Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Pakistan’ın feryadı göğe savrulurken...
Neşe Vona - Hilal Turan
Bak bütün Şark ne halde,
Külü göğe savrulmuş...
Boğulmuş bir inilti susuyor...
Eseri yok... Bu kaybolmuş bir feryâd
                                     Muhammed İkbal
İSLAM dünyasının çileli coğrafyalarından Pakistan, bizatihi yaşamasa da Afganistan savaşları ve seneler süren Keşmir sorununun ardından kendine gelmeyi umut ederken, yeni bir felaketle karşı karşıya kaldı. 8 Ekim’de meydana gelen Keşmir merkezli 7,6 şiddetindeki deprem, 100 bine yakın kişiyi enkaz altında, milyonlarca insanı da evsiz bıraktı. Depremle adeta külü göğe savrulan bu coğrafyaya yardım elini uzatması beklenen insanlık da bir bakıma aynı enkazın altında kaldı.
Felaketin ilk günlerinde bölgeye kayıtsız kalmayı yeğleyen Batı dünyasının hümanist çığırtkanları bir tarafa, Batı’dan pek de farklı olmayan İslam dünyasının tavrına ne demeli? Pakistan’ın fikrî mimarı ve aynı zamanda Doğu’nun 20. yüzyılda yetiştirdiği büyük şairlerden Muhammed İkbal, torunlarının yaşayacağı felaketi o günlerde görmüşçesine, feryadını mısralarına dökmüş. İkbal’in Müslümanlardan beklediği, “aynı kökün dalları” gibi bir birliktelik iken, İKÖ bünyesindeki birçok ülke, ancak yoğun eleştirilerin ardından bölgeye yardım elini uzattı.
Türkiye ise iki ülke arasındaki tarihî ve dinî bağlar hasebiyle “kardeş ülke” olarak tanımladığı Pakistan’a yapılan yardımlarda gerek arama-kurtarma çalışmaları, gerekse 150 milyon dolarlık yardımla başı çekti. Kızılay, İHH, Deniz Feneri, Kimse Yok mu ve Yeryüzü Doktorları gibi pek çok yardım kuruluşu da acil ihtiyaç maddelerinden sağlık hizmetine, yiyecek-giyecek yardımından barınmaya kadar pek çok konuda Pakistan için seferber oldu.
Bu yardım kuruluşları içerisinde yer alan Yeryüzü Doktorları (Doctors Worldwide), Türkiye’de Pakistan depremi sonrası bölgeye yaptığı yardımlarla tekrar gündeme geldi. Merkezi İngiltere’nin Manchester eyaletinde olan kurumun başında Kani Torun var. 2000 yılından beri faaliyet gösteren oluşumun Türkiye’deki resmî teşkilatlanması 2004 yılında gerçekleştirilmiş. Yeryüzü Doktorları, bugün, dört kıta ve 15 ülkede hizmet veriyor. Bu oluşumu daha yakından tanımak için, Türkiye direktörü M. İhsan Karaman’la bir söyleşi gerçekleştirdik.
 
‘Yeryüzü’ne ‘doktor’ eliyle hizmet
 
Türkiye sorumlusu olarak, Yeryüzü Doktorları’nın kuruluş aşamasını ve misyonunu kısaca anlatır mısınız?
Yeryüzü Doktorları, “Yeryüzünün neresinde bir felaket, mağduriyet yahut savaş, kıtlık, açlık olursa, oradaki muhtaç insanların derdinden biz de bir nebze olsun sorumluyuz” anlayışıyla kuruldu. Yurtiçi ve dışından bir grup gönüldaş doktorla, 2000 yılında böyle bir oluşuma mutlaka ihtiyaç olduğuna karar verdik. Biz Müslüman şefkatinden kaynaklanan bir görev olduğunu düşünerek, dil, din, ırk, siyasî görüş ayırt etmeden yeryüzünün tüm muhtaçlarına tıbbî ve insanî yardım ulaştırmayı hedef edindik ve bunu gerçekleştirdik de. Bugün Guatemala’da, Hıristiyanların oluşturduğu bir kasabada bile kliniğimiz var.
 
Pakistan’a ilk etapta gerçekleştirdiğiniz yardımlar ve uzun vadedeki hedefleriniz nelerdir?
Yeryüzü Doktorları ekibi depremin üçüncü günü bölgeye ulaştı ve ‘çadır klinik’ dediğimiz tentelerde hizmet vermeye başladı. İngiltere ve Amerika’daki gönüllülerimizin de katılımıyla depremin onuncu gününde ekibimiz 20 kişiye ulaştı. İlk günler yaralı kurtarma, aşılama, akabinde de ulaşılamayan uzak bölgelere yürüyerek ya da helikopterle ulaşıp yaralıların acil bakımı; orada tedavi edilemeyecek durumda olanları da büyük şehirlere nakletme faaliyetleri gerçekleştirildi. Muzafferabad, Balakod ve Bah olmak üzere üç merkezde kurulan çadır kliniklerde hastalar tedavi edildi. Himalaya kışı denilen acımasız kış çökmeden oraya prefabrik klinik kurmak, ardından kalıcı bir hastane yapıp onlara hediye etmek niyetindeyiz. 1 Kasım’da Azad Keşmir Sağlık Bakanlığı, Muzafferabad’ın Komikod adlı kasabasının tüm sağlık hizmetlerini resmen bize devretti.
Üç-dört hafta içerisinde orada yaklaşık 120 metrekarelik bir prefabrike kliniğimiz olacak. Gönüllü doktorlarımızın yanında Pakistanlı yerli doktorları da istihdam edip, altı ay sonra prefabrik hastanemizi onlara hediye edeceğiz. Bahar ayında da, topladığımız bağışların büyük bir yekûnunu kullanarak kalıcı bir hastane yapacağız inşallah. Kısa sürede tamamlayıp onu da Komikod halkına hibe edeceğiz.
 
Yardımlar sırasında ne gibi problemlerle karşılaştınız?
Özellikle ilk zamanlar herkes bir şeyler yapmak ister; ancak koordinasyon olmaz. İlk giden arkadaşlarımız felaket anlarında deneyimliydi ve hemen Muzafferabad’ın şehir girişindeki merkezî bir konuma çadırı kurup ilkyardım faaliyetlerine başladılar. Ama engeller tabii ki oluyor. Örneğin Srilanka’da, tsunamiden sonra bir hastane kurmaya karar verdik. Ancak bunun izninin alınması tam altı ay sürdü. Pakistan’da da ulaşım zorlukları belimizi büktü. İlk bir hafta hiç ulaşılamayan yerler oldu. Mesela depremin sekizinci günü Muzafferabad’daki kampımızdan 4 doktor arkadaşımız 8 saatlik bir dağ yürüyüşü yaparak Patika adında bir köye vardıklarında oraya henüz hiçbir sağlık görevlisi, tıbbî ve insanî yardımın ulaşmadığını gördüler. Yaralar açıkta, kurtlanmış; bazıları ölmüş, bir kısmı kangren olmuş. Yani felaket korkunç boyuttaydı. Ayrıca bölgede siyasî faktörler de yardımlara engel olabiliyor. Keşmir’in kuzeyi Afganistan’la komşu ve bölge Alman askerlerinin kontrolü altında. O kuvvetler bölgeye hiçbir yardım ekibinin ya da helikopterin gelmesini istemiyor. Dolayısıyla yardım ekipleri her istedikleri yere rahatça gidemiyor.
 
Pakistan’a şimdiye kadar yapılan yardımları yeterli buluyor musunuz?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bu felaketin yaralarının sarılması için 27 milyon 750 bin dolar gerektiğini tespit etmiş. 9 Kasım’da yayınlanan rapora göre, yapılan bağışların toplamı bu miktarın %45’ini oluşturuyor. Halbuki tsunami felaketinin birinci haftasında WHO’nun ya da BM’nin öngördüğü yardımın %80’i gerçekleşmişti.
 
Aradaki fark neydi sizce?
Bu felaketin vurduğu yer, o kadar da kıymetli kabul edilmiyor galiba. Pakistan’a dünyadan beklenen yardım bir türlü gelmiyor. Bırakınız diğer ülkeleri, İslam dünyası da yeterli ilgiyi göstermiyor. Batı dünyası Endonezya’ya, kendi vatandaşları turistik amaçla gittiği için ilgi gösterebilir. Ama Batı, Keşmir’e niye ilgi göstersin? İslam dünyası o bölgeyi özellikle desteklemeliydi. Maalesef oranın biraz gözden çıkarılmış bir yer olduğunu düşünüyorum.
 
Türkiye’nin yardımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pakistan için gerçekten her şeyini verecek gibi davrandı Türk halkı. Türk hükümeti de, yapılacak nakdî yardımlar arasında en yüksek rakamı vaat etti. Bunda geleneksel Pakistan-Türkiye dostluğu, özellikle de Osmanlı ile Hint Müslümanları arasındaki tarihsel yakınlık etkili oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında bize bileziklerini gönderenlerin fedakârlığı, ortak hatıralarda hâlâ yaşıyor. Bu gönülden yakınlık, Türk halkının yardımlarında kendini gösteriyor. Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarına halkın teveccühü çok yoğundu. Buna bizim yaptığımız bağış kampanyasında da yakından tanık olduk. Ancak burada bizim şu farkımız var: “Bize para verin biz de oraya yiyecek gönderelim”i çok kişi yapıyor belki. Ama biz doktoruz ve “doktorluğumuzu orada kullanacağız” dediğimizde, verdikleri bağışın doğrudan doğruya bu doktorların elleriyle sağlık hizmetine dönüşeceğini ve orada bir canı kurtaracağını bildiği için halk yardım yapmaktan çekinmiyor.

Paylaş Tavsiye Et