Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
BM’nin kaderi ABD’nin kaderine bağlı
Bedri Gencer
CEN­NET­TEN dün­ya­ya sür­gün edi­len in­sa­nın yer­yü­zün­de­ki as­lî du­ru­mu sa­vaş­la tem­yiz edi­le­bi­lir. Bu yüz­den Karl Jas­pers’in de­yi­miy­le mih­ver çağ­da ge­len bü­tün bü­yük din ve top­lu­luk­la­rın he­de­fi, koz­mo­po­li­ta­nizm de­nen ev­ren­sel bir dü­zen an­la­yı­şıy­la yer­yü­zün­de ba­rı­şı kur­mak­tır. Ge­nel ola­rak din­ler, bu ba­rış uğ­ru­na sa­va­şı “hak­lı sa­vaş” ola­rak ad­lan­dır­mış­tır. Bu yol­da ön­ce iç­sel, son­ra dış­sal bir mü­ca­de­le ve­ren din­ler, ken­di iç­le­rin­de ‘doğ­ru’ ka­bul edi­len bir kim­lik ge­liş­tir­dik­ten son­ra bu­nu yer­yü­zü­ne hâ­kim kıl­ma­ya ça­lış­mış­lar­dır. İs­lam dün­ya­sı­na kar­şı Haç­lı Se­fer­le­ri ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi, Hı­ris­ti­yan­lı­ğın ted­ri­ci yoz­laş­ma­sı so­nu­cu Ba­tı’da öcü po­li­ti­ka­sıy­la dış­sal öte­ki­ne kar­şı iç­sel bir Ka­to­lik kim­lik ge­liş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­dı. An­cak Re­for­mas­yon’dan son­ra kı­zı­şan din sa­vaş­la­rı, Av­ru­pa’yı ade­ta ce­hen­ne­me çe­vir­di. Ün­lü 30 yıl din sa­vaş­la­rı­nın ar­ka­sın­dan 1648’de ge­len Vest­fal­ya Ant­laş­ma­sı ise bu sü­re­ce bir nok­ta koy­du. Rö­ne­sans fi­lo­zo­fu Mac­hi­avel­li ile ah­lak­tan ay­rış­ma­ya baş­la­yan po­li­ti­ka, Vest­fal­ya ile ke­sin ola­rak din­den de ay­rış­tı. Hı­ris­ti­yan­lık ta­ra­fın­dan bir­leş­ti­ri­len bir Av­ru­pa ye­ri­ne, ba­ğım­sız Av­ru­pa dev­let­le­ri sis­te­mi­ne ze­min ha­zır­la­yan bu ant­laş­ma, di­nî­den se­kü­le­re, Or­ta­çağ’dan mo­dern za­man­la­ra ge­çiş­te dö­nüm nok­ta­sı ol­du.
Böy­le­ce ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­nın din­den ay­rış­ma­sıy­la koz­mo­po­li­ta­nizm idea­li de se­kü­ler­leş­mek zo­run­da kal­dı. Ko­lek­tif kim­lik­le­rin kay­na­ğı ola­rak di­nin ye­ri­ne me­de­ni­yet kav­ra­mı­nın geç­me­si so­nu­cu 1798’de Na­po­le­on’un Mı­sır’a se­fe­rin­de ol­du­ğu gi­bi ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­da ge­le­nek­sel Hı­ris­ti­yan­laş­tır­ma mis­yo­nu­nun ye­ri­ni me­de­ni­leş­tir­me mis­yo­nu al­dı. Bir za­man­lar Os­man­lı ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi ta­ri­hin her dö­ne­min­de dün­ya po­li­ti­ka­sı­na hük­me­den sü­per güç­ler ol­du. As­ke­rî ve si­ya­si açı­dan li­der­lik, ah­la­ki li­der­li­ğe de ze­min ha­zır­la­dı. Li­der ül­ke, gü­cü­nü meş­ru­laş­tır­mak için ulus­la­ra­ra­sı are­na­da bağ­la­yı­cı­lık ka­za­na­cak ku­ral ve de­ğer­le­ri de be­lir­le­me in­hi­sa­rı­nı el­de ede­rek ulus­la­ra­ra­sı ka­mu­oyun­da meş­ru­iye­tin öl­çü­tü­nü be­lir­le­yen gü­cü­nü de sü­rek­li­leş­tir­miş ol­du. Ba­tı’da Vest­fal­ya son­ra­sı dö­nem­de di­nin ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­dan ay­rış­ma­sı­na pa­ra­lel ola­rak di­nî/ah­la­ki ide­al­le­ri ger­çek­leş­tir­me­nin ana ara­cı ola­rak hu­kuk da din­den ay­rı­la­rak se­kü­ler­leş­ti; se­kü­ler­le­şen ta­bi­i hu­kuk kav­ra­mı­na bağ­lı ola­rak ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk kav­ra­mı doğ­du. Ba­tı, vah­ye­dil­miş di­ne da­ya­lı hak ve ada­let gi­bi ni­hai de­ğer­le­ri kay­be­din­ce, Max We­ber’in de­yi­miy­le meş­ru­iye­tin ye­ri­ne ak­li­ye­ti ge­çir­di; böy­le­ce hak­kı güç­le des­tek­le­me ye­ri­ne ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk yo­luy­la doğ­ru­dan gü­cü, gü­ce da­ya­lı bir dü­ze­ni hak­lı­laş­tır­ma­ya ça­lış­tı. Se­kü­ler­le­şen ta­bi­i ve ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk kav­ra­mı­na pa­ra­lel ola­rak sos­yal Dar­wi­nizm de, “en uy­gu­nu­nun ha­yat­ta kal­ma­sı” il­ke­sin­de ol­du­ğu gi­bi, ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­da gü­cü İn­gi­liz em­per­ya­liz­mi­ni meş­ru­laş­tır­ma­ya ya­ra­dı. Bu doğ­rul­tu­da Mac­hi­avel­li’den Hu­go Gro­ti­us, Em­me­rich de Vat­tel, Char­les Dar­win, Her­bert Spen­cer, Hans Mor­gent­ha­u’ya ka­dar bü­tün Ba­tı­lı dü­şü­nür­le­rin, ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­da gü­cü meş­ru­laş­tır­ma­ya yö­ne­lik rea­liz­min ge­li­şi­mi­ne kat­kı­da bu­lun­du­ğu göz­le­ne­bi­lir.
Se­kü­ler­le­şen ta­bii ve ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk ya­nın­da örf kav­ra­mı da Av­ru­pa’da­ki ege­men ulus­la­ra­ra­sı gü­cü meş­ru­laş­tır­ma­ya ya­ra­dı. Ge­le­nek­sel ola­rak ulu­sal hu­kuk gi­bi ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk de­nen şey de ör­fi ku­ral­la­ra da­ya­nır. Bu, mo­dern çağ­da ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk adıy­la ege­men güç ta­ra­fın­dan be­lir­le­nen “oyu­nun ku­ral­la­rı”na dö­nüş­tü. Ege­men güç, oyu­nun ku­ral­la­rı­nı be­lir­le­di­ği gi­bi ge­rek­ti­ğin­de de­ğiş­ti­re­bi­lir, her­ke­si oyu­nun ku­ral­la­rı­na uy­gun dav­ran­ma­ya zor­la­ya­bi­lir. Bu bağ­lam­da, Ba­tı’da 1648 Vest­fal­ya Ant­laş­ma­sı ve 1815 Av­ru­pa Ahen­gi, bir ta­raf­tan po­li­tik güç den­ge­si oluş­tur­ma­ya, di­ğer ta­raf­tan bu güç den­ge­si­ni meş­ru­laş­tı­ra­cak bir nor­ma­tif sis­tem kur­ma­ya ça­lış­tı. Bu sü­reç­te ger­çek bir sü­per gü­cün ol­ma­dı­ğı, İn­gil­te­re’nin bir sü­per güç­ten zi­ya­de Kı­ta Av­ru­pa­sı güç­ler den­ge­si sis­te­min­de den­ge­nin den­ge­le­yi­ci­si, ya­ni jo­ker güç ro­lü­nü oy­na­dı­ğı göz­le­ne­bi­lir.
1. Dün­ya Sa­va­şı, dün­ya ça­pın­da bir he­sap­laş­ma an­la­mı­na ge­li­yor­du. Şark Me­se­le­si’nin baş kur­ba­nı Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun çö­zül­me­si­ni ge­ti­ren bu sü­reç, ay­nı za­man­da Kı­ta Av­ru­pa­sı dı­şın­da iki Ba­tı­lı ül­ke İn­gil­te­re ve Ame­ri­ka’nın dün­ya ça­pın­da güç­ler ola­rak do­ğu­şu­na ta­nık ol­du. Dün­ya ve Av­ru­pa ça­pın­da ye­rin­den oy­na­yan den­ge­ler, Wo­od­row Wil­son’ın idea­list, li­be­ral ulus­la­ra­ra­sı­cı­lık il­ke­le­ri doğ­rul­tu­sun­da ku­ru­lan Mil­let­ler Ce­mi­ye­ti’nin iş­ler­li­ği­ne im­kân ver­me­di. İtal­ya ve Al­man­ya baş­ta ol­mak üze­re, fa­şiz­min yük­se­li­şe geç­ti­ği Av­ru­pa ken­di için­de he­sap­laş­ma­sı­nı ta­mam­la­ya­ma­dı. Av­ru­pa’nın ken­di için­de he­sap­laş­ma­sı­nı ifa­de eden 2. Dün­ya Sa­va­şı’ndan son­ra Kı­ta Av­ru­pa­sı dı­şın­da, Ba­tı­lı iki güç, ABD ve SSCB’nin be­lir­le­di­ği iki-ku­tup­lu bir dün­ya doğ­du; da­ha doğ­ru­su esas be­lir­le­yi­ci güç ABD ve bu­na kar­şı SSCB ola­rak. BM, 2. Dün­ya Sa­va­şı’nın ardından Ame­ri­kan he­ge­mon­ya­sı­nın ese­ri ola­rak or­ta­ya çık­tı. Gü­ven­lik Kon­se­yi’nde­ki ve­to­lar, ge­nel sek­re­ter­le­rin se­çi­min­de­ki ağır­lık, sek­re­ter­lik­te­ki anah­tar po­zis­yon­lar ve ge­nel ağır­lık­lı tem­sil, ço­ğun­luk­la Ba­tı Av­ru­pa ve La­tin Ame­ri­ka ül­ke­le­rin­den olu­şan Ge­nel Ku­rul’da oran­tı­sız tem­sil ve ta­bii fi­nans­man gü­cü sa­ye­sin­de BM, te­mel­de Ame­ri­kan he­def­le­ri­ni ta­ki­bin ara­cı ha­li­ne gel­di.
Bel­ki de ta­rih­te da­ha ön­ce baş­ka hiç­bir sü­per güç, bu şe­kil­de gü­cü­nü meş­ru­laş­tır­ma­nın ku­rum­sal ara­cı­nı bu­la­bil­miş de­ğil­di. Bu­nun­la bir­lik­te 5 dai­mi üye­den (ABD, İn­gil­te­re, Fran­sa, SSCB ve Çin) olu­şan BM Gü­ven­lik Kon­se­yi’nde­ki den­ge­ler, özel­lik­le Var­şo­va Pak­tı’nın li­der­li­ği­ni ya­pan SSCB’nin ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka­da­ki ağır­lı­ğı BM’de­ki Ame­ri­kan he­ge­mon­ya­sı­nı bir neb­ze ol­sun azalt­tı. An­cak iki-ku­tup­lu dü­ze­nin so­nu­nu ge­ti­ren So­ğuk Sa­vaş son­ra­sı dün­ya­da BM, tek sü­per güç ola­rak ka­lan Ame­ri­ka’nın ilan et­ti­ği Ye­ni Dün­ya Dü­ze­ni’ni ger­çek­leş­tir­me­nin ara­cı­na dö­nüş­tü. Bu sü­reç­te BM’nin po­li­tik ve eko­no­mik ola­rak Ame­ri­ka’ya ba­ğım­lı­lı­ğı be­lir­gin­leş­ti. Özel­lik­le Bos­na Sa­va­şı, AB ve BM’nin Ame­ri­kan ira­de­sin­den ba­ğım­sız ha­re­ket et­me ka­bi­li­ye­tin­den yok­sun ol­du­ğu­nu göz­ler önü­ne ser­di. Ba­rış gü­cü ope­ras­yon­la­rı­nın ma­li kay­na­ğı açı­sın­dan BM’nin Ame­ri­ka’ya ba­ğım­lı­lı­ğı gö­rül­dü. Ame­ri­ka, Gü­ven­lik Kon­se­yi’nde Lüb­nan’a aç­tı­ğı sa­vaş yü­zün­den İs­ra­il’in aley­hi­ne ka­rar alın­ma­sı­nı en­gel­le­di. İran Cum­hur­baş­ka­nı Ah­me­di­ne­jad’ın, ka­rar­gâ­hı New York’ta bu­lu­nan BM’ye an­cak ABD’den vi­ze ala­rak ka­tıl­ma im­kâ­nı­na sa­hip ol­ma­sı, ne­re­dey­se BM-ABD öz­deş­li­ği­ni gös­te­ren iro­nik bir ör­nek.
Gü­nü­müz­de BM’nin ka­de­ri, ABD’nin ka­de­ri­ne bağ­lı; ABD as­ke­rî, si­ya­si, eko­no­mik ve el­bet­te mo­ral gü­cü­nü kay­bet­tik­çe, BM de gü­cü­nü ve iş­le­vi­ni kay­be­de­cek gi­bi gö­rü­nü­yor. Ya­pay ide­olo­jik ku­tup­laş­ma­la­ra son ve­ren So­ğuk Sa­vaş son­ra­sı dün­ya­da bir yan­dan po­li­tik ve et­nik par­ça­lan­ma, di­ğer yan­dan eko­no­mik bü­tün­leş­me ara­yış­la­rı hız­lan­dı. Bu yüz­den esas he­de­fin, po­li­tik ada­le­tin alt­ya­pı­sı­nı oluş­tu­ran eko­no­mik ada­let ve re­fah ol­du­ğu an­la­şıl­dı. Ger­çek ba­rış, BM gi­bi ma­ni­pü­las­yo­na açık ulus­la­ra­ra­sı po­li­tik ku­rum­lar ara­cı­lı­ğıy­la de­ğil, kü­re­sel sos­yal ada­le­ti sağ­la­ya­cak ulus­la­ra­ra­sı eko­no­mik bü­tün­leş­me ku­rum­la­rı ara­cı­lı­ğıy­la sağ­la­na­cak­tır.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Bedri Gencer