Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Dünden bugüne PKK
Ümit Fırat
12 MART dö­ne­mi, 1974 Ge­nel Af Ya­sa­sı son­ra­sın­da bir­ta­kım so­nuç­la­rıy­la bir­lik­te tas­fi­ye edil­me­ye ça­lı­şıl­dı. Bu tas­fi­ye sü­re­cin­de üni­ver­si­te öğ­ren­ci­le­ri de ka­pa­tı­lan ve ya­sak­la­nan ör­güt­le­ri­nin ye­ri­ne ye­ni­le­ri­ni ku­ra­rak ade­ta “Ne­re­de kal­mış­tık?” der­ce­si­nde es­ki po­zis­yon­la­rı­nı sür­dür­me­ye ça­lış­tı­lar. An­ka­ra Yük­sek Öğ­re­nim Der­ne­ği (AYÖD), söz ko­nu­su ye­ni öğ­ren­ci ör­güt­le­rin­den bi­riy­di. Ab­dul­lah Öca­lan da bir grup ar­ka­da­şıy­la bir­lik­te, DHKP-C’nin gö­rüş­le­ri­ni sa­vu­nan ve da­ha son­ra ken­di­le­ri­ni, ya­yın­la­dık­la­rı Dev­rim­ci Yol (Dev-Yol) der­gi­si­nin is­mi ile ad­lan­dı­ran dev­rim­ci genç­le­rin et­kin ko­num­da bu­lun­duk­la­rı AYÖD ça­lış­ma­la­rı­na ka­tı­lı­yor­du. Su­ri­ye’de iken Ma­hir Sa­yın’la yap­tı­ğı söy­le­şi­de Öca­lan, 1976’da ken­di­si­nin ka­tıl­ma­dı­ğı bir AYÖD top­lan­tı­sın­dan son­ra na­sıl ye­ni bir po­zis­yon al­ma­ya yö­nel­di­ği­ni şöy­le an­la­tır: “Dev-Yol’cu­lar­la, çok so­nu­na ka­dar bir tar­tış­ma ve o tar­tış­may­la bir­lik­te bi­zim AYÖD’le, do­la­yı­sıy­la Dev-Yol’la olan iliş­ki­le­ri­miz bi­ti­yor…” (Ha­san Yıl­dız, Mu­ha­tap­sız Sa­vaş-Mu­ha­tap­sız Ba­rış, s. 60, Doz Yay.)
İlk dö­nem­le­rin­de ken­di­le­ri­ni di­ğer Kürt­ler­den ay­rı tu­ta­rak ol­duk­ça ra­di­kal söy­lem­ler kul­la­nan Öca­lan ve ar­ka­daş­la­rı, UKO’cu­lar (Ulu­sal Kur­tu­luş Or­du­su) ve­ya hâ­lâ da kul­la­nı­lan şek­liy­le Apo­cu­lar ola­rak ad­lan­dı­rıl­dılar. Öca­lan ve eki­bi, di­ğer Kürt po­li­tik grup­la­rı­na tep­ki­sel dav­ra­nış­lar gös­ter­miş ve hat­ta on­lar­la ba­zen si­lah­lı ça­tış­ma­la­ra gir­miş ol­sa­lar da, baş­lan­gıç­ta pek faz­la cid­di­ye alın­ma­dı­lar. Bu grup, 27 Ka­sım 1978’de dü­zen­le­dik­le­ri bir kon­fe­rans so­nu­cun­da PKK (Par­ti­ya Kar­ke­ren Kur­dis­tan-Kür­dis­tan İş­çi Par­ti­si) is­mi­ni ala­rak par­ti ola­rak fa­ali­yet­le­ri­ni sür­dür­me­ye baş­la­dı. Oy­sa Öca­lan da di­ğer Kürt­le­ri cid­di­ye al­mı­yor ve ken­di­si­ni çok bü­yük bir dev­rim­ci mis­yo­nun bek­le­di­ği­ni dü­şü­nü­yor­du: “…Kı­sa­ca, hem ulu­sal kur­tu­luş ha­re­ke­ti ve hem de bu­nun ön­cü gü­cü ola­rak Mark­sist-Le­ni­nist ha­re­ket için geç­miş­te bel­li bir mi­ras ve tec­rü­be­nin bu­lun­ma­dı­ğı, bu me­se­le­le­re il­gi­nin bi­le son de­re­ce sı­nır­lı ol­du­ğu, ya­ra­tı­lan bas­kı ve aşa­ğı­lan­ma­lar­dan ötü­rü me­se­le­ye yak­laş­ma­nın bi­le bü­yük ce­sa­ret ve fe­da­kâr­lık is­te­di­ği bir or­tam­da, teo­rik ça­lış­ma ve ide­olo­jik mü­ca­de­le bü­yük bir önem ta­şı­yor­du. Ve dev­rim­ci eği­li­min içi­ne gir­di­ği du­rum da bu ol­du… Dev­ri­min ob­jek­tif şart­la­rı­nın ol­gun ol­du­ğu Kür­dis­tan’da pro­le­tar­ya eği­li­mi, 1975’ler­den iti­ba­ren hız­la dev­ri­min süb­jek­tif şart­la­rı­nı ha­zır­la­ma­ya ko­nul­du…” (Sos­ya­lizm ve Top­lum­sal Mü­ca­de­le­ler An­sik­lo­pe­di­si, Cilt 7, s. 2310-11, İle­ti­şim Yay.)
Öca­lan, ay­nı ya­zı­da Kür­dis­tan pro­le­ter dev­rim­ci ha­re­ke­ti­nin 12 Ey­lül 1980 ön­ce­si­ni üç dö­ne­me ayı­rı­yor­du: “…Bi­rin­ci dö­nem 1973-77 ara­sı­dır ve bir ide­olo­jik eği­lim ola­rak doğ­muş­tur. 1977’de prog­ram tas­la­ğı­nın or­ta­ya çık­ma­sıy­la so­na erer. İkin­ci dö­nem 1977 son­la­rın­da prog­ram tas­la­ğı­nın ila­nıy­la baş­lar ve 1979’da ör­güt­sel ye­ter­siz­li­ğin or­ta­ya çık­ma­sıy­la so­na erer. Üçün­cü dö­nem, dö­ne­min baş­lan­gı­cın­da ge­liş­me­si­ni hız­la sür­dü­ren kit­le ha­re­ke­ti­nin is­te­di­ği dev­rim­ci ön­der­li­ği bu­la­ma­yın­ca gi­de­rek ya­vaş ya­vaş dü­şüş gös­ter­me­si; Par­ti­nin halk nez­din­de­ki si­ya­sal pres­ti­ji­nin, iti­ba­rı­nın sü­rek­li ar­tış gös­ter­me­si­ne rağ­men dev­rim­ci ör­güt­len­me­nin ye­te­rin­ce ge­liş­ti­ri­le­me­me­si… çok sa­yı­da kad­ro kay­bı­nın or­ta­ya çık­ma­sı…” (Sos­ya­lizm ve Top­lum­sal Mü­ca­de­le­ler An­sik­lo­pe­di­si, Cilt 7, s. 2310-11, İle­ti­şim Yay.)
Bü­tün bu ku­ru­luş ge­rek­çe­le­ri­ne ve is­mi­nin Türk­çe kar­şı­lı­ğı “Kür­dis­tan İş­çi Par­ti­si” ol­ma­sı­na rağ­men, Öca­lan’ın PKK’nın ku­ru­luş sü­re­ci­ne iliş­kin ge­rek­çe­le­ri ne te­ori­de ne de pra­tik­te bir ge­çer­li­lik ka­zan­dı. Bu­nun­la bir­lik­te çok sa­yı­da mi­li­ta­nın ya­ka­la­na­rak 12 Ey­lül as­ke­rî dar­be dö­ne­min­de Di­yar­ba­kır Sı­kı­yö­ne­tim As­ke­rî Ce­zae­vi’ne ya­tı­rıl­ma­sı ve dev­let po­li­ti­ka­la­rı so­nu­cu Kürt­ler için hiç­bir le­gal fa­ali­yet ala­nı­nın bı­ra­kıl­ma­ma­sı, Tür­ki­ye dı­şı­na çı­ka­rak ya­ka­lan­ma­ma­yı ba­şa­ran PKK li­der­li­ği için bir şans ya­rat­tı. Zi­ra or­ta­ya çı­kış aşa­ma­sın­da hep­si de si­lah­lı mü­ca­de­le he­de­fi­ni ön­le­ri­ne koy­muş ol­sa da hiç­bir Kürt po­li­tik gru­bu bu tür bir ey­le­me gi­riş­me­miş­ti. Dö­ne­min böl­ge­sel ve ulus­la­ra­ra­sı ko­şul­la­rı­nın da uy­gun düş­me­si so­nu­cu 15 Ağus­tos 1984’te­ki as­ke­rî he­def­le­re yö­ne­lik ilk ey­lem­le­riy­le PKK, böy­le­si bir mis­yo­na sa­hip ol­du­ğu­nu gös­ter­di. Bu­nun üze­ri­ne geç­miş­te Kürt­ler ara­sın­da ta­ban bul­muş olan po­li­tik grup­lar za­ten za­yıf­la­mak­ta olan kit­le­sel et­ki­le­ri­ni kay­bet­me­ye baş­la­dı­lar. Özel­lik­le 12 Ey­lül dö­ne­min­de ina­nıl­maz acı­lar ve iş­ken­ce­ler ya­şa­yan bir­çok Kürt, bü­tün bu ya­şa­dık­la­rı­nın in­ti­ka­mı­nı al­ma­yı, acı­la­rı­nın he­sa­bı­nı sor­ma­yı he­def­le­di­ği­ni söy­le­yen bir ör­güt­le kar­şı­laş­tı. Kürt­ler baş­lan­gıç­ta PKK’ya des­tek ver­me­se de ör­gü­tün böl­ge­de gi­de­rek ar­tan si­lah­lı ey­lem­le­ri, hem as­ke­rî bir oto­ri­te ka­zan­ma­sı­na yol aça­rak say­gın­lı­ğı­nı art­tır­dı, hem de dev­let po­li­ti­ka­la­rı­nın hal­ka gü­ven ver­mek­ten uzak ol­ma­sı ne­de­niy­le PKK’nın po­li­tik ola­rak da ge­niş bir ta­ban bul­ma­sı­na yol aç­tı.
Köy­lü­le­re kö­tü dav­ra­nan bir ağa­nın teh­dit edi­le­rek tav­rı­nı de­ğiş­tir­me­ye ve­ya bor­cu­nu öde­me­yen bir in­sa­nın bu bor­cu öde­me­ye zor­lan­ma­sı gi­bi ey­lem­ler­le ada­let da­ğıt­ma ro­lü­nü üst­le­nen ör­güt, do­ğal ola­rak dev­le­tin ya­rat­tı­ğı boş­lu­ğu dol­dur­mak su­re­tiy­le say­gın­lık ve oto­ri­te ka­zan­dı. Bir yan­dan dev­let, bir yan­dan da ge­le­nek­sel ai­le bas­kı­sı kar­şı­sın­da Tür­ki­ye’de ken­di ge­le­ce­ğiy­le il­gi­li tüm umut­la­rı­nı yi­ti­ren çok sa­yı­da Kürt gen­ci, gö­nül­lü ola­rak kut­sal bir mü­ca­de­le ver­di­ği­ni dü­şün­dük­le­ri PKK saf­la­rı­na ka­tıl­dı­lar. Ça­tış­ma­lar so­nun­da ge­rek za­rar gö­ren köy­lü­ler ge­rek­se ha­ya­tı­nı kay­be­den genç­le­rin ai­le­le­ri ve ya­kın­la­rı da, PKK’nın amaç ve­ya prog­ra­mı­na bak­mak­sı­zın, ar­tık örgüt sem­pa­ti­za­nı ol­ma­ya baş­la­dı­lar.
PKK’nın si­lah­lı mü­ca­de­le­yi baş­lat­tı­ğı 1984 yı­lı­nın, ge­nel se­çim­ler­de ço­ğun­luk sağ­la­ya­rak tek ba­şı­na hü­kü­met ku­ran ANAP’ın ye­rel se­çim­ler­de de bü­yük ba­şa­rı kazandığı ve Tür­ki­ye için si­vil­leş­me yö­nün­de adım­lar at­ma­sı­nın bek­len­di­ği bir dö­ne­me denk gel­me­si, çok da te­sa­düf ol­ma­sa ge­rek. 12 Ey­lül yö­ne­ti­mi­nin bü­tün bir ül­ke­ye hâ­kim kıl­dı­ğı as­ke­rî ve­sa­yet re­ji­mi­nin tas­fi­ye edil­me­si bek­le­nir­ken, bu kez ola­ğa­nüs­tü re­jim­ler uy­gu­la­ma­ya gir­di ve as­ker­ler doğ­ru­dan si­ya­set­le kay­bet­tik­le­ri “inan­dı­rı­cı­lık” özel­lik­le­ri­ni bu kez ter­sin­den “ye­ga­ne gü­ve­ni­le­cek güç” ola­rak ge­ri ka­zan­dı­lar. Böl­ge­de dev­le­tin Kürt me­se­le­si­ni gör­mez­den gel­me ve asi­mi­las­yon ve bas­kı ile bir yer­le­re var­ma­yı he­def­le­yen po­li­ti­ka­la­rı­nın da se­bep ol­du­ğu si­lah­lı ça­tış­ma or­ta­mı sü­rer­ken, as­ker ve po­li­ti­ka­cı­lar ola­yı sa­de­ce bir asa­yiş ve gü­ven­lik me­se­le­si ola­rak sun­ma­ya de­vam et­ti­ler.
 
So­ğuk Sa­vaş Son­ra­sı PKK
1989’da Do­ğu Blo­ğu’nun ve 1991’de Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin da­ğıl­ma­sı ile dün­ya­da So­ğuk Sa­vaş bi­ter­ken, PKK da­ha uzun­ca bir dö­nem Mark­sist-Le­ni­nist söy­lem­le­ri­ni terk et­me­di. Öca­lan, “Ba­ğım­sız Bir­le­şik Sos­ya­list Kür­dis­tan” ha­ya­li­ni bı­ra­ka­rak bu kez “Or­ta­do­ğu Sos­ya­list Fe­de­ras­yo­nu” gi­bi pro­je­ler­den bah­set­me­ye baş­la­dı. Yal­çın Kü­çük ko­mü­niz­min mer­ke­zi­nin Mos­ko­va’dan ko­pa­rak ar­tık Be­ka­a Va­di­si’ne ta­şın­dı­ğı­nı sık­lık­la söy­le­yip ya­za­rak Öca­lan’a mo­ral ver­di.
Ne var ki, İm­ra­lı sü­re­cin­de bu ha­yal­le­rin ye­ri­ni “de­mok­ra­tik cum­hu­ri­yet”, “kon­fe­de­ra­lizm”, “ko­mü­nal de­mok­ra­si” gi­bi çok da­ha kü­çük ama ne ol­duk­la­rı da pek bel­li ol­ma­yan he­def­ler al­dı. “Be­nim dev­let kur­mak­la işim yok. Ben öz­gür ya­şa­mı, öz­gür­lü­ğü, öz­gür bi­re­yi sa­vu­nu­yo­rum. Ba­na dev­le­ti ver­se­ler de is­te­mem. Hat­ta ba­na dün­ya im­pa­ra­tor­lu­ğu­nu ver­se­ler is­te­mem, işim ol­maz. Ben öz­gür ya­şam­dan ya­na­yım. Be­nim Kürt­lü­ğüm öy­le ucuz Kürt­lük de­ğil­dir. De­rin­dir…” (Öca­lan’ın 17 Ey­lül 2008 ta­rih­li avu­kat gö­rüş­me­si). Hat­ta bı­ra­kın bu bü­yük ha­yal­le­ri, ço­ğu za­man ku­la­ğın­da­ki ve­ya gırt­la­ğın­da­ki bir ağ­rı bi­le ken­di­si ve bir­çok ta­raf­ta­rı için her şey­den da­ha önem­li bir me­se­le ha­li­ne gel­di.
Tür­ki­ye, bu sü­reç­te so­run­la­rı­na doğ­ru teş­his koy­ma ve on­la­rı yö­ne­tile­bi­lir ha­le ge­tir­me ba­şa­rı­sı­nı gös­te­re­me­miş ve git­tik­çe yük­se­len bir si­lah­lı ça­tış­ma sü­re­ci dev­re­ye gir­miş ol­sa da, ken­di ge­le­ce­ği­ne da­ir ye­rin­de bir ka­rar ver­di ve AB üye­li­ği için ça­lış­ma­la­ra baş­la­dı. An­cak yi­ne de dev­le­tin bu sü­re­ci ye­te­rin­ce iyi oku­du­ğu­nu söy­le­mek zor; çün­kü ar­tık es­ki­si gi­bi dört ta­ra­fı­nın düş­man­la­r­la çev­ri­li ol­ma­dı­ğı­nı, asıl me­se­le­nin içe­ri­de bir de­mok­ra­si ik­li­mi ya­rat­mak ol­du­ğu­nu hâ­lâ tam ola­rak id­rak ede­me­di. Düş­man­sız ya­şa­ma­ya alış­mak is­te­me­di ve ha­zır di­şi­ne uy­gun bir düş­man bul­muş­ken as­ke­rî ya­pı­sı­nı kü­çült­mek ye­ri­ne bü­yüt­tü ve ge­liş­tir­di. Böy­le­ce yıl­lar­dır PKK ile sü­re­ge­len bir ça­tış­ma or­ta­mı­nı da ade­ta ter­cih et­ti.
Mart 1993’te Turgut Özal cum­hur­baş­ka­nı iken Öca­lan ateş­kes ilan et­ti. Özal’ın ani ve­fa­tı üze­ri­ne bir umut­suz­luk ya­şan­mış ol­ma­sı­na rağ­men, hü­kü­met ola­yı de­ğer­len­di­re­rek bir si­ya­si ge­nel af çı­ka­rıl­ma­sı­na yö­ne­lik ça­lış­ma­lar yap­tı. An­cak tam da hü­kü­me­tin ge­nel af gün­de­miy­le top­lan­tı ya­pa­ca­ğı gün­de Ela­zığ-Bin­göl ka­ra­yo­lun­da kı­ta­la­rı­na gi­den si­lah­sız 33 as­ke­rin bir PKK gru­bu ta­ra­fın­dan öl­dü­rül­me­si, ko­nu­yu gün­dem­den kal­dır­dı­ğı gi­bi ateş­kes de za­ten fii­len so­na er­miş ol­du. Her ne ka­dar bu olay Öca­lan ta­ra­fın­dan sa­hip­le­nil­me­ye­rek bir ki­şi­ye mal edil­se de ka­ran­lık­ta kal­dı ve akıl­lar­da bir­çok so­ru işa­re­ti bı­rak­­tı.
Bü­tün bu sü­reç­te ya­şa­nan kan­lı ça­tış­ma­lar­dan son­ra 15 Şu­bat 1999’da Öca­lan, Ken­ya’da ya­ka­la­nıp Tür­ki­ye’ye tes­lim edil­di. Bu olay­la bir­lik­te PKK için ye­ni ve pek de alı­şık ol­ma­dı­ğı bir sü­reç baş­la­dı. Ya­ka­lan­ma­sı­nın he­men er­te­sin­de ger­çek­leş­ti­ri­len Ma­vi Çar­şı vb. te­rör ey­lem­le­ri Öca­lan’ın yap­tı­ğı çağ­rı­lar üze­ri­ne dur­du­rul­du. PKK bir tür ey­lem­siz­lik sü­re­ci­ne gir­di ve Öca­lan, PKK Baş­kan­lık Kon­se­yi’ne 1 Ey­lül 1999 ta­ri­hin­den iti­ba­ren ge­çer­li ol­mak üze­re si­lah­lı ça­tış­ma­ya son ver­me çağ­rı­sı yap­tı. “1 Ağus­tos 1999 si­lah­lı ça­tış­ma­ya son ver­me çağ­rım, ge­rek ül­ke­mi­zin dev­let ve top­lum ya­pı­sın­da do­ğu­ra­ca­ğı so­nuç­lar ve ge­rek­se de PKK’nın ide­olo­jik ve ör­güt­sel bün­ye­sin­de do­ğu­ra­ca­ğı ge­liş­me­ler açı­sın­dan ha­ya­ti­dir… Ge­nel­de şid­de­te, özel­lik­le si­lah­lı şid­de­te stra­te­jik ola­rak son ve­ren ve ya­sal çer­çe­ve­yi esas al­mak­la bir­lik­te, de­mok­ra­tik si­ya­set içe­rik­li bir ev­rim­sel sü­re­ce gir­mek bi­çi­min­de ta­nım­la­ya­ca­ğı­mız ta­ri­hî bir aşa­may­la kar­şı kar­şı­ya­yız…” (Öca­lan’ın 5 Ağus­tos ve 5 Ey­lül 1999 ta­rih­li avu­kat gö­rüş­me­le­ri).
Dik­kat edi­lir­se bu ta­vır, 1 Ha­zi­ran 2004 ta­ri­hin­de ifa­de edil­di­ği gi­bi bir ateş­kes de­ğil, si­lah­lı mü­ca­de­le­ye son ver­me çağ­rı­sıy­dı. Bu sü­reç 2003’e ka­dar bir­kaç kü­çük is­tis­na dı­şın­da ka­za­sız be­la­sız sü­rer­ken, 2003’ten iti­ba­ren ye­ni­den tır­ma­nı­şa ge­çen ça­tış­ma­lar­la bir­lik­te PKK bu kez iki te­mel ta­lep­te bu­lun­du: Böl­ge­de­ki as­ke­rî ope­ras­yon­la­rın dur­du­rul­ma­sı, Öca­lan’ın İm­ra­lı’da­ki tec­rit sta­tü­sü­nün kal­dı­rıl­ma­sı ve sağ­lık ko­şul­la­rı­nın dü­zel­til­me­si. Bu ta­lep­ler pek dik­ka­te alın­ma­dı­ğı için, 1 Ha­zi­ran 2004’te Kon­gra-Gel adı­na Zü­be­yir Ay­dar’ın oku­du­ğu bir me­tin­le ye­ni­den si­lah­lı ça­tış­ma sü­re­ci­ne gi­ril­di. Bu­ra­da ça­tış­ma sü­re­ci­nin ye­ni­den baş­la­tıl­dı­ğı 2004 yı­lı da kon­jonk­tü­rel ola­rak en az ör­gü­tün si­lah­lı ça­tış­ma­ya ilk baş­la­dı­ğı 1984 yı­lı ka­dar dik­kat çe­ki­yor. Bi­lin­di­ği gi­bi AK Par­ti 2002 ge­nel se­çim­le­rin­de tıp­kı 1983 se­çim­le­rin­de ANAP gi­bi bir sür­priz ya­pa­rak tek ba­şı­na hü­kü­met ku­ra­bi­le­cek bir ço­ğun­luk el­de et­ti. Ve bir­kaç yıl için­de AK Par­ti’nin da­ha son­ra­ki se­çim­le­rin de ga­li­bi ola­ca­ğı ba­riz ha­le gel­di.
Bu ara­da ABD’nin Irak’ı iş­ga­liy­le bir­lik­te Irak Kürt­le­ri­nin oto­nom bir sta­tü ka­zan­ma­sı da Tür­ki­ye’nin ha­zır­lık­lı ol­ma­dı­ğı ge­liş­me­le­re yol aç­tı. Üs­te­lik bu ge­liş­me­ler, sa­de­ce Tür­ki­ye’yi de­ğil PKK li­der­li­ği­ni de ra­hat­sız edi­yor­du; çün­kü PKK böl­ge­de­ki en bü­yük Kürt par­ti­si ola­rak, her türlü si­ya­si ge­liş­me­de bir rol üst­len­mek is­ti­yor­du. Öte yan­dan AK Par­ti, hü­kü­me­ti ku­rar kur­maz AB üye­li­ği ko­nu­sun­da açık bir ta­vır be­nim­se­ye­rek bir di­zi re­for­ma gi­riş­ti. Bu re­form­la­rın artarak de­va­m etmesi ha­lin­de Tür­ki­ye’de­ki sta­tü­ko­cu ke­sim­le­rin de ar­tık cid­di şe­kil­de tas­fi­yesi söz ko­nu­suy­du. Bu ge­liş­me­ler­den ra­hat­sız­lık du­yan ve ge­rek dev­let içer­isin­de ge­rek­se de böl­ge­de yer­le­şik dü­zen­den bes­le­nen ku­rum ve şa­hıs­la­rın hiç de az ol­ma­dı­ğı dik­ka­te alın­dı­ğın­da, bu gi­di­şe kar­şı bir­ta­kım “ted­bir­ler” aran­ma­sı şa­şır­tı­cı de­ğil­di. O gün­kü kon­jonk­tür­de hü­kü­me­ti AB yo­lun­da ve re­form­lar ko­nu­sun­da za­yıf­lat­ma ve as­ker­le­rin sis­tem içer­isin­de­ki rol­le­ri­nin de­va­mı­nı sağ­la­ma­nın en ko­lay yo­lu da, iç ça­tış­ma­lar ya­ra­ta­rak si­vil si­ya­se­ti ar­ka pla­na dü­şür­mek ve gü­ven­lik po­li­ti­ka­la­rı­nı öne çı­kar­mak­tı. Bu da -kom­şu bir ül­ke bu­lup sa­va­şı­la­ma­ya­ca­ğı dü­şü­nül­dü­ğün­de- an­cak PKK’nın ye­ni­den sah­ne­ye çık­ma­sıy­la müm­kün ola­bi­lir­di.
Bu­gün ya­şa­nan ve gi­de­rek da­ha faz­la can kay­bı­na yol açan ça­tış­ma­lar da bu “ted­bir ara­yı­şı”ndan kay­nak­la­nı­yor. Son za­man­lar­da Öca­lan, avu­kat­la­rıy­la yap­tı­ğı gö­rüş­me­ler­de sık sık PKK içe­ri­sin­de bir­ta­kım çe­te­le­rin var­lı­ğı­na işa­ret edi­yor ve on­la­rın Er­ge­ne­kon ve­ya Al­man is­tih­ba­ra­tı ile bağ­lan­tı­lı ol­du­ğu­nu id­di­a edi­yor. Hat­ta PKK’nın sa­va­şı ye­ni­den baş­lat­ma­sı için bu güç­ler ta­ra­fın­dan zor­lan­dı­ğın­dan şi­ka­yet edi­yor.
Bu­gün ge­li­nen aşa­ma­da Kürt so­ru­nu­nun bir so­nu­cu ola­rak or­ta­ya çık­mış olan PKK, gi­de­rek so­ru­nun ay­rıl­maz bir par­ça­sı ha­li­ne dö­nü­şü­yor. Dev­le­tin ve hü­kü­me­tin ola­ya sa­de­ce bir asa­yiş me­se­le­si ola­rak yak­laş­ma­sı, bu du­ru­mu da­ha da için­den çı­kıl­maz bir ha­le ge­ti­re­bi­le­ce­ği gi­bi, PKK’nın ro­lü­nün art­ma­sı­nı da sağ­la­ya­cak­tır. Bu du­rum­da şu so­ru­yu sor­mak hak­kı­mız: Dev­let PKK’yı ger­çek­ten bi­tir­mek is­ti­yor mu?

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Ümit Fırat