Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Rusya Gürcistan’da rövanş peşinde
M. Mücahit Küçükyılmaz
AMERİKA Birleşik Devletleri Pakistan’dan Fas’a, Balkanlar’dan Malaka Boğazı’na ve Hazar Denizi’nden Somali’ye kadar olan alanı kapsayan Büyük Orta Doğu Projesi’ni adım adım uygulamaya koyarken, bazı bölgelerde sürprizlerle karşılaşabiliyor. Afganistan’da bir ABD yetkilisi, Herat valisinin oğlunun öldürülmesi sonucu çıkan çatışmalara ilişkin, “Orası bizim ilgi alanımız dışında” açıklamasında bulunurken ironi mi yapmıştır, yoksa BOP’un kapsama alanını Washington’daki şahin büyükleri kadar idrak edememiş midir bilemeyiz; ama ABD’nin, başta Irak olmak üzere, projenin ayağını oluşturan pek çok yerde zorlandığı bir gerçek. Zira ABD, belirlediği hedef bölgelerde önceden var olan dış etkileri ve iç direnç odaklarını zayıflatmak için ilk başta “kontrollü bir istikrarsızlık” oluşturuyor ve bu ortamdan en fazla sivil halkın zarar görmesi nedeniyle de dünya kamuoyunda kıyasıya eleştiriliyor. Hedef bölge Amerikan çıkarları açısından ve askerî bakımdan denetim altına alınırken, demokrasi ve özgürlük soslu retorik, “geride kalanın canı çıksın” mantığını örtmeye yetmiyor. Bu yüzden, küresel kaosun daha da derinleşeceği önümüzdeki günlerde, özellikle çok sayıda aktörün müdahil olduğu Irak, Filistin, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkasya gibi stratejik alanlarda Çin, Avrupa Birliği, Rusya gibi etkili güçlerin de desteğiyle sivil direniş hareketlerinin canlanması ve ABD hegemonyasını zorlaması muhtemel görünüyor.
İşte, yüzlerce etnik grubun kaynadığı bir cadı kazanına benzeyen Kafkas coğrafyasının güneyinde kurtlarla dans etmeye çalışan Gürcistan’ın, bu açıdan dikkatle izlenmesi gerekiyor. Bu ülke, gerek Rus ve Amerikan askerî üslerine ev sahipliği yapması, gerekse Hazar enerji koridorlarının kesişim noktasında yer alması yüzünden iki büyük güç arasında karşılıklı hamlelerin yapıldığı bir satranç tahtasını andırıyor. George Bush’un Güvenlik Danışmanı Condoleeza Rice’ın 2003 Ağustosu’nda, Washington Post’ta yayımlanan, “hanedan nitelikli 22 yönetimin çökeceğini ve haritaların değişeceğini” öne süren makalesinden sonra, önce Ekim ayında Azerbaycan’da oğul Aliyev şaibeli bir devir teslimle işbaşına geldi; bir ay sonra da Gürcistan’da, liberal Yahudi George Soros marifetiyle, “Kafkas Tilkisi” Eduard Şevardnadze alaşağı edildi. Şevardnadze denge politikası izlemekle birlikte, nihayetinde Amerikan yanlısı bir liderdi. Ancak ülkedeki olumsuz ekonomik gidişata ve Abhazya, Güney Osetya, Acara bölgelerindeki etnik kıpırdanmalara çare bulamayan, üstelik enerji hatlarını devreye sokma konusunda işi ağırdan alan yaşlı lider, arkasındaki yetersiz halk desteği yüzünden, muhtemel bir hesaplaşma durumunda kontrolsüz bir istikrarsızlığa neden olabilirdi. Oysa ABD, istikrarsızlığın her halükârda kendi kontrolünde olmasından yanaydı ve bunun için, ilginçtir ki, halk desteği gerekiyordu. O zaman, aranan taze kan bulundu: New York’ta hukuk eğitimi almış, avukatlık yapmış ve Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’yle içli dışlı olan, 35 yaşındaki Mihail Saakaşvili. Saakaşvili’nin iktidarı ele geçirişi Çarlık döneminden beri bölgeyi doğal bir parçası olarak görmeye alışmış Rusya için gerçek bir şoktu. Çünkü ülkesinde bulunan Rus üslerine açıkça karşı çıkarken Amerikan askerî varlığı hakkında tek kelime etmeyen bu milliyetçi, genç lider Moskova’nın uykularını kaçırıyordu. Üstelik Saakaşvili’nin arkasında %80’leri aşan bir halk desteğinin olması Rusya’nın Gürcistan’daki elini büsbütün zayıflatıyordu.
Bütün bunlara rağmen, Amerikan hamlelerine karşı henüz son kozunu oynamayan Kremlin, Soğuk Savaş sonrasında sık sık yaptığı gibi, etnik kimlik kartını ileri sürdü. Gamsahurdiya ile Şevardnadze’nin başını çok ağrıtan Abhazya ve Güney Osetya sorunlarından sonra, bu kez Saakaşvili’nin payına, Aslan Abaşidze’nin Acara Özerk Cumhuriyeti düştü. 28 Mart’taki parlamento seçimleri öncesi propaganda için Acara bölgesine gitmek isteyen Saakaşvili kendi eyaletinin sınır kapısından içeri alınmadı ve trajikomik bir biçimde Tiflis’e geri dönmek zorunda kaldı. Saakaşvili’nin sınırdan geri çevrilmesi talimatını veren Acara lideri Abaşidze’nin o sırada Kremlin’de bulunması ise, bir bakıma, olayın iç yüzü hakkında ipucu veriyordu.
Aslında, yaşanan gerginlik, Kasım ayında gerçekleşen ABD kaynaklı “kadife devrim”e karşı Rusya’nın, “Kafkasya’da ben hâlâ varım” dercesine giriştiği bir rövanş çabasından başka bir şey değil. Gerçekten de Rusya köklü tarihî, kültürel, siyasî bağları ve en önemlisi coğrafî yakınlığı nedeniyle, en zayıf haliyle bile, bölgede yeterince caydırıcı bir güç niteliği taşıyor. Bunun farkında olan yaşlı ve tecrübeli Abaşidze, sırtını Moskova’ya gönül rahatlığıyla yaslıyor ve “yabancı” Amerika’nın pılıyı pırtıyı toplayacağı günü sabırla bekliyor. Batı’yı tanıyan, genç Saakaşvili ise, köprülerin altından çok sular aktığının bilinciyle, bölgenin yeni efendisine selam duruyor. Böylelikle, Rusya tarafından sürekli kaşınan etnik sorunlardan kurtulmuş ve iç bütünlüğü sağlanmış bir Gürcistan, belki de Saakaşvili’nin tarihî başarısı olacak. Tabii, kontrollü istikrarsızlık döneminde, dış destekle elde edilecek bir iç bütünlüğün siyasî anlamda ne denli gerçek ve kalıcı bir başarı sayılacağı tartışmaya açık bir konu olacak.

Paylaş Tavsiye Et