve­tiy­le çö­zü­le­me­ye­cek ka­dar de­rin­dir hiç şüp­he­siz. Bu if­tar sem­bo­lik bir ey­lem­dir ve geç­miş­te ya­şa­nan sı­kın­tı­la­rı bir an­da sil­me­si bek­len­me­me­li­dir. Fer­hat Ken­tel, Mel­tem Ahıs­ka ve Fı­rat Genç’in TE­SEV için yap­tık­la­rı ça­lış­ma­da, “Sün­ni” bir an­ne, Ale­vi bir de­li­kan­lı­ya ka­çan kı­zı için “Ar­ka­sın­dan hel­va ya­pıp gön­der­dim.” de­mek­tey­di. Bu­nun ölü­le­rin ar­dın­dan ya­pıl­dı­ğı­nı ha­tır­la­dı­ğı­mız­da, ey­le­min şif­re­si çö­zül­mek­tey­di: “Be­nim öy­le bir kı­zım yok ar­tık.” İş­te, so­run bü­tün top­lum­sal ya­pı­ya si­ra­yet ede­cek ka­dar de­rin iken, atı­lan bu adım­la­rın öne­mi ama ay­nı za­man­da ek­sik­li­ği ve geç kal­mış­lı­ğı da­ha net bir şe­kil­de or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Ve bu adı­mın öne­mi za­man için­de da­ha da an­la­şı­la­cak­tır.

Paylaş Tavsiye Et