Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
İran’ın nükleer dosyası
Hakkı Uygur
İRAN Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Hasan Ruhani başkanlığındaki diplomatik heyet; Almanya, Fransa ve İngiltere Dışişleri Bakanları ve AB Dış Politika Sorumlusu Javier Solana ile görüşmelerde bulunmak üzere gittiği Brüksel’den döndü. Paris Anlaşması uyarınca gerçekleşen söz konusu görüşmeler, İran ve AB arasındaki kapsamlı görüşmelerin ilkini oluşturmakta. Hatırlanacağı gibi Kasım ayında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) Brüksel’deki toplantısı arifesinde İran ve AB arasında imzalanan Paris Anlaşması uyarınca AB, İran’ın başta uranyum zenginleştirme işlemi olmak üzere bazı nükleer faaliyetlerden vazgeçmesi karşılığında, bu ülkeyle olan ekonomi, siyaset ve güvenlik alanlarındaki işbirliğini geliştireceği taahhüdünde bulunmuştu.
Projesi 1960’lı yıllara dayanan ve 70’li yılların ilk yarısında Alman Siemens şirketinin inşasına başlamış olduğu Buşehr nükleer tesisleri, 1979 İslam Devrimi ve ardından başlayan İran-Irak Savaşı nedeniyle şirketin projeden çekilmesi sonucu yarım kaldı ve 90’lı yıllarda Almanların yerini Rusların almasıyla yeniden gündeme geldi. İran söz konusu tesislerin tamamen barışçıl amaçlarla ve enerji üretimi için inşa edildiğini savunurken, başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler İran’ın gerçek niyetinden kuşku duymaktalar. Son birkaç yılda bu alanda İran’a uyguladığı baskıları artıran Washington yönetimi, konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne götürmeye çalışıyor ve bu şekilde İran’ın geri adım atacağını düşünüyor. Sahip olduğu geniş petrol ve doğal gaz rezervleri dolayısıyla nükleer enerjiye ihtiyacı olmadığı yönündeki iddialara projenin Şah döneminde Batılı ülkeler tarafından başlatıldığı yanıtını veren İran, o dönemde daha az nüfusa ve enerji tüketimine sahip olmasına rağmen bugünkü itirazlarla karşılaşılmadığını, dolayısıyla Batılıların iddialarının tamamen siyasî olduğunu ileri sürüyor. Bununla birlikte İran, Avrupa ülkelerinin uranyum zenginleştirme işlemini durdurmadığı takdirde konunun Güvenlik Konseyi’ne gitmesi yönündeki ABD planına destek vereceklerini açıklaması karşısında önce NPT Anlaşması’nı, ardından daha fazla imtiyazlar verdiği Paris Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. Nitekim söz konusu anlaşmaların ardından Ajans Başkanı El Baradey yaptığı açıklamada, yaklaşık 2 yıldır süren incelemelerin ardından İran’ın nükleer faaliyetlerinin askerî amaçlı olduğuna dair hiçbir ize rastlanmadığını belirti ve konunun Ajans’ın gündeminden düşürülerek normal seyrine döndüğünü açıkladı.
Ülke içindeki bazı gruplar tarafından şiddetli bir şekilde eleştirilen İran’ın, aslında söz konusu anlaşmaları imzalamaktan başka bir çaresi yoktu. 11 Eylül olaylarının ardından ABD’nin ciddi baskılarına maruz kalan Tahran yönetimi, Avrupa ülkelerinin de ABD tarafında yer alması durumunda işinin son derece zorlaşacağının farkında. Nitekim Paris Anlaşması’ndan önce ve sonra Ajans içinde faklı rüzgarların esmesi, Avrupa’nın diplomatik etkinliğini göstermesi açısından ilgi çekici özellikler taşıyor. Örneğin anlaşmadan önce İran’ı sert dille eleştiren Baradey, anlaşmadan sonra Avrupa ülkelerinin İran’ın temsilci bulundurması için çalışacaklarına söz verdikleri Ajans bünyesinde kurulması planlanan Nükleer Yakıt Sistemi’ne İranlı bir üyenin gönderilmesi için resmi bir davette bulundu.
Paris Anlaşması’nın içeriğinin nükleer enerji konusunun dışına çıkması, taraflar arasında oluşturulacak komisyonlar ile ekonomi, siyaset ve güvenlik alanlarında işbirliğinin artırılacağının açıklanması ve aynı şekilde Solana tarafından AB-İran ilişkilerinin yeni bir aşamaya geldiğinin vurgulanması, İran’ın söz konusu krizi fırsata dönüştürmeye çalıştığı izlenimini veriyor. Örneğin ikili görüşmeler sırasında İran’ın masaya getireceği en önemli konulardan birisinin, Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliği için AB’nin desteğini almaya çalışmak olması bu görüşü doğrular nitelikte. Önümüzdeki dönemde ABD’nin baskılarını artıracağı yönünde işaretler vermesi ve uluslararası basında sık sık ABD’nin İran’a yönelik olası askerî müdahalesi hakkında yer alan haberler, İran’ın Avrupa karşısında geri adım atmasında etkili oldu. İran, ABD’nin baskılarını etkisiz hale getirebilmek için önemli Asya ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor ve bu bağlamda büyük ölçekli ekonomik anlaşmalar imzalıyor. Son dönemde Çin’in İran’ın nükleer dosyasının BM Güvenlik Konseyi’ne gitmesi durumunda veto hakkını kullanacağını açıklamasında, geçtiğimiz aylarda imzalanan yaklaşık 40 milyar dolarlık doğal gaz anlaşmasının önemli bir payı olsa gerek. Benzer bir politikayı Hindistan’a karşı da uygulamayı düşünen İran, bu ülkeyle de büyük ölçekli bir doğal gaz anlaşması imzalama arifesinde.
Diğer yandan Buşehr’deki tesislerin inşasını üstlenen Rusya, projeyi tamamlamak için pek de acelesi olmadığı görüntüsü veriyor. İmzalanan anlaşma uyarınca geçen yıl ilk bölümünün faaliyete başlaması planlan tesislerin ne zaman kullanıma geçeceği belirsiz. Geçtiğimiz günlerde İran’a gelen Rusya Meclis Başkanı, tesisleri bir an önce tamamlamak arzusunda olduklarını ve yakın gelecekte İran’a gelmesi planlanan Putin’in ziyareti sırasında hem nükleer yakıtların geri dönüşümü anlaşmasının imzalanacağını, hem de tesislerin tamamlanma tarihinin kesinleşeceğini söyledi. Rusya bu tavrıyla İran ile ABD arasında ikili oynadığı izlenimi veriyor. Nitekim İran basınında da bu doğrultuda çok sayıda yorum yer almakta.
Öte yandan İsrail’in İran’ın Buşehr’de yer alan nükleer tesisleri bombalayacağı şeklindeki açıklamalarını değerlendiren İran Savunma Bakanı Şamhani, böyle bir durumda İran’ın bütün gücüyle karşılık vereceğini; ancak İsrail’in ABD’nin onayı olmadan böyle bir işe kalkışamayacağını, dolayısıyla böyle bir saldırı durumunda ABD’nin de cevap vermesi gerektiğini belirtti. ABD’nin bölgedeki askerî varlığının kendileri için tehdit oluşturmaktan ziyade bir savunma fırsatı olduğunu iddia eden Şamhani, her türlü olasılığa karşı hazır olduklarını söyledi. Bu bağlamda askerî hazırlıklarını sürdüren İran, geçtiğimiz günlerde ülkenin batı kısmında yer alan beş eyalette ülke tarihinin en büyük askerî tatbikatını gerçekleştirdi. Yaklaşık 120 bin askerin katıldığı ve beş gün süren tatbikat sırasında klasik savaş metotlarının yanı sıra, gerilla savaşı ve düzensiz savaş taktikleri de denendi.
İran’ın son krizi bir ölçüde başarıyla atlatmış olmasına rağmen, ABD’nin bu ülkeye olan baskıları azalacak gibi görünmüyor. Nitekim son günlerde Batılı haber ajansları tarafından gündeme getirilen İran’ın bazı askerî tesislerde çifte amaçlı nötron denemeleri gerçekleştirdiği yönündeki haberler ile bazı Arap ülkeleri tarafından gündeme getirilen İran’ın kendi vatandaşlarını ülke içine sokarak Irak seçimlerini etkilemeye çalıştığı doğrultusundaki suçlamalar, ABD’nin önümüzdeki günlerde İran’ı sıkıştırmak için kullanacağı iki yol olarak değerlendirilebilir. Görünen o ki İran, gelecek aylarda da gündemdeki yerini korumaya devam edecek.

Paylaş Tavsiye Et