Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Ekonomi
Ekonominin lokomotifi tekliyor
Ömer Bolat
TEKSTİL ve konfeksiyon sektörü, ihracat ve istihdamdaki ağırlığından dolayı, Türkiye ekonomisinin lokomotifi olarak kabul ediliyor. Bu haksız bir yakıştırma sayılmaz. Zira, sektör gerek sağladığı istihdam ve katma değer, gerekse ihracat yoluyla kazandırdığı döviz geliri açısından Türkiye ekonomisinin can damarlarından birisini oluşturuyor.
2004’de 63 milyar dolarlık toplam ihracatın %29’unu gerçekleştiren sektörde 2,5 milyon kişi istihdam ediliyor. Bu rakam, Türkiye’deki toplam istihdamın %11’ini, sanayideki istihdamın ise %28’ini oluşturuyor. Aileleriyle birlikte geçimini bu sektörden sağlayanların sayısı 10 milyonu buluyor. 18,2 milyar dolar tutarında ihracat ve 10 milyar dolarlık iç pazar olmak üzere toplam 28,2 milyar dolar büyüklüğe ulaşan tekstil ve konfeksiyon sektörü millî gelirin (GSMH) %9,5’ini; sanayi üretiminin %38’ini; imalat sanayi üretiminin de %46’sını teşkil ediyor. 500 büyük sanayi kuruluşunun da yaklaşık dörtte biri tekstil ve konfeksiyon sektöründe faaliyet gösteriyor. Ayrıca, 350 milyar dolarlık dünya tekstil ticaretinden Türkiye 18,2 milyar dolar ile %5’lik bir pay alıyor.
 
Tekstil Lokomotifi Tekliyor
Ekonomideki bu ağırlığına rağmen tekstil ve konfeksiyon sektörü ihracat ve istihdam bakımından son bir yıldır teklemeye başladı. Sektörün istihdama katkısı azalırken, ihracattaki payı geriliyor. Özellikle Çin’den gelen ucuz tekstil ürünlerinin piyasayı işgal etmesi ve kotaların kalkması, ayrıca döviz kurunun son iki yıldır baskı altında düşük değerde kalması sorunun boyutunu büyütüyor.
2005’in ilk 9 ayında konfeksiyon ihracatı %7,5 oranında büyüdü. Ancak birim ihracattaki artışa rağmen, kârlılığın aynı oranda yükselmemesi doğal olarak, tekstil ve konfeksiyon gelirlerinin toplam ihracat içindeki payını düşürüyor. Yakın bir geçmişe kadar toplam ihracatın yaklaşık %40’ını gerçekleştiren sektörün ihracattaki payı %29’a inmiş durumda. Diğer yandan, 1996–2004 yılları arasında makineler ve ulaşım araçları ile otomotiv sanayi, demir-çelik, seramik ve çimento ürünlerinde büyük bir sıçrama yaşandı ve bu sektörler ihracattaki paylarını artırdılar. Bu durum, tekstilde yaşanan gerilemenin bir yönüyle göreceli olduğunu da ortaya koyuyor.
Çözüm Önerileri
Tekstil sektöründen gelen tehlike işaretlerini dikkate almak ve sorunlar derinleşmeden sektörünün gelişimini hızlandıracak çözümler üretmek gerekiyor. Sektörün ekonominin lokomotifi olarak kalmasını sağlayabilmek için öncelikle millî bir tekstil politikası geliştirilmelidir. Bunu yapabilmek için öncelikle bir “tekstil kurultayı” ya da “zirvesi” düzenlenmeli; kalkınma planlarının hazırlanması sırasında ise “tekstil-giyim özel ihtisas komisyonu” oluşturulmalı ve bu komisyon sürekli hale getirilmelidir. Bu çerçevede hükümet, işveren ve sendikaların ortaklaşa “kriz yönetim politikaları” belirlemeleri de yararlı olacaktır.
Türk tekstil sektöründe istihdam üzerindeki kamu maliyeti %30 iken, OECD ülkeleri ortalaması %20 civarında bulunuyor. KDV oranlarının ve SSK primlerinin yüksekliği sektörde ciddi bir kayıt dışılığa neden oluyor. Kayıt dışı istihdam ve ekonomik faaliyet haksız rekabeti ortaya çıkarırken; bu durum hem içerideki tekstil üreticileri arasında bir sıkıntı doğuruyor, hem de dışarıya karşı olumsuz bir intiba uyandırıyor. Dolayısıyla, tekstilde istihdam üzerinde vergi ve sigorta primi gibi yüksek giderler mutlaka azaltılmalıdır. Yine Avrupa’nın en pahalı enerjisini kullanan tekstil sanayicisine teşvik edici tarzda düşük fiyatlarla enerji temin edilmelidir.
Türkiye’de tekstil sektörünün yeni yatırımlarla büyüdüğü dönemlerde makine ithalatı da buna paralel olarak artıyor. Bugün Çin’den sonra en büyük tekstil makinesi ithalatçısı konumundayız. Sektör 2004’te 2 milyar dolara yakın makine ithal ederken, buna karşılık bir önceki yıla göre %70’lik artışla 100 milyon dolarlık tekstil makinesi ve aksesuarı ihracatı gerçekleştirdi. Bu, olumlu fakat yetersiz bir gelişme. Ekonomide böylesine ağırlığı olan bir sektörün teknolojisini ülke içinde üretmesi bir zorunluluktur. Tekstil makinesi sektörünün geliştirilmesi halinde yeni istihdam alanları açılacağı gibi yurtdışına döviz çıkışı azalacak ve Türkiye’ye döviz girişi artacaktır.
Tekstil sektörü için gelecek vadeden, hızla gelişen ve sanayinin çok değişik alanlarını kapsayan “teknik tekstiller” ihmal edilmemesi gereken diğer bir alan. Teknik tekstil ürünleri, moda ve estetik özelliklerden bağımsız olarak, belli bir fonksiyonu yerine getirecek şekilde tasarlanıyor. Bu anlamda teknik tekstiller, araştırma-geliştirme ve ileri teknoloji gerektiren özgün ürünler olarak tanımlanabilir. Avrupa ve ABD gibi ülkeler, son yıllarda hayvansal ve bitkisel liflerden üretilen tekstil ürünleri üretiminden hızla çekiliyorlar. Düşük kâr marjı ve çevreye verdiği zararlar nedeniyle geleneksel tekstil üretimini terk eden bu ülkeler, katma değeri yüksek teknik tekstillere odaklanıyorlar.Teknik tekstil ticaretinin toplam tekstil ticareti içindeki payı ABD ve Kanada’da %30’a, AB’de %22’ye, Almanya’da %40’a, Brezilya’da %50’ye, Japonya’da ise %45’e ulaşmış bulunuyor.
Batı’dan gelen sanayi devrimi Osmanlı esnaf sisteminin çöküşüne yol açtı. Bugün ise, KOBİ’lerimiz Doğu’dan gelen “Çin tsunamisi”nin tehdidi altında. Bu tehdidi bertaraf edebilmek için Çin’le fiyat rekabetine girmekten kaçınmalı ve tasarım değeri yüksek ürünlere yönelmeliyiz. 1980’li yıllarda üretkenlik (productivity), 1990’lı yıllarda kalite (quality) tekstil ticaretini belirleyen ana unsurlar iken, günümüzde ise tasarım (design) ön plana çıkmış durumda. Tasarım esasında bir katma değer oluşturma sürecidir. Tekstilin düşük fiyatlı ürünlerinden çekilen İngiltere, Fransa ve ABD tasarım ve özgün moda ürünleriyle yüksek katma değer ve kârlığı muhafaza ettiler. Küreselleşme, üretici firmaların sayısının artışı, ürün cins ve özelliklerinin çeşitliliği, tüketicilerin giderek farklılaşan ihtiyaçları ve artan beklentileri firmaların rekabet gücünde tasarımın önemini artırıyor.
1980–2000 yıllarıarasındaülkemizde en çok para kazandıran sektör olan tekstil artık bu ihtişamlı günlerini geride bırakıyor. Özellikle KOBİ’ler düşük enflasyon ve yapısal dönüşüm sürecine uyum sağlamakta büyük güçlüklerle karşılaşıyorlar. Hükümet bu noktada KOBİ’lerin eğitimi, Ar-Ge, pazar geliştirilmesi, fuarlar, marka oluşumu gibi konularda öncü rolü üstlenmeli ve bir yönlendirme politikası uygulamalıdır. Bir pamuk ülkesi olan Türkiye’de tekstil sektörü, ancak bu sayede gücünü korumaya devam edecektir.

Paylaş Tavsiye Et