Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Yüzleşiyorum
Kalben Türk olmak!
Mustafa Özel
TARİHÎ he­def­le­ri dev­rim­ci­ler gös­te­rir; mu­ha­fa­za­kâr­lar ger­çek­leş­ti­rir! Av­ru­pa’ya im­re­nen, öv­gü dü­zen ve­ya hay­ran­lı­ğı­nı di­le ge­ti­ren sa­yı­sız Os­man­lı ay­dın ve­ya bü­rok­ra­tı­nı sa­ya­bi­li­riz. Fa­kat Av­ru­pa me­de­ni­ye­ti­ni Türk top­lu­mu­nun önü­ne res­mî bir he­def ola­rak ko­yan ilk dev­let ada­mı Mus­ta­fa Ke­mal ol­du. Ve pa­ra­dok­sal bi­çim­de, bu idea­li dev­rim­ci­ler de­ğil, mu­ha­fa­za­kâr­lar ger­çek­leş­tir­me­ye ça­lış­tı. Ata­türk, İnö­nü ve ge­nel­de CHP ile öz­deş­le­şen ay­dın, si­ya­set­çi ve bü­rok­rat­la­rı Cum­hu­ri­ye­t’in res­mî ve­ya “dev­rim­ci” ka­na­dı sa­yar­sak; Men­de­res, Özal ve Er­do­ğan Cum­hu­ri­ye­t’in mu­ha­lif ve­ya “mu­ha­fa­za­kâr” ka­na­dı­nı oluş­tu­rur. Ne var ki, Cum­hu­ri­ye­t’in ana ide­ali­ni omuz­la­yan­lar dev­rim­ci­ler de­ğil, mu­ha­fa­za­kâr­lar ol­du. Av­ru­pa Bir­li­ği üye­li­ği için ilk baş­vu­ru­yu Men­de­res yap­tı, tam üye­lik yo­lun­da Tür­ki­ye’yi 1987’de “uzun in­ce yo­la” so­kan Özal ol­du. Re­cep Ta­yyip Er­do­ğan da, ni­haî üye­lik mü­za­ke­re­le­ri­ni baş­la­tan baş­ba­kan sı­fa­tıy­la ta­ri­he geç­ti.
3 Ekim’de baş­la­ya­cak uzun ma­ra­ton, kı­sa va­de­de eko­no­mik, or­ta va­de­de si­ya­sî-stra­te­jik, uzun va­de­de ise din ve me­de­ni­yet bağ­lam­la­rın­da önem ka­za­nı­yor. Sa­de­ce eko­no­mi ve si­ya­se­ti esas ala­cak bir yak­la­şım, “bu mil­le­tin in­ti­ha­rı” olur.
Dos­to­yevs­ki, bun­dan 125 yıl ön­ce Puş­kin üze­ri­ne bir ko­nuş­ma yap­tı. Ko­nuş­ma­sın­da, Puş­kin’in Rus­ya için de­ğe­ri­nin dört yö­nü üze­rin­de dur­du. De­ğer­len­dir­me­sin­de kul­lan­dı­ğı kri­ter­ler ve yap­tı­ğı tes­pit­ler, Av­ru­pa ile yüz­leş­me ve müs­tak­bel iş­bir­li­ği­ni mü­za­ke­re hu­sus­la­rın­da bi­zim için ade­ta bi­rer işa­ret fe­ne­ri­dir:
1. Puş­kin de­rin gö­rüş ye­te­ne­ği, üs­tün ze­kâ­sı sa­ye­sin­de ve kal­ben tam bir Rus ol­du­ğu için, ay­dın­lar ara­sın­da sık sık gö­rü­len bir has­ta­lı­ğın bel­li baş­lı be­lir­ti­le­ri­ni teş­his eden ilk Rus ya­za­rı­dır. O ay­dın­lar ki, kök­le­ri bu va­ta­nın top­rak­la­rın­da ol­du­ğu hal­de ken­di­le­ri­ni halk­tan ko­par­mış­lar­dır. Bun­lar ken­di ül­ke­le­ri­ne ve ül­ke­le­ri­nin gü­cü­ne inan­maz­lar. Puş­kin ay­nı za­man­da bi­ze bu has­ta­lı­ğın ça­re­siz ol­ma­dı­ğı­nı; Rus top­lu­mu­nun, hal­kın ger­çek­le­ri­ne iner­se bun­dan kur­tu­la­ca­ğı­nı, ıs­lah ola­ca­ğı­nı ve ye­ni­den can­la­na­ca­ğı­nı gös­ter­miş, umut ver­miş­tir.
2. Puş­kin, Rus mil­le­ti­nin ma­ne­vî gü­zel­li­ği­ni tem­sil eden tip­le­ri ya­ra­tan ilk ya­zar­dır. Bu gü­zel­lik doğ­ru­dan doğ­ru­ya Rus mil­le­ti­nin gön­lün­de, hal­kın ger­çek­le­rin­de, bi­zim top­ra­ğı­mız­da ya­şa­mak­tay­dı. “Hal­kın ru­hu­na ina­nın, sa­de­ce on­dan me­det umun. An­cak o za­man kur­tu­lur­su­nuz.” Puş­kin’i ger­çek­ten de­ri­ni­ne oku­yup da bu so­nu­ca var­ma­mak müm­kün de­ğil­dir.
3. Puş­kin’in sa­nat de­ha­sı­na has di­ğer bir yö­nü, onun mil­lî sı­nır ta­nı­ma­yan, ev­ren­sel an­la­yış ve di­ğer mil­let­le­rin de­ha­la­rıy­la bir be­den ha­li­ne ge­le­bil­me, ica­bın­da on­lar­dan bi­ri ola­bil­me ye­te­ne­ği­dir. Bu­nu söy­ler­ken bir Şeks­pir ve­ya Şil­ler’in öne­mi­ni kü­çüm­se­mi­yo­rum. Sa­de­ce Puş­kin’in bu şa­şır­tı­cı ye­te­ne­ği­nin bi­zim için çok önem­li ol­du­ğu­nu ve ile­ri­yi gör­me­mi­ze yar­dım et­me­si ge­rek­ti­ği­ni be­lirt­mek is­ti­yo­rum.
4. Bu ye­te­nek sa­de­ce Puş­kin’de de­ğil, bü­tün Rus mil­le­tin­de var­dır. Av­ru­pa’ya ben­ze­me eme­li­miz bü­tün aşı­rı hay­ran­lık ve taş­kın­lık­la­ra rağ­men, te­mel­de doğ­ru ve ge­rek­li­dir; ve ar­tık hal­ka mal ol­muş­tur.
 
Dos­to­yevs­ki ve Rus Ger­çek­li­ği
Dos­to­yevs­ki ön­ce­lik­le bir ay­dı­nın “kal­ben Rus” ol­ma­sı­nın öne­mi­ne dik­kat çe­ki­yor. Ay­dın, halk­tan kop­tu­ğu için, ül­ke­si­nin gü­cü­ne inan­maz. Av­ru­pa­lı­laş­ma ide­ali­ni bi­le Cum­hu­ri­ye­t’in dev­rim­ci ka­na­dı­nın ger­çek­leş­ti­re­me­me­si­ni, on­la­rın “kal­ben Türk” ol(a)ma­ma­la­rıy­la mı açık­la­ma­lı­yız? Ço­ğu ay­dı­nın özel­lik­le 11 Ey­lül son­ra­sın­da Tür­ki­ye’yi ABD ve di­ğer güç­ler kar­şı­sın­da ça­re­siz var­say­ma­la­rı­nın al­tın­da ay­nı aşa­ğı­lık psi­ko­lo­ji­si­nin iz­le­ri­ni gö­rü­yo­ruz: Ül­ke­le­ri­nin gü­cü­ne as­la inan­mı­yor­lar. AB ile mü­za­ke­re­ler ben­zer bir psi­ko­lo­ji ile yü­rü­tü­le­cek olur­sa, kı­sa va­de­de el­de edi­le­cek eko­no­mik ve stra­te­jik ka­za­nım­lar ne olur­sa ol­sun, so­nuç hüs­ran­dır.
Türk mil­le­ti­nin ma­ne­vî gü­zel­li­ği­nin far­kın­da mı­yız? Dos­to­yevs­ki’nin dik­ka­ti­mi­zi çek­ti­ği ikin­ci hu­sus bu­dur: “Bu gü­zel­lik doğ­ru­dan doğ­ru­ya Rus mil­le­ti­nin gön­lün­de, hal­kın ger­çek­le­rin­de, bi­zim top­ra­ğı­mız­da ya­şa­mak­tay­dı.” Türk mil­le­ti­nin de gön­lün­de, bu ül­ke­nin top­ra­ğın­da ya­şa­yan gü­zel­lik ne­dir? Bu gü­zel­li­ği ya­şa­tan hal­kın han­gi ger­çek­le­ri­dir? Er­me­ni­yi “mil­let-i sâ­dı­ka” sı­fa­tıy­la yüz­ler­ce yıl bağ­rın­da ya­şa­tan; Kürt­le Ciz­re’den Ça­nak­ka­le’ye ka­dar her yer­de iç içe du­ran; Rum ve Ya­hu­di için ta­hay­yü­lü bi­le im­kân­sız bir hür­ri­yet yur­du olan Bu Ül­ke, Pla­to­nik an­lam­da Gü­zel­li­ğin te­ces­sü­mü de­ğil mi­dir? Av­ru­pa yol­cu­lu­ğu bu gü­zel­li­ği, Av­ru­pa ta­ri­hi­nin meş’um bir par­ça­sı olan “et­nik fark­lı­laş­ma” adı­na bo­za­cak mı­dır?
“Puş­kin’in sa­nat de­ha­sı­na has di­ğer bir yö­nü, onun mil­lî sı­nır ta­nı­ma­yan, ev­ren­sel an­la­yış ve di­ğer mil­let­le­rin de­ha­la­rıy­la bir be­den ha­li­ne ge­le­bil­me, ica­bın­da on­lar­dan bi­ri ola­bil­me ye­te­ne­ği­dir.” Dos­to­yevs­ki, bir ka­nat dar­be­siy­le bir an­da ül­ke se­ma­sın­dan dünya se­ma­sı­na yük­se­li­yor ve “di­ğer mil­let­le­rin de­ha­la­rıy­la bir be­den ha­li­ne ge­le­bil­me, ica­bın­da on­lar­dan bi­ri ola­bil­me ye­te­ne­ği”ni yü­cel­ti­yor. Öz­gü­ve­nin öne­mi­ne işa­ret­tir bu. Ken­di­ne say­gı­sı ve inan­cı olan bir top­lum, hiç­bir sı­nır öte­si et­ki­le­şim­den kork­maz. Hat­ta sı­nır ta­nı­maz. Mil­li­yet bi­lin­ci, in­sa­ni­ye­ti dış­la­mak için de­ğil­dir.
Dör­dün­cü mad­de­de Dos­to­yevs­ki, bu “mil­lî ka­la­rak ev­ren­sel­leş­me” ye­te­ne­ği­nin sa­de­ce Puş­kin’de de­ğil, bü­tün Rus mil­le­tin­de var ol­du­ğu­nu söy­lü­yor. “Av­ru­pa’ya ben­ze­me eme­li­miz bü­tün aşı­rı hay­ran­lık ve taş­kın­lık­la­ra rağ­men, te­mel­de doğ­ru ve ge­rek­li­dir; ve ar­tık hal­ka mal ol­muş­tur.” Bi­raz şa­şır­tı­cı ve ilk ba­kış­ta ür­kü­tü­cü gö­zük­se de, Tür­ki­ye’de de du­rum fark­lı de­ğil­dir. Ya­pı­lan an­ket­ler Türk hal­kı­nın en az üç­te iki­si­nin Av­ru­pa ile bü­tün­leş­me yan­lı­sı ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor.
So­nun­cu­dan baş­la­ya­rak, Dos­to­yevs­ki’nin işa­ret fe­ner­le­ri­nin yo­lu­mu­zu ne den­li ay­dın­lat­tı­ğı­nı gö­re­lim.
 
İk­ti­sat De­ğil, Ma­ne­vi­yat
Rus ro­man­cı, ev­ren­sel­leş­me­den ön­ce­lik­le “Rus­ya’nın so­nun­da dün­ya­ya yep­ye­ni bir şey­ler öğ­ret­me­si­ni” an­lı­yor. Bu, pek ta­bi­î, ilk ba­kış­ta saç­ma gö­zü­kü­yor. Ben­ze­mek is­te­yen, ken­di­si­ne ben­ze­ti­le­ne ne öğ­re­te­bi­lir? “Ben­ce ik­ti­sa­dî, il­mî ve iç­ti­maî ge­liş­me­mi­zi ta­mam­la­ma­dan, ku­sur­suz bi­rer or­ga­niz­ma olan Av­ru­pa dev­let­le­ri­ne ye­ni bir şey­ler öğ­ret­me­yi rü­ya­mız­da bi­le gö­re­me­ye­ce­ği­miz dü­şün­ce­si çok da­ha saç­ma­dır.” Bu sa­tır­la­rı okur­ken iyi­ce sı­kıl­ma­ya baş­la­dı­ğı­nı­zı his­se­di­yor gi­bi­yim. Bu has­ta en­te­lek­tü­el ne de­mek is­ti­yor? Eko­no­mi, bi­lim ve top­lum­sal ör­güt­len­me alan­la­rın­da Av­ru­pa­lı­lar­dan çok ge­ri­de ol­duk­la­rı­nı ka­bul et­ti­ği hal­de, Rus­la­rın han­gi ni­te­lik­le­riy­le Av­ru­pa’ya bir şey­ler öğ­re­te­bi­le­cek­le­ri­ni id­di­a edi­yor? Dos­to’nun ce­va­bı, Tür­ki­ye’nin de di­na­mik da­mar­la­rı­na işa­ret edi­yor gi­bi­dir:
“Rus mil­le­ti­nin ye­te­ne­ği ve de­ha­sı sa­ye­sin­de bü­tün in­san­lı­ğın bir­leş­me­si ve kar­deş­çe sev­gi için­de ya­şa­ma­sı ül­kü­sü­nü; te­zat­la­rı hoş gö­ren, fark­lı gö­rüş­le­ri ka­bul eden, çe­liş­ki­ler üze­rin­de dur­ma­yan ra­hat bir tu­tu­mu, bel­ki de bü­tün mil­let­ler­den da­ha iyi be­nim­se­ye­bi­le­ce­ği­ni söy­le­mek is­ti­yo­rum. Bu ik­ti­sa­dî de­ğil, ma­ne­vî bir özel­lik­tir.”
Dos­to­yevs­ki’ye gö­re, Rus mil­le­ti­nin eko­no­mik ve top­lum­sal yön­ler­den Av­ru­pa ile eşit bir du­ru­ma gel­me­den “böy­le yü­ce ar­zu­lar” bes­le­ye­me­ye­ce­ği­ni ile­ri sür­mek saç­ma­dır. “İn­san ru­hu­nun ma­ne­vî ve ah­lâ­kî de­ğer­le­ri te­mel­de ik­ti­sa­dî gü­ce bağ­lı de­ğil­dir. Ül­ke­miz fa­kir­dir, dü­zen­siz­dir ama, üst sı­nıf­lar dı­şın­da, tek bir vü­cut gi­bi­dir. Sek­sen mil­yon­luk nü­fu­su, Av­ru­pa’nın hiç­bir ye­rin­de bu­lu­na­ma­ya­cak ma­ne­vî bir bağ­la bir­bi­ri­ne bağ­lan­mış du­rum­da­dır. Zen­gin­lik­ler­le do­lu Av­ru­pa’da­ki bü­tün ül­ke­le­rin top­lum ya­pı­sı ise za­yıf­la­mış bu­lu­nu­yor. Bu ül­ke­ler bel­ki de ya­rın hiç­bir iz bı­rak­ma­dan yok ola­cak ve bun­la­rın ye­ri­ni ta­ma­men ye­ni, da­ha ön­ce­ki­le­re hiç ben­ze­me­yen bir şey­ler ala­cak­tır. Av­ru­pa’nın çö­kü­şü­ne, top­la­mış ol­du­ğu ha­zi­ne­ler de en­gel ola­ma­ya­cak­tır.”
Tür­ki­ye, Av­ru­pa ile bü­tün­leş­me­yi iki yüz­yıl­lık “ge­ri­kal­mış­lık” psi­ko­lo­ji­siy­le ve bu du­rum­dan çık­ma­nın bir yo­lu ola­rak de­ğil; bi­rik­tir­di­ği zen­gin­li­ğin ken­di­si için de, dün­ya için de fe­la­ket kay­na­ğı ha­li­ne gel­di­ği bir me­de­ni­yet ca­mi­ası­na, bu yan­lış ko­nu­mu­nu her gün ye­ni baş­tan ha­tır­la­tan ve ona ih­ti­yaç duy­du­ğu ma­ne­vî net­li­ği su­nan bir yak­la­şım­la sür­dü­rür­se “di­ğer mil­let­le­rin de­ha­la­rıy­la bir be­den ha­li­ne ge­lip, ica­bın­da on­lar­dan bi­ri ola­bil­me ye­te­ne­ği­ni gös­ter­miş” olur. On­lar­dan bi­ri ol­ma­yı, ken­di ma­ne­vî net­li­ği­ni yi­tir­mek­le el­de eder­se, in­san­lık için bü­yük bir ka­yıp olur bu.
Da­ha ön­ce­ki ya­zı­la­rı­mız­da da be­lirt­tik: Türk mil­le­ti­nin ger­çek­li­ği, uzun bir ta­rih bo­yun­ca, çok sa­yı­da hal­kı hem bir ara­da tut­ma ye­te­ne­ği­ni; hem de ken­din­den say­ma yü­ce­li­ği­ni gös­ter­miş ol­ma­sı­dır. Bun­la­rın bi­rin­ci­si si­ya­sî, ikin­ci­siy­se ma­ne­vî bir has­let­tir. Cum­hu­ri­yet yö­ne­ti­mi Av­ru­paî bir yak­la­şım­la bu si­ya­set ve ma­ne­vi­ya­tı dö­nüş­tür­mek is­te­miş, fa­kat açık­ça­sı yü­zü­ne gö­zü­ne bu­laş­tır­mış­tır. Av­ru­pa’ya Av­ru­pa’dan ödünç alın­mış ve “mil­lî bir­lik ve be­ra­ber­li­ği­mi­zi” bo­zu­cu an­la­yış­lar­la de­ğil, “Tür­kün ma­ne­vî gü­zel­li­ği­ni” yan­sı­tan te­mel ger­çek­li­ği­ni öne çı­ka­ra­rak gir­me­li­yiz. Bu­nu an­cak “ken­di ül­ke­si­nin gü­cü­ne ina­nan” ve “kal­ben Türk” olan ay­dın ve yö­ne­ti­ci­ler ba­şa­ra­bi­lir.
 
Ke­mal Ta­hir ve Türk Ger­çek­li­ği
Ta­rih, geç­miş­te ya­şa­mış ol­duk­la­rı­mız­dan çok, ge­le­cek­te ya­şa­mak is­te­dik­le­ri­mi­zi yan­sı­tan bir kur­gu­dur. Go­et­he için Na­pol­yon “muh­te­şem bir şah­si­yet” idi. He­gel, Fran­sız ge­ne­ra­li Je­na’da gör­dü­ğü za­man, “ev­ren­sel ruh”un at üze­rin­de şeh­rin so­kak­la­rın­da do­laş­mak­ta ol­du­ğu­na ka­na­at ge­tir­miş­ti. Mo­dern ta­rih­çi­li­ğin üç üs­ta­dı (Ran­ke, Droy­sen ve Burc­khardt) da Na­pol­yon’un eser ve te­si­ri­ni “o gü­ne ka­dar­ki en bü­yük ha­di­se” ola­rak res­me­di­yor­lar­dı. Bü­tün bun­lar, Av­ru­pa­lı­la­rın ge­le­ce­ğe yö­ne­lik ta­sa­rım­la­rı­nı yan­sı­tı­yor­du. Her­şey, ni­ha­yet­te güç­lü Av­ru­pa­lı mil­lî dev­let­le­rin ku­rul­ma­sı için olup bit­miş­ti!
Bi­zim ta­rih­le mü­na­se­be­ti­miz ise utan­gaç­lık ve kor­ku ile meş­bûy­du. Mon­tes­ki­yö’nün hiç­bir il­mî de­ğe­ri ol­ma­yan “Do­ğu des­po­tiz­mi” yaf­ta­sı­nı dü­şün­me­den be­nim­se­miş, ta­rih­ten ne ka­dar ko­par­sak “mil­lî dev­le­ti­mi­zi” o ka­dar ko­lay ku­ra­bi­le­ce­ği­mi­ze inan­mış­tık. Ke­mal Ta­hir, bu ko­lay­cı­lık ve sah­te­li­ği yü­zü­mü­ze vu­ran ilk cid­dî ro­man­cı­dır. “Mil­lî Dev­let”in yıl­lar­ca san­sü­rü­ne uğ­ra­yan Yor­gun Sa­vaş­çı şu sar­sı­cı ifa­dey­le baş­la­mak­ta­dır: “Siz be­nim geç­mi­şi ara­dı­ğı­mı sa­nı­yor­su­nuz. Ya­nı­lı­yor­su­nuz. Ben si­zin ge­le­ce­ği­ni­zi ara­mak­ta­yım.”
Dev­let Ana’da ise, Mark­sçı ku­ram­cı­la­rı şa­şır­tan bir tu­tum­la, Os­man­lı dev­le­ti­ni sı­nıf­sal bas­kı uy­gu­la­yan bir ay­gıt ye­ri­ne, ke­rim dev­let ola­rak tav­sif edi­yor­du. Ro­ma­nın ya­zı­lış sa­iki­ni ise şöy­le açık­lı­yor­du: “Al­tı yüz yıl ge­ri­ye git­me­min se­be­bi, Ana­do­lu Türk in­sa­nı­mı­zın te­mel cev­he­ri­ni ta­rih­sel ge­li­şi­mi­nin çok önem­li bir dö­ne­me­cin­de tu­tup in­ce­le­mek, mey­da­na vu­ra­ca­ğı özel­lik­ler­den, gü­nü­mü­zün ve ge­le­ce­ği­mi­zin zor­luk­la­rı­nın ça­re­le­ri­ne sağ­lam da­ya­nak­lar bul­mak­tır. Bu ça­re­ler, Ana­do­lu Türk in­sa­nı­nı, Ba­tı için ge­çer­li ka­lıp­la­ra dö­ke­rek, ya­ban­cı ge­nel­le­me­ler­le açık­la­ma­ya ça­ba­la­ya­rak bu­lu­na­maz.”
İn­sa­noğ­lu ya geç­mi­şi mit­leş­ti­rir, ya ge­le­ce­ği. Ya­pıl­ma­sı ge­re­ken, ya­şa­na­bi­lir bir ge­le­cek için, ya­şan­ma­ya de­ğer geç­miş tec­rü­be­le­ri il­min ışı­ğın­da in­ce­le­mek­tir. Res­mî ide­olo­ji ya­kın geç­mi­şi­mi­zi bü­tü­nüy­le ka­ra­la­mak, Ba­tı ta­ri­hi­ni ise bü­tü­nüy­le yü­celt­mek su­re­tiy­le, sağ­lık­lı bir ge­le­cek ta­sa­rı­mı­nı im­kân­sız­laş­tır­dı. Ke­mal Ta­hir’in res­mî ide­olo­ji­ye ba­kı­şı­nı Ha­lit Re­fiğ şöy­le özet­li­yor:
“Ke­mal Ta­hir, res­mî ide­olo­ji­yi ‘ba­ğım­sız mil­lî dev­let’ esa­sın­dan çı­ka­rıp, ‘Ba­tı’ya ba­ğım­lı top­lum’ ha­li­ne ge­tir­me­ye ça­lı­şan­la­ra, Ke­ma­liz­mi de bu şe­kil­de yo­rum­la­yan­la­ra kar­şıy­dı. Ona gö­re Ba­tı’nın göz ka­maş­tı­rı­cı zen­gin­li­ği ve tek­no­lo­jik ge­liş­miş­li­ği bü­yük bir sö­mü­rü dü­ze­ni­nin so­nu­cuy­du. Tür­ki­ye’nin Ba­tı­cı­la­rı Ba­tı’nın dün­ya sö­mü­rü­sü­ne iş­ti­rak ede­me­dik­le­ri için, dev­le­ti kul­la­na­rak iç sö­mü­rü­ye gi­riş­miş­ler­di. Eğer res­mî ide­olo­ji, Ata­türk adı­nın ar­ka­sı­na sı­ğı­na­rak, dev­le­ti hır­sız ta­kı­mı­nın ele ge­çir­me­si ise, Ke­mal Ta­hir bu ide­olo­ji­ye kar­şıy­dı.”
Ro­man­cı­ya gö­re, Os­man­lı ta­ri­hin­den ala­bi­le­ce­ği­miz en bü­yük ders, ve­rim­li fa­kat sö­mü­rü­süz bir top­lum dü­ze­ni­nin müm­kün ola­bil­di­ğiy­di. Bu­nun için, ya­ban­cı­la­ra, özel­lik­le dış sö­mü­rü güç­le­ri­ne de­ğil, ken­di in­sa­nı­mı­za da­yan­ma­yı bil­me­liy­dik. Em­per­ya­lizm, çev­re ni­te­li­ği ta­şı­yan söz­de mil­lî dev­let­le­rin ik­ti­dar kad­ro­la­rı­nın is­tek­le­riy­le ör­tü­şür. “Bu ne­den­le ger­çek mil­lî is­tek­ler­le em­per­ya­list ta­lep­ler ço­ğu za­man bir­bi­riy­le ka­rı­şık bu­lu­nur, da­ha da kor­kun­cu em­per­ya­list oyun­lar mil­lî is­tek­ler­den da­ha mil­lî gö­rü­nür. Bu gö­rü­nü­şü sağ­la­ya­bil­mek için ön­ce­den ha­zır­lan­mış ta­bu­lar kul­la­nı­lır. Bü­tün ta­bu­lar na­mus­suz­luk­tur.”
Ke­mal Ta­hir hak­lı: Ba­zen “em­per­ya­list oyun­lar mil­lî is­tek­ler­den da­ha mil­lî gö­rü­nür.” AB’nin ye­ni bir sö­mür­ge­ci ku­lüp ol­ma­ya can at­tı­ğı­na kuş­ku yok; fa­kat Tür­ki­ye’yi mev­cut dün­ya kon­jonk­tü­rün­de Av­ru­pa’dan uzak tut­ma­ya ça­lı­şan mil­li­yet­çi gö­rü­nüm­lü ta­lep­ler, Ame­ri­kan pa­tent­li da­ha güç­lü bir em­per­yal pro­je­nin par­ça­sı­dır. Ke­mal Ta­hir­le­ri oku­mak, bu oyun­la­rı ve ken­di­mi­zi ye­ni­den keş­fet­mek­tir.

Paylaş Tavsiye Et