Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Srebrenitsa’yı anarken...
Sevinç Alkan Özcan
11 TEMMUZ 1995 tarihinde Srebrenitsa’da Sırpların gerçekleştirdiği katliamda ölen sekiz bin Müslüman Boşnak, katliamın 10. yıldönümünde anıldı. Bosna’nın doğusunda, Sırbistan sınırında bulunan Srebrenitsa’da yaşanan katliam, dünyanın II. Dünya Savaşı’ndan bu yana gördüğü en korkunç toplu katliam olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Tıpkı Bosna-Hersek’in genelinde olduğu gibi Srebrenitsa’da da tüm toplu mezarlar açılmamış olmalı ki, anma törenleri sırasında Srebrenitsa’nın girişinde inşa edilen anıt mezara toplu mezarlardan yeni çıkarılan 610 kurbanın cesedinin de defnedildiğinden bahsediliyor.
Bosna-Hersek Savaşı’nın tamamını anlayabilmek için Srebrenitsa’da yaşananları anlamak yeterli. Bosna-Hersek Savaşı sırasında BM’nin en büyük hatalarından biri altı bölgeyi güvenli bölge olarak ilan etmesi, ardından da bu bölgeleri Sırp saldırılarına karşı koruyamaması oldu. 22 Mayıs 1993 tarihinde ABD, Rusya Federasyonu, Fransa, İngiltere ve İspanya’nın temsilcileri tarafından açıklanan “Ortak Harekat Planı” gereğince; Saraybosna, Tuzla, Zepa, Gorajde, Bihaç ve Srebenitsa’nın BM koruması altına alınarak “güvenli bölge” (safe havens) ilan edilmesi, sonun başlangıcını işaret ediyordu. Zira güvenli bölge olarak açıklanmış olan Srebrenitsa ve Zepa, 1995 yılının Temmuz ayında Sırpların saldırısına uğrayarak 20. yüzyılda yaşanan en büyük katliamlardan birine tanık oldu. Savaş sırasında her iki tarafa da silah ambargosu uygulayan BM kararları ne kadar hatalıysa, bu bölgelerin güvenli bölge olarak açıklanması da o derece yanlıştı. Bosnia: A Short History’nin yazarı Noel Malcolm’un belirttiği gibi, Boşnakların savaş sırasında her zaman yoksun olduğu şey, ağır tanklar, ağır zırhlar ve anti-tank silahlarıydı. Tahminlere göre Bosnalı güçlerin elinde iki tank ile iki zırhlı personel taşıyıcısı mevcutken; Bosna’daki Sırp ordusunun elinde 300 tank, 200 zırhlı personel taşıyıcısı, 800 ağır silah parçası ve 40 uçak bulunmaktaydı. BM’nin uyguladığı silah ambargosu yoluyla dışarıdan gelecek olan silah akışını engellemesi, taraflar arasındaki güç asimetrisini Boşnaklar aleyhine daha da arttırdı. BM’nin uyguladığı silah ambargosuyla savunma hakları ellerinden alınan Boşnaklar, yine BM’nin sözde “güvenli bölgeler” planı ile yukarıda adı geçen altı bölgede kuşatıldılar. Başka bir deyişle, BM korumasına güvenerek başka bölgelere gitmediler. Bu bölgelerin korunması için 30 binden fazla asker gerekmesine rağmen yalnızca 7 bin asker konuşlandırıldı. 1994 ve 1995 yıllarında güvenli bölgeler saldırıya uğradığında, Srebrenitsa’da yaşayan Müslüman Boşnakların sayısı 40.000 civarında idi. Sırp General Ratko Miladic tarafından istila edilen kenti, Hollanda Barış Gücü askerleri koruyamadılar. Srebrenitsa’dan sonra diğer güvenli bölgelerden Tuzla ve Zepa’da bombalandı.
1995 yılında imzalanan ve Bosna-Hersek’e Bosna-Hersek Cumhuriyeti adı altında bağımsız bir devlet olarak varlığını devam ettirme fırsatı veren Dayton Barış Anlaşması, bölgeye her ne kadar geçici bir barış getirmiş olsa da, genelde tüm Bosna’da özelde ise Srebrenitsa’da yaşanan katliamların utancını silemedi. Zira BM’nin müdahale etme konusunda isteksiz, dolayısıyla geç davranması, Dayton Barış Anlaşması imzalanana kadar geçen zaman zarfında 250.000’in üzerinde insanın ölmesine, 2 milyona yakın kişinin mülteci durumuna düşmesine ve on binlerce evin yıkılıp, çok sayıda kadının tecavüze uğramasına neden olmuştu.
Katliama uğramaları yetmiyormuş gibi Dayton sonrasında evlerine geri dönme konusunda en fazla sorun yaşayan grup yine Boşnaklar oldu. Dayton Anlaşmasından sonra kurulan Sırp Cumhuriyeti’ndeki (Republika Sırpska) yetkililer Boşnak ve Hırvat mültecilerin geri dönüşünü engellediler. Bosnalı Hırvatların kontrolündeki bölgelerde de durum pek farklı değildi. Özellikle Sırp ve Hırvat bölgelerinde BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin korunak programı çerçevesinde yeniden yaptırdığı evler, azınlıkların geri dönüşlerini engelleme çabasıyla sonradan yıkıldı. Diğer iki grupla mukayese edildiğinde Boşnaklar tarafından kontrol edilen bölgelerde azınlıkların geri dönüşlerine karşı alınan tavır çok daha insancıldı.
Srebrenitsa katliamının 10. yılında yapılan anma törenlerine Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül katıldı. Türkiye, Bosna Savaşı sırasında izlediği barışçıl diplomasi ve Bosna’ya en kısa sürede müdahale etmesi gerektiği konusunda BM’ye yaptığı telkinlerle dikkat çekmişti. Savaş sonrasında ise yalnızca Bosna’da konuşlandırılan uluslararası güce (IFOR-Implementation Force) katkıda bulunmakla kalmadı, aynı zamanda savaş sırasında yıkılan ya da zarar gören Osmanlı mirasının yeniden inşası ve onarımı programlarına da destek verdi. Mostar Köprüsü’nün yeniden inşasında Türkiye’nin yaptığı katkı bunlardan bir tanesi. Savaş sırasında yalnızca insanlar katledilmekle kalmadı, aynı zamanda Osmanlı mirası pek çok tarihî eser ortadan kaldırıldı. 1992–1995 yılları arasında yaşanan savaşta 876 eser kısmen ya da tamamen hasar gördü. Şu anda Republika Sırpska sınırları içerisinde yer alan Banja Luka’da Arnavudiye, Ferhadiye, Gazanfer Bey camileri ile Foça’daki Alaca Camii tamamen yıkılan eserler arasında. Sırplar savaş sırasında Osmanlı eserlerine karşı gösterdikleri tavrı, camilerin restorasyonu konusunda da devam ettirdiler. 7 Mayıs 2001 tarihinde Ferhadiye Camii’nin yeniden inşası için gerçekleştirilen temel atma töreninin Sırp milliyetçi gruplar tarafından engellenmesi ve şiddet olaylarının meydana gelmesi söz konusu Sırp tavrının yalnızca bir örneği.

Paylaş Tavsiye Et