Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Gündem
Güney Kafkasya’da oyun yeniden kuruluyor
Sami Rıfat
TÜRKİYE ile Ermenistan’ın diplomatik ilişki kurması ve iki ülke arasındaki kapalı kara sınırının açılmasına dair parafe edilen protokoller, Azerbaycan ve Ermenistan’da değişik dozda tepkileri ve hararetli tartışmaları beraberinde getirdi. Söz konusu metinlerde kısa zamanda Ermenistan ile kara sınırının açılması öngörülmekteyken, ilişkilerde pürüz oluşturan Dağlık Karabağ problemi ve “Ermeni soykırımı” tezinin nasıl çözüleceği merak konusu. Protokollerin ülke parlamentolarında müzakere tarihleri yaklaşırken, tartışmaların dozunun daha da artması ve bölgede beklenmeyen taşkınlıkların yaşanması kuvvetle muhtemel. Ermenistan Açılımı’nın olumlu sonuçlanması ise iki ülkenin kamuoylarının tepkisine ve bölgenin belirleyici aktörü rolünü hâlâ koruyan Rusya’nın davranışlarına bağlı.
Azerbaycan’da protokollerle ilgili üç tür tepki gözleniyor: Birincisi, mevcut yönetimin mesafeli yaklaşımı. Türkiye’de Azerbaycan yönetiminin Ermenistan’la kara sınırımızın açılmasına sert tepki vermediği kanısı oluşsa da, aslında Bakü’nün tavrı gayet net. Azeri Dışişleri’nin üç paragraflık açıklamasında Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden kara sınırının açılmasının Azerbaycan’ın menfaatlerine aykırı olduğu belirtiliyor. Açıklamada Başbakan Erdoğan’ın Mayıs ayında Azerbaycan Milli Meclisi’ndeki “Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden kara sınırı açılmayacaktır.” vaadine de atıf yapılıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in dış politika danışmanı Nevruz Memmedov’un protokollerin açıklanmasından hemen sonra verdiği mülakatta, Bakü’nün bu vaade tam olarak güvenmediği havası seziliyor. Zira Memmedov, Erdoğan’ın vaadini yerine getireceğine inanmak istediğini ifade ediyor
Milliyetçi ve Türkiye’ye daha yakın duran muhalifler, ikinci tepki kümesini oluşturuyor. Temkinli açıklamalar yapan bu gruptakiler, Türkiye ile münasebetlerin hiçbir şekilde bozulmasını istememekle beraber Ankara’nın acele davranmamasını telkin ediyorlar. Müsavat Partisi lideri İsa Kamber ve Halk Cephesi Partisi lideri Ali Kerimli’ye göre, aslında durumun bu noktaya gelmesinin arkasında, iktidarın anlamsız ve sonuç alınamayan barış görüşmelerine girmesi yatıyor. Onların fikrince, tam da bu süreçte doğalgaz fiyatı vs. ile Türkiye’ye şantaj yapmaya çalışan hükümetin küskünlük içeren davranışı yerine Ankara ile daha sıkı bir müzakereye girişilmeli.
Daha ziyade Batı yanlısı muhalif liberal çevrelerden oluşan üçüncü bir grubun görüşüne göre ise söz konusu sürecin Azerbaycan’a hiçbir zararı bulunmuyor. Aksine bu süreç, bölgeyi Rusya’nın yörüngesinden uzaklaştırabilir. Bu gruba dâhil olan politikacılardan İlgar Mamedov’un kanaatince, Türkiye’nin iyi niyetini şüphe ile karşılamaya Bakü’deki yönetimin hakkı yok; bilakis Ankara’nın Güney Kafkasya’daki konumunu güçlendirmesi Azerbaycan’ın stratejik ve uzun dönemli menfaatleriyle mutlak bir şekilde örtüşüyor.
Protokollerin açıklanması, Ermeni kamuoyunu ise tam ortadan bölmüş durumda. Buradaki tepkiler, iki grupta değerlendirilebilir. Bunlardan birincisi, protokolleri bir zafer edasıyla sunan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan yönetimi ve liberal çevrelerin söylemi. Bir zamanlar Dağlık Karabağ’daki savaşta ayrılıkçıların safında etnik temizlik operasyonlarının emirlerini veren ve daha sonra Erivan’a savunma bakanı olarak terfi eden Sarkisyan, artık “şahin” tavrından “güvercin”e dönmüş durumda. Buradaki dönüm noktası, Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan ile savaşıydı. Zira savaş akabinde bu iki ülke arasındaki sınırlar kapanma noktasına geldi, böylece dünya ile bağlantısı kısıtlanan Ermenistan da her yönden sıkıştı. Bugünlerde iktidardaki Cumhuriyetçi Parti ile koalisyon ortağı Orinanç Erkir temsilcilerinin açıklamalarında Türkiye ile ilişkilerin kurulmasının öneminden bahsediliyor. Bu arada, protokolleri Ermeni diplomasisinin başarısı şeklinde nitelendiren Milli Demokratik Birlik Partisi lideri Vazgen Manukyan’ın yanı sıra Birleşik Liberal Milli Partisi (MİAK) de ilişkilerde bir takvim oluşturulmasını övdü.
Bunlarla beraber, ikinci kümeyi oluşturan gruplar, “soykırım” ve Dağlık Karabağ hususunda taviz verildiğini düşünerek sert muhalefet sergiliyorlar. Ana muhalefet hareketi Ermeni Milli Kongresi’nin lideri ve eski Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan, taviz vermeden de Türkiye ile ilişki kurulabileceğini belirtiyor ve düzenlediği itiraz mitinglerinde Sarkisyan’ın dış politikada muhtemel tüm hataları yaptığını vurgulayarak istifasını talep ediyor. Parlamentoda temsil edilen Miras Partisi de protokolleri Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini ilan ederken bunlarla ilgili referandum yapılmasını teklif ediyor. En sert tepki ise Nisan ayında Türkiye ile “Yol Haritası”nın açıklanmasından sonra koalisyon hükümetinden ayrılarak sert muhalefete başlayan Taşnaklardan geliyor. Taşnaklar, Türkiye’nin mevcut sınırlarını tanıması ve “soykırım” meselesinde görece suskun kalması ile mevcut iktidarın “milli dava”ya (Haydat, kısacası Büyük Ermenistan davası) ihanet ettiğini belirterek açlık grevleri yapıyor ve tehdit dolu mesajlar yayınlıyor.
Söz konusu tartışmalara yurtdışından katılan Ermeni diasporası da bu ikinci gruba dâhil. Görüşleri Erivan’da her zaman dikkate alınan diaspora temsilcileri, protokollerle “soykırım” bahsinin zımnen tartışmaya açıldığını ve mevcut sınırların onaylandığını, bunun da kabul edilemez olduğunu beyan ediyorlar. Diaspora, Osmanlı’nın mirasçısı olan Türkiye’den maddi tazminat yanında toprak talebinde de bulunuyor. Ermeni Kiliseleri ise bahsettiğimiz iki grup arasında bölünmüş durumda.
Tüm bu olup bitenlere Moskova’dan bakıldığında ise Güney Kafkasya bölgesinde daha etkin bir şekilde rol oynamaya çalışan bir Türkiye görülüyor. Rusya, zahirde Türkiye’nin Ermenistan’la ilişki kurmasını destekliyorsa da, gerçekte bundan endişe duyuyor. Zira bu süreçlerin sonunda Ankara, Erivan’ı etkileme gücünü artıracak ve Rusya’nın nüfuzunu önemli ölçüde gevşetecek. Siyasi, askerî ve ekonomik yönden Ermenistan’ı kendine bağımlı kılan Rusya’nın Türkiye’ye meydanı öyle hemen kolayca bırakacağını düşünmek, pek makul gözükmüyor. Dolayısıyla bölgede gerilimi tırmandırma araçlarına sahip olan Rusya’nın davranışları dikkatle izlenmeli.
Görüldüğü gibi, statükoyu değiştirmeyi öngören protokoller, Güney Kafkasya’da taşları yerinden oynatabilecek tartışmalara yol açtı. Önümüzdeki günlerde protokollerin müzakeresiyle birlikte bölgedeki atmosferin daha da gerginleşmemesi için Türkiye, iyi niyetli çabalarını kesintisiz devam ettirmeli, bölgedeki aktörlerle temasını daha da sıklaştırmalı, kamuoylarına yönelik faaliyetini artırmalı. Son kertede bu faaliyetler, çabalarıyla bölgeden olumlu yansımalar almayı arzu eden Türkiye’nin yararına olacaktır.

Paylaş Tavsiye Et