Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Çocuk çünkü gelecek
İhsan Fazlıoğlu
XIX. YÜZ­YI­LIN son­la­rı­na doğ­ru İs­tan­bul’a ge­len Ame­ri­ka­lı bir sey­yah-araş­tır­ma­cı, uzun bir sü­re ka­lır ve bu sü­re­de top­lu­mu in­ce­le­me­ye ko­yu­lur. Pek çok ko­nu­da fark­lı göz­lem­ler­de bu­lu­nan sey­ya­hın ulaş­tı­ğı ve se­ya­hat­na­me­sin­de kay­det­ti­ği il­ginç tes­pit­ler­den bi­ri­si şöy­le­dir: “Biz Ba­tı­lı­lar ile Do­ğu­lu­lar (özel­lik­le Müs­lü­man­lar) ara­sın­da­ki en önem­li fark ço­cuk ta­sav­vur­la­rın­da or­ta­ya çı­kar. Çün­kü Ba­tı­lı­lar ço­cuk­la­rı­nın bir an ön­ce bü­yü­yüp ha­ya­ta atıl­ma­sı­nı is­ter­ler­ken Do­ğu­lu­lar ço­cuk­la­rı­nın ya­vaş bü­yü­me­si­ni, hat­ta hiç bü­yü­me­yip hep ço­cuk kal­ma­sı­nı di­ler­ler”.
Bu cüm­le­yi bir ko­nuş­ma­da alın­tı­la­dı­ğım­da, din­le­yi­ci­ler­den bi­ri­si, Ba­tı­lı­lar ile Do­ğu­lu­la­rın bu şe­kil­de fark­lı dav­ran­ma­la­rı­nın ne­den­le­ri­ni şöy­le yo­rum­la­dı: Ba­tı­lı­lar ço­cuk­la­rı­nın bir an ön­ce ye­ti­şip ba­ğım­sız­lık­la­rı­nı ka­zan­ma­la­rı­nı ve öz­gür ira­de­le­ri­ni kul­lan­ma­la­rı­nı bek­ler­ler­ken, Do­ğu­lu­lar ço­cuk­lar üze­rin­de sü­rek­li, ömür bo­yu de­vam ede­cek ta­hak­küm kur­ma­ya ça­lı­şır­lar. Do­la­yı­sıy­la so­run her iki me­de­ni­ye­tin in­san ira­de­si­ne iliş­kin an­la­yı­şın­dan kay­nak­la­nır. Ba­tı­lı­lar ço­cuk­la­rı­nın bir an ev­vel ken­di öz­gür ira­de­le­riy­le ha­ya­ta atıl­ma­la­rı­nı teş­vik eder­ler; Do­ğu­lu­lar ise ço­cuk­la­rı­nın, yaş­la­rı ne olur­sa ol­sun, ha­re­ket alan­la­rı­nı kı­sıt­lar­lar.
İlk el­de ol­duk­ça par­lak gö­zü­ken bu yo­rum, ger­çek­ten de doğ­ru mu­dur? Böy­le bir öner­me na­za­rî ol­ma­dı­ğın­dan doğ­ru­luk ve yan­lış­lı­ğı an­cak ve an­cak her iki top­lu­mun ha­ya­tı­na ge­ri gi­di­le­rek ya­nıt­la­na­bi­lir. Ha­ya­tın do­ğa­sın­dan kay­nak­la­nan if­rat ve tef­rit uç­lar bir ya­na, gün­lük ya­şam­da ço­cu­ğun ye­ri ne­dir; baş­ka bir de­yiş­le her iki ta­sav­vur­da ço­cuk ne­ye kar­şı­lık ge­lir? Bu so­ru­nun ya­nı­tı­nı, Ame­ri­ka Bir­le­şik Dev­let­le­ri’nde­ki kom­şum ile ço­cu­ğu ara­sın­da­ki iliş­ki­den, hat­ta böl­ge­de­ki ço­cuk par­kı­na git­ti­ği­miz­de ABD’li ai­le­le­rin ço­cuk­la­rı­na yö­ne­lik dav­ra­nış­la­rın­dan göz­lem­le­mek im­ka­nı­nı bul­du­ğu­mu söy­le­ye­bi­li­rim. Kom­şum bir gün ba­na, on se­kiz ya­şı­na ba­sıp ev­den ay­rıl­ma ema­re­si gös­ter­me­yen ço­cu­ğu için psi­ko­lo­ğa baş­vur­du­ğu­nu söy­le­di­ğin­de şa­şı­rıp kal­mış­tım. Ni­çin ço­cuk ev­den ay­rıl­ma­lıy­dı? Çün­kü o ar­tık bü­yü­müş­tü, bü­yü­dü­ğü için de bir yük­tü. Bir an ev­vel sö­mü­rü­cü ka­pi­ta­list dü­ze­nin çark­la­rın­da ye­ri­ni al­ma­lı, üre­ti­me ka­tıl­ma­lıy­dı. Bü­tün ABD’li ai­le­ler böy­le miy­di? El­bet­te ha­yır! Özel­lik­le, ama özel­lik­le din­dar ai­le­ler için ço­cuk­lar hâ­lâ bir de­ğer’di; mo­dern ai­le­ler için ise ka­pi­ta­list ma­ki­ne­de ye­ri­ni al­ma­sı ge­re­ken bir par­ça. De­ğer an­cak du­yar­lı­lı­ğı, do­la­yı­sıy­la duy­gu du­ru­mu ya­ni vic­da­nı ha­ya­ti­yet gös­te­ren ki­şi­ler ve top­lum­lar için bir an­lam ifa­de eder; ma­ki­ne’ye ge­lin­ce duy­gu­suz­dur, par­ça­nın ma­hi­ye­ti­ni de­ğil, iş­le­vi’ni, hat­ta kat­kı’sı­nı önem­ser. İş­le­vi ol­ma­yan, iş­le­vi­ni ye­ri­ne ge­tir­me­yen, ge­ti­re­me­yen, hat­ta ge­tir­mek­le be­ra­ber kat­kı­sı ol­ma­yan bir par­ça dı­şa­rı­ya alın­ma­lı­dır, atıl­ma­lı­dır.
Bu du­ru­mu, da­ha açık bir şe­kil­de ço­cuk par­kın­da mü­şa­he­de et­tim. Par­ka git­ti­ği­miz­de, özel­lik­le Türk ai­le­ler ço­cuk­la­rı par­ka sa­lıp ke­nar­da, bü­yük­ler ken­di ara­mız­da soh­bet eder­ken ABD’li an­ne-ba­ba­lar par­ka gi­rip biz­zat ço­cuk­la­rıy­la be­ra­ber oy­na­mak­ta; on­la­rın di­ğer ço­cuk­lar­la ka­rış­ma­sı­na, hat­ta oy­na­ma­sı­na mü­saa­de et­me­mek­tey­di­ler. Baş­ka ço­cuk­la­rı bi­le ya­ban­cı gö­rüp on­lar­dan kork­mak ol­duk­ça il­ginç bir ta­vır­dı. Bi­zim için ise bü­tün ço­cuk­lar ma­sum’du, is­met sı­fa­tı­nı ha­iz­di; do­la­yı­sıy­la ır­kı, di­li ve di­ni önem­li de­ğil­di. Çün­kü kö­tü­lük do­ğa­da de­ğil ha­yat­ta­dır; ha­ya­tı ku­ran in­sa­nın ira­de-i ak­li­ye­sin­den kay­nak­la­nır. He­le iki ço­cu­ğun kar­şı­lık­lı ola­rak ma­su­mi­yet­le­rin­den pay al­ma­sı­nı ya­ban­cı bul­ma­nın an­cak do­ğa­ya ya­ban­cı­la­şan, ha­ya­tı yal­nız­ca bir sa­vaş ala­nı ola­rak gö­ren in­san için an­la­mı ol­ma­sı ge­rek­tir. Bu ne­den­le­dir ki do­ğa­sı ge­re­ği ma­sum olan ço­cu­ğun ha­yat­tan çı­ka­rıl­ma­sı şart­tır; çün­kü ma­ki­ne ma­su­mi­ye­ti kal­dır­maz. Yi­ne bu ne­den­le­dir ki, baş­ta Ba­tı Av­ru­pa top­lum­la­rı ol­mak üze­re sa­na­yi­le­şen top­lum­lar­da ço­cuk terk edil­mek­te­dir. Sa­na­yi­le­şen top­lum­lar­da bi­le ço­cu­ğa yi­ne kı­rık dö­kük de ol­sa di­nî-vic­da­nî de­ğer­le­ri­ni mu­ha­fa­za eden ai­le­le­rin de­ğer ver­me­si, üze­rin­de dü­şü­nül­me­si ge­re­ken bir du­rum­dur. Çün­kü bir top­lu­mun di­nî-vic­da­nî se­vi­ye­si o top­lum­da ço­cu­ğa ve­ri­len de­ğer­le öl­çü­le­bi­lir.
Evet! Ço­cuk, Müs­lü­man kül­tür­de ma­su­mi­yet ifa­de­si­dir ve is­met sı­fa­tın­dan pay alır. Akil ve ba­liğ, do­la­yı­sıy­la ki­şi olan bir bi­rey ar­tık ço­cuk de­ğil­dir. Ana­to­mik-fiz­yo­lo­jik ge­li­şi­mi­ni ta­mam­la­ya­rak cin­si­ye­ti­nin bü­tün bio­tik im­kan­la­rı­na sa­hip ve ak­lı ça­lış­ma­ya, iş gör­me­ye baş­la­yan, ki­şi olan bi­rey ar­tık hem Tan­rı hem de ha­yat kar­şı­sın­da mü­kel­lef’tir, so­rum­lu­dur. So­rum­luk in­sa­nı ço­cuk ol­mak­tan çı­kar­tır, bü­yü­tür. Bü­yü­yen, Türk­çe­miz­de­ki gü­zel bir de­yiş­le ha­ya­ta atı­lan bi­rey ar­tık öz­gür­dür, ki bun­dan do­la­yı da me­su­li­yet sa­hi­bi­dir; ya­ni so­run­lar/me­se­le­ler ken­di­si­ne ait­tir. Ha­yat so­ru­la­rı­nı(su­al­le­ri­ni) ar­tık ai­le­si üze­rin­den de­ğil doğ­ru­dan ken­di­si­ne so­rar; bu ne­den­le so­ru­lan­dır ya­ni me­sul­dür. Ai­le­nin ye­ri ar­tık bu so­ru-ya­nıt sü­re­cin­de bi­re­ye ce­vap­la­ma­la­rın­da yar­dım­cı ol­mak­tır; ce­vap­la­rı bü­tü­nüy­le üst­len­mek­te de­ğil. Öy­ley­se Müs­lü­man kül­tür­de ço­cuk il­gi­si ha­ki­mi­yet, ta­hak­küm is­te­ğiy­le de­ğil, ter­si­ne yar­dım is­te­ğiy­le il­gi­li­dir. Yar­dım, ha­ya­tı ma­ki­ne gi­bi gö­ren bir kül­tür­de de­ğil, an­cak onu da bir de­ğer ola­rak ka­bul eden kül­tür­de an­lam­lı’dır.
Ço­cu­ğun an­ne kar­nın­da ika­met et­ti­ği me­ka­na Al­lah’ın Ra­hîm is­min­den mül­hem ra­him (rahm) adı­nın ve­ril­me­si; pey­gam­be­rî sı­fat­lar­dan is­met laf­zın­dan tü­re­miş ma­sum sı­fa­tı­nın ço­cu­ğa âlem ol­ma­sı; yi­ne ço­cu­ğa öz­ce mut­lak te­miz an­la­mın­da me­lek den­me­si, bun­lar ve baş­ka de­yiş­ler kül­tü­rü­müz­de ço­cu­ğun an­lam ve de­ğe­ri­ni te­ba­rüz et­ti­ren önem­li ör­nek­ler­dir. Öte yan­dan ka­dim fel­se­fe-bi­lim mi­ra­sı­mız­da, Da­vud Kay­se­rî’nin Şerh fu­sus’da, Meh­med Fe­na­rî’nin Mif­tah el-uns’da ve Sai­nud­din Tür­kî’nin Tem­hid el-ka­va­id’de, vur­gu­la­dık­la­rı gi­bi, is­ter ki­tab-ı tek­vi­nî is­ter ki­tab-ı ted­vi­nî okun­sun, gö­rü­le­cek ilk şey şu­dur: Var­lık’ın ha­re­ket-i ica­di­ye’si­nin en yü­ce mak­sa­dı in­sa­nın ha­ki­ka­ti­dir; bu ne­den­le in­sa­nın ha­ki­ka­ti, ha­ki­kat­le­rin ha­ki­ka­ti’dir (ha­ki­ka­tü’l-he­ka­ik). Ço­cuk bu ha­ki­ka­tin bil­kuv­ve ha­li­dir; ki­şi ise bil­fi­il ha­li. Hiç­bir ki­şi ken­di ha­ki­ka­ti­nin bil­fi­il ol­ma sü­re­ci­ni, bü­yü­me­si­ni göz­lem­le­ye­mez; ama ço­cuk ki­şi­ye bu im­ka­nı ve­rir. Ço­cuk, Var­lık’ın ha­ki­ka­ti­nin üç bo­yut­lu uzay­da te­ces­süm et­me sü­re­ci­ni mü­şa­he­de, seyr ve te­ma­şa et­me­nin en bü­yük im­ka­nı­dır. Bu ne­den­le­dir ki, ço­cuk, an­ne ve ba­ba­nın ken­di ha­ki­kat­le­ri­nin ye­ni­den te­ces­süm et­me­si­ni seyr et­tik­le­ri en bü­yük cil­ve-i ila­hî’dir. Ka­dim ir­fa­nî ge­le­ne­ği­mi­zin de­de ve ni­ne­le­rin to­run sev­gi­si­ni de bu tes­pi­te bağ­la­ma­la­rı son de­re­ce an­lam­lı­dır.
Ço­ğu kez hal­kın mu­hay­yi­le­siy­le üret­ti­ği bir mi­tos cilt­ler­ce ki­ta­bın de­mek is­te­di­ği­ni bir çır­pı­da özet­ler. Bu özet hem fik­rî, hem de his­sî muh­te­va­da ol­du­ğu için ak­lı ve vic­da­nı be­ra­ber­ce ha­re­ke­te ge­çi­rir. Ko­nu­yu özet­le­yen gü­zel bir mi­to­su Ka­ra­de­niz mi­to­lo­ji­sin­de bul­mak müm­kün­dür: Ev­ren’in bun­ca kö­tü­lü­ğe, zul­me kar­şın Tan­rı ta­ra­fın­dan yok-edil­me­me­si­nin hik­me­ti, ço­cuk­la­rın yü­zü su­yu hür­me­ti­ne­dir.

Paylaş Tavsiye Et