Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Mustafa’nın çağrıştırdıkları
H. Emre Bağce
MUS­TA­FA bel­ge­se­li, ken­di­si­ni da­ha zi­ya­de TBMM Rei­si, Baş­ku­man­dan, Mü­şir, Ga­zi, Cum­hu­ri­yet Halk Fır­ka­sı Umu­mi Rei­si, Cum­hur Rei­si, Ba­şöğ­ret­men ve Ata­türk un­van ve rol­le­riy­le; üni­for­ma­lı, kal­pak­lı, frak­lı, smo­kin­li, pap­yon kra­vat­lı, fötr ve­ya me­lon şap­ka­lı ha­liy­le ta­nı­dı­ğı­mız; kah­ra­man­lık­la­rı, ulu­luk­la­rı, ölüm­süz­lük dâ­hil bü­tün me­ta­fi­zik ve tan­rı­sal ni­te­lik­le­ri ken­di­si­ne yük­le­di­ği­miz Mus­ta­fa Ke­mal’in unu­tul­ma­ya yüz tu­tan bir yö­nü­ne odak­la­nı­yor: O da içi­miz­den bi­ri; dra­ma­tik ve fır­tı­na­lı bir ha­yat sü­ren, her şey­den ön­ce bir in­san… Bel­ge­sel­de ço­cuk­lu­ğu­muz­dan iti­ba­ren aşi­na ol­du­ğu­muz res­mî an­la­tı­la­rın dı­şı­na çı­kıl­ma­ya ça­lı­şı­lı­yor. Mus­ta­fa Ke­mal’in res­mî rol ve un­van­la­rı­nın ya­nı sı­ra, sı­kın­tı­lar­la do­lu ço­cuk­luk yıl­la­rı, çal­kan­tı­lı aşk­la­rı ve ev­li­li­ği, ev­lat­lık­la­rı, an­ne­si Zü­bey­de Ha­nım’la iliş­ki­le­ri ve ya­zış­ma­la­rı; tut­ku­la­rı, kor­ku­la­rı, za­af­la­rı ve güç­lü yön­le­ri ko­nu edi­li­yor. Ken­di­si he­nüz doğ­ma­dan ha­ya­ta göz­le­ri­ni yum­muş olan kar­deş­i­nin tra­jik öy­kü­sü ile baş­la­yan bel­ge­sel, iz­le­yi­ci­nin doğ­ru­dan yü­re­ği­ne hi­tap ede­rek ken­di­si­ni Mus­ta­fa ile öz­deş­leş­tir­me­si­ni ve ona içe­ri­den bak­ma­sı­nı amaç­lı­yor. Bel­ge­sel­de Mus­ta­fa Ke­mal’in Mil­li Mü­ca­de­le yıl­la­rın­da uy­gu­la­dı­ğı po­li­ti­ka­lar ve son­ra­sın­da gi­riş­ti­ği in­kı­lâp­lar ile ço­cuk­luk dö­ne­min­de ya­şa­dı­ğı olay­lar ara­sın­da bağ­lan­tı­lar ku­ru­lu­yor.
Mus­ta­fa Ke­mal’in mü­ca­de­le­ler­le do­lu 57 yıl­lık ha­ya­tı­nın bir o ka­dar da “yal­nız”, “ba­ğım­sız” ve ço­ğun­luk­la “mut­suz” geç­ti­ği fik­ri üze­ri­ne kur­gu­la­nan bel­ge­sel­de, onun ba­şa­rı­la­rı­na ve uy­gu­la­dı­ğı po­li­ti­ka­la­rın güç­lü ve za­yıf yön­le­ri­ne bir hay­li de­ği­ni­li­yor. Ço­cuk­luk yıl­la­rın­dan iti­ba­ren kur­du­ğu “yurt” ha­ya­li, ken­di­si­nin en te­mel kay­gı­sı ola­rak ve­ri­li­yor; dev­le­tin kur­tu­lu­şu­nu dö­ne­min yük­se­len akı­mı mil­li­yet­çi­lik­te gör­me­si ile bu yön­de gi­riş­ti­ği mil­li mü­ca­de­le ke­sit­ler ha­lin­de ba­şa­rı­lı bir şe­kil­de su­nu­lu­yor. Mus­ta­fa Ke­mal’in ço­cuk­luk dö­ne­min­de çer­çöp­le yap­tı­ğı sı­ğı­nak, “çe­lik” gi­bi sağ­lam ve yı­kıl­ma­ya­cak bir top­lum ve­ya dev­let kur­ma dü­şün­ce­si­ni çok et­ki­li bi­çim­de sim­ge­li­yor. Bel­ge­sel­de as­ke­rî-dip­lo­ma­tik ka­za­nım­lar, Mec­lis’in açı­lı­şı, Cum­hu­ri­yet’in ila­nı gi­bi önem­li an­lar; si­ya­sal, eko­no­mik ve top­lum­sal alan­da uy­gu­la­nan in­kı­lâp­lar üze­rin­de du­ru­lu­yor. Ba­şa­rı­la­ma­yan ve­ya bek­le­ne­nin ak­si so­nuç üre­ten po­li­ti­ka­la­ra da hay­li yer ve­ri­li­yor. Bu çer­çe­ve­de, mu­ha­le­fe­tin bas­tı­rıl­ma­sı ve sus­tu­rul­ma­sı ile Mus­ta­fa Ke­mal’in gi­de­rek yal­nız­laş­ma­sı ara­sın­da iliş­ki­ler ku­ru­lu­yor.
O dö­ne­min an­la­şıl­ma­sı ba­kı­mın­dan ha­ya­ti önem ta­şı­yan ba­zı hu­sus­la­ra ise ya pek de­ği­nil­mi­yor ya da bel­li hi­po­tez­ler ge­nel ge­çer doğ­ru­lar gi­bi su­nu­lu­yor. Me­se­la Mus­ta­fa Ke­mal ile Ka­zım, Ra­uf, Re­fet ve Ali Fu­at Pa­şa­lar ara­sın­da­ki an­laş­maz­lık­lar bir­kaç kez vur­gu­lan­ma­sı­na rağ­men, Mus­ta­fa Ke­mal ile İs­met Pa­şa ara­sın­da­ki an­laş­maz­lık­la­rın üze­rin­den yü­zey­sel ola­rak ge­çi­li­yor; hat­ta bu an­laş­maz­lık­lar kı­sa sü­ren ki­şi­sel bir küs­kün­lü­ğe in­dir­ge­ni­yor. Di­ğer yan­dan Mus­ta­fa Ke­mal’in yal­nız­laş­ma­sın­da 1930’lar iti­ba­rıy­la İnö­nü’nün gi­de­rek par­ti ve bü­rok­ra­si­ye hâ­kim ol­ma­sı­nın bir et­ki­si­nin bu­lu­nup bu­lun­ma­dı­ğı araş­tı­rıl­ma­dan, sa­de­ce iş­le­ri İnö­nü’ye bı­rak­tı­ğı ifa­de edi­li­yor. Bu so­ru­ya ce­vap aran­ma­dı­ğı için Ser­best Cum­hu­ri­yet Fır­ka­sı’na ve ku­ru­luş ge­rek­çe­le­ri­ne de de­ği­nil­mi­yor. Hal­bu­ki sa­de­ce Fet­hi Ok­yar’ın anı­la­rın­da bi­le, Ser­best Fır­ka ola­yı­nın per­de ar­ka­sı­nı ay­dın­la­ta­bi­le­cek ye­te­rin­ce bil­gi bu­lu­nu­yor. Ser­best Fır­ka’nın ku­ru­luş sü­re­cin­de Mus­ta­fa Ke­mal’in özel­lik­le Fet­hi Ok­yar’ın ken­di­si­ne, Cum­hur Rei­si sı­fa­tıy­la de­ğil, Cum­hu­ri­yet Halk Fır­ka­sı Umu­mî Rei­si sı­fa­tıy­la hi­tap et­me­si­ni dik­te et­tir­me­si muh­te­me­len Mus­ta­fa Ke­mal ve İs­met İnö­nü ara­sın­da­ki ik­ti­dar mü­ca­de­le­si­nin bir yan­sı­ma­sıy­dı. Bel­ge­sel­de ve bir­çok kay­nak­ta id­di­a edi­le­nin ak­si­ne, tek par­ti dö­ne­min­de de­mok­ra­si de­ne­me­le­ri­nin ya­pıl­dı­ğı ve­ya ba­şa­rı­sız ol­sa bi­le bu yön­de adım­lar atıl­dı­ğı sa­vı bü­tü­nüy­le tar­tış­ma­ya açık­tır. Bu­nu an­la­mak için Mus­ta­fa Ke­mal’in de­mok­ra­siy­le il­gi­li gö­rüş­le­ri­ne bak­mak ye­ter­li.
Bel­ge­sel­de Mus­ta­fa Ke­mal’in sü­reç için­de yor­gun düş­me­si, ki­mi za­man in­kı­lâp­la­rın bek­le­nen so­nuç­la­rı sağ­la­ma­dı­ğı his­si­ne ka­pıl­ma­sı ve yal­nız­laş­ma­sı ge­niş yer tu­tu­yor. Bu du­ru­mun özel­lik­le o dö­nem­de hâ­kim olan ve Mus­ta­fa Ke­mal’in de bü­tü­nüy­le et­ki­sin­de kal­dı­ğı po­zi­ti­vist top­lum gö­rü­şün­den kay­nak­lan­mış ola­bi­le­ce­ği açık­ça be­lir­til­me­se de, onun ken­di­siy­le halk ara­sı­na sı­nır ko­yan ve hal­ka yu­ka­rı­dan ba­kan eli­tist tu­tu­mu ken­di ağ­zın­dan ifa­de edi­li­yor. Öte yan­dan, Mus­ta­fa Ke­mal’in güç­lü po­zi­ti­vist yönü pek dik­ka­te alın­ma­dı­ğın­dan, me­se­la hi­la­fe­ti kal­dı­rıp la­ik­li­ği ilan ede­rek, as­lın­da öğ­ren­ci­lik yıl­la­rın­da Kay­mak Ha­fız’dan ye­di­ği da­ya­ğın rö­van­şı­nı al­dı­ğı söy­le­ne­bi­li­yor.
Bel­ge­sel­de­ki ana ko­nu­lar­dan bi­ri Mus­ta­fa Ke­mal’in di­ne ba­kı­şı ve la­ik­li­ği yer­leş­tir­me ça­ba­sı. Can Dün­dar bir rö­por­ta­jın­da, bel­ge­se­lin araş­tır­ma aşa­ma­sın­da Mus­ta­fa Ke­mal’in Al­lah’ı İn­kâr Müm­kün mü­dür? baş­lık­lı bir ki­ta­bı oku­du­ğu­nu tes­pit et­tik­le­ri­ni ifa­de edi­yor. Bel­ge­sel­de de, ik­ti­da­rı gök­yü­zün­den yer­yü­zü­ne in­dir­me­yi ba­şar­dı­ğı, din­le dev­le­ti bü­tü­nüy­le bir­bi­rin­den ayır­dı­ğı ile­ri sü­rü­lü­yor. Bu yo­ru­mun epey abar­tı­lı ol­du­ğu­nu söy­le­mek ge­re­kir. Mus­ta­fa Ke­mal, Söy­lev ve De­meç­ler’de, 30 Ka­sım 1929’da Vos­sisc­he Zei­tung mu­ha­bi­ri­ne ver­di­ği bir de­meç­te din ko­nu­su­nu da de­ğer­len­dir­miş ve mu­ha­bi­rin, Go­et­he’nin ta­bia­ta “Al­lah­lar” de­di­ği­ni ak­tar­ma­sı üze­ri­ne, “Ben bu mu­am­ma­yı ka­bul ede­mem, tak­di­se lâ­yık an­cak ce­mi­yet-i be­şe­ri­ye­nin rei­si olan kim­se­dir” kar­şı­lı­ğı­nı ver­miş­tir. Bu ifa­de, Mus­ta­fa Ke­mal’in di­ne ba­kı­şı­nı gös­ter­di­ği gi­bi, He­gel­ci bir ba­kış­la li­de­ri Tan­rı ile öz­deş­leş­tir­me eği­li­mi­ni de açı­ğa vu­ru­yor.
 
Kemalizm Toplumsal Barışı Sağlayamıyor
Mus­ta­fa Ke­mal, 20. yüz­yı­lın ilk çey­re­ğin­de ta­sar­la­dı­ğı ide­olo­ji yo­luy­la yok­luk ve pe­ri­şan­lık için­de­ki bir ül­ke­yi kal­kın­dır­ma­yı he­def­le­di. Güç­lü top­lum kur­ma ha­ya­li sı­nır­lı öl­çü­de ger­çek­leş­ti; bir­çok ba­kım­dan ise çık­maz­la­ra gi­ril­di. Ne­de­ni ise yu­ka­rı­dan aşa­ğı­ya uy­gu­la­nan mo­dern­leş­me ve top­lu­mun bu­na kar­şı ref­lek­siy­di. Po­zi­ti­vist de­ği­şim mo­del­le­ri­nin ve top­lum mü­hen­dis­li­ği pro­je­le­ri­nin top­lu­ma rağ­men ba­şa­rı sağ­la­ma­sı­nın müm­kün ol­ma­dı­ğı bu­gün ma­lu­mu ilam sa­yı­la­bi­lir; fa­kat dün böy­le gö­rül­me­di­ği mu­hak­kak. Bir ki­şi ve­ya yö­ne­ti­ci elit, hal­kın ta­lep­le­ri­ni göz önü­ne al­ma­dan, hal­ka rağ­men halk üze­rin­de ta­sar­ruf­ta bu­lun­du­ğun­da, in­san­lar bu­nu ken­di­le­ri­ne yö­ne­lik bir ta­hak­küm ve­ya ta­sal­lut ola­rak de­ğer­len­di­rir; en azın­dan oyu­nun dı­şı­na itil­dik­le­ri­ni his­se­de­rek uy­gu­la­ma­la­ra kar­şı ya di­renç gös­te­rir­ler ya da ka­yıt­sız ka­la­rak kat­kı sağ­la­maz­lar. Bu du­rum­da si­ya­sal il­gi­siz­lik baş­lı ba­şı­na bir so­run ha­li­ni alır. Öte yan­dan, hal­kın ken­di is­te­di­ği yön­de ve hız­da ha­re­ket et­me­di­ği­ni dü­şü­nen yö­ne­tim gi­de­rek oto­ri­ter­le­şir. Böy­le­ce kı­sır bir dön­gü içi­ne gi­ri­lir.
Tür­ki­ye’de bu­gün en faz­la ve ön­ce­lik­le ih­ti­yaç du­yu­lan şey, top­lum­sal ba­rı­şın sağ­lan­ma­sı­dır. Bu­nun yo­lu ise kar­şı­lık­lı an­la­yış ve gü­ve­nin pe­kiş­me­sin­den ge­çer. Top­lum­da or­tak pay­da­la­rın keş­fi ve ge­niş­le­me­si, fark­lı­lık­la­rın ça­tış­ma kay­na­ğı ol­mak­tan çı­ka­rıl­ma­sı ve bir ara­da ya­şa­ma bi­lin­ci­nin yer­leş­me­si önem­li­dir. He­gel, “Her­kes, için­de ya­şa­dı­ğı za­ma­nın ço­cu­ğu­dur” der. Bu ifa­de fi­lo­zof­lar ve yö­ne­ti­ci­ler ka­dar, ide­olo­ji­ler ve te­ori­ler için de ge­çer­li. Me­se­la Pla­ton, ken­di dö­ne­min­de dev­le­tin çö­kü­şü­nü ön­le­mek ve­ya bir ara­da ya­şa­mı sağ­la­mak için bir­lik esa­sı­nı çö­züm ola­rak sunmuştur. Öte yan­dan, ay­nı kay­gı­yı pay­laş­mak­la bir­lik­te Aris­to­te­les, bir­lik il­ke­si­nin dev­le­ti güç­len­dir­mek şöy­le dur­sun, onu en baş­tan im­kan­sız kı­la­ca­ğı­nı; dev­le­tin ve­ya si­ya­sal top­lu­mun fark­lı­lık­lar­dan kay­nak­lan­dı­ğı­nı; bu fark­lı­lık­la­rı bir ara­da ya­şa­ta­bil­di­ği öl­çü­de var ola­ca­ğı­nı gör­müş­tür. Bu eleş­ti­ri­yi yap­mış ol­ma­sı ne Pla­ton’un kay­gı­sı­nı ve ça­ba­sı­nı de­ğer­siz­leş­ti­rir ne de Aris­to­te­les’i Pla­ton kar­şı­tı ya­par.
Dü­nü an­la­mak, ha­ta­lar­dan ders çı­kar­mak ge­re­kir. Dün, ye­ni bir yurt kur­mak için yo­la çı­kıl­mış ve bel­li öl­çü­de ba­şa­rı kay­de­dil­miş olmasına rağ­men, iz­le­ri bu­gü­ne dek sü­ren ça­tış­ma ve an­laş­maz­lık­lar da te­za­hür et­miş­tir. Fark­lı­lık­la­rı ta­nı­yan or­tak bir ze­min tek par­ti yö­ne­ti­min­de ba­şa­rı­la­ma­mış, bi­la­kis bu ze­min­de de­rin çat­lak­lar mey­da­na gel­miş­tir. Dün in­san, ide­olo­ji­le­rin bir nes­ne­si ola­rak gö­rül­müş­tür; bu­gün ise in­sa­nın hiç­bir şe­ye fe­da edi­le­me­ye­cek ah­lak­sal bir var­lık ol­du­ğu ye­ni­den ha­tır­lan­ma­lı, kı­sır çe­kiş­me­ler ve iti­raz­lar ye­ri­ne fark­lı­lık­la­rı ta­nı­yan or­tak bir ze­min na­sıl in­şa edi­le­bi­lir so­ru­su­na ya­nıt aran­ma­lı­dır.

Paylaş Tavsiye Et