Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
29 Mart seçimlerinin verdiği mesaj
Hatem Ete
TÜRKİYE, 1990’ların ortalarından bu yana ilk defa laiklik, rejim tehlikesi vb. siyasal gerilimlerin propaganda malzemesi yapılmadığı bir seçime sahne oldu. Bu nedenle de iktidar ve muhalefet partilerinin, genel seçim havasına sokma çabalarına rağmen seçimler, birkaç büyükşehir hariç, neredeyse tamamen yerel seçim denkleminde kaldı. Ancak 29 Mart seçimleri, yerel dinamikler belirleyici olsa da, genel siyaset açısından bazı mesajlar içeriyor. Bu mesajları üç başlık altında değerlendirmek mümkün.
 
Siyasetin Normalleşmesi
29 Mart seçimlerinden çıkarılabilecek ilk sonuç, Türkiye’de siyasetin normalleştiğidir. CHP ilk defa korku ve gerilim söylemlerine başvurmadan, iktidarın sosyo-ekonomik politikalarını eleştirerek bir seçime girdi ve oylarını arttırarak görece başarılı oldu. CHP’nin dillendirdiği söylem, gösterdiği adaylar ve sürdürdüğü kampanya ile normalleştiği ve bu normalleşmenin karşılığı olarak seçmen tarafından ödüllendirildiği söylenebilir.
Aynı denklem DTP için de geçerli. DTP bu seçimlerde ilk defa normal bir siyasi partinin seçmenle kurduğu pragmatik ilişkiyi kurmayı deneyerek, farklı toplumsal kesimlerle ittifak arayışına girdi, hizmet ve projelerle kampanya yürüttü, gerilim-çatışma unsurlarından medet ummayan barışçıl bir kampanya söylemi benimsedi ve sonuçta oylarını büyük oranda arttırdı. Seçim kampanyasındaki normalleşme dilini seçimlerden sonra da sürdüren bir DTP’nin Türkiye’de siyasetin, özellikle de Kürt siyasetinin normalleşmesine olumlu katkılar sunacağı açık.
Aynı şekilde MHP’nin de iktidar partisinin Kürt siyasetindeki açılımlarını veya Kuzey Irak eksenli gelişmeleri bir negatif unsur olarak seçim kampanyasının merkezine oturtarak milliyetçilik ekseninde bir gerilim siyaseti yürütmek yerine, iktidar partisinin yanlış adaylarına karşı en doğru adayı seçmeye çalışmasını ve kendi adayını seçtirmek üzere gerektiğinde CHP ile seçim ittifakı yapmaktan çekinmemesini (Balıkesir ve Manisa) siyasetin normalleşmesinin bir tezahürü olarak okumak gerekir.
Aleyhine sonuçlansa bile, AK Parti’nin oylarını düşürmesini de siyasetin normalleşmesi olarak okumak mümkün. 22 Temmuz’un gerilimli siyasal zemininde emanet aldığı oyları elinde tutmak için yerel ve genel düzlemde etkili bir politika geliştiremeyen, adayların seçiminde yerel değerlere uyumluluğu dikkate almayarak doğru bir temsil siyaseti yürütemeyen, yerel dinamikleri ıskalayarak bir genel seçim havasında kampanyanın neredeyse bütün handikaplarını liderinin kişisel karizmasıyla dengelemeye çalışan AK Parti’nin oylarını koruması siyasal rasyonaliteye aykırı olurdu. Öte yandan, AK Parti’nin seçimlerle alt edilemeyeceği varsayımının, bu seçimlerde olumsuzlanması bile başlı başına ülkede siyasetin normalleşmesinin bir unsuru olarak hesaba katılmalı. Dolayısıyla bu seçimlerin ilk sonucu, siyasetin normalleşmesidir.
 
Kimlik Siyasetinin Belirleyiciliği
29 Mart seçimlerinden çıkarılabilecek ikinci sonuç, kimlik siyasetinin önemini sürdürdüğüdür. Bu sonuç, siyasetin normalleşmesine aykırı bir gelişme değildir. Bu çerçevede, kimlik siyasetindeki negatif unsurların yerlerini pozitif unsurlara bırakarak varlığını sürdürdüğü söylenebilir. Bunun en önemli tezahürlerini, MHP ve DTP’nin seçim kampanyalarında ve aldıkları sonuçlarda görmek mümkün. Kimlik siyasetinin bir diğer boyutu AK Parti ve karşıtlarıyla ilişkili. AK Parti’nin 2002’den bu yana katıldığı her seçimde oylarını arttırması, AK Parti karşıtlığının örgütlenmesine ve bir kimlik formuna bürünmesine yol açmış gözüküyor. 29 Mart seçimlerinin kimi yerlerde (Manisa ve Balıkesir’de) CHP-MHP, kimi yerlerdeyse (Ankara ve İstanbul’da) CHP-DTP ittifakına sahne olması, AK Parti karşıtlığının muhalif partilerin seçmenleri nezdinde birleştirici bir kimlik pozisyonuna kavuştuğunu gösteriyor.
Öte yandan kimliğini oluşturan dinamiklerin çeşitliliği ve uyguladığı politikalarla karşısındaki cepheyi genişleten AK Parti, muhalefetin kendi kimlik öğelerine karşıtlıktan beslendiğini ve esasında ideolojik söylemlerle gücünü arttırdığını unutarak, 29 Mart seçimlerinde tamamen hizmet eksenli bir kampanya yürüttü. AK Parti, seçim kampanyasını hizmet-kimlik ikilemine dayandırdı ve adaylarının seçime girilecek yerlerdeki siyasal izdüşümünü gözetmedi. AK Parti’nin, bütün kimlik sorunları halledilmiş bir Türkiye varsayımıyla yalnızca hizmet eksenli bir siyaset yürüterek seçmen desteğini alabileceği yanılgısına kapılması, Akdeniz ve Ege kıyılarında CHP ve MHP’ye, Güneydoğu’da da DTP’ye karşı gerilemesine yol açtı. Kimlik eksenli siyasetin varlığını koruduğu tespitine, SP’nin oyunu arttırmasını da eklemek gerekir.
 
Aday Faktörü
29 Mart seçimlerinden çıkarılabilecek üçüncü sonuç, yerel dinamiklerin ve aday faktörünün belirleyiciliğidir. Bu faktör esas alındığında, gerek gösterdiği yanlış adaylar gerekse rakiplerinin daha doğru aday tercihleri yüzünden, bu seçimlerin en başarısız partisi AK Parti oldu. AK Parti’nin oylarını gerilettiği bütün yerlerde, aday faktörü ve yerel dinamikler, diğer bütün unsurları geride bırakacak düzeydeydi. İstanbul’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye ve Ankara’da Mansur Yavaş’ın MHP’ye kazandırdığı oylar, AK Parti’nin gerilemesinde belirleyici bir rol oynadı. Aynı şekilde AK Parti’nin Güneydoğu’da DTP lehine gerilemesinde, DTP’nin normalleşmesinin yanı sıra, kendi Kürt siyasetindeki insicam yoksunluğu ve hizmet-kimlik dengesini kuramamak gibi unsurların payı olsa da, asıl etken yanlış aday seçimiydi. Bu çerçevede, yerel temsil kabiliyetine sahip adaylarla girilebilecek bir seçimde AK Parti’nin Kürt siyasetindeki eksiklikleri ve DTP’nin yeniden canlanışı, seçmen gözünde kısmen etkisizleştirilebilir ve görece daha iyi sonuçlar alınabilirdi. Son olarak, büyükşehirler ve Güneydoğu dışındaki illerde (Adana, Balıkesir, Manisa, Uşak, Isparta   vb.) AK Parti’nin gerilediği veya seçimi kaybettiği yerler var. Buradaki sonuçlar da tamamen aday seçimi ile ilgili ve AK Parti iktidarının siyasal politikalarına ilişkin bir mesaj vermekten uzak.
Sonuç olarak 29 Mart seçimleri, siyasal partilerin seçmene kulak verdiği, hizmet-kimlik dengesinin doğru kurgulandığı ve adayların yerel temsil yeteneğine sahip olduğu bir denklemde, muhalefetin güçlenebileceği ve iktidarın zayıflayabileceğini gösterdi. Bu sonuç, Türkiye’de siyasetin normalleşmesine katkı sağlayacaktır. Öte yandan, bu seçimlerde, üç seçim üst üste yükselttiği başarı grafiğinde ciddi bir kırılma meydana gelse de AK Parti halen birinci partidir. Bu çerçevede, 29 Mart seçimlerinin AK Parti’ye verdiği en önemli mesaj, 2011 seçimlerine ilişkindir. Seçmen, “Yeni Türkiye”nin kendi eliyle kurulmasını talep eden AK Parti’ye bu misyonu yerine getirmesi için, daha sistematik bir söylemi, daha aktif bir hükümeti ve doğru bir temsil ilişkisini tesis etmesi gerektiği mesajını vermiştir.

Paylaş Tavsiye Et