Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Fayda ve risk arasında GDO’lar
Muhammet Şakiroğlu
DÜNYA Sağlık Örgütü’nün tanımı ile Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO)’lar, yapısında doğal yollarla oluşamayacak değişiklikler meydana gelmiş canlılardır. Bu değişikler, genetik mühendisliği teknikleri kullanılarak gerçekleştiriliyor. GDO’lar halen ilaç sanayisinde, genlerin fonksiyonlarının anlaşılması için laboratuvar ortamında ve tarımsal bitkilerin geliştirilmesi sırasında üretilip kullanılıyorlar. İlk iki alanda GDO’lara karşı herhangi bir muhalefet oluşmazken; tarımsal biyoteknoloji ürünü olan GDO’lara karşı yoğun bir kitlesel muhalefet söz konusu.
GDO’lar her ne kadar daha geniş biyoteknolojik değişikleri kapsasa da hâlihazırda en yoğun kullanılan tarımsal biyoteknoloji grubu, bitkilere gen eklenmesinden oluşan transgenik canlılar. Bu gen eklemelerin temel amacı, ayrık otları ve haşere ile mücadele. Dünyada ekilen bir düzine genetiği değiştirilmiş tarımsal bitki çeşidi mevcut; bunların %99’dan fazlasını ise mısır, soya fasulyesi, kanola ve pamuk oluşturuyor. Dünyanın 25 ülkesinde genetiği değiştirilmiş bitkilerin ekimi serbest. İstatistiklere göre 2007 yılında genetiği değiştirilmiş tarımsal bitkiler 114,3 milyon hektarlık alana ekilirken; 2008 yılında %9,4’lük artışla bu alan 125 milyon hektara çıktı.
Ancak hâlâ birçok ülke, GDO’ların ekimi ile gıda ve yem prosesinde kullanılmalarını yasaklıyor. Bunun sebepleri ise sağlık risklerini öne çıkaran güçlü bir sivil muhalefet, ilgili yasaların çıkarılması, uygulanması, takibi ve etiketleme gibi pratik zorluklar ile ihracatta sorun yaratma potansiyeli gibi faktörler. GDO’ların üretilmesine izin verilmesi ise ülkeye sağladığı ekonomik getiri, küresel rekabette sağladığı destek ile tarımsal üretim açısından etkili bir güç olması gibi bir dizi sebepten kaynaklanıyor.
Küresel ekim kapasiteleri her geçen gün artan GDO’lar bu artışa rağmen henüz geniş kitleler nezdinde yeterince kabul görmüyor. GDO’ların tarımsal hedefleri tutturmada gerekli olup olmadıklarıyla ilgili akademik tartışmalar ile canlıların genetik yapısına insan müdahalesinin meşruiyetiyle ilgili teolojik ve felsefi tartışmaların dışında GDO’lar, genel olarak insan sağlığı ve çevre üzerine olası negatif etkilerinden dolayı kaygı ile karşılanıyor. Bu kaygılar çoğu zaman yersiz komplo teorilerinden kaynaklanmış olsa da GDO’ların bazı sağlık riskleri taşıdıkları gerçek. Bu sağlık riskleri, yapılan genetik değişikliğin zehirlenmelere ve alerjiye sebep olma ihtimali ile beklenmedik toksik bileşiklerin oluşma riski ve diğer yan etkiler olarak sınıflandırılabilir. Yalnız bu risklerin varlığı, GDO’ların her durumda bu riskleri oluşturacağı anlamına da gelmez. Bu sağlık riskleri rutin denetimler ve testler ile büyük oranda ortaya çıkarılabilir. GDO’lar ayrıca ekolojik çevre üzerine de riskler taşıyorlar. Bu risklerin başında yatay gen transfer riski geliyor. Hedef dışı canlıların zarar görme riski, ciddiyetle üzerinde durulması gereken ekolojik problemlerden bir diğeri. Bunlara ilaveten biyoçeşitliliğin azalması gibi bir risk de mevcut. Sadece belli bazı varyetelerin geniş sahalara ekimi olarak ifade edilebilecek olan bu sorun, hem tarımsal hem de ekolojik açıdan modern sınaî tarımın en büyük sorunlarından birisi. GDO’ların giderek yaygınlaşması ise sorunu ancak daha da kötüleştirecektir.
Ancak bu ekolojik ve sağlık risklerinin yanında genetiği değiştirilmiş bitkilerin bazı tarımsal zararları azaltma kapasitesi de mevcut. Yapılan çalışmalar, genetiği değiştirilmiş ekinlerin genetiği değiştirilmemiş muadillerine nazaran daha az herbisit ve pestisit kullanımına ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bu durumda hem herbisit ve pestisit kullanımının sınırlandırılmasının sağladığı çevresel fayda hem de üretim maliyetinin azalmasından kaynaklanan ekonomik fayda söz konusu.
Giderek küresel tarımın bir parçası olan GDO’lar ile ilgili olarak, devlet düzeyinde tavır belirlemek zorunlu hale geldi. Çünkü ulusal tarım sistemleri hem akaryakıt, gübre, tohum, kimyasal ilaç gibi tarımsal girdilerin temininde hem de işlenmiş ve işlenmemiş tarımsal ürünlerin satışında diğer devletlerle zorunlu ilişki halinde. Dolayısıyla her ziraî küresel gelişme yerel tarımı da etkileyecektir ve bu durumda her devlet kendi tarım sisteminin üretkenliği için küresel gelişmeleri okumak ve ona göre tavır belirlemek durumunda. GDO’lar küresel rekabet sınırlarını zorladıkları için dikkate alınmalı; Türkiye de GDO’lar ile ilgili tavır belirlemek zorunda.
Tarım Bakanlığı’nın GDO yönetmeliği de Türkiye’nin GDO’lar ile ilgili tavır belirleme çabasının bir tezahürü. GDO’lar ile ilgili izlenecek politika ve prosedürleri belirlemeye matuf bu yönetmelik; Danıştay’ın iptal kararı, Tarım Bakanlığı’nın itirazı ve bu itirazın kabul edilmesi, yönetmeliğin birkaç kez değiştirilmesi ve son olarak da yürürlüğe girmesinin 1 Mart 2010 tarihine kadar ertelenmesi ile yılan hikayesine döndü. Bu da haliyle GDO’lar ile ilgili toplumda var olan kafa karışıklığını daha da derinleştirdi. Halbuki daha öncesinde hiç mevzuat yoktu. Tüm kaygıları oldukça kapsayıcı biçimde ele alan bu yönetmelikle aslında kabul edilemez bir boşluk doldurmaya çalışılıyor. Yönetmelikle ilgili en önemli eksiklik ise dayandığı bir çerçeve yasanın olmayışı. Bu durum da Danıştay’ın iptal kararına gerekçe oluşturuyor. Şimdilerde Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan yasa tasarısı, bu eksikliği bertaraf etme amacına yönelik.
Türkiye aslında şu anda GDO gerçeğini kabullenmeye çalışıyor ve bu küresel vakaya karşı bir tavır geliştirme arayışında. GDO yönetmeliği bu kaygıların bir sonucu. Ne var ki Türkiye kendi GDO’larını üretemediği için mevcut yönetmelik sadece ithal edilecek GDO’lar ile GDO’ların dolaylı ürünlerine dönük bir düzenleme görünümünde. Mevcut yönetmelik, uygulanması halinde günün ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte; fakat ileriye dönük kapsayıcı bir vizyon sunamıyor. Böylesi kapsayıcı bir vizyonun Türkiye’nin kendi tarımsal ihtiyacını göz önüne alarak kendi araştırma kurumlarında genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri geliştirmesini içermesi beklenir. Bu hususta bir taraftan etkin denetim sistemi için idari yapılanmaya giderken diğer taraftan akademik alanda GDO araştırmalarına ağırlık vermek gerekecektir. Ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda GDO’lu ürünler ancak bu yolla temin edilebilir.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Muhammet Şakiroğlu