Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
10. İstanbul Bienali’ne ‘iyimser’ bakmak
Ahmet Albayrak
TÜR­Kİ­YE’NİN dün­ya­da bel­ki de en çok ses ge­ti­ren ve ulus­la­ra­ra­sı ka­nal­la­rı iyi kul­la­nan ye­ga­ne önem­li sa­nat şö­le­ni­dir İs­tan­bul Bi­ena­li. İs­tan­bul’un bir kav­şak nok­ta­sı ve kül­tür baş­ken­ti ol­ma­sı, sa­nat için can da­ma­rı va­zi­fe­si gör­me­si, her şey­den önem­li­si kül­tü­rel açı­dan ce­re­yan­lı bir alan­da bu­lun­ma­sı, bi­ena­lin öne­mi­ni ar­tı­ran ka­ta­li­zör­ler ara­sın­da sa­yı­la­bi­lir. 10. Bie­nal, bi­zi, dün­ya­da olup bit­ti­ği­ni say­dı­ğı ol­gu­la­ra kar­şı iyim­ser ol­ma­ya, bir şey­ler yap­ma­ya ça­ğı­rı­yor. As­lın­da bu, bi­ena­lin bu se­ne­ki Çin­li kü­ra­tö­rü, Ho­u Han­ru’nun bi­ze öne­ri­si; “İm­kân­sız De­ğil, Üs­te­lik Ge­rek­li: Kü­re­sel Sa­vaş Ça­ğın­da İyim­ser­lik”. Ma­ni­fes­to­da iyim­ser ol­ma­ya da­vet edil­mek po­zi­tif bir re­ali­te sun­sa da iyim­ser ol­ma­nın ye­ri tam da bu­ra­sı mı, İs­tan­bul mu di­ye dü­şün­me­mek el­de de­ğil. 10. Bie­nal ken­di­ni deş­se de ve sert eleş­ti­ri­le­ri ba­rın­dır­sa da giz­li öz­ne­si Ba­tı­lı olan bir göz yi­ne ken­di­ni his­set­ti­ri­yor. Bu, öf­ke­li bi­çim­de bir gü­nah çı­kar­ma ola­bi­lir mi?
Ador­no’nun ka­pı ara­lı­ğın­dan bi­ze gös­ter­di­ği kül­tür en­düs­tri­siy­le bir­lik­te sar­ma­la­nan ço­ku­lus­lu ser­ma­ye­nin kül­tür üze­rin­de­ki du­ru­mu iro­nik. Du­ru­mun söz­de Üçün­cü Dün­ya’ya ak­ma­sıy­la kü­re­sel kül­tü­rün(!) ve sa­vaş­la­rın en­jek­te­si­ne ma­ruz kal­ma du­ru­mu, or­yan­ta­list iş­ti­gal­ler gös­ter­me­si açı­sın­dan yi­ne şa­şır­tı­cı de­ğil. Ba­tı­nın hiç­lik’e var­ma­yı amaç­la­yan ni­hi­lo gü­dü­sü, ya­ni mo­der­niz­mi ve iler­le­me­ci­li­ği, mo­del alın­dı­ğı As­ya ve Do­ğu’da bir tür­lü uy­gun ola­rak ye­ri­ne otur­tu­la­ma­dı. Şüp­he­li bir ok­si­den­tal­lik­le sür­dü­rül­dü­ğü de ol­du. Ço­ğu za­man bü­tün bir kül­tür Ba­tı’ya doğ­ru ka­ya­rak ye­ni bir olu­şu­ma ge­be kal­mak is­te­di. Bu­ra­da unu­tu­lan bir şey var­dı, öte­ki­nin(!) ana te­me­li hiç­lik gi­bi bir ni­hi­lo de­ğil, son­suz­luk­tu. Bu du­rum yep­ye­ni bir sen­te­ze, me­lez bir du­ru­ma yol aça­ma­dı­ğı gi­bi, ya­pı­lan her şey ve atı­lan her adım gi­bi kül­tür de sa­de­ce Ba­tı’ya öy­kün­me­den iba­ret kal­dı. Bu “ara­da kal­ma” ya da Ba­tı gö­züy­le “öte­ki­lik” du­ru­mu bi­ena­lin yi­ne de­ri de­ğiş­tir­miş ana oda­ğı. Han­ru; Üçün­cü Dün­ya Ül­ke­le­ri ile be­ra­ber Tür­ki­ye’ye çap­ra­şık ve an­la­şıl­ma­mış bir mo­der­nizm san­cı­sı­nın ver­di­ği tah­ri­bat­lar­dan söz edi­yor ve ye­ni bir mo­der­nizm icat et­me ça­ba­sı içe­ri­sin­de. Tür­ki­ye’nin Ba­tı­lı ol­ma­yan ilk mo­dern cum­hu­ri­yet­ler­den ve ge­li­şen dün­ya­nın ki­lit oyun­cu­la­rın­dan bi­ri ol­ma­sı­na rağ­men ra­di­kal, çar­pı­cı ve et­ki uyan­dı­ran va­ka­la­rı ve da­yat­ma­la­rı ba­rın­dır­dı­ğı gö­rü­şü­nü de te­me­le alı­yor. Han­ru iş­te bu nok­ta­da ye­ni bir mo­der­nizm pro­je­si­nin ge­rek­li ol­du­ğu­nu ve ça­ba sar­fet­mek ge­rek­ti­ği­ni söy­lü­yor, kü­re­sel pro­je­ler­den 3. Dün­ya’dan dem vu­ru­yor, ba­zen ça­tı­yor. Ye­ni ve yi­ne bir ni­hi­lo di­ye­bi­le­ce­ği­miz bu du­rum, ce­re­ya­nı kuv­vet­li olan çok kül­tür­lü böl­ge­le­rin, kül­tür te­me­li­nin “son­suz­luk” üs­tün­den yü­rü­me­siy­le çe­li­şi­yor. Ya­pı­lan far­kın­da­sız giz­li öz­ne­li öne­ri, ka­nım­ca bu yüz­den Han­ru’nun tek­li­fi­ni ka­muf­le edil­miş bir aç­ma­za ulaş­tı­rı­yor. Her ne ka­dar aç­maz­la­ra, be­lir­gin sen­drom­la­ra ula­şıl­sa da 10. Bi­ena­lin ol­duk­ça et­ki­siz olan 9. Bi­ena­le kı­yas­la, kent­le ya­pı ola­rak da­ha iyi bü­tün­leş­mek is­te­di­ği, Ana­do­lu ya­ka­sı­na el at­tı­ğı, ge­ce­le­ri de ge­zen bir can­lı­lık içe­ri­sin­de ol­du­ğu söy­le­ne­bi­lir.
Bi­ena­lin en et­ki­li iş­le­ri ara­sın­da, AES+F gru­bu­nun An­tre­po No:3’te­ki Son Ayak­lan­ma ad­lı fo­toğ­ra­fı yer alı­yor. Sa­nal ve ger­çek dün­ya ara­sın­da­ki sı­nır­la­rın, be­den trav­ma­to­lo­ji­siy­le kim­lik­siz ve ifa­de­siz ço­cuk­lar üze­rin­den yü­rü­dü­ğü, vi­de­o oyun­la­rı­nı da işin içi­ne ka­tan, son de­re­ce po­li­tik ve si­ya­si içe­rik ba­rın­dı­ran bir iş ola­rak gö­ze çar­pı­yor. Bir çe­şit dün­ya­nın so­nu olan ça­lış­ma­da, ah­lak de­for­mas­yo­nu, öte­ki, kö­le-efen­di, kur­ban, et­ni­si­te do­lu ide­olo­jik ve fan­tas­tik ye­ni bir dün­ya ta­sav­vu­ru bu­lu­nu­yor. Tek­nik hâ­ki­mi­yet ve ya­ra­tı­cı­lık ise Bor­ria­ud’un bah­set­ti­ği sa­nat­çı­nın mut­fa­ğın­da­ki de­ği­şi­mi göz­ler önü­ne se­ri­yor. Sa­nat­çı ar­tık ge­le­nek­sel ola­rak ya­rat­mı­yor, ha­li­ha­zır­da olan form­la­rı bir ara­ya ge­ti­ri­yor, prog­ram­lı­yor, kod­lu­yor. Ivan Gru­ba­nov’un (An­tre­po 3) de­sen­le­ri ise çiz­gi ve de­se­nin çağ­daş sa­nat için an­la­tım ola­nak­la­rı­nın ne ka­dar ge­niş ol­du­ğu­nun çok iyi bir ör­ne­ği. Slo­bo­dan Mi­lo­se­viç’in du­ruş­ma­la­rı­na ka­tı­lan sa­nat­çı­nın bu de­sen­le­ri, du­ruş­ma­lar­da yap­tı­ğı 160’tan faz­la tü­ken­mez ve mü­rek­kep­li ka­lem­den olu­şan rit­mik, şa­şır­tı­cı de­re­ce­de mi­ni­mal ve ifa­de­le­ri son de­re­ce güç­lü olan bir se­ri. Ben­zer bir ör­ne­ği, Yan Pei Ming’in ça­lış­ma­sın­da gö­rü­yo­ruz. Dün­ya Ça­pı’ndan Ulus­la­ra­ra­sı’na (An­tre­po 3), la­vi-su­lu­bo­ya gi­bi pra­tik sa­nat­sal tek­nik­ler­le üre­ti­len sos­yo-po­li­tik bir por­tre di­zi­si. Sa­nat­çı, BM’nin ku­ru­lu­şun­dan bu ya­na ge­nel sek­re­ter­lik gö­re­vi­ni üst­le­nen se­kiz ki­şi­yi, dün­ya­nın fark­lı böl­ge­le­rin­den ço­cuk por­tre­le­riy­le be­ra­ber kul­la­na­rak bir diz­ge oluş­tu­ru­yor. Di­zi, mağ­du­ri­yet ve kim­lik, si­ya­si he­ge­mon­ya ve dü­zen­siz­lik açı­sın­dan eleş­ti­rel ve kul­la­nı­lan tek­nik sa­ye­sin­de ol­duk­ça dra­ma­tik. Na­san Tur’un dü­zen­le­me­si, (An­tre­po 3) Ba­ude­lai­re’in gez­gin ti­pi­ni (fla­ne­ur) ha­yat­la bu­luş­tur­ma­sı ola­rak ni­te­len­di­ri­le­bi­lir. Sırt Çan­ta­la­rı, her tür­lü nes­ne­nin, ses sis­te­mi­nin, ey­lem mal­ze­me­le­ri­nin, mut­fak eş­ya­la­rı­nın kı­sa­ca yer­siz yurt­suz ve kim­lik­siz ola­rak, sı­ra dı­şı ve iyi ya­şa­mak için ne var­sa ba­rın­dı­ran mo­bil bir ya­şam ve ey­lem üni­te­si. Ye­ni-med­ya ala­nın­da et­ki­le­yi­ci ça­lış­ma­lar­dan bi­ri, Ca­o Fe­i’nin RMB şeh­ri. Bu si­mü­las­yon kent, uça­rı, hoş ve oyun ale­mi bi­çi­min­de ol­ma­sı­na kar­şın içe­rik ola­rak ol­duk­ça kao­tik ve şi­zof­re­nik bir ya­pı­ya sa­hip. Ma­o hey­kel­le­ri­nin yüz­dü­ğü ok­ya­nus, Şan­ghay’da­ki Ori­en­tal Pe­arl TV Ku­le­si, yo­ğun ko­mü­nizm ve sos­ya­lizm sem­bol­le­ri, ta­pı­nak­lar ve gö­ğün te­pe­sin­de­ki sü­per­mar­ket­ler, ka­na­li­zas­yon ve gü­nü­müz Çin’inin is­kan so­run­la­rı bu tat­lı gös­te­ri­yi as­lın­da med­ya­tik, si­ya­si ve kü­re­sel bir çöp­lük­ten olu­şan sor­gu tah­ta­sı ha­li­ne ge­ti­ri­yor. Ay­nı za­man­da çiz­gi­nin kul­la­nı­mı, sa­nat­çı­nın coğ­raf­ya­sıy­la ne ka­dar per­çin­li ve iç­ten ol­du­ğu­nun da gös­ter­ge­si ola­rak, ço­ğul bir es­te­tik de­ne­yi­mi ya­şa­tı­yor bi­ze. Post­pro­dük­tif bir üre­tim bi­çi­mi ba­rın­dı­ran ve ya­şam pra­tik­le­ri­ne da­ir vu­ru­cu­lu­ğuy­la öne çı­kan et­ki­li iş­ler­den bi­ri Nancy Da­ven­port’a ait. Haf­ta So­nu Kam­pus (AKM), du­ra­ğan kad­raj­lar­dan oluş­tu­rul­muş bir ani­mas­yon. Po­lis­ler, tek tip­leş­miş öğ­re­tim üye­le­ri ve öğ­ren­ci­le­rin bi­ze doğ­ru bak­tı­ğı, do­nuk ve gam­sız bir plan yer alı­yor. Ar­ka plan­da ise ka­za­lar ve en­kaz­lar, fi­gür­le­re kar­şıt ola­rak ölü nes­ne ol­ma­la­rı­na rağ­men kı­pır­tı­la­rı ve ışık­la­rı ile zıt ama renk­li bir ha­yat su­nu­yor­lar. Fi­gür­ler ade­ta bi­rer ta­nık gi­bi di­ki­li­yor­lar. Bu zıt­lık ve ka­os, bir üni­ver­si­te­nin gi­ri­şi bo­yun­ca ge­çi­yor.
10 gün­de 25.467 ki­şi­nin gez­di­ği et­kin­lik, iki­lem­le­ri ba­rın­dı­rı­yor ol­sa da ger­çek­ten ata­ğa geç­miş du­rum­da. Sa­o Pao­lo Bi­ena­li’ni 3 mil­yo­na ya­kın in­sa­nın iz­le­di­ği göz önü­ne alın­dı­ğın­da gü­nü­müz­de sa­na­tın ve kül­tü­rün öne­mi­ni, dün­ya üze­rin­de­ki pra­ti­ği­ni, di­sip­lin­le­ra­ra­sı­lı­ğını, kı­sa­ca dün­ya­nın du­ru­mu­nu kav­ra­mış olu­yo­ruz. Yan­lış ve­ya doğ­ru, gü­zel ve­ya çir­kin, hak­lı ve­ya hak­sız ol­sun ye­ni dün­ya dü­zen­le­ri giz­li öz­ne­li ola­rak kül­tür ve sa­nat üze­rin­den çok et­ki­li bi­çim­de yü­rü­yor ve me­lez bir du­ru­ma işa­ret edi­yor. Ko­nuş­mak­tan faz­la­sı ge­re­ki­yor.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Ahmet Albayrak