Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Ekonomi
ABD bütçesinde kopan fırtına
Mustafa Gülyüz
AMERİKAN Başkanları için üçüncü görev yılı hep kritik olmuştur. Seçime bir yıl kala başkan, ertesi yıl yenilenecek olan seçimlerde Beyaz Saray’da bir dönem daha kalabilmek veya emeklilik yıllarına başlamak arasındaki ince sınırı geçer. Mesela Baba Bush kaybedenlere iyi bir örnektir. 1991 yılının sonlarına gelindiğinde seçmenler Körfez Savaşı’nın parlak zafer tablosunu veya “Yeni Dünya Düzeni”nin mimarının dış politikada elde ettiği başarıları çoktan unutmuş ve ekonomik sıkıntılara odaklanmış durumdaydı. Babasının durumundan ders çıkaran George W. Bush, sadece geleneksel olarak Cumhuriyetçi politikaları destekleyen zengin kesimlere sevimli gelecek bir vergi indiriminden fazlasını başarabilmek için ekonomik büyümeyi canlandırmak gibi geniş kabul görecek bir sloganla harekete geçti. Clinton döneminin mucizevi ekonomik başarılarının parıltılarının ardından son iki yıldır dünya ekonomisinin devi de durgunluk sarmalına düşmüş gibi görünüyor. 11 Eylül’ün ardından gelişen yeni tabloya bir de Enron-World.Com-Tyco-Adelphi yolsuzluk zinciri eklenince işsizlik oranları rekor düzeylere çıktı. Borsa son on yılda sağladığı tatlı kârların bir hayli uzağına düştü ve namlular Bush yönetimine çevrildi.
Başkan Bush, 7 Ocak günü açıkladığı bütçe tasarısı ile tavşanı şapkadan çıkarmayı umuyor. Uygulamaya konulacak paket çerçevesinde on yıllık bir dönemde 674 milyar dolarlık vergi indirimine gidilmesi ve ekonomik canlanmanın hızlandırılması hedefleniyor. Böylelikle önümüzdeki üç yılda 2 milyon 100 bin yeni iş sağlanması ve programın hemen bu yıl görülecek geriye dönük etkileri sayesinde de 2003 yılına işsiz girmiş 800 bin Amerikalının işine kavuşması mümkün olacak. Paketin en önemli unsuru sermaye gelirleri üzerinden alınan vergilerdeki 364 milyar doları bulan indirim. Bush yönetimine göre bu yıl 92 milyon Amerikan vatandaşı 1100’er dolar daha az vergi ödeyecek.
Ancak ekonomik büyüme adına maliye politikasının gevşetilmesi konusunda herkesin Bush ile aynı görüşte olduğunu söylemek zor. 11 Şubat Bush için gerçekten zor bir gün oldu, zira hem New Yok Times gazetesinde yayımlanan ve içlerinden 10’u Nobel ödülü sahibi olan, dört yüz elli iktisatçının imzaladığı tam sayfa ilanda hem de Amerika’nın artık efsaneleşmiş Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’ın, Kongre’ye sunulan altı aylık para politikası raporunun takdim konuşmasında yöneltilen eleştiriler tam anlamıyla “pişmiş aşa soğuk su katmış” oldu. Böylece plan hem ekonomik büyümeyi ve gelir dağılımını önceleyen sol-liberal çevrelerin hem de parasal istikrarı önceleyen parasalcı sağ çevrelerin tepkisini çekti.
Washington’da faaliyet gösteren ve saygın sivil toplum kuruluşlarından olan Economic Policy Institute (EPI) adlı beyin takımı (think tank) öncülüğünde hazırlanan bildiride, dört temel sorun üzerinde duruluyor. Birincisi, bu programın yol açacağı kamu açıklarının sağlık ve sosyal güvenlik gibi transfer harcamalarının karşılanabilmesini bile tehlikeye düşüreceği endişesi olarak ifade ediliyor. İkinci olarak, uygulanacak vergi indirimleri uzun vadeli ve kalıcı olacağından bunların ekonomiyi canlandırıcı etki yapamayacağı, tersine ekonomik büyümeyi engelleyeceği, zira kalıcı vergi indirimlerinin bütçe açıklarını kontrolden çıkaracağı ve bunun da faiz oranları üzerinde yukarı doğru bir baskı yaratacağı savunuluyor. Sonuçta yüksek faizler dolayısıyla bu politikanın büyüme üzerindeki net etkisinin artı değil eksi yönde olacağı düşünülüyor. İktisatçılara göre ekonomiyi canlandırıcı kamu harcaması ve vergi uygulamaları, kısa dönemli ve geçici olmalı. Üçüncü nokta da aslında yine faizlerle ilgili. Yükselen faiz oranlarının, şimdiden 5 trilyon doları bulmuş olan kamu borçları göz önüne alındığında faiz harcamaları dolayısıyla -Türkiye’de aşina olduğumuz- kar topu etkisi yaratacağı, böylece yükselen faiz ödemelerinin bütçe açıklarını hem de artan bir ivmeyle büyüteceği iddia ediliyor. İktisatçıların üzerinde durduğu son nokta ise paketin gelirler politikası yönü. Bu program çerçevesinde sağlanacak vergi indirimlerinden sadece zaten varlıklı olan kesimlerin yararlanabileceği, oysa olumsuz etkilerinin bütün toplumu zora sokacağı, dolayısıyla da ekonomik kaynakların yeniden dağıtılması işlevini tam ters yönde göreceği ifade edilerek, “gelirler politikası açısından bu paket olabilecek en kötü uygulamadır” deniliyor. Bush yönetiminin vergi indirimine karşı çıkan bildiriyi imzalayanlar arasında yer alan Nobel ödüllü iktisatçılar şunlar: George Akerloff, Kenneth Arrow, Daniel McFadden, Lawrence Klein, Franco Modigliani, Douglass North, Paul Samuelson, William Sharpe, Robert Solow ve Joseph Stiglitz.
Ekonomik büyümeyi önemseyen ve 1997 yılında yaşanan Asya Krizi döneminde İMF politikalarını büyümenin önemini ihmal ederek bölge ekonomilerini sefalete sürüklemekle eleştiren Paul Krugman, eleştiri dozunu iyice artırarak 7 Şubat günkü yazısında George W. Bush’un “tamamen kontrolden çıktığını” ilan etti. Amerikan ekonomisi için sarı alarm veren Krugman mali durumu korkunç olarak niteleyerek, on yıldan daha kısa sürede ABD maliyesinin geçen yıl büyük bir kriz yaşamış olan Brezilya’nın durumuna düşeceği uyarısında bulundu.
Bush yönetimine en büyük darbe, ekonomi politikaları bakımından zaten ters düştüğü liberal iktisatçılardan değil içeriden geldi. Amerikan Federal Merkez Bankası Federal Reserve (veya kısaca Fed)’ün Başkanı olarak 16 yılını dolduran, dört başkan (kendisini atayan Reagan, Bush, Clinton’un iki dönemi ve oğul Bush) dönemini gören ve 1990’lı yıllardaki Amerikan rüyasının kahramanı olarak ün yapmış Alan Greenspan’ın, Birleşik Devletler Senatosu Bankacılık, İmar ve Şehircilik Komitesi’nde yaptığı konuşma tam bir soğuk duş etkisi yaptı. Greenspan’ın konuşması, Merkez Bankası Guvernörler Kurulu’nun Kongre’ye sunduğu altı aylık para politikası raporu çerçevesinde olmasına rağmen yönetime açık eleştirilerle doluydu. Konuşmasının; “Burada serdedeceğim görüşler tamamen şahsıma ait olup Merkez Bankası Guvernörler Kurulu’nun diğer üyelerini bağlamaz” diyerek başladığı ikinci kısmını tamamen bütçe ve maliye politikasına ayıran Greenspan, aslında Bush yönetiminin bütçe tasarısının içeriğine açıkça hiç değinmedi. Bununla birlikte, ABD’de II. Dünya Savaşı’nın ardından başlayan ve 50’li yıllarda da devam eden nüfus artışı döneminde dünyaya gelen insanların (baby boomer generation) emeklilik çağına geldikleri ve bu demografik yapısal özelliğinden ötürü Amerikan sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin sıkıntıda olduğu bir sırada, bu duruma hazırlanıyor olması gereken yönetimin bütçe açıklarını artırıcı bir politika çerçevesi izlemesinin “çok kötü bir hata” olacağını söyleyerek açık bir mesaj verdi. Greenspan’ın, iki yıl önce Bush yönetiminin yine benzer şekilde on yıllık bir dönemde 1,35 trilyon dolarlık vergi indirimine gitme yönündeki kararını desteklemiş ve geçmişteki başarıyı esas alarak gelecek on yılda da 5,6 trilyon dolarlık kamu fazlası sağlanacağına yönelik tahminlerin ışığında, ekonominin ciddi durgunluk tehdidiyle karşı karşıya olduğu o dönemde vergi indiriminin doğru bir karar olduğunu savunmuş olması şimdiki muhalefetini daha da etkili kılıyor. Zira Greenspan’in desteği Bush’un 2001 yılındaki programının kabulünde büyük rol oynamıştı. Bugün ise aynı Greenspan, bütçe açıklarının aşağı çekilmesinin önemine vurgu yaptıktan sonra Kongre üyelerini “Şu an için kamu açıklarının aşağıda tutulması yönünde geniş ve büyüyen bir kamuoyu desteği var gibi görünmekle birlikte bu sonucun sağlanması için gerekenleri yapma arzusunun az olduğunu hissediyorum” diyerek uyarıyor ve açıkların kontrolünün harcamaların kısılması yoluyla gerçekleştirilmesinin zorluklarına işaret ederek isim vermeden Bush’un vergi indirimi hevesini kursağında bırakıyor.
 
ABD Bütçesi
ABD Bütçe sistemi bizimkinden bir hayli farklı. Her yılın Şubat ayı başında Başkan tarafından Kongre’ye sunulan bütçe tasarısı 1 Ekim’de başlayacak bir sonraki mali yıla ilişkin oluyor. Yani geçtiğimiz günlerde sunulan bütçe 1 Ekim 2003’de başlayacak olan 2004 mali yılı bütçesi. Devletin ilk yıllarında federal hükümetin görece ağırlığının düşük olduğu ABD’de 1800 yılı bütçesi 11 milyon dolardan azdı. 1900’de ise sadece 521 milyon dolarlık bir federal bütçe söz konusu idi. 1931 yılında ise merkezi hükümetin önem kazanmasıyla bütçe 4 milyar dolara, ertesi yıl ise “Büyük Buhran”ın da etkisiyle 7 milyar dolara çıktı. II. Dünya Savaşının son yılında ise 92,7 milyar dolarlık bir bütçe söz konusu olmuştu. Yine aynı yıl bütçe açığı milli gelirin %22,5’ini buluyordu. ABD bütçesinin trilyon doları bulması Başkan Reagan döneminde 1987’de gerçekleşti. Clinton dönemine 1,4 trilyon dolar bütçe harcaması ve %5 bütçe açığı ile giren Amerikan hükümeti, on yıl içinde yarım trilyon dolar daha fazla harcamayı sadece %2’lik bir bütçe açığı ile yapar hale geldi. Bu oran büyük bir başarıydı ama aynı dönemde piyasaya olan kamu borcu ikiye katlanarak 4,8 trilyon doları bulmuştu.
2003 mali yılında 361 milyar dolar olarak gerçekleşmesi hedeflenen açık milli gelirin %3,4’ünü bulan bir oranla felaket yılı 2002’deki 3,2’lik seviyesinin bile üzerine çıkıyor. Bush’un 2004 mali yılı hedefi ise 319 milyar dolarlık bir açık. Böylece bütçe açığının milli gelire oranı %3’ün altına gerilemiş olacak. 2,2 trilyon dolarlık harcama ile dünya üretiminin dörtte birini oluşturan dev Amerikan milli gelirinin beşte birine denk harcama yapmayı öneren Bush’un planlarında Irak operasyonunun maliyetleri de tam olarak yansıtılmış değil. Bu arada kamunun piyasaya olan borçları da milli gelirin %35’ine dayanmış durumda.

Paylaş Tavsiye Et