Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
11 Eylül sonrası ABD ve Avrupa’daki Müslüman azınlıklar
Talip Küçükcan
11 EYLÜL olaylarından sonra şiddet ve terörle Müslümanların sorumsuzca özdeşleştirilmesi hem Amerika (5-6 milyon), hem de Avrupa ülkelerinde yaşayan (11-12 milyon) Müslüman topluluklara dair, zaten bu ülkelerde her geçen gün artan önyargıların daha belirgin biçimde su yüzüne çıkmasına neden oldu. Aslına bakılırsa İslam üzerine ağ gibi örülen kalıp yargılardan dolayı hem Amerika’da, hem de Avrupa’da yaşayan Müslümanlar 11 Eylül öncesinde de haksız uygulamaların, dışlanmaların ve zaman zaman da saldırıların hedefi oluyordu. Ama 11 Eylül ile birlikte, zaten kurumsallaşmakta ve geniş bir tabana yayılmakta olan İslamofobi (İslam korkusu) dizginlerinden tamamen boşandı. Politikacıların ve medya mensuplarının güdülemelerinin etkisiyle siyasete uygunluk (political correctness) adına bastırılan toplumsal bilinçaltı Müslümanlara yönelik önyargıları, kalıplaşmış düşünceleri, endişe ve korkuları bilinç düzeyine taşıdı.
İngiltere’deki Runnymede Trust tarafından desteklenen ve çeşitli dinlere mensup üyelerden oluşan bir komisyonun 1996 yılında yayımladığı İslamofobi başlıklı rapor, İslam korkusunun 11 Eylül’ün ürünü olmadığını, daha önce de var olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Rapor, İslamofobinin Batı ülkelerinde yüzyıllardır bulunduğunu; ancak son yirmi yılda daha belirginleştiğini, daha uç ve tehlikeli boyutlara ulaştığını vurguluyor. Rapor Komisyonu Başkanı Prof. Gordon Conway, özellikle Britanya’da İslamofobi olduğundan kuşku duyanları bir hafta süreyle bu ülkede yayımlanan yerel ve ulusal dergi ve gazeteleri okumaya davet ediyor. Rapora göre, 11 Eylül’den sonra daha da tırmanan ve “uzman” sayılanların görüşlerinde açık ya da kapalı olarak kendini hissettiren İslamofobik söylem şu temel bakış açılarını içeriyor:
1. İslam kültürleri yeknesak, tek tip ve dolayısıyla değişime kapalıdır.
2. İslam kültürü diğer kültürlerden tamamen farklıdır.
3. İslam tehlikeli ve tehditkârdır.
4. Müslümanlar dini inançlarını siyasal ve askeri çıkarları için kullanır.
5. Müslümanların Batı kültürü eleştirisinin hiçbir değeri yoktur.
6. İslam korkusuna göç karşıtı ırkçı düşmanlık da karışmıştır.
7. İslamofobi sanki doğal ve sorun teşkil etmeyen bir fenomen olarak görülmektedir.
11 Eylül ve sonrasındaki şiddet olayları işte böyle bir anlayışın yaygın olduğu Amerika ve Batı ülkelerinde, raporun altını çizdiği önyargı ve korkularda bir patlamaya neden oldu. Bu ülkelerde yaşayan Müslüman azınlıklar açıkça tehdit ve tehlike olarak görülmeye başlandıkları için bir dizi sorunla yüz yüze kaldılar.
11 Eylül’den sonra Müslümanlar sivil hakları kısıtlayan ciddi baskılarla karşılaştı. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Müslümanlara yönelik politikalarında baskıcı bir yol izledi. Örneğin, ABD’de 11 Eylül’den hemen sonra 1200 Müslüman, terör olaylarına bulaştıkları iddiasıyla göz altına alındı. Mahkemeye çıkarılmadan aylarca federal tutukevlerinde kalan Müslümanların şiddet eylemleri ile bağlantısı olmadığı anlaşılınca tamamına yakını serbest bırakıldı. Benzer şekilde Britanya’da 400 Müslüman göz altına alındı; ancak bunlardan sadece ikisi tutuklandı. ABD ve Avrupa ülkeleri yeni anti terör yasaları çıkarmak suretiyle sivil özgürlükleri kısıtlayan ve güvenlik güçlerine geniş yetkiler veren bir politika izledi. Örneğin, Fransız polisine mahkeme izni olmadan ev ve işyeri arama yetkisi tanınırken; Almanya’da polisin telefon dinlemesi daha da kolaylaştırıldı. Müslümanlara yönelik baskılar Fransa’da devlet okullarına kayıtlı kız öğrencilere başörtüsüyle okula girme yasağı koyulmasına kadar vardı.
Avrupa’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığını izleme merkezi olan “The European Monitoring Centre on Racism and Xenophobia”, 11 Eylül olaylarından sonra birçok Avrupa ülkesini izleyen bir çalışma yürüttü. Bu kurum, araştırma sonunda yayımladığı gözlem raporunda 11 Eylül’den sonra Avrupa’da Müslüman karşıtı tutumların ve taciz olaylarının arttığını rapor etti. Raporda Avrupalılar arasında azımsanmayacak bir kesimin Müslümanlara kuşku ile baktığı ve İslam inancına mensup olanları güvenlik açısından potansiyel tehlike olarak gördüğü ifade edildi. Benzer şekilde Amerika’da da Pew Research Centre and Pew Forum’un 2003 yılında “Din ve Kamusal Yaşam” adıyla yaptırdığı kamuoyu araştırmasında, araştırmaya katılanların %44’ü İslamiyet’in şiddeti desteklediğine inandıklarını belirtti. Bu oran bir önceki yıl yapılan bir araştırmada %25 dolaylarında iken, İslam ülkeleri ve Müslümanlar günah keçisi ilan edildikten sonra oranda ciddi bir artış gözlendi.
Burada sadece bir kısmını saydığımız sorunlar başka ülkelerde yaşansaydı, insan hakları sorunu olarak uluslararası gündeme taşınır ve ihlali görülen ülkelere karşı bir dizi tedbirin alınması gündeme gelebilirdi. Ancak hakları çiğnenen, saldırıya uğrayan, dışlanan, horlanan ve gettolaşmaya mahkum edilen Amerika ve Avrupa’daki bu sessiz azınlıklar Müslümanlar olduğu için güç merkezleri suskun kalmayı yeğlemiş görünüyor. Daha da vahim olanı, “uygarlığın” göbeğinde hakları ihlal edilen Müslümanları, geldikleri İslam ülkelerinin de sahiplenmemesidir. Bu nedenledir ki; 11 Eylül ve sonrasında gelişen olaylarda hiçbir payları olmayan; ama küresel İslam korkusu ve tehdidini yayanların arasında yaşadıkları için İslam aleyhtarlığından doğrudan ve daha derinden etkilenen Amerika ve Avrupa’daki Müslüman azınlıkların sahipsizliği hâlâ sürüyor.  

Paylaş Tavsiye Et