Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Kendini “oynamaya” var mısın, yok musun?
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
BİR za­man­lar ara­besk mü­zik, duy­gu sö­mü­rü­sü yap­tı­ğı için kı­na­nır­dı. Da­mar­dan bir hi­kâ­ye­si var­dı ara­bes­kin ve da­mar­dan hi­kâ­ye in­san­la­rı ha­ya­ta ça­ğı­ran de­ğil, ha­yat ile ba­ğı­nı ko­pa­ran bir iş­le­ve sa­hip ol­du­ğu üze­rin­den eleş­ti­ri­lir­di. En çok eleş­ti­ri de se­kü­ler ay­dın­la­rın di­lin­dey­di, şar­kı­la­rın ka­de­re, sab­ra, te­vek­kü­le ça­ğı­ran söz­le­ri­ne is­yan ni­ye­ti­ne.
Gel za­man git za­man ara­besk de, ya­sak olan pek çok şey gi­bi hür­ri­ye­ti­ni ka­za­nıp yer­yü­zü­ne çı­kın­ca es­ki öne­mi­ni kay­bet­ti. Yıl­da bir de­fa, es­ki­yen yı­lın ye­ni ile de­ğiş­ti­ril­me­si­nin ha­tı­rı­na bah­şe­di­len Or­han Gen­ce­bay’lı da­ki­ka­lar, ye­ri­ni Or­han Gen­ce­bay’ın ka­riz­ma­sı­nı fe­na hal­de çiz­dir­di­ği jü­ri üye­li­ği­ne bı­rak­tı.
Ara­besk ha­ya­tı­mız­dan çe­kil­di mi? Ha­yır. Şar­kı ola­rak es­ki­si ka­dar de­rin bir et­ki gü­cü­ne sa­hip de­ğil, la­kin ara­bes­kin hi­kâ­ye da­ma­rı de­vam edi­yor. Ama ta­ma­men kul­var de­ğiş­tir­miş ola­rak. Hi­kâ­ye­ler ar­tık şar­kı söz­le­ri üze­rin­den in­san­la­rı acı­ya ve ke­de­re ça­ğır­mı­yor, ya­rış­ma prog­ram­la­rı üze­rin­den dâ­hil olu­yor ken­di­si­ne muh­taç gö­nül­le­re ve göz­le­re.
“O ku­tu­yu ver­me, şu ku­tu­yu ver Me­me­da­li Bey” rep­lik­le­ri, şim­di bir Uzak­do­ğu ri­tü­eli­ni an­dı­ran “pa­ra­nın me­ta­fi­zi­ği”nde de­vam edi­yor. Ama “Me­me­da­li Bey”in her cüm­le­yi cı­vık­laş­tır­ma efek­ti, Acun Ilı­ca­lı’da “ha­yat bir oyun­dur” te­ma­sı­na dö­nü­şü­yor. Ha­ya­tı bir ib­ret sah­ne­si ola­rak gör­dü­ğü­nü çe­şit­li rö­por­taj­lar­la di­le ge­ti­ren Ilı­ca­lı, ya­rış­ma­cı­la­rın ha­ya­ta da­ir bir du­ru­şu­nun ol­ma­sı­nı çok önem­si­yor: “Bir me­sa­jı, bir du­ru­şu ol­ma­sı la­zım. İyi bir öğ­ret­men, iyi bir ai­le ba­ba­sı, iyi bir an­ne, iyi bir ev­lat, bun­la­rın hep­si­ni du­ru­şuy­la ver­me­li, bir şey­ler an­la­ta­bil­me­li.”
Ken­di tra­je­di­si­ni “iti­na ile” ya­şa­mış olan Acun Ilı­ca­lı tra­je­di­nin için­de de­vam eden ha­yat­la­rı ge­ti­ri­yor ek­ra­na. “Ek­ran ha­fi­ye”le­ri ya­rış­ma­nın bun­ca tut­ma­sı­nı, Türk hal­kı­nın pa­zar­lı­ğı çok sev­me­si­ne, ya­rış­ma­ya ka­tıl­mak için hiç­bir bil­gi ve bi­ri­ki­me ge­rek du­yul­ma­ma­sı­na, ban­ka­cı Ham­di Bey ile ya­pı­lan pa­zar­lı­ğın bü­tün ban­ka­ze­de­ler için sa­ğal­tı­cı bir özel­li­ği ol­ma­sı­na bağ­lı­yor­lar. Oy­sa ya­rış­mak is­te­yen, is­te­me­yen her­ke­sin di­ğer ka­nal­lar­da bir­bi­rin­den il­ginç di­zi film­ler var­ken; Var mı­sın Yok mu­sun’da kal­ma­sı, tam da kur­ma­ca ile re­ali­te­nin ya­rı­şı­nı ve­ri­yor. Kur­ma­ca­ya kar­şı “ha­yat” ka­za­nı­yor.
Var mı­sın Yok mu­sun’da gö­nül­le­re taht ku­ran ve lö­se­mi­li oğ­lu­nun kah­ra­ma­nı ol­mak için ya­rış­ma­ya ka­tı­lan Ömer Bo­ran, 18 yıl­lık bir öğ­ret­men… Ömer Bo­ran (42), 2003 yı­lı Ara­lık ayın­dan be­ri İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si On­ko­lo­ji Ens­ti­tü­sü Has­ta­ne İl­köğ­re­tim Oku­lu’nda lö­se­mi­li ço­cuk­la­ra eği­tim ve­ri­yor. Bu­ra­ya gö­nül­lü ola­rak atan­mak için baş­vur­du­ğun­da bir gün oğ­lu­nun lö­se­mi has­ta­sı ola­ca­ğı­nı ak­lı­nın ucun­dan bi­le ge­çir­mi­yor­du. Gö­re­ve baş­la­dık­tan 2,5 yıl son­ra ku­ru ateş şi­kâ­ye­tiy­le ça­lış­tı­ğı has­ta­ne­nin aci­li­ne ge­ti­ri­len oğ­lu Ya­ğız Fı­rat Bo­ran’ın lö­se­mi­ye ya­ka­lan­dı­ğı­nı öğ­ren­di. Ken­di­si ka­dar, ça­lış­tı­ğı ku­rum­da me­sa­i ar­ka­da­şı dok­tor­lar ve lö­se­mi­li ço­cuk­la­rın ai­le­le­ri de bu du­ru­ma ina­na­ma­dı… 6-7 ay sü­ren yo­ğun ke­mo­te­ra­pi te­da­vi­si­nin ar­dın­dan Ya­ğız Fı­rat, lö­se­mi ile mü­ca­de­le­de olum­lu so­nuç al­dı, an­cak yi­ne be­lir­le­ne­me­yen bir ne­den­le si­nir­le­ri tah­rip ol­du­ğu için bel­den aşa­ğı­sı ha­re­ket ede­mez ha­le gel­di.”
Ömer öğ­ret­men ve oğ­lu Ya­ğız, ek­ran­la­ra ha­yat aşı­sı yap­tı. On­ca acı­nın ve yok­lu­ğun için­de duy­gu sö­mü­rü­sü­ne kaç­ma­dan, acı­la­rı­nı ken­di­le­ri için ve­rim­li bir tar­la ha­li­ne ge­tir­me­nin he­sa­bı­nı yap­ma­dan ken­di­le­ri ola­rak kal­dı­lar ek­ran­da. On­lar “Al­lah’tan ge­le­ne ra­zı­yız” il­ke­si­ni mut­ma­in bir kalp üze­rin­den ek­ran ba­şın­da­ki­le­re ulaş­tı­rır­ken; “lüt­fun da hoş kah­rın da hoş” te­sel­li­si ile du­a et­ti iman eh­li olan­lar.
Çün­kü ya­rış­ma­cı­nın ki­şi­sel ta­ri­hi üze­rin­den “bü­yük ai­le” ku­ru­yor Var mı­sın Yok mu­sun. “Var mı­sın, yok mu­sun?” so­ru­su ek­ran ba­şın­da­ki­ler için, sa­de­ce ku­tu­nun açı­lıp bü­yük pa­ra­nın ka­za­nıl­ma­sı an­la­mı­na gel­mi­yor. Ora­da­ki hi­kâ­ye­ye ta­nık ol­mak, ora­da­ki hi­kâ­ye­den ba­ğı­şık­lık sis­te­mi­ni güç­len­dir­mek an­la­mı­na ge­li­yor.
Ya­pım­cı­lar için her ya­rış­ma­cı bir hi­kâ­ye an­la­tı­cı­sı. Ken­di ha­ya­tı­nın baş­rol oyun­cu­su.
Ya­rış­ma­nın ba­şa­rı­sı doğ­ru za­man­da doğ­ru hi­kâ­ye­nin an­la­tıl­ma­sı ile il­gi­li. Ba­zı ya­rış­ma­cı­lar için ar­ka­sı ya­rın for­ma­tı uy­gu­la­nır­ken, ya­ni ya­rış­ma­cı­nın ha­ya­tı­na azar azar ve bir­kaç haf­ta sü­re­cek bir ta­nık­lık için­de dâ­hil olu­nur­ken, ba­zı ya­rış­ma­cı­lar kam­pan­ya­lar eş­li­ğin­de ge­li­yor ek­ra­na ya da bir kam­pan­ya­nın baş­la­tı­cı­sı ola­rak. Me­se­la gör­me en­gel­li Ev­ren, “yı­kıl­ma­dım, ayak­ta­yım, tam da ha­ya­tın or­ta­sın­da­yım” düs­tu­ru­nun be­den­sel ya­zı­lı­mı ola­rak dur­du ek­ran­da. Sa­hip ol­duk­la­rı­nı gör­me­yen­ler için Ev­ren’in ek­ran du­ru­şu bin volt gü­cün­de bir ışık­tı.
Ya­şan­mış her tür­lü ha­ya­tın “tem­sil­ci”si­ni var kıl­mak için, ola­ğa­nüs­tü bir gay­ret ile ça­lı­şı­yor ya­pım şir­ke­ti. Önem­li olan ya­şa­dı­ğın ha­ya­tı en iyi şe­kil­de tem­sil ede­bil­men. “Üze­rim­de dün­ya var­dı ama ben yi­ne de al­tın­da kal­ma­dım” slo­ga­nı­nı his­se­de­rek ve his­set­ti­re­rek oy­na­ya­bil­mek ya­rış­ma­cı ya­pı­yor Var mı­sın Yok mu­sun’a ta­lip olan­la­rı. Ye­tiş­tir­me yur­dun­da bü­yü­müş olan ma­vi göz­lü Nur­sel me­se­la. Du­dak­la­rın­da kök sal­mış te­bes­süm, ba­kış­la­rın­da­ki mah­cup he­ye­can, onu sa­de­ce ken­di hi­kâ­ye­si­nin “oyun­cu”su kıl­ma­dı; ay­nı za­man­da TRT’de ya­yın­la­nan bir di­zi­de ye­tim­ha­ne­de bü­yü­müş bir kı­zı can­lan­dır­dı­ğı oyun­cu­lu­ğa da ta­şı­dı.
Hi­kâ­ye­si en çar­pı­cı olan­la­rı bir ara­ya top­lu­yor ya­rış­ma. Çün­kü sa­hi­ci ola­nın oyun gü­cü­nün sı­nan­dı­ğı bir ya­rış­ma bu. Tam da Sla­voj Zi­zek’in “rea­lity şov”lar­la il­gi­li ola­rak yap­mış ol­du­ğu tes­pi­ti onay­lar­ca­sı­na: “Bu şov­lar” ger­çek ol­sa bi­le in­san­lar bun­lar­da yi­ne de rol ya­par­lar, ken­di­le­ri­ni oy­nar­lar. Ro­man­la­rın kla­sik tek­zi­bi (bu me­tin­de­ki ki­şi­ler kur­ma­ca­dır ger­çek ki­şi­ler­le her tür­lü ben­zer­lik te­sa­düf­ten iba­ret­tir) rea­lity şov için de ge­çer­li­dir. Ger­çek ha­yat için­de ken­di­le­ri­ni oy­na­sa­lar da ora­da kur­ma­ca ki­şi­ler gö­rü­rüz. (Zi­zek, Kı­rıl­gan Te­mas, s.296)
Ya­rış­ma­cı ola­rak se­çi­le­bil­me­niz hi­kâ­ye­ni­zin tra­jik bo­yu­tu ile ala­ka­lı de­ğil. Önem­li olan o tra­jik bo­yut­ta si­zin ne yap­tı­ğı­nız. Her şe­ye rağ­men ha­yat­ta ve ayak­ta ka­la­bil­me­niz. Var mı­sın Yok mu­sun ya­rış­ma­sı­nı di­ğer ya­rış­ma prog­ram­la­rın­dan bir adım öne ge­çi­ren du­rum tam da bu­ra­dan ma­ya­la­nı­yor. Ya­rış­ma­cı­lar bir ta­raf­tan hi­kâ­ye­le­ri­ni en iyi şe­kil­de oy­na­yan oyun­cu, di­ğer ta­raf­tan ta­kım ar­ka­daş­la­rı ile en yük­sek da­ya­nış­ma­yı ser­gi­le­yen spor­cu, ek­ran ba­şın­da­ki­le­re ka­der­le­ri ve ke­der­le­ri ile na­sıl ba­şa çık­tık­la­rı­nı gös­te­ren ya­şam ko­çu ola­rak “ora­da” bu­lu­nu­yor­lar.
Var mı­sın Yok mu­sun, su­nu­cu­su ve ya­pım­cı­sı Acun Ilı­ca­lı’nın ha­yat­tan al­dı­ğı bir tu­tam ib­re­ti, göz­le­re sok­ma­dan gö­nül­le­re gark et­me­siy­le TV ta­ri­hi­ne geç­ti. Ama her ba­şa­rı­lı ürü­nün tak­lit­le­ri­nin pi­ya­sa­ya sü­rül­me­si gi­bi önü­müz­de­ki gün­ler­de her tür­lü ya­rış­ma­cı­ya “ken­di­si­ni oy­na­ma­sı”nı em­re­den for­mat­lar sö­kün ede­cek.

Paylaş Tavsiye Et