Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Eğitimde reform kaçınılmaz
İbrahim Hakan Karataş
SON birkaç yıldır eğitim sistemimizde köklü değişimlerin planlandığını tüm toplum olarak ilgiyle izlemekteyiz. Sistemde değişiklik yapmak, bir anlamda reform girişiminde bulunmak, özellikle konu eğitim olunca, kapsamlı ve uzun vadeli stratejik kararlar almayı gerektirir. Dolayısıyla alınan kararların, bir taraftan yerli yerinde ve toplumun genelinin ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması beklenirken, diğer taraftan bugün eğitim alan kesimin sosyal, kültürel ve ekonomik hayata katılmasını kolaylaştırıcı bir içeriğe sahip olması sağlanmalıdır. Bu da eğitim sistemimizde yapacağımız yenileşme hareketlerinin dünya çapında meydana gelen değişikliklerle yeni unsurların göz önünde bulundurulmasına ve yeni durumlar için geliştirilen çözüm yollarının incelenip kısa zamanda optimum faydayı sağlayacak bir değişimi gerçekleştirmeye bağlı görünmektedir. Böyle bir girişimde küresel eğilimlerin göz önünde bulundurulması, bireysel ve toplumsal talebin karşılanması, fırsat eşitliğinin sağlanması, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin eğitime eklemlenmesi öncelikli alanlar olarak düşünülmelidir.
Bu çerçevede özellikle 80 sonrası dönemde dünya genelinde bir eğitim reformu hareketi yaşanmaktadır. Kıtadan kıtaya içeriği değişen reform hareketlerini kısaca özetlemek gerekirse, Afrika ve bazı Ortadoğu ülkelerinde eğitim reformlarını, geleneksel eğitim kurumlarından ve yöntemlerinden modern eğitim anlayışına geçiş olarak belirlemek doğru olacaktır. Bu çerçevede en ilginç örnek Umman’dır. Umman 60’larda neredeyse modern anlamda bir tek okula bile sahip olmayan, cinsiyet ayrımının had safhada olduğu, ekonomik hayatın petrole ve bir miktar turizm gelirine bağlı olduğu bir ülkeydi. 70’lerden sonra hareketlenen modern eğitim girişimleri, 1995’te UNİCEF ve UNESCO’nun katkılarıyla ciddi bir hamle yaparak bugüne kadar devam etmiştir.
Eğitim reformlarının son 20 yıldır yoğun olarak yaşandığı diğer bir bölge Doğu Avrupa’dır. Komünist rejimi terk eden ülkelerin modern dünyaya ayak uydurma çabalarının önemli bir ayağını da eğitim reformları oluşturmaktadır. Polonya örneği bölge ülkelerinin ortak deneyimlerini özetlemektedir. Rejim değişikliğinin ardından ancak 99’da girişilebilen reform hareketleri ağır aksak yürümektedir. Rus eğitim sisteminden sonra genellikle tercih edilen Amerikan eğitim sisteminin hararetli tartışmaları sürmektedir.
Eğitim sisteminde köklü değişimlerin yaşandığı bir başka bölge, uzun süre sömürge olarak kaldıktan sonra bağımsızlığa kavuşan Güney Asya’dır. Bu ülkelerde eğitim sistemi üzerine yapılan tartışmaların sivil toplum örgütleri tarafından yürütülüyor olması ve özellikle insan hakları ve çok kültürlülük konularının etrafında toplanıyor olması, son yıllarda yaşanan bazı siyasî gelişmelerin de bu tartışmalarla bağlantılı olduğu izlenimini uyandırmaktadır.
Eğitim reformlarının daha şüpheci ve daha dikkatli bir şekilde takip edildiği Latin Amerika’da ise, bu konudaki tartışmalar farklı bir bakış açısıyla sürdürülmektedir. Eğitim konusunda alınan uluslararası bağlayıcılığı olan kararların, aslında küresel aktörlerin işine yaradığını ve dolayısıyla ulusal ve bölgesel değerleri ezip geçtiğini iddia etmektedirler.
Amerika’da da eğitim, yoğun tartışmaların yaşandığı ve sürekli yeni kararların alındığı bir alandır. 1983 yılında Başkan Reagan’ın sunduğu “Bir Ulus Tehlikede” (A Nation At Risk) adlı raporun ardından, Amerika’da karakter eğitimi ya da değerler eğitimi uygulamaları başlatıldı. 11 Eylül’ün akabinde yayınlanan “20 Yıl Sonra Bir Ulus Hâlâ Tehlikede” adlı yeni rapor ise, 20 yıl önce başlatılan girişimlerin istenilen sonucu vermediğini ve dolayısıyla daha ciddi tedbirler almak gerektiğini vurgulamakta ve ülkenin bir an evvel ulus olarak eğitime eğilmesi gerektiği kanaatini yinelemekteydi.
Eski kıtada da eğitim üzerine tartışmalar hararetle devam etmektedir. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa’da, eğitimde yenilik ve reform teşebbüslerinin iskeletini oluşturan kanaatleri şöyle sıralamak mümkündür: Üretimden bilgiye, daha doğrusu bilgi tabanlı bir toplumsal yaşama uyum; bütün vatandaşların entelektüel yeterliliğe sahip olmasını sağlama; sosyal ve ekonomik bağımsızlık elde etmelerini sağlama; yaşam boyu öğrenme olanağı sağlama; çokkültürlülük bilinci oluşturma.
Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ivme kazanan eğitimde reform hareketleri, son 20 yıldır eğitimin bütün kademelerinde köklü değişimleri beraberinde getirdi. Bugün AB üyesi olan 25 ülke ve üye olmayı bekleyen Doğu Avrupa ülkeleri yanında Türkiye’de de bu girişimler hızla devam ediyor. Ancak ülkemizde yaşanan ekonomik krizler eğitim sistemimizde yaşanan büyük sorunlara neşter vurmaya fırsat vermedi. 90’ların başında girişilen bazı teşebbüsler de istikrarsızlık yüzünden ya yarım kaldı ya da ideal sonuçlara ulaşamadı.
Ancak Norveç’te, Kıbrıs’ta, Yunanistan’da ve İsveç’te eğitim konusunda yapılan tartışmalara kulak kabarttığımızda, bunların ülkemizde henüz tartışmaya bile açılmadığını görmek içimizi burkmaktadır. Avrupa’daki teşebbüslerin ana başlıklarını şöyle özetleyebiliriz: Norveç’te özellikle orta öğretimde meslekî eğitimin yeniliklere uyumlu hale gelmesi, Kıbrıs’ta üniversitenin bütün halka ve her yaşta eğitim sunma imkanına kavuşması, Yunanistan’da esnek programlarla eğitim süresinin kısaltılması ve esnek müfredatlarla öğrenci taleplerinin karşılanması ve İsveç’te eğitimde verimliliğinin artırılması yönündeki tartışmalar güncel konular olarak sürmektedir.
Genel olarak eğitim talebinin karşılanması için resmî olmayan eğitim kurumlarının akreditasyonunu sağlayarak eğitim sistemine dahil edilmesi, eğitimin araştırma ve akademik hizmeti dışında bir de toplumla birebir iletişim halinde olma sorumluluğunun yüklenmesi, özellikle yüksek öğretimde öğretim elemanlarının pedagojik yeterliliğinin artırılması, bazı meslekler için belli aralıklarla üniversiteden sertifika yenileme zorunluluğunun getirilmesi gibi konular henüz ülkemizde tartışılmamaktadır.
Her şeye rağmen eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durumdan çıkması ve yeni durumlara adapte olması için mutlaka ve acilen köklü değişimler yapmamız gerektiği ulus olarak ortak kanaatimizdir. Bu inançla eğitim sistemimizin güçlü bir sarsıntı ile alışkanlıkların değişmesine yönelik reform teşebbüslerine olan ihtiyacı bir an bile geciktirilmeden başlatılmalıdır. Son yıllarda girişilen teşebbüsleri bu anlamda değerlendiriyoruz. Ancak eğitim diğer alanlara göre daha uzun bir sürede sonuçları gözlenebilen bir alan olduğu için alınan kararların arkasında olmak, sürekli kalite anlayışını yerleştirmek ve hataların üzerine korkmadan ve komplekse kapılamadan gitmek, orta vadede eğitim sistemimize yeniden hayatiyet kazandıracak yaklaşım tarzı olarak kabul edilebilir.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
İbrahim Hakan Karataş