Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Türkiye’nin kimliği-II
İbrahim Kalın
GE­ÇEN ya­zı­da kim­lik me­se­le­si­nin ay­nı za­man­da bir var­lık ve de­ğer me­se­le­si ol­du­ğu­nu ve “Ben ki­mim?” so­ru­su­nu et­nik te­mel­de ce­vap­la­ma­nın, bu me­se­le­yi göz ar­dı et­mek an­la­mı­na gel­di­ği­ni ifa­de et­miş­tik. Mo­dern mil­li­yet­çi­lik­le­rin et­nik ve ulu­sal kim­lik­le­ri bir dün­ya gö­rü­şü ola­rak va­zet­me gay­re­ti, “ye­ni ulus­lar ya­rat­ma” pro­je­si­nin önem­li bir par­ça­sı ola­rak hâ­lâ de­vam edi­yor. En ge­niş ma­na­da din ile mil­le­tin mo­dern dö­nem­de kar­şı kar­şı­ya gel­me­si ve in­san­la­rın bun­lar ara­sın­da bir se­çim yap­ma­ya zor­lan­ma­sı, et­no-se­kü­ler mil­li­yet­çi­li­ğin ti­pik so­nuç­la­rın­dan bi­ri. Türk­lük, Al­man­lık, Rus­luk ya­hut Kürt­lü­ğün müs­ta­kil dün­ya gö­rüş­le­ri ola­rak ye­ni­den kur­gu­lan­ma­sı, ye­ni ta­rih mit­le­ri­nin üre­til­me­si­ni de zo­run­lu kı­lı­yor. Kim­lik si­ya­se­ti, bu sü­re­cin en san­cı­lı ne­ti­ce­le­rin­den bi­ri.
Tür­ki­ye’de­ki kim­lik tar­tış­ma­la­rı­nın kim­lik si­ya­se­ti üze­rin­den ya­pı­lı­yor ol­ma­sı, so­ru­nu çöz­mü­yor; de­rin­leş­ti­ri­yor. Çün­kü kim­lik si­ya­se­ti, ku­şa­tı­cı ve ku­cak­la­yı­cı bir çer­çe­ve sun­mak­tan uzak. Et­no-se­kü­ler te­mel­li kim­lik­ler, or­tak iyi­nin in­şa­sı­na kat­kı sağ­la­ya­cak araç­lar ol­mak­tan çı­kı­yor, et­nik ve si­ya­sî ça­tış­ma­nın ak­tör­le­ri ha­li­ne ge­li­yor. Tür­ki­ye’de ne­o-mil­li­yet­çi­lik ve ulu­sal­cı­lık ola­rak or­ta­ya çı­kan ye­ni mil­li­yet­çi­lik tür­le­ri de bu kim­lik si­ya­se­tin­den bes­le­ni­yor. Tür­ki­ye’de­ki in­san­la­rın Türk, Kürt, Çer­kez, vs. kim­lik­le­ri­ni va­ro­luş­sal bir dü­ze­ye ta­şı­ma­sı ve bu kim­lik­ler üze­ri­ne bir dün­ya gö­rü­şü in­şa et­me­ye ça­lış­ma­sı, bü­yük bir ka­te­go­ri ha­ta­sı­na dö­nü­şür­ken ay­nı za­man­da ger­gin­lik ve ça­tış­ma­la­rı da kö­rük­lü­yor.
 
Kim­lik Si­ya­se­ti­nin Üç So­ru­nu
Kim­lik si­ya­se­ti üç te­mel so­ru­nu be­ra­be­rin­de ge­ti­rir. Bi­rin­ci­si grup­la­rın ken­di top­lu­luk­la­rı hak­kın­da bir ta­kım ge­nel-ge­çer ve ho­mo­je­ni­ze edi­ci ön-ka­bul­ler­de bu­lun­ma­sı­dır. Ör­ne­ğin Tür­ki­ye’de ‘Kürt­ler’ de­di­ği­miz­de, hem kim­lik si­ya­se­ti­ni gü­den Kürt ka­na­at ön­der­le­ri hem de bu söy­le­min mu­ha­ta­bı olan ke­sim­ler, Kürt­le­rin dü­şün­ce­le­ri, inanç­la­rı, ta­lep­le­ri, ge­le­nek­le­ri, vs. hak­kın­da bir ta­kım ge­nel­le­me­ler ya­par­lar. Oy­sa sos­yal grup­lar tek bir ta­nı­ma in­dir­ge­ne­me­ye­cek ka­dar di­na­mik ve çok yön­lü bir ya­pı­ya sa­hip­tir­ler. Kürt­ler hak­kın­da­ki ge­nel­le­me­le­re kar­şı çı­kan­lar bir za­man son­ra ay­nı ge­nel­le­me­le­ri ken­di “stra­te­jik doğ­ru­la­rı” ola­rak te­laf­fuz et­me­ye baş­lar­lar. Bu­gün Kürt me­se­le­si ko­nu­sun­da ya­şa­dı­ğı­mız tem­sil so­ru­nu, böy­le­si bir araç­sal tek­dü­ze­leş­tir­me­den kay­nak­la­nı­yor. ‘Kürt’ de­di­ği­miz­de Hak­ka­ri’de­ki bir öğ­ret­me­ni mi, An­ka­ra’da­ki Kürt kö­ken­li bir ima­mı mı, İs­tan­bul’da­ki Kürt kö­ken­li bir iş ada­mı­nı mı, DTP’li bir be­le­di­ye baş­ka­nı­nı mı yok­sa PKK’lı mi­li­tan­la­rı mı kas­tet­ti­ği­miz bel­li de­ğil. Bu be­lir­siz­lik si­ya­sî prag­ma­tizm için önem­li bir ve­ri ola­bi­lir ama so­ru­nun çö­zü­mü­ne kat­kı­da bu­lun­maz.
Kim­lik si­ya­se­ti­nin ikin­ci so­ru­nu, ada­let, öz­gür­lük, ba­rış gi­bi ev­ren­sel de­ğer­le­rin bi­za­ti­hi doğ­ru ve önem­li ol­duk­la­rı için de­ğil, grup kim­lik­le­ri­nin stra­te­jik bir ara­cı ola­rak gö­rül­dük­le­ri için sa­hip­le­nil­me­si­dir. Bu ev­ren­sel doğ­ru­la­ra kim­lik si­ya­se­ti üze­rin­den yak­laş­tı­ğı­mız­da, or­tak iyi­nin in­şa­sı­na kat­kı­da bu­lun­ma şan­sı­mız or­ta­dan kal­kar. Bu şe­kil­de üre­ti­len stra­te­jik doğ­ru­lar, bu­gün Tür­ki­ye’de sık­ça gör­dü­ğü­müz çif­te stan­dart uy­gu­la­ma­la­rı­nın te­me­lin­de ya­tan ana so­run­dur. Kim­lik­ler üze­rin­den hak ta­le­bin­de bu­lun­mak, ada­let­siz­lik­le­ri or­ta­dan kal­dır­mı­yor; sa­de­ce et­nik bö­lün­me­le­ri de­rin­leş­ti­ri­yor.
Kim­lik si­ya­se­ti­nin üçün­cü te­mel so­ru­nu ise, İbn Hal­dun’un ta­bi­riy­le ‘asa­bi­yet­çi­lik’ tür­le­ri­nin ve da­ha so­fis­ti­ke mil­li­yet­çi­lik bi­çim­le­ri­nin doğ­ma­sı­na yol aç­ma­sı­dır. Tek bo­yut­lu ve in­dir­ge­me­ci her et­ni­si­te söy­le­mi, baş­ka mil­li­yet­çi­lik söy­lem­le­ri­ne çı­kar­tıl­mış bir da­ve­ti­ye­dir. Tür­ki­ye bu iki­le­mi aşa­ma­dı­ğı müd­det­çe, bir ta­ra­fa ve­ri­len hak ve öz­gür­lük­ler, baş­ka alan­la­rın da­ral­ma­sı­na yol aça­cak­tır.
Et­ni­si­te öte­si bir di­le ve si­ya­sî prog­ra­ma olan ih­ti­ya­cı­mız her gün bi­raz da­ha ar­tı­yor. Tür­ki­ye’de ken­di­mi­zi her şey­den ön­ce ve her şe­yin üs­tün­de Türk, Kürt, Ar­na­vut, vs. ola­rak al­gı­la­dı­ğı­mız müd­det­çe, bu so­ru­nu aş­ma­mız müm­kün ol­ma­ya­cak. Bu kim­lik­le­ri var eden ve an­lam­lı kı­lan bir de­ğer­ler ska­la­sı ge­liş­tir­mek ve ulu­sal kim­lik­le­ri bu de­ğer­ler üze­rin­den ta­nım­la­mak zo­run­da­yız. Pax-Ot­to­ma­na, sa­hip ol­du­ğu de­ğer­ler sis­te­mi sa­ye­sin­de var ol­muş­tu. Bu­gün Tür­ki­ye, Bal­kan­lar ve Or­ta Do­ğu’da et­ni­si­te-öte­si bir kül­tü­rel de­rin­li­ğin in­şa edil­me­si, ku­şa­tı­cı ve iş­lev­sel bir de­ğer­ler sis­te­mi­nin ha­ya­ta ge­çi­ril­me­si­ne bağ­lı.
 
Da­ha Faz­la De­mok­ra­si Ye­ter­li mi?
Bu­nun için da­ha faz­la de­mok­ra­si ve li­be­ral­leş­me ta­lep et­mek de ye­ter­li de­ğil. Çün­kü de­mok­ra­si­nin et­nik ta­lep­le­ri kö­rük­le­me­si im­kân ha­ri­cin­de de­ğil­dir. Irak’ta son 3 yıl­dır ya­şa­nan sü­reç, de­mok­ra­si­nin bir et­nik-sek­ter si­ya­set ara­cı ha­li­ne ge­le­bi­le­ce­ği­ni gös­te­ri­yor. Irak’ın san­cı­lı bir şe­kil­de iler­le­yen de­mok­ra­si tec­rü­be­si, et­nik-sek­ter kim­lik­le­ri bi­rer si­ya­sî prog­ram ha­li­ne ge­tir­miş du­rum­da. Kürt­le­rin sa­de­ce Kürt par­ti­le­ri­ne, Şi­i­le­rin sa­de­ce Şii par­ti­le­ri­ne ve Sün­ni­le­rin sa­de­ce Sün­ni par­ti­le­ri­ne oy ver­di­ği bir dü­ze­ne ‘de­mok­ra­si’ de­mek, an­cak iyim­ser­lik ola­bi­lir. Bu du­rum, Irak’ta­ki et­nik ve sek­ter çe­şit­li­li­ği ulus­la­ra­ra­sı güç oyun­la­rı­na kar­şı açık ve ko­ru­ma­sız ha­le de ge­ti­ri­yor. Irak­lı Kürt­ler ken­di­le­ri­ni Bağ­dat’tan çok Was­hing­ton’a ya­kın his­se­de­bi­li­yor. Tür­ki­ye’de­ki Kürt­le­rin de ken­di­le­ri­ni An­ka­ra’dan çok Brük­sel’e ya­kın his­set­me­si­ni sağ­la­ya­cak si­ya­sî ze­min­le­rin oluş­ma­sı her za­man müm­kün.
De­mok­ra­si­nin bir “et­nik-sek­ter pi­yan­go sis­te­mi” ha­li­ne gel­me­si­ni ön­le­mek için ona an­lam­lı ve iş­lev­sel bir de­rin­lik ka­zan­dır­mak ge­re­ki­yor. Bu nok­ta­da me­lez­lik ve koz­mo­po­li­tan­lık mo­del­le­ri­nin de ye­ter­siz kal­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Kü­re­sel­leş­me­nin ye­rel ve ulu­sal kim­lik­le­ri dö­nüş­tür­dü­ğü bir ger­çek. Fa­kat bu dö­nü­şü­mün tek ta­raf­lı ol­du­ğu­nu dü­şün­mek ve sü­reç için­de bü­tün kim­lik­le­rin bu­har­la­şıp uça­ca­ğı­nı bek­le­mek, sü­re­ci ek­sik oku­mak olur. Kü­re­sel­leş­me­nin erit­ti­ği­ni zan­net­ti­ği­miz kim­lik­ler, kar­şı­mı­za ço­ğu za­man ye­ni ulu­sal­cı for­mat­lar­da çı­kı­yor. Da­ha­sı ne kü­re­sel­leş­me ne de post­mo­der­nizm, ge­nel­leş­ti­ri­le­bi­lir bir kim­lik mo­de­li su­na­bi­li­yor.
Me­lez kim­lik mo­del­le­ri, kü­re­sel­leş­me­den ön­ce de var­dı. Fark­lı kül­tür­ler­den bes­len­miş, bir kaç coğ­raf­ya­ya yas­la­nan, bir­den faz­la ta­ri­hi bün­ye­sin­de bu­luş­tu­ran, bir kaç di­li ko­nu­şan kim­lik­le­re ta­rih bo­yun­ca rast­la­mak müm­kün. Bu yüz­den geç­miş­te de koz­mo­po­lit kül­tür tec­rü­be­le­ri es­nek kim­lik­ler üret­miş­ti. Bu es­nek kim­lik­ler or­ga­nik bir ge­liş­me sü­re­cin­de oluş­tu­ğu için, bü­yük bir zen­gin­lik ola­rak gö­rül­me­li. Bu­gün de or­ga­nik ve do­ğal ola­rak or­ta­ya çı­kan me­lez ve koz­mo­po­lit kim­lik­ler, kül­tür­ler-ara­sı ge­çiş­ken­li­ğin önem­li araç­la­rı­dır.
 
Koz­mo­po­lit Me­lez­lik
Me­lez ve koz­mo­po­li­tan kim­lik ta­nım­la­rı, kim­lik si­ya­se­ti­nin yön ver­di­ği ik­ti­dar iliş­ki­le­ri­nin sor­gu­lan­ma­sı açı­sın­dan önem­li im­kân­lar su­nu­yor. Ka­tı, in­dir­ge­me­ci ve dış­la­yı­cı kim­lik ta­nım­la­rı ye­ri­ne vur­gu­nun, kim­lik­le­rin fark­lı­lı­ğı, ge­çiş­ken­li­ği, kı­sa­ca­sı di­na­mik ya­pı­sı üze­ri­ne ya­pıl­ma­sı, ide­olo­jik kim­lik ta­nım­la­ma­la­rı­nın aşıl­ma­sı­na yar­dım­cı ola­bi­lir. Fa­kat bu­nu ge­nel­leş­tir­mek ne ka­dar müm­kün? Her­ke­sin me­lez, koz­mo­po­lit, li­be­ral ol­du­ğu ya da ola­ca­ğı var­sa­yı­mın­dan ha­re­ket­le bir top­lum­sal dü­zen ku­ru­la­bi­lir mi?
Bu kim­lik­le­rin kai­de ol­mak­tan çok, is­tis­na ol­du­ğu­nun al­tı­nı çiz­me­miz ge­re­ki­yor. Ed­ward Sa­id, Emin Ma­luf, Ho­mi Bha­ba gi­bi me­lez ay­dın­la­rın kim­lik tec­rü­be­le­ri­ni ge­nel­leş­ti­re­me­yiz. Bu ay­dın­lar fark­lı kim­lik ve ai­di­yet di­lim­le­ri ara­sın­da­ki ge­ri­li­mi aşa­bi­le­cek do­na­nı­ma sa­hip ola­bi­lir­ler. Ama ben­zer tec­rü­be­le­ri pay­laş­ma­yan­la­rın ay­nı ye­te­ne­ği gös­ter­me­si­ni bek­le­ye­me­yiz.
Emin Ma­luf, Ölüm­cül Kim­lik­ler ad­lı ese­rin­de, ken­di koz­mo­po­lit kül­tür tec­rü­be­sin­den ha­re­ket­le bir kim­lik tah­li­li ya­par ve ‘araf­ta’ ol­ma­nın olum­lu ve olum­suz yön­le­ri­ne dik­kat çe­ker. Ma­luf ör­ne­ğin­de, Hı­ris­ti­yan bir Arap ol­ma­nın sun­du­ğu zor­luk­lar ve im­kân­lar ay­nı kim­lik­te bu­luş­muş­tur. Ma­luf Hı­ris­ti­yan’dır, ama ana di­li İs­lam’ın di­li olan Arap­ça­dır. Ma­luf, ay­nı za­man­da Ba­tı’yı ve mo­dern bil­gi­yi özüm­se­miş bi­ri­dir. Bu, ona Hı­ris­ti­yan dün­yay­la Müs­lü­man dün­ya ara­sın­da de­rin­lik­li ir­ti­bat­lar kur­ma im­kâ­nı sağ­lar. Do­la­yı­sıy­la Ma­luf’un me­lez­li­ği, ya­şa­dı­ğı ül­ke Lüb­nan’ın ona sun­du­ğu bir im­kân­dır ve bü­tü­nüy­le ya­pay ya da ka­sıt­lı bir kur­gu ola­rak red­de­di­le­mez. Ama böy­le bir tec­rü­be­yi ge­nel­leş­tir­mek müm­kün de­ğil.
Üs­te­lik koz­mo­po­lit­li­ğin, çok-kat­man­lı ve es­nek kim­lik mo­del­le­ri­nin bir ga­ran­ti­si ol­ma­dı­ğı­nı da akıl­da tut­mak ge­re­ki­yor. Bu­nun acı ör­nek­le­rin­den bi­ri­ni Bos­na’da ya­şa­dık. Bir Sha­kes­pea­re uz­ma­nı ola­rak ta­nı­nan ve aka­de­mik say­gın­lı­ğı her­kes ta­ra­fın­dan ka­bul edi­len Ni­ko­la Kol­çe­viç, Sa­ray­bos­na­lı bir Sırp idi. Kol­çe­viç, Bal­kan­la­rın en koz­mo­po­lit şeh­ri olan Sa­ray­bos­na so­kak­la­rın­da Müs­lü­man Boş­nak­lar ve Ka­to­lik Hır­vat­lar­la do­laş­mış, kü­tüp­ha­ne­le­ri­ne git­miş, ka­fe­le­rin­de otur­muş, ezan ses­le­ri­ni duy­muş­tu. Fa­kat bun­la­rın hiç bi­ri onun Sırp mil­li­yet­çi­li­ği­nin söz­cü­le­rin­den bi­ri ha­li­ne gel­me­si­ne en­gel ola­ma­dı. Bos­na kat­li­amı­nın baş mi­mar­la­rın­dan Ra­do­van Ka­rad­ziç’in sır­da­şı olan Kol­çe­viç, Sır­bis­tan Baş­kan Yar­dım­cı­sı sı­fa­tıy­la Sa­ray­bos­na’nın yer­le bir edil­me­si em­ri­ni im­za­la­mak­tan çe­kin­me­di. Onun için Sa­ray­bos­na, “saf Sırp ır­kı­nın” nef­ret et­ti­ği bü­tün de­ğer­le­ri üze­rin­de ta­şı­yor­du: Os­man­lı bi­na­la­rı, Müs­lü­man yüz­le­ri, çok-kül­tür­lü so­kak­la­rı, çok-dil­li kah­ve­le­ri ve çar­şı­la­rı. Kol­çe­viç 1997’de in­ti­har et­ti­ğin­de, bir ide­olo­ji­nin if­la­sı­nı da ilan edi­yor­du. Fa­kat bu mi­ra­sın ya­rat­tı­ğı ger­gin­lik, Sa­ray­bos­na’dan Ko­so­va’ya bü­tün Bal­kan­lar­da var­lı­ğı­nı his­set­tir­me­ye de­vam edi­yor.
Kim­lik si­ya­se­ti­ni aşa­bil­mek için ön­ce­lik­le et­nik ya­hut ulu­sal kim­lik­le­rin ken­di baş­la­rı­na bir de­ğer sis­te­mi üre­te­me­ye­ce­ği­ni ve bir dün­ya gö­rü­şü iş­le­vi gö­re­me­ye­ce­ği­ni ka­bul et­me­miz ge­re­ki­yor. Kim­lik­le­rin es­nek ve ge­çiş­ken ya­pı­sı­nı, kök­süz­leş­me­den ve ya­ban­cı­laş­ma­dan be­nim­se­di­ği­miz za­man Türk­le­rin Türk­lü­ğü, Kürt­le­rin Kürt­lü­ğü bir so­run ol­mak­tan çı­ka­cak­tır. Bir­bi­ri­mi­zin Türk­lü­ğü­nü, Kürt­lü­ğü­nü, Arap­lı­ğı­nı, vs. bi­linç­li bir şe­kil­de unut­tu­ğu­muz gün bir­bi­ri­mi­zi ku­cak­la­ya­cak ka­dar ya­kın­laş­mış ola­ca­ğız.

 


Paylaş Tavsiye Et