Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Irak ekonomisi
BUGÜN, ispatlanmış rezervleri itibarı ile Suudi Arabistan’ın ardından dünyadaki ikinci büyük petrol üreticisi ve dünya ekonomisi ile entegre olmuş bir ülke olan Irak, kurulduğu 1921 yılında büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayalı ve içine kapalı bir ekonomik yapıya sahipti. Irak’ın tarih boyunca birçok medeniyete beşiklik etmiş Mezopotamya’yı kapsayan verimli toprakları, Fırat ve Dicle gibi iki büyük nehre ev sahipliği yapmaktadır. Bu durum kuruluşundan yakın zamanlara değin Irak için, tahıl ihracatçısı bir konum kazandırmıştı. Ancak günümüzde Irak tarım ürünleri ithal etmek zorunda kalan bir ülkedir.
Irak 20’nci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar kendi içine dönük bir ekonomik yapıya sahipken, kapitalizmin gelişmesi ve giderek dünyanın daha geniş bir kısmının küresel ekonomiye eklemlenmesi neticesinde, önce tahıl sonra petrol ihracatçısı bir ülke olarak sistemdeki yerini aldı. 1970’lere kadar devam eden süreçte “büyük toprak sahipliği”nin özellikle ülkenin güneyinde çok yaygın olması, topraksız nüfusu şehirlere göçe itti; bu sebeple Irak, nüfusun daha ziyade şehirlerde toplandığı bir ülke haline geldi. Bugün 23 milyonu aşkın nüfusu ile Irak, doğal kaynakları yanında insan kaynakları yönüyle de potansiyel bir güçtür.
Irak’ın 1950’lere değin petrol gelirleri son derece sınırlı idi. 1940 yılında 6.44 milyon dolar olan petrol geliri, 1958’de 224 milyon dolara ulaşmıştı. O dönemlere kadar tarımsal üretimin teknik nedenlerle yeterince artırılamaması kırsal nüfusun şehirlere göç etmesine ve fakirliğin artmasına neden olmuştu. Petrol gelirlerinin tarımsal üretimi artıracak barajlar ve sulama kanalları gibi yatırımlar için kullanılması düşünülmüşse de, bu yatırımların getirisinin ancak orta ve uzun vadede görülecek olması toplumsal huzursuzluklara neden olacağından, yoğun olarak uygulamaya konamamıştır.
Bu nedenle 1950’nin sonlarına doğru yapılan planlarda sağlık ve refah harcamalarının payı artmıştır. Bu dönemde ekonomik alandaki en önemli uygulama Ekim 1958 tarihli tarım reformu olmuştur. Siyasi amaçları da olan bu reformda hedef, büyük toprak sahipliğini azaltma idi. Toprak reformu 1970’li yıllarda ülkenin kuzey bölgelerine de uygulanmıştır ve bu reform, büyük toprak sahipliğini sona erdirme yönündeki siyasi amacına büyük ölçüde ulaşmıştır. 1958’de tarımla uğraşan nüfusun %15’i toprak sahibi iken, 1971’de bu oran %95’e ulaşmıştı. Böylelikle büyük toprak sahiplerinin siyasi gücü de kırılmış oluyordu. Devlet başkanı Kasım’ın iktidarında, siyasi ve ekonomik yapı, şehirli orta sınıf ve burjuvazi lehine düzenlenmişti. Kasım’ın bir diğer hedefi petrol gelirlerinden önemli miktarlarda pay ayırarak, sanayileşmeyi ve tarımı desteklemekti. Ancak 1966’da petrol gelirlerinin düşmesi nedeni ile bu harcamalar azaldı, bu da Kasım iktidarının sonunu getirdi. Baas partisi yönetimi ele aldı.
Baas iktidarının ilk döneminden 1979’a değin, Ahmed Hasan el Bekr Devlet Başkanı, Başbakan ve Ordu komutanı olarak bütün gücü elinde bulunduruyordu. 1979’ta ise Saddam Hüseyin, Bekr’in istifasıyla Devlet Başkanı sıfatıyla ülkenin yönetimine geldi.
Baas yönetiminin gelişme planlarında endüstrileşme öncelikli bir öneme sahipti. İran-Irak Savaşı’na kadar olan dönemde Baas yönetimi demir, çelik, alüminyum ve petro-kimya gibi sermayenin yoğun olarak gerektiği alanlara yatırım yaptı. Buraya yapılan yatırımlar sanayi alanında bir büyüme sağladı ama ekonomik anlamda yeterli miktarda işgücünü istihdam edemedi.
Bu dönemde Irak ekonomisinde en önemli gelir kaynağı petroldü ve petrolün ülke için önemi gittikçe artmaktaydı. 1972 yılında zengin kaynaklara sahip Kuzey Rumeyla bölgesinin geliştirilmesi için Sovyet desteğini sağlayan Irak Yönetimi, aynı yıl Irak Petrol Şirketi’ni millileştirmiş ve petrolden elde ettiği geliri artırmıştı. Bu faktörlerin yanında, 1973 petrol krizi sonrasında fiyatların ciddi oranda yükselmesi de Irak’ın petrol gelirlerini büyük ölçüde artırdı. Millileştirme ve petrol şoku öncesinde Irak’ın 1968’de 488 milyon dolar olan petrol geliri, 1974’de 5.7 milyar dolara, 1980’de ise 26.5 milyar dolara ulaştı.
İran-Irak Savaşının Irak ekonomisi için çok ciddi sonuçları oldu. Savaş sırasında silah altındaki insan sayısı 950 bini buldu. Ekonomik kaynaklar sekiz yıl boyunca savaş için kullanıldı ve hizmet sektöründe kalite oldukça düştü. Ayrıca uzun vadeli ekonomik planlar yapılamadığından petrole bağımlılık giderek arttı. Savaş sırasında Irak’ta kişi başına düşen milli gelirin %40 oranında azaldığı belirlenmişti. Savaş sonrası dönemde petrol fiyatlarının düşmesi ve Şattülarap su yolunun batan tankerler nedeniyle kullanılamaz hale gelmesi sonrasında Irak’ın petrol ihracatının azalması da gelirin azalmasına yol açtı. Savaş sırasında Irak’ın petrol ihracatı 3.5 milyon varilden 700-900 bin varile düşmüştü.
Irak’ın Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesinin ardından BM, 661 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı ile Irak’a kapsamlı bir ticari ambargo getirdi. Ambargodan önce bölgedeki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında yüksek yaşam standartlarına, iyi bir eğitim ve sağlık sistemine sahip olan Irak’ta yaptırımlar nedeni ile yaşam standardı ciddi biçimde geriledi.
Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’a uygulanan ambargo nedeni ile ekonomi küçüldü, enflasyon üç haneli rakamlara ulaştı ve halkın reel geliri önemli ölçüde geriledi. Ancak, Birleşmiş Milletler’in, 1997 yılında yürürlüğe soktuğu “Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programı (MOU)” ile birlikte Irak hızlı bir büyüme sürecine girdi. Irak ekonomisine ilişkin yapılan tahminler, GSYİH’nın 1998 yılında %13 ve 1999 yılında ise %17-20 arasında büyüdüğünü göstermektedir.
Irak’ın petrol ihracatına getirilen sınırlamanın BM Güvenlik Konseyi’nin 1284 sayılı Kararı ile kaldırılması neticesinde, petrol üretim kapasitesinin artırılması amacıyla önemli kaynak ayrıldığı ve petrol fiyatlarının önceki yıllara göre önemli ölçüde yükseldiği dikkate alındığında ekonomik büyümenin daha üst düzeylerde gerçekleşme olasılığı oldukça yüksektir.
Körfez Krizi sırasında büyük hasar gören ve büyük bölümü kapalı olan sanayi tesislerinin bir kısmının (gıda, elektrik, petrol ve inşaat sektöründeki) MOU çerçevesinde rehabilitasyonu için giderek artan ölçüde kaynak ayrılmaktadır. Ancak, sanayi kuruluşlarının ihtiyaçları için imzalanan sözleşmelerin bir bölümünün BM Yaptırımlar Komitesi tarafından askıya alınması ya da bekletilmesi nedeniyle üretimde beklenen artışlar kaydedilememektedir.
Tarımda da benzer sıkıntılar mevcuttur. İhtiyaçlarının büyük bölümünü, ilaç, teçhizat ve gübre eksikliği nedeniyle kendisi üretemeyen ve ithal etmek mecburiyetinde olan Irak, MOU çerçevesinde ihraç ettiği petrolden elde ettiği gelirin önemli bir bölümünü temel gıda maddeleri ithalatı için kullanmaktadır.
Dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip ülkesi olan Irak, dış gelirinin tamamına yakınını petrol ve petrol ürünleri ihracatından elde etmektedir. Birleşmiş Milletler’in Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programı çerçevesinde bugüne değin 26 milyar dolarlık petrol ihracatı karşılığında Irak, ihtiyaç duyduğu gıda, ilaç ve teçhizat gibi ürünleri ithal etmiştir. Bu ürünler arasında petrol üretimi için kullanmak üzere 1,6 milyar dolarlık yedek parça ve teçhizat da vardır. Irak, Körfez Savaşı sırasında büyük ölçüde zarar gören petrol üretim tesisleri ve rafinerilerinin önemli bir bölümünü işler hale getirmişti. Ancak, petrol üretiminin istikrarlı bir şekilde artırılması için bu tesislerin tamamına yakınının rehabilite edilmesi ve yeni sahaları geliştirecek büyük yatırımlar yapılması gerekmektedir.
Program çerçevesinde gerçekleştirilen petrol ihracatı neticesinde elde edilen gelirin %72’si Irak’ın eyaletlerindeki insani ihtiyaçlara sarf edilmekteydi. %59’luk bir kısım güney ve merkezdeki 15 eyalet için Irak Hükümeti tarafından kullanılırken, %13’lük diğer kısım kuzeydeki 3 eyalette Irak Hükümeti adına BM tarafından, insani ihtiyaç ve teçhizat alımı için kullanılmaktaydı. Irak’ın petrol gelirlerinin %28’i ise BM tarafından Tazminatlar Fonu ve idari giderler için kesiliyordu.
Irak’ın dış ticaretinde petrolün payı 1950’lerden bu yana giderek artmıştır. Petrol ihracatına bağımlılık arttıkça diğer ihraç kalemleri ihmal edilmiştir. Sanayileşme ve tarıma yapılan yatırımlar süreklilik arzetmemiş ve bu sektörlerdeki ürünler ihracat kalemleri olarak ciddi düzeylere ulaşamamıştır. Bu nedenle, petrol ihracatı düzeyi ve petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar Irak’ın ödemeler dengesindeki en önemli değişkenlerdir. Birinci Körfez Savaşı sonrasında yürürlüğe konan ambargo ile sadece ham petrol ihracatına izin verildi. 1980’lerin sonlarında da Irak’ın ihracatının %95’ini petrol oluşturduğu için ambargo Irak’ın ihracat yapısında fazla bir değişikliğe neden olmadı. Irak’ın ithalat yapısı ise çok daha fazla çeşitlilik göstermekteydi. Irak, yerli üretimi sınırlı olduğu için ihtiyaçlarının büyük bir kısmını ithalat yoluyla karşılıyordu. İthalatın BM Yaptırımlar Komitesi onayına tabi olmasından dolayı ithalat miktar ve çeşitliliği büyük ölçüde sınırlanmıştı. Ancak, 12 Kasım 2002 tarihli son Genel Sekreter Raporu ile 24 farklı sektörde ithalata izin verildi. İthalatın kısmen serbestleşmesi nedeniyle özellikle sağlık alanında, savaş öncesi dönemlerde, 1997 öncesi dönemlere göre ciddi ilerleme kaydedilmişti. 1991-1997 arası dönemde özellikle çocuk hastalıkları ve ölümlerindeki büyük artış tüm dünyanın tepkisini çekmiş, BM de uyguladığı ambargo nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.
1997 yılında ambargonun hafifletilmesinden sonra Irak’ın dış ticaret hacmi hızla artmaya başlamıştı. Dış ticaret hacmi 1999 yılında 19,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Dış ticaret hacminin, 2000 yılında 31,7 milyar dolara yükseldiği, 2001 yılında da 27,5 milyar dolar olarak gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Savaş öncesinde dış ticaret dengesi sürekli Irak lehine fazla veriyordu. 1999 yılında 5,9 milyar dolar olan dış ticaret fazlasının, 2000 yılında 9,5 milyar dolar ve 2001 yılında da 5,5 milyar dolar olarak gerçekleştiği tahmin edilmektedir.
İkinci Körfez Savaşı öncesinde Irak ekonomisindeki büyümeye paralel olarak son iki yılda enflasyon artış oranı yavaşlamış ve serbest piyasa döviz kurlarında istikrar sağlanmıştı. 1998 yılı başlarında 1 ABD Doları=1800 Irak Dinarı olan serbest piyasa döviz kurunda savaş başlayana kadar önemli bir değişme olmadığı ve halkın alım gücünün arttığı gözlemlenmişti. Irak ekonomisindeki diğer bir olumlu gelişme ise özel sektörün gidererek daha aktif hale gelmesiydi.
Saddam Hüseyin 2000 yılı başlarında, özel sektör firmalarının, sanayi yatırımları yapmaları için teşvik edilmesi talimatını vermişti. Bu gelişmeler, Körfez Savaşı öncesinde uzun yıllar boyunca sosyalist ekonomik politikalar uygulayan ve sanayi tesislerinin çok büyük bölümünün kamuya ait olduğu Irak’ta daha liberal bir ekonomik yapıya geçiş çabaları olarak değerlendirilmektedir.
Son on yıla bakıldığında, Birinci Körfez Savaşını müteakip ilk dönemde ambargo ve altyapısındaki büyük hasar nedeniyle ekonomik bakımdan ve yaşam standartları açısından hızla gerileyen Irak, BM’nin ambargoyu gevşetmesi ile 1997 sonrasında bu süreci tersine çevirmeyi başarmıştı.
Gerek 9 Nisan’a kadar süren üç haftalık savaş sırasında, gerekse ardından yaşanan yağma özgürlüğü sırasında Irak’ın ciddi bir ekonomik yıkım yaşadığı kesin. Irak’ı önce yıkan, şimdi ise kendi petrol geliri ile “imar etmek” için BMambargosunun kaldırılmasını talep eden ABD, bu yeniden inşa sürecinde de sadece Bush yönetimine yakın şirketlere yer vererek “bir koyundan iki post çıkarma” politikasını sahneye koymaya çalışıyor. Orta Doğu’da hem ekonomik kaynaklar hem de nitelikli insan gücü bakımından güçlü tek Arap ülkesi olan Irak’ı meçhul bir gelecek bekliyor. Ama Irak halkı bölgedeki şahsiyetli oluşumların da yardımıyla yeni sömürgeci planları boşa çıkarıp kendi zenginliğine sahip çıkmayı başarırsa, bütün hesaplar boşa çıkabilir.

Paylaş Tavsiye Et