Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Küreselleşen ‘çocuk emeği’ sömürüsü
Ahmet Kemerli
TARİH boyunca toplumların çocuklara bakışı hep birbirinden farklı olageldi. Çocuklar kimi zaman mal gibi alınıp satıldılar; kimi zaman her türlü şiddetin nesnesi haline geldiler; kimi zaman da tanrılar adına kurban edildiler. Tarım toplumlarında aileleriyle birlikte tarlalarda çalıştılar. Sanayi devrimi sonrasında madenler ve fabrikalarda ağır ve tehlikeli işlerde, çok küçük yaşlarda çalıştırıldılar. Unutulmuş görünen veya yokmuş izlenimi verilen ‘çocukların çalıştırılması’ meselesi son 15 yıl içinde yeniden ortaya çıkmış görünüyor. Hem de küresel boyutlarda.
Peki, nedir bu ‘çocuk çalışması’, veya akademik dille ifade edersek ‘çocuk emeği’? Çocuğun fizikî, psikolojik, sosyolojik, zihinsel, duygusal, ahlakî ve ruhsal gelişimine zarar veren her türlü iş. Tabii çocuğun okula gitmesini engelleyerek eğitimden mahrum kalmasına sebep olan işleri de bu kapsam içinde değerlendirmek gerek. Çocukların gelişimine engel olmayan ve sosyal gelişmelerine yardımcı olan çalışma türlerini çocuk için faydalı gören düşünceler de var.
Kime çocuk denilecek ve çocuklar hangi yaşa kadar çocuk olarak kabul edilecek? Bu soruya BM’nin 1989 tarihinde onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi ışık tutuyor. Bu sözleşme -erken reşit olma durumu hariç- 18 yaşına kadar her insanı ‘çocuk’ olarak kabul ediyor. Uluslararası sözleşmeler 18 yaş ve altında herkesi ‘çocuk’ olarak tarif ederken; hükümetler ve devletler, farklı yaşlar veya başka ölçütlere göre çocuk tarifleri yapabiliyor. Çocuk ve çocukluk, farklı kültürlerde birbirinden farklı şekilde kabul edilebiliyor. Sosyal bilim uzmanları da çocuğun yetişkin hale gelmesini takvim yaşına göre belirlemenin yanlış olabileceğine, zira çocukların kabiliyetleri ve olgunlaşmalarının birbirinden farklı olduğuna işaret ediyorlar.
Beylik klişelerle “geleceğimiz veya yarınımız” olarak ifade edilen çocuklar, oyun oynamaları gereken yaşlarda tehlikeli şartlarda, hatta ölüm pahasına neden çalıştırılıyor? Bu soruya cevabın ipuçlarını son yıllarda dillere pelesenk edilen ‘küreselleşme’de bulmak mümkün. Küreselleşme sadece ekonomiyi değil, çocuk emeğini de küreselleştirerek dünyanın her tarafına yaydı. Sanayi devrimi döneminde Avrupa ve Amerika’da görülen çocuk emeği, sanayileşmenin küreselleşmesi sonucu her yerde tekrar görünür hale geldi. Sınır tanımayan sermaye, bazen doğrudan bazen de dolaylı şekilde dünyanın her yerine giderek çocukların küçük yaşlarda küresel ekonomiye katılmasına yardımcı oldu. Dünyada emeğin ucuz olduğu bölgelere sermayenin ışık hızıyla gitmesi tesadüf olamazdı. Aslında kapitalist sermaye için çocukların çalıştırılması yeni bir şey değildi. Sanayi devrimi esnasında bunu kendi topraklarında tecrübe etmişti. Aynı süreçten geçen gelişmekte olan ülkelerin de bunu denemesi zorunlu gibi görünüyordu.
Ayrıca kapitalizm, İMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlar aracılığıyla borçlu üçüncü dünya ülkelerine “yapısal uyum politikaları”nı dayatmakta. Finansal yardım sağladığı düşünülen bu politikalar, aslında ülkeleri daha fazla yoksulluğa itiyor. Bu kurumların tavsiye ettikleri ekonomik yapılanma, ülkenin sosyal gerçeklerine karşı da duyarsız kalıyor. Özelleştirme ve ihracat teşvik edilirken, devletin rolü de azaltılıyor. Devletin rolünün azalması, sosyal alanda eğitim ve sağlık için daha az para harcanması anlamına geliyor. Bir UNICEF raporu bu durumu şöyle özetlemekte: “Yoksul ve savunmasız çocuklar, normal gelişimleri, sağlıkları ve eğitim yapma fırsatları pahasına Üçüncü Dünya’nın dış borcunu çalışarak ödüyor”.
Ekonomik küreselleşme çocuk emeğine de küresel bir boyut kazandırdı. Şu anda dünyada çocuk emeğini kullanmayan ülke yok gibi. Böylece “çocuk emeği sadece gelişmekte olan ülkelere ait bir meseledir” miti de yıkılmış oldu. Gelişmiş ülkeler de aynı sorunu tekrar farklı niteliklerde yaşamaya başladı. Bugün Güney Avrupa ülkelerinden İngiltere, Amerika ve Kanada’ya kadar, çocuklar tarımda ve hizmet sektörlerinde çalıştırılıyor. Paris, Londra, New York ve Los Angeles gibi dünyanın gelişmiş kentlerinde, gelişmekte olan ülkelerin çocukları ev hizmetçisi olarak efendilerinin hizmetindeler. Sadece Paris’te ev hizmetlerinde kullanılan 3000 çocuk var. Bu çocukların sadece emeği değil, hayatı da çalınıyor. İngiltere ve Amerika gibi endüstrileşmiş ülkelerde hizmet sektörünün büyümesi ve daha fazla esnek işgücü talebi gibi faktörler, çocuk emeğinin büyümesine katkı yapmaya devam ediyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tahminlerine göre bugün dünyada 5-17 yaşları arasında 246 milyon çocuk çalıştırılıyor. Bu çocukların 171 milyonu güvenlikleri, fizikî ve zihinsel sağlıkları, ahlakî gelişmeleri açısından tehlikeli işlerde çalışıyor. Yaklaşık 8,4 milyon çocuk zorla yahut borç karşılığı çalıştırma, silahlı çatışmalarda çocukları kullanma, çocuk kaçakçılığı ve cinsel sömürü gibi kabul edilemez şartlara maruz kalıyor. Rakamlar buz dağının sadece görünen yüzünü gösteriyor. Çocuk emeğinin karanlık yüzünde bu rakamların katlanabileceği uzmanlar tarafından ifade edilmekte.
Çocuk işçilerin %60’ı Asya, %32’si Afrika ve %7’si Latin Amerika kıtasında, %1’i Birleşik Devletler, Kanada, Avrupa ve diğer zengin ülkelerde bulunuyor. Asya’da işgücünün %22’sini, Latin Amerika’da ise %17’sini çocuklar oluşturuyor. Çocuk işçilerin oranı ülkeler hatta ülke içindeki bölgeler arasında bile değişiklik arz etmekte. Afrika’da her üç çocuktan biri çalışırken, Latin Amerika’da ise her 5 çocuktan biri çalışıyor. Her iki kıtada da çocuk işçilerin küçük bir kısmı kayıtlı sektörlerde çalışmasına rağmen büyük bir kısmı ev hizmeti, tarım ve sokak işleri gibi kayıt dışı sektörlerde çalışıyor.
21. asrın başlarında çocuk emeği küresel bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor. Karşımıza çıkan fotoğraf, çocukların dünyanın hemen her yerde çalıştığını göstermekte. Dünya çocukları, 2002 yılının Mayıs ayında Birleşmiş Milletler’de yapılan Çocuk Forum’unda bu fotoğrafı şöyle yorumluyorlar:
“Biz dünyanın çocuklarıyız. Biz sömürü ve suiistimalin kurbanlarıyız. Biz sokak çocuklarıyız. Biz savaş çocuklarıyız. Biz AIDS kurbanları ve yetimleriz. Bizim iyi eğitim alma ve sağlıklı yaşama haklarımız inkar edildi. Biz politik, ekonomik, kültürel, dinî ve çevresel ayrımcılığın kurbanlarıyız. Biz sesleri işitilmeyen çocuklarız. Artık bizim fark edilme zamanımız geldi. Biz çocuklara uygun dünya istiyoruz. Çünkü bize uygun dünya, herkese uygun dünyadır.”

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Ahmet Kemerli