Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
AKP döneminde ABD’yle ilişkiler: Kriz yönetimi
Hasan Kösebalaban
SON iki yüz­yıl­dır Türk dış po­li­ti­ka­sı­nın te­mel di­na­mi­ği­ni, Rus­ya’ya kar­şı den­ge un­su­ru ola­rak Ba­tı ile ku­ru­lan güç­lü iliş­ki­ler oluş­tur­du. Bu an­lam­da Os­man­lı dö­ne­min­de İn­gil­te­re ve da­ha son­ra Al­man­ya, Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de ise İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’ndan iti­ba­ren ABD ile it­ti­fak, Türk dış po­li­ti­ka­sı­nın te­mel pa­ra­met­re­si ha­li­ne gel­di. İç po­li­ti­ka­da si­ya­si ak­tör­ler, as­ker ve si­vil un­sur­lar, CHP ve li­be­ral sağ par­ti­ler, bir­kaç mar­ji­nal grup dı­şın­da Rus aleyh­tar­lı­ğı ko­nu­sun­da gö­rüş ay­rı­lı­ğı­na düş­mek şöy­le dur­sun, ABD’ye da­ha ya­kın dur­ma ko­nu­sun­da bir­bir­le­riy­le ade­ta re­ka­bet et­ti­ler. ABD de Sov­yet­ler’le tek sı­nır kom­şu­su olan bu müt­te­fi­ki­ni son de­re­ce önem­se­di; ken­di­si­ne da­ha ya­kın du­ra­nı her za­man ödül­len­dir­di ve ken­di­sin­den uzak­la­şa­nı ce­za­lan­dır­dı.
So­ğuk Sa­vaş’ın bit­me­si Tür­ki­ye’nin bu çok alış­tı­ğı or­ta­mın yı­kıl­ma­sı an­la­mı­na ge­li­yor­du. Ge­çiş dö­ne­min­de de­ği­şik­li­ğin an­la­mı­nı kav­ra­mış Tur­gut Özal gi­bi re­form­cu bir li­de­rin baş­ta bu­lun­ma­sı bir avan­taj­dı. An­cak dip­lo­ma­tik eği­tim­le­ri­ni So­ğuk Sa­vaş’ın te­mel pa­ra­dig­ma­sı çer­çe­ve­sin­de alan An­ka­ra’da­ki bü­rok­rat­lar de­ği­şik­lik­le­re uyum ko­nu­sun­da ba­şa­rı­lı ola­ma­dı­lar. So­ğuk Sa­vaş’ın bi­ti­mi bir yan­dan Tür­ki­ye’nin ABD nez­din­de­ki je­o-stra­te­jik de­ğe­ri­ni azal­tır­ken, di­ğer yan­dan Sov­yet et­ki­sin­den kur­tu­lan Tür­kî dün­ya ve Bal­kan­lar’da ye­ni je­o-stra­te­jik fır­sat alan­la­rı açı­yor­du. Bu nok­ta­da Tür­ki­ye’nin ABD’yi kar­şı­sı­na al­ma­sı­na da ge­rek yok­tu. Hat­ta ABD’nin da­ha ak­tif bir Türk ro­lü­ne gö­nül­lü ol­du­ğu or­ta­day­dı ve bil­has­sa Bos­na gi­bi alan­lar­da or­tak ha­re­ket et­me im­ka­nı var­dı. Özal ABD’yi ar­ka­sı­na ala­cak em­per­yal bir dış po­li­ti­ka viz­yo­nu or­ta­ya koy­ma­ya ça­lış­mış­sa da bu viz­yo­na kar­şı çı­kan izo­las­yo­nist bü­rok­ra­si­nin des­te­ği­ni gö­re­me­di. Bu nok­ta­da STK’lar Özal’ın da des­te­ğiy­le fır­sat­la­rı çok da­ha iyi de­ğer­len­dir­di ve dış po­li­ti­ka­da­ki boş­lu­ğun dol­du­rul­ma­sın­da önem­li rol oy­na­dı.
1993’te baş­kan­lı­ğa ge­len Clin­ton ile Türk-Ame­ri­kan iliş­ki­le­ri açı­sın­dan çok da­ha so­run­suz ve avan­taj­lı bir dö­ne­me gi­ri­le­cek­ken, dış po­li­ti­ka­yı tek ba­şı­na yö­ne­ten Özal ve­fat et­ti; onun ye­ri­ne De­mi­rel cum­hur­baş­ka­nı ol­du ve iç si­ya­si çal­kan­tı­la­rın en yo­ğun ya­şan­dı­ğı bir dö­ne­me gi­ril­di. Mer­kez sağ­da or­ta­ya çı­kan boş­luk, bir­bi­ri ar­dı­na ku­ru­lan koa­lis­yon hü­kü­met­le­ri ve eko­no­mik kriz­ler, dış po­li­ti­ka­nın ye­ni­den bü­rok­ra­si­nin hâ­ki­mi­ye­ti­ne ge­çi­şi­ni hız­lan­dır­dı. Ka­fa ya­pı­la­rı So­ğuk Sa­vaş dö­ne­min­de for­mat­lan­mış po­li­ti­ka­cı ve bü­rok­rat­lar ye­ni dö­ne­min ken­di­ne öz­gü şart­la­rı­nı al­gı­la­ya­ma­dı­lar. Bu yıl­lar, Türk dış iliş­ki­le­ri­nin en sö­nük kal­dı­ğı yıl­lar ol­du. Bu atıl du­rum, Re­fah Par­ti­si (RP)’nin 1995 se­çim­le­riy­le ik­ti­da­ra gel­di­ğin­de kes­kin bir de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­dı. RP ilk ic­ra­at ola­rak dış po­li­ti­ka­ya, özel­lik­le İs­lam ül­ke­le­riy­le iliş­ki­ler üze­rin­den ye­ni bir viz­yon ka­zan­dır­ma­ya ça­lış­tı. Er­ba­kan’ın D-8 pro­je­si Özal’ın ham­le­si­ne bir açı­dan ben­zi­yor, an­cak önem­li bir açı­dan fark­lı­lık gös­te­ri­yor­du. Özal kü­re­sel den­ge­le­ri dik­ka­te alan ve bu den­ge­ler­le pa­ra­lel bir iv­me ara­yı­şın­day­ken, Er­ba­kan Müs­lü­man or­tak kim­li­ği üze­rin­den Tür­ki­ye’ye al­ter­na­tif ye­ni açı­lım­lar ka­zan­dır­ma ça­ba­sın­day­dı. Or­ta­do­ğu sı­nır­la­rı dı­şın­da ka­lan İs­lam dün­ya­sı­nın en faz­la nü­fu­sa sa­hip En­do­nez­ya ve Ni­jer­ya gi­bi ül­ke­le­riy­le cid­di te­mas­lar ve ti­ca­ri bağ­lar ku­rul­du. An­cak Er­ba­kan’ın Özal’dan fark­lı ola­rak kü­re­sel den­ge­le­ri ve ge­le­nek­le­ri ta­ma­men hi­çe sa­yı­şı, bel­ki de ay­nı za­man­da hü­kü­me­tin öm­rü­nün kı­sa ol­ma­sı­nın en önem­li ne­de­niy­di. 28 Şu­bat sü­re­ci her­şey­den ön­ce bir dış po­li­ti­ka ope­ras­yo­nu ola­rak or­ta­ya çık­tı.
28 Şu­bat, ge­tir­di­ği si­ya­si is­tik­rar­sız­lık or­ta­mı ile Tür­ki­ye’nin, et­ra­fın­da ge­li­şen önem­li olay­la­ra tep­ki gös­ter­me­de eli­ni bağ­la­dı. Bu is­tik­rar­sız dö­ne­me bir tep­ki ola­rak, 2002 se­çim­le­ri RP için­den çı­kan an­cak viz­yon ola­rak Er­ba­kan ile Özal ara­sın­da sen­tez sa­yı­la­bi­le­cek bir eki­bi, AKP’yi ik­ti­da­ra ge­tir­di. Bu ye­ni ha­re­ke­tin li­der kad­ro­su her­şey­den ön­ce Re­fah-Yol’un dış po­li­ti­ka tec­rü­be­si­ni biz­zat ya­şa­mış ve ic­ra et­miş şah­si­yet­ler­den olu­şu­yor­du. Bu şah­si­yet­ler Av­ru­pa ve ABD ile iliş­ki­le­rin öne­mi­ni çok da­ha iyi id­rak edi­yor, hat­ta Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­ni ge­le­nek­sel Ba­tı­cı ola­rak gö­rü­len par­ti­ler­den da­ha da ha­ra­ret­le sa­vu­nu­yor; an­cak bu­nu ya­par­ken de Tür­ki­ye’nin öz­gün me­de­ni­yet kim­li­ği­ni vur­gu­la­ma­yı ih­mal et­mi­yor­lar­dı. AKP hü­kü­me­ti­nin ilk dö­ne­min­de Türk dip­lo­ma­si ta­ri­hi­nin Av­ru­pa is­ti­ka­me­ti ko­nu­sun­da­ki en atıl­gan sü­reç­le­rin­den bi­ri ya­şan­dı. An­cak Av­ru­pa ile iliş­ki­ler­de sağ­la­nan iv­me­nin bir ben­ze­ri ABD ile iliş­ki­ler­de söz ko­nu­su ol­ma­dı ve Türk-Ame­ri­kan iliş­ki­le­rin­de en kriz­li dö­nem­ler­den bi­ri­ne gi­ril­di.
Bu kriz­le­rin Türkiye ta­ra­fın­dan kay­nak­la­nan ba­zı ne­den­le­ri ara­na­bi­lir­se de asıl ne­den, Ame­ri­kan dış po­li­ti­ka­sın­da 11 Ey­lül’le bir­lik­te ya­şa­nan ge­liş­me­ler­di. Zi­ra Bush yö­ne­ti­mi­nin or­ta­ya koy­du­ğu ye­ni gü­ven­lik stra­te­ji­si, Clin­ton dö­ne­min­de­ki li­be­ral kü­re­sel­leş­me­nin terk edi­lip, sa­va­şı düş­ma­nın aya­ğı­na gö­tür­me­yi he­def­le­yen ön­le­yi­ci sal­dı­rı dok­tri­ni­ne da­ya­nan kav­ga­cı bir dış po­li­ti­ka ön­gör­mek­tey­di. Bu­nun ne­ti­ce­sin­de ön­ce Af­ga­nis­tan, son­ra Irak iş­gal edil­di. Özel­lik­le Irak’ın iş­ga­lin­de ABD’nin, Tür­ki­ye’nin ka­pı­la­rı­nı açıp Ame­ri­kan 4. Pi­ya­de Tü­me­ni’nin ku­zey­den Irak’a gir­me­si­ne im­kan ve­ril­me­si ta­le­bi, hü­kü­met de­ğil ama TBMM ta­ra­fın­dan red­de­dil­di. İk­ti­dar­da­ki ilk yı­lın­da ve ge­nel baş­ka­nı­nın ic­ra ma­ka­mın­da ol­ma­dı­ğı bir za­man­da AKP’yi zo­ra so­kan ve Ame­ri­kan şa­hin­le­ri­ni kız­dı­ran bir olay­dı bu.
So­ğuk Sa­vaş dö­ne­min­de iki Ame­ri­kan müt­te­fi­ği olan Tür­ki­ye ve İs­ra­il’in açık re­ka­bet alan­la­rı­nın or­ta­ya çık­ma­sı AKP dö­ne­mi­ne denk gel­di. Ku­zey Irak ve Kürt so­ru­nu Tür­ki­ye’nin İs­ra­il ve do­la­yı­sıy­la ABD ile iliş­ki­le­rin­de ya­şa­nan kri­zin en önem­li bo­yu­tu­nu oluş­tur­du. Bu an­lam­da So­ğuk Sa­vaş bo­yun­ca Türk-Ame­ri­kan iliş­ki­le­ri­ni Kıb­rıs so­ru­nu ger­gin­leş­ti­rir­ken; Irak Sa­va­şı’nı mü­tea­kip ger­gin­lik kay­na­ğı Kürt so­ru­nu ha­li­ne gel­di.
AKP dö­ne­mi bo­yun­ca İs­ra­il’le ya­şa­nan ger­gin­li­ğin ne­den­le­ri­ni bu par­ti­nin ide­olo­jik an­gaj­man­la­rın­da ara­mak son de­re­ce yan­lış ola­cak­tır. İs­ra­il’in Irak Kürt­le­ri yo­luy­la Or­ta­do­ğu’nun tam gö­be­ğin­de ken­di­si­ne bir üs el­de et­me po­li­ti­ka­sı, en ni­ha­ye­tin­de PKK üze­rin­den Tür­ki­ye’nin de ca­nı­nı yak­ma­ya baş­la­ma­sı, bu iki ül­ke­yi kar­şı kar­şı­ya ge­tir­di. So­ğuk Sa­vaş bo­yun­ca PKK’nın te­mel müt­te­fi­ki Sov­yet uy­du­su Arap dev­let­le­riy­ken; 1998 so­nun­da Su­ri­ye’nin bu nok­ta­da Tür­ki­ye ta­ra­fı­na geç­me­si ve PKK’nın Ku­zey Irak yo­luy­la lo­jis­tik des­tek bul­ma­sı Or­ta­do­ğu’nun ye­ni je­o-stra­te­jik ger­çek­le­riy­di. AKP dö­ne­mi bu kı­rıl­ma­nın ba­şı­na denk gel­di ve ge­tir­di­ği di­na­mizm­le kı­rıl­ma­ya ayak uy­du­ra­cak ham­le­le­ri ger­çek­leş­ti­re­bil­di. Bu nok­ta­da AKP’nin ide­olo­jik ar­ka ya­pı­sı de­ği­şim­de yar­dım­cı un­sur ol­du. Ay­rı­ca ABD ile Or­ta­do­ğu’da ya­şa­nan bu sı­kın­tı­la­rın baş­lı ba­şı­na bu ül­key­le çı­kar fark­lı­lık­la­rın­dan de­ğil, Ame­ri­kan dış po­li­ti­ka­sı­nın çok faz­la İs­ra­il’e en­deks­li ol­ma­sın­dan kay­nak­lan­dı­ğı­nı tes­pit et­mek ge­re­kir. Üs­te­lik, ABD için­de­ki İs­ra­il yan­lı­sı dü­şün­ce odak­la­rı ve bu­ra­lar­da ça­lı­şan Türk­le­rin mü­te­ma­di­yen Was­hing­ton’ı AKP aley­hi­ne kış­kırt­ma­sı da işin bir baş­ka bo­yu­tu. Tür­ki­ye ve AKP hü­kü­me­ti Or­ta­do­ğu’da da­ha den­ge­li ha­re­ket ede­bi­len bir Ame­ri­kan yö­ne­ti­mi ile da­ha so­run­suz ya da fark­lı so­run­la­ra sa­hip bir iş­bir­li­ği­ni sür­dü­re­bi­lir­di. Bu ko­nu­da De­mok­rat­la­rın ik­ti­da­ra gel­me­si du­ru­mun­da bir son­ra­ki dö­ne­min da­ha fark­lı ola­ca­ğı­nı dü­şü­ne­bi­li­riz. An­cak bu dö­nem­de de söz­de Er­me­ni soy­kı­rı­mı ko­nu­su­nun baş ağ­rıt­ma­ya de­vam ede­ce­ği mu­hak­kak.
Mev­cut bü­tün so­run­la­ra rağ­men AKP dö­ne­min­de ABD’yle iliş­ki­ler­de iyi bir kriz yö­ne­ti­mi or­ta­ya kon­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz. AKP, Türk dış po­li­ti­ka­sın­da İs­lam’ı bir kat­kı ola­rak dev­re­ye sok­mak­la ve Tür­ki­ye’nin kla­sik Ba­tı­cı an­la­yış­tan fark­lı ola­rak otan­tik me­de­ni­yet kim­li­ği­ni vur­gu­la­mak­la bir­lik­te, iki yüz­yıl­lık Ba­tı ek­sen­li dış po­li­ti­ka ge­le­ne­ğin­den de sap­ma­dı. Rus­ya ile ya­kın­laş­ma­ya rağ­men AKP dö­ne­min­de Av­ras­ya­cı­lık ya da İran ile ge­li­şen iliş­ki­le­re rağ­men İs­lam­cı­lık bir stra­te­ji ha­li­ne gel­me­di. Hü­kü­met, Or­ta­do­ğu ve Av­ru­pa’da­ki ham­le­le­ri­ni de ABD’ye al­ter­na­tif bir viz­yon ha­lin­de or­ta­ya koy­ma­dı. Kı­sa­ca­sı AKP dış po­li­ti­ka açı­lım­la­rın­da, ya­şa­nan ger­gin­lik­le­re rağ­men, Ame­ri­kan gü­dü­mün­de­ki ulus­la­ra­ra­sı sis­te­min da­hi­lin­de kal­dı. Za­ten sis­tem dı­şı­na çık­mak ku­rum­lar ara­sı bir it­ti­fa­ka da­ya­lı mil­li stra­te­ji de­ği­şik­li­ği ge­rek­ti­rir. Ay­rı­ca, böy­le bir ih­ti­mal ne ka­dar ca­zip gö­rü­nür­se gö­rün­sün, eko­no­mi­si dış ti­ca­re­te, dış bor­ca ve ulus­la­ra­ra­sı pa­ra ha­re­ket­le­ri­ne en­deks­li bir ül­ke ola­rak Tür­ki­ye’nin gü­cü ve kay­nak­la­rı bu­na ye­ter­li de­ğil­dir. Öte yan­da, ABD ve Ba­tı açı­sın­dan AKP tü­rü ılım­lı İs­lam­cı bir par­ti­nin ik­ti­da­rı­nın de­nen­miş ol­ma­sı da baş­lı ba­şı­na bir ka­zanç sa­yı­la­bi­lir. An­cak yi­ne ABD açı­sın­dan böy­le bir de­ne­yim an­cak Tür­ki­ye gi­bi de­mok­ra­tik ku­rum­sal si­gor­ta­la­rı her an dev­re­ye so­ku­la­bi­le­cek kon­trol­lü bir or­tam­da müm­kün ola­bi­lir­di.

Paylaş Tavsiye Et