Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Bu ülkenin soylusu
Kemal Sayar
Vİ­ZİT bit­ti­ğin­de din­le­di­ği­miz hi­kâ­ye­le­rin ağır­lı­ğı omuz­la­rı­mı­za çök­müş­tü. “Vi­zi­ti­miz yi­ne ga­ze­te­le­rin üçün­cü say­fa ha­ber­le­rin­den bir de­met gi­biy­di” de­dim. Genç in­san­la­rın yat­tı­ğı bu kli­nik­te, top­lu­mun en di­bin­de yer alan­la­rın öy­kü­le­ri­ni din­li­yor­duk; ha­yır, din­le­yip ge­çe­mi­yor­duk, on­la­rın tra­je­di­si ba­zen ru­hu­mu­za çö­rek­le­nip ka­lı­yor­du. Mülk­süz­le­rin hi­kâ­ye­le­ri, kur­ban­lı­ğın en ko­yu kı­vam­lı ka­nın­dan ya­zı­lı­yor­du, “çü­rü­yen bir şey­ler var kral­lı­ğı­mız­da!” di­ye fı­sıl­da­yan bir ses­le, ses­siz­li­ğin se­siy­le. Yal­nız psi­ki­yat­ri kli­nik­le­rin­de, ka­ra­kol­lar­da, ye­tiş­tir­me yurt­la­rın­da, ce­za­ev­le­rin­de işi­ti­len bir ses­le.
On­la­rı, o genç­le­ri din­le­mek be­nim için bu ül­ke­ye do­kun­mak de­mek­tir. Bu ül­ke­de te­le­viz­yon di­zi­le­rin­den, şar­kı klip­le­rin­den, gel­geç şöh­ret­ler­den öte­de baş­ka bir ha­yat var­dır. Ba­zen hü­zün­lü bi­tiş­ler, ba­zen ümit­li baş­lan­gıç­lar, ba­zen de taş­kın bir ne­şe giz­le­yen hi­kâ­ye­ler. An­cak bu genç­ler­den öğ­ren­di­ğim bir şey, İs­tan­bul’un yok­sul ma­hal­le­le­rin­de büs­bü­tün hu­zur­suz bir ye­ni genç­li­ğin ye­tiş­mek­te ol­du­ğu­dur. Hap kul­la­nan, ken­di­si­ni ke­sen, oku­la git­mek is­te­me­yen, kı­sa yol­dan ha­ya­ta atıl­mak is­te­yen ve ha­yat­la il­gi­li, için­de bol ka­zanç ve ik­ti­da­rın ol­du­ğu ko­ca­man düş­ler ku­ran genç­ler. Ke­na­rın­dan bi­tiş­me­ye ça­lış­tı­ğı top­lu­ma kar­şı hınç duy­gu­la­rıy­la do­lu, ba­ba­la­rı­nın yok­sul­lu­ğun­dan duy­duk­la­rı öf­ke­yi, bir ateş gi­bi iç­le­rin­de gez­di­ren ço­cuk­lar. “Be­ni kim­se sev­me­ye­cek” kor­ku­suy­la her ye­re sal­dı­ran, her in­san­dan, her top­lu­luk­tan bir sev­gi kı­rın­tı­sı dev­şir­me­ye ça­lı­şan, yok­sul­lu­ğun yırt­tı­ğı ai­le­le­rin ele avu­ca sığ­maz oğ­lan ve kız­la­rı.
Ru­hun en güç­lü ih­ti­yaç­la­rın­dan bi­ri­si bir top­lu­luk ih­ti­ya­cı­dır. Ruh bağ­lan­mak için can atar; fark­lı ki­şi­lik­ler, ya­kın­lık ve bi­ri­cik­lik için can atar. Ru­hun ara­dı­ğı yek­pa­re­lik ve ben­zer­lik de­ğil, top­lum­da za­ten var olan renk­li­lik ve çe­şit­li­lik­tir. Bir ke­le­bek gi­bi han­gi çi­çek­ler­le bu­lu­şup han­gi renk­le baş­tan çı­ka­ca­ğı­nı seç­mek is­ter. Var ol­mak, sır­tı­nı öte­ki­ne yas­la­ya­bil­mek­tir.
Mi­to­lo­ji­ler pek çok kül­tür­de or­tak bir hi­kâ­ye an­la­tır: Ebe­veyn­le­ri ta­ra­fın­dan terk edi­len özel ço­cuk vah­şi do­ğa­da ve­ya ko­ru­yu­cu an­ne ba­ba elin­de bü­yür, pek de mer­ha­met ve şef­kat gör­mez. Ka­der, za­man ve şart­la­ra acı­ma­sız­ca ma­ruz ka­lır. Fa­kat bu ma­ruz ka­lış, onu ye­ni ve da­ha güç­lü bir in­san kı­lar. Ha­ya­ta ma­ruz kal­mak he­pi­miz için bir teh­dit ve bir fır­sat­tır. Çok in­ci­ne­bi­lir ol­du­ğu­mu­zu his­set­ti­ği­miz an­lar, ha­yat­ta ye­ni bir ro­le ge­çe­bi­le­ce­ği­miz fır­sat an­la­rı­dır ay­nı za­man­da. Ço­cuk en sa­vun­ma­sız gö­rün­dü­ğü an­lar­dan bir kuv­vet duy­gu­suy­la sıy­rı­la­bi­lir. Gü­nü­mü­zün ço­cuk­la­rı ba­na mi­to­lo­ji­ler­de­ki hi­kâ­ye­yi ha­tır­la­tı­yor: An­ne ba­ba­la­rı­nın pek de far­kı­na var­ma­dan ‘can­gıl’a sal­dık­la­rı, ha­ya­tın vah­şi do­ğa­sıy­la ruh ter­bi­ye­le­ri­ni alan bir ku­şak ye­ti­şi­yor. Bu ter­bi­ye on­la­rı bel­ki da­ha da­ya­nık­lı kı­lı­yor; ama hiç kim­se­ye min­net duy­ma­yan, hiç­bir yer­de din­le­nip hu­zur bul­ma­yan genç­ler, ken­di­le­ri­ni yal­nız­ca öf­ke­le­riy­le var edi­yor­lar. Öte­ki­ne duy­du­ğu öf­ke­yi sı­nıf ar­ka­da­şı­nın kal­bi­ne sap­la­dı­ğı han­çer­le gös­te­ri­yor; ken­di­si­ne duy­du­ğu öf­ke­yi ise, yi­ne­le­nen in­ti­har gi­ri­şim­le­ri ve vü­cu­du­na aç­tı­ğı ji­let ya­ra­la­rıy­la...
Bir top­lum­sal se­fer­ber­lik öne­ri­yo­rum. Ka­na­at ön­de­ri sa­yı­lan ki­şi­le­rin, med­ya şöh­ret­le­ri­nin, ce­mi­yet say­fa­sı ge­dik­li­le­ri­nin, ken­di­le­ri­ni gö­rü­nür kı­lan isim­siz ka­la­ba­lı­ğa öde­me­le­ri ge­re­ken bir borç ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. Genç­le­rin ol­du­ğu her ye­re git­me­li, on­la­rı hap­la­rın koy­nun­dan al­mak için ça­ba har­ca­ma­lı, el­le­rin­de­ki ji­let­le­ri çe­kip al­ma­lı, on­la­ra umut do­lu me­saj­lar ulaş­tır­ma­lı­lar. Dev­let de­nen o bü­yük or­ga­niz­ma, “genç­le­ri ha­yat­tan so­ğut­mak” cü­rü­mü­ne kar­şı te­tik­te ol­ma­lı.
Top­lum­ca bir umut se­fer­ber­li­ği­ne ih­ti­ya­cı­mız var. Bak­sa­nı­za, kor­ku ta­cir­le­ri yi­ne iş­ba­şın­da, dur­ma­dan kor­ku ve kas­vet ha­va­sı ya­yı­yor­lar or­ta­lı­ğa. İs­tan­bul’un ve di­ğer bü­yük şe­hir­le­rin ümit­siz­lik­le ze­hir­len­miş ye­ni ço­cuk­la­rı­na söy­le­ye­cek bir sö­zü­müz, on­lar­la pay­la­şa­cak bir dü­şü­müz ol­ma­lı. Di­ğe­ri­ni gör­mez­den ge­le­rek, onun ıs­tı­ra­bı­nı yok sa­ya­rak, da­ra­cık evi­ne is­ti­nat du­var­la­rıy­la sal­dı­ra­rak var ola­ma­yız. Eğ­len­di­ği­miz, yi­yip iç­ti­ği­miz me­kân­lar, bin­di­ği­miz ara­ba­lar, ta­kın­dı­ğı­mız mü­cev­her­ler bi­zi soy­lu kıl­maz. Soy­lu­luk, öte­ki­ni işi­te­bil­mek­ten ya­pıl­ma bir mü­cev­her­dir. Soy­lu­lar, kalp­le­ri­ni bir mü­cev­her gi­bi ta­şı­yan ve kalp­le­riy­le dü­şü­nen in­san­lar­dır. Bu ül­ke­nin en soy­lu in­san­la­rı, di­ğer­le­ri­nin acı­sı­nı en çok için­de his­se­den­ler­dir.

Paylaş Tavsiye Et