Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Kavramların terörü
Akif Kayapınar
MODERN zamanların belki de en ayırt edici vasfı, gelişen teknolojiye paralel olarak ortaya çıkan yeni üretim ve tüketim süreçleri neticesinde toplumların kitlelere dönüş(türül)müş olmasıdır. Toplumlar bir arada yaşayan ve bazı birleştirici inanç ve ihtiyaçları paylaşan insanlardan müteşekkil iken, kitleler en küçük ayrıntısına kadar hayatları aynîleşmiş bireylerden oluşur. Bu aynîleşme sürecini mümkün kılan amiller ise hiç şüphesiz televizyon, radyo, gazete, dergi gibi hiçbir sınır ve mahremiyet tanımayan kitle iletişim araçlarının yanı sıra, standardize edilmiş örgün eğitim sistemi ve kitlesel üretim ve tüketim kalıplarıdır.
Yaşam ve düşünme biçimlerinin aynîleşmesi suretiyle yek vücut bir yapı arz edebilen yığınların büyük bir siyasi ve iktisadi güç teşkil ettiği aşikârdır. Nitekim topyekûn savaşlardan milliyetçilik akımlarına, proleterya devrimi beklentisinden demokratik katılım teorilerinin ortaya çıkışına kadar tüm modern siyasi gelişmeler toplumların kitlesellik arz eden yönlerinin bir ürünüdür. Ne var ki, modern zamanlarda ortaya çıkan bu dehşet verici gücün kaynağının kitlelerde olduğunu varsaymak yanlış olur. Tam aksine, bu gücün kaynağı kitlelerin haricinde, yani bireyleri aynîleştirmek suretiyle toplumları kitlelere dönüştüren süreçlerde ve bu süreçlere yön veren çıkar gruplarında aranmalıdır. Daha net bir ifade ile kitleler, en nihayetinde, kendilerini kitleleştiren süreçlerin ve çıkar gruplarının manipülasyonu doğrultusunda hareket ederler.
 
Oligarşinin Demir Kuralı
Modern zamanlarda yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkinin özünde bir değişiklik olmamıştır. En demokratik toplumlarda dahi kendi kendini yönettiğini zanneden -ya da zannettirilen- bireyler tabiatı itibariyle oligarşik bir yapıya tâbi süreçlerin kendilerine açtığı sınırlı alanlarda yaşamak zorundadırlar. Değişen şey sadece gücün mahiyetidir. Modernite öncesinde fiziksel (askerî ve iktisadî) gücü otoriteye dönüştüren unsur güçten tamamen bağımsız olan ve çoğu zaman bir değerler sisteminden neşet eden meşrûiyet fikriydi. Güç ile meşrûiyet arasındaki bu ayrılık gücün totaliter sistemlere dönüşmesini engellemekteydi. Günümüzde ise fiziksel gücün, hiçbir harici değerler sistemine atıfta bulunmadan, kitleleştirme süreçleriyle kendi meşrûiyetini sağladığı görülüyor. Bu nedenle modern siyasi sistemlerin totaliter bir yapıya bürünmelerinin önünde hiçbir engel kalmamıştır. Modern zamanların yöneticileri kitleleri sadece sömürmekle kalmıyor; aynı zamanda kitlelere sömürüyü sorunsuzca kabullenmeyi de öğretiyorlar.
Gücün kendi meşrûiyetini sağlayabilmesi ise yine gündelik hayatın her zerresine nüfuz edebilen kitle iletişim araçları sayesinde insanların zihinlerine zerk edilen kurgusal kavramsallaştırmalarla oluyor. Kitle iletişim araçları kitlelerin zihninde, gerçek dünyanın yerine kurgusal bir dünya inşa ediyor. Zaten insanlar bir kere gerçek dünyayı bırakıp da mitlerin dünyasında yaşamaya başlayınca geriye merkezî çevreler için fazla bir iş kalmıyor. Atılan herhangi bir adımın, ne kadar hukuk ve ahlak dışı olursa olsun, kitleler nezdinde meşrulaştırılabilmesi için bu şekilde inşa ve istismar edilmiş kavramlara atıfta bulunulması yeterli olabiliyor.
İşte stratejik amaçla kullanılagelen kavramsallaştırma örnekleri: Uygarlık, ilerleme, akılcılık, demokrasi, gelişme, bilimsellik, evrensel insan hakları, egemenlik, özgürlük, insani müdahale, serbest piyasa, serbest ticaret, fundamentalizm, kitle imha silahları, uluslararası toplum, küreselleşme vs. Batı’nın son birkaç yüzyıl içerisinde dünya üzerinde kurduğu hegemonik yapıya ve dünyanın şu anki içler acısı haline şöyle bir bakmak bu kavramların siyasi fonksiyonunu anlayabilmek için yeterlidir.
 
Terörist Bir Kavram: Terörizm
Son zamanlarda “terörizm” kavramı etrafında böyle bir stratejik söylem oluşturulmaya çalışıldığı ortadadır. ABD ve müttefikleri Avrasya’ya yönelik son saldırılarını özgürlük, demokrasi ve fundamentalizmle mücadele kavramlarına ilaveten bir de “terörizmle savaş” söylemi ile meşrulaştırmaya çalışıyor. Bununla birlikte, uğruna savaşların başlatıldığı, on binlerin katledildiği, sınırların, uluslararası hukuk ve kurumların hiçe sayıldığı terörizm kavramının, halen üzerinde uzlaşılmış bir tanımı yapılabilmiş değil. Nitekim bazı devletler tarafından terörist kabul edilen grupların diğer bazılarınca özgürlük savaşçısı olarak addedilmesinin nedeni, empoze edildiği şekliyle, terörizm kavramının reel karşılığının olmayışıdır. İşin aslı şudur: Terörist tam anlamıyla düşman demektir. Ne var ki, düşman kelimesi normatif değildir, nötrdür. Bu nedenle birilerine saldırırken onları terörist diye tanımlamakla bedavadan elde edilen meşrûiyeti düşman kelimesi sağlamaz. Her devletin teröristinin farklı olması, terörizmin düşmanlığa karşılık gelen bu dinamik manasındandır. Zira herkesin düşmanı farklıdır.
Her kim ki ABD hegemonyasını ya da kapitalist Batı merkezli dünya sistemini benimsememiştir, işte o -bugün değilse bile potansiyel olarak- teröristtir. ABD nezdinde, Saddam Hüseyin gibi bir kaç yıl öncesinin yakın müttefikini bir anda en azılı teröriste dönüştüren başka ne olabilir ki? Bugün için terörist Usame bin Ladin’dir. Dün, farklı şekilde anılsa da, Sovyetler Birliği idi. Yarın kim bilir kim olacak?

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Akif Kayapınar