Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Terörün kaynağı eğitimsizlik ve yoksulluk mudur?
Kerem Akçağ
11 EYLÜL sonrasında terörizm kavramı ulusal ve uluslararası aktörler tarafından yeniden tanımlandı. Bu çerçevede Afganistan’da, Latin Amerika’da, Çeçenistan’da ve Bosna’da gerilla ya da özgürlük savaşçısı olarak anılan kişi ve örgütler bir anda terörist konumuna getirildiler. Bu görecelilik ve konjonktürellik açıkça ortadayken terörizmi kavramsal düzeyde tartışmak çok büyük sorunlar doğuruyor. Bunun yerine, uluslararası siyasi ve ekonomik kuruluşların liderleri ile küresel aktörlerin konuşmalarında ortaya koydukları terörizm kavramını, terörizmin kökeni konusundaki iddialarını incelemek bu yeni çerçeveyi doğru yorumlama konusunda ışık tutabilir.
2002 yılında Meksika’da yapılan dünya liderleri zirvesinde Kofi Annan’ın terörizmin kökeni olarak yoksulluğa atıfta bulunmasına destek veren Dünya Bankası başkanı Wolfonsohn, Eylül 2003’te BM Genel Konseyi’nde yaptığı konuşmada “terörizmin kaynağı olan yoksullukla mücadele için destek” sözü verdi. Keza aynı şekilde üçüncü dünya ülkeleri için milyar dolarlarla ifade edilen bir bütçeye sahip Millenium Challenge Fund adlı yardım fonunu kuran ABD Başkanı Bush da Meksika’daki zirvede yaptığı konuşmada yolsuzluk ve diğer nedenlerin “yoksullukla beraber İslami fundamentalizmi” doğurduğunu söylüyordu. Bu liderlerin hepsi de 11 Eylül sonrasında terörün kökünün kurutulmasının ancak eğitimle ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasıyla mümkün olduğunu savundular. Buna İslam dünyasındaki otoriter rejimlerin değişmesini de eklediler. Bu görüş sahiplerinin iddialarını şöyle özetlemek mümkün: Eğitimsiz, gelecekten ümidi olmayan gençler terör örgütlerinin kurbanları oluyor; bunu engellemenin tek yolu ise, eğitim seviyesini artırmak, yoksulluğu gidermek.
Ancak, gerek medya, gerekse liderler tarafından sıkça tekrarlanan bu görüşler sorunun kökenlerini açıklamakta yetersiz kalıyor. Başta ABD olmak üzere birçok devletin terör örgütü olarak tanımladığı örgütlerin üye yapısı yukarıda bahsedilen iddiaları geçersiz kılıyor. Amerika’nın önde gelen akademik dergilerinden The Chronicle of Higher Education’ın 2003 Haziran sayısında yayımlanan bir çalışma, terörizmin kaynakları konusunda yaygın kabul gören iddiaları sorguluyor. Krueger ve Maleckova’ya göre 1970’lerin sonundan 1980’lerin başına kadar aktif olan ve 3’ü belediye başkanı olmak üzere 23 Filistinliyi öldürüp 191’ini yaralayan Gush Eminüm adlı örgütün üyeleri öğretmen, mühendis, pilot ve bilgisayar programcısı; iyi maaşlı, iyi eğitim almış, saygın ve çok dindar insanlardı.
Yine aynı çalışmada 2001 yılının Aralık ayında Filistin’in Ramallah kentinde 18 yaş ve üzerindeki 1357 Filistinli üzerinde yapılan anketin sonuçları, sorunun kaynağının eğitimle ve fakirlikle ilişkisi olmadığını gösteriyor. Buna göre eğitim seviyesi lise ve üstü olanların İsrail’e karşı gerçekleştirilen saldırılara destekleri, daha az eğitimli insanların desteklerinin üzerinde. Ankete katılanların %60’ından fazlası İsrail’e karşı yapılan saldırıların Filistinlilerin davalarına hizmet ettiğine ve bu saldırılar olmasa o anki haklarına sahip olamayacaklarına inanıyor. Kurbanları arasında Türk diplomatlar da bulunan Yunanistan’daki devrimci sol örgüt 17 Kasım’ın kurucuları üniversite öğrencileriydi ve örgütün üyelerinin çoğunluğunu avukatlar, öğretmenler ve gazeteciler oluşturuyordu.
Çalışmayı yürüten Krueger ve Maleckova, Tel Aviv Üniversitesi’nden aldıkları Hizbullah militanlarının biyografileri üzerinde yaptıkları araştırmada, 1980’den 1990’lı yılların ortasına kadar girdikleri çatışmalarda hayatını kaybeden 129 Hizbullah militanının eğitim ve ekonomik seviyelerinin Lübnan ortalamasının üzerinde olduğunu belirtiyor. Yine Princeton Üniversitesi doktora öğrencisi Claude Berrebi’nin intihar saldırılarına katılan İslami Cihad ve Hamas militanları üzerinde yaptığı çalışma, militanların yarısından fazlasının Lise üstü eğitim aldıklarını ortaya koyuyor. Halbuki bu oran, Filistin genelinde sadece %15 civarında.
Bu çalışmalar egemen küresel söylemi yanlışlıyor. Zira, eğitimin yaygınlaştırılması ve kalitesinin artırılması önemli olmakla beraber terörizmin kökenlerini sadece fakirlik ve eğitimsizlikle açıklamak yeterli değil. Ayrılıkçı, muhalif veya terörist olarak nitelendirilen eylemlerin çok büyük bir kısmı, doğru ya da yanlış siyasi bilinç gerektirir. (Bu konuda doğru ya da yanlış değerlendirmesinin egemen güç merkezleri tarafından yapıldığı da unutulmamalıdır). Yukarıda örnekleri verilen örgütlerin elemanlarının önemli bir bölümünün yüksek eğitim kurumu mezunu olmaları ise bir rastlantı olmayıp bu tespitin kanıtıdır.
Terörizmi sadece fakirlik ve eğitimsizliğin totaliter rejimlerde yol açtığı bir sapma olarak nitelendirmek indirgemeci bir yanılsama olmanın ötesinde çözümü de zorlaştıran bir durum. Konu ile ilgili araştırmalarda siyasi rejimlerin nitelikleri, toplumların etnik ve dini yapısı, Batılılaşma serüveninde izlenen yol, uluslararası aktörlerin tutumları gibi diğer faktörlerin belirleyici etkiye sahip olduğu göze çarpıyor. Öncelikle terörizmin belirli bir etnik veya dini kesime dayanıp dayanmadığının, bu kesimlerin mevcut rejimle ve terörist olarak nitelenen örgütlerin de uluslararası aktörlerle ilişkilerinin incelenmesi şart. Ayrıca terörist eylemlerin görüldüğü ülkelerde rejim-toplum ilişkilerinde gerilim olup olmadığına, varsa bunun kaynaklarına bakmak gerekiyor. İspanya’da, Fransa’da ve birkaç yıl öncesine kadar İngiltere’de gözlenen dinî, mezhebî ve etnik temele dayalı şiddet olayları sorunun sadece Batı dışı, demokratik kültürün gelişmediği, otoriter rejimlerin hakim olduğu toplumlara ait olmadığını gösteriyor. Farklı dinlere, mezheplere, etnik kökenlere, tarihsel tecrübelere, sosyoekonomik ve kültürel gelişmişlik düzeylerine sahip toplumlarda terörizmin var olduğu gerçeği unutularak yapılacak indirgemeci tahliller, güç merkezlerine düşman tanımlaması yapmak ve kendilerine yönelen başkaldırıyı küçümsemek imkanı tanır; ama gerçekte açıklayıcı olmaktan çok uzaktır. Kaynağı, kökeni, talepleri ve politikaları belirsiz terörist örgütlerle, işgal ve benzer nedenlerle silahlı mücadeleye girmiş, siyasal organları, hedefleri, politikaları, net talepleri olan örgütleri birbirinden ayırmaksızın konuyu toptancı yaklaşımlarla değerlendirmek iktidar erkine sahip olanlara hareket kolaylığı sağlasa da, tarihsel yanılgılara ve açmazlara yol açabilir. ‘Her bedene uyan’ konfeksiyon ürünü tek tip tanımlardan veya ulusal çıkarlar adına tasarlanan ‘yararlı-zararlı’ tasniflerinden bağımsız olarak çözümleyici tahliller yapmak ve gerçekçi öneriler getirmek ise önümüzdeki en zor meseledir.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Kerem Akçağ