Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Ahmedînejad’dan yeni manevralar
Hakkı Uygur
İRAN Cumhurbaşkanı Ahmedînejad’ın ülkemizde daha çok Sincan’daki “balans ayarı” ile gündeme gelen “Kudüs Günü” arifesinde, “İsrail’siz Bir Dünya” konulu toplantıda yaptığı konuşmasında İmam Humeyni’nin sözlerine atıfta bulunarak “İsrail dünya üzerinden silinmelidir” şeklinde bir ifade kullanması bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Böylesine hassas bir dönemde bu sözlerin sarf edilmiş olmasını, bazıları yeni cumhurbaşkanının tecrübesizliği şeklinde yorumlarken, bazılarına göre ise bu açıklamalar aksine son derece bilinçli olarak önceden belirlenmiş ifadelerdi.
Tahran belediye başkanlığından beri sürekli olarak devrimin ilk dönemlerine ait ideolojik mesajları ön plana çıkarmaya çalışan ve seçim kampanyalarında ısrarla değişmediğini vurgulayan Ahmedînejad’ın bu konuşması, İsrail’e yönelik olmaktan çok, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelere mesaj olarak yorumlanmalı. Nitekim Batılı ülkeler bu durumun farkında olduklarından Ahmedînejad’ın sözlerine tepki göstermekte gecikmediler. ABD Dışişleri Bakanı Rice, İngiltere Dışişleri Bakanı Straw ve Almanya’nın yeni Başbakanı Merkel, İran’a tepki gösteren ve bu açıklamaların görmezden gelinemeyeceğini belirten Batılı ülke yetkililerinin başında geliyorlardı. İsrail cephesinde Şimon Peres İran’ın bu açıklamalar dolayısıyla BM’den çıkarılması gerektiğini savunurken; Şaron ise asıl tehlikenin, bu düşüncenin birçok İslam liderinin gizli arzusu olmasından kaynaklandığını iddia ediyordu. Nitekim başta Batılı ülkeler olmak üzere uluslararası toplumda oluşan İran karşıtı hava nedeniyle BM Genel Sekreteri Kofi Annan, İran’a yapacağı geziyi iptal etti.
Ahmedînejad’ın söz konusu açıklamaları İran kamuoyunu da ikiye böldü. Bir grup, bu sözlerde yeni bir şey bulunmadığı ve devrim sonrasında sürekli olarak bu söylemin kullanıldığının altını çizerek, Batılı ülkelerin tepkisinin İran’ı nükleer konuda köşeye sıkıştırmaya yönelik olduğunu söylerken; çoğunluğunu reformistlerin oluşturduğu diğer bir kesim ise, Hatemi zamanında izlenen gerginliklerin azaltılması politikasının sürdürülmesi gerektiğini savunuyor. Bu arada Ahmedînejad’a hiç beklemediği bir destek eski Cumhurbaşkanı Hatemi’den geldi. Avrupa ülkelerindeki sivil toplum örgütlerinin davetlisi olarak Almanya’ya giden Hatemi, olayın büyütülecek bir yanı olmadığını söyledi. Diğer yandan Ahmedînejad’ın açıklamalarını yumuşatmaya çalışan eski Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi ise bu açıklamaların muhakkak “şiddet kullanılması gerektiği” anlamına gelmediğini, Güney Afrika’daki ırkçı rejimin çökmesi gibi İsrail’in haritadan silinmesinin de barışçıl yöntemlerle gerçekleşebileceğini belirtti. Nitekim İran’ın bu konudaki resmî tezi, İsrail ve Filistin topraklarında yaşayan ya da buralarda doğduğu halde başka ülkelere iltica etmek zorunda kalan Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan bütün Filistinlilerin katılımıyla bir referandumun düzenlenmesi ve bunun sonucunda kurulacak devletin herkes tarafından kabul edilmesi. Böyle bir önerinin İsrail ve Batı ülkeleri tarafından kabul edilmediğini söylemeye gerek yoktur sanırız.
İran özellikle son birkaç yıldır nükleer faaliyetleri ile ilgili olarak Batılı ülkelerin şiddetli baskısı altında bulunuyor. Bu baskı Tahran’ın, iç ve dış politikasında çeşitli değişikliklere gitmesine yol açtı. Nitekim Hatemi’nin simgelediği güler yüzlü ve medeniyetler arası diyalogdan bahseden siyaset tarzı, yerini özellikle dışarıya karşı daha sert politikalar izlenmesi gerektiğini savunan akımların söz sahibi olduğu bir tarza bıraktı. Reformistlerin saf dışı bırakılmasına yol açan Meclis seçimleri ile başlayan ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini beklenmedik bir biçimde Ahmedînejad’ın kazanmasıyla devam eden bu sürecin ardından Rafsancani ve Hatemi döneminde uygulanan iç ve dış politikalar şiddetli bir biçimde eleştirilmeye başlandı. Her ne kadar eski Cumhurbaşkanı Hatemi ve başta reformist kanadın önde gelen isimlerinden olan Dr. İlahe Kulayi olmak üzere Tahran’da görüştüğümüz birçok etkin İranlı isim, İran’ın temel iç ve dış politikalarının rejimin üst makamlarınca belirlendiğini ve seçilen hükümetlerin yalnızca bu siyasetleri uyguladıklarını belirtiyorsa da, Ahmedînejad’ın ülke politikalarında gün geçtikçe daha etkin hale geldiği sanılıyor. Nitekim Ahmedînejad’ın ardı ardına birçok üst düzey bürokratı görevden alması, sonunda İran’ın güçlü ismi Rafsancani’yi de kızdırdı ve devrim liderini seçme ve politikalarını denetleme yetkisine sahip Hubregan (Ulema) Meclisi’nde zehir zemberek açıklamalar yapmasına yol açtı. Bununla birlikte görevi devralmasının üzerinden dört aydan fazla bir süre geçtiği halde Ahmedînejad’ın henüz petrol bakanını atayamamış olması ve geçen hafta meclise önerdiği üçüncü bakan adayının da muhafazakârların hâkimiyetindeki meclisten güvenoyu alamaması, muhafazakârlar içindeki dengelerin dışarıdan göründüğünden daha karmaşık olduğunu ortaya koyuyor.
Öte yandan İran, dış politika hususunda oldukça hareketli günler geçiriyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Baradey’in geçtiğimiz hafta açıkladığı İran raporu nispeten olumlu olmasına rağmen, İran dosyası hassasiyetini korumayı sürdürüyor. İçinde İran’a ait nükleer bilgilerin bulunduğu bir laptop bilgisayarın 2004 yılında CIA tarafından ele geçirilmesiyle ilgili olarak İran Dışişleri Bakanlığı resmen yalanlamada bulundu.
İran’la ilgili bir diğer önemli dış gelişme Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin bu ülkeyi ziyaret etmesiydi. Bu, Ahmed Çelebi ve Muvaffak el-Rebii’den sonra Iraklı üst düzey yetkililerin son bir ay içinde gerçekleştirdikleri üçüncü üst düzey ziyaretti. Meclis seçimleri öncesine denk gelen ve başbakanlık için adları geçen bu iki ismin ziyaretleri, Irak Şiilerinin İran ile ilişkileri konusunda da ipuçları vermekte. Özellikle el-Rebii’nin istihbarat alanında İran ile bazı gizli anlaşmalar imzalaması ve ABD’nin Irak Büyükelçisi Halilzad’ın bu anlaşmadan, imzalandıktan sonra haberinin olduğunu belirtmesi, aynı şekilde ABD’li bir yetkilinin Rebii’nin böyle bir yetkiye sahip bulunmadığını ima etmesi, Iraklı Şiilerle ABD’nin arasının açılmaya başlaması olarak değerlendirilebilir. Talabani’nin İran’a gelir gelmez “Saddam yönetimine karşı mücadele ederken verdiği desteklerden dolayı başta devrim lideri ve eski dostumuz cumhurbaşkanı Ahmedînejad olmak üzere bütün Pasdar (devrim muhafızı) dostlarımıza teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz” şeklinde konuşması ilginçti. Buna karşılık Ahmedînejad’ın İran ve Irak halklarını tarihsel, kültürel ve dinî açıdan birbirlerine son derece yakın ve iki bedende bir ruh olarak tanımlaması, yine Irak’ta millî hâkimiyetin kurulmasının İran halkı için de bir zafer anlamına geldiğini belirtmesi de oldukça önemliydi.

Paylaş Tavsiye Et