Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Ergenekon süreci: İmkan mı, tehdit mi?
Nihal Bengisu Karaca
ER­GE­NE­KON mu, Er­gin ikon mu? Her şey için bi­raz er­ken de­ğil mi? Bu “te­miz­len­me”, “arın­ma” ha­re­ke­ti çok genç yaş­ta ve he­nüz ne ol­du­ğu tam ola­rak an­la­şı­la­ma­mış iken “ikon” ha­li­ne ge­ti­ril­di; tak­dir ede­ce­ği­niz gi­bi bir ikon hak­kın­da tar­tış­mak son de­re­ce güç­tür. Ona ya ina­nır­sı­nız ya da nef­ret eder­si­niz. Ya sa­hip­le­nip va­ro­luş se­be­bi ha­li­ne ge­ti­rir ya da bir ka­lem­de çi­zer­si­niz üs­tü­nü: “Ben inan­mı­yo­rum öy­le şey­le­re…” 
Er­ge­ne­kon so­ruş­tur­ma­la­rı­nın or­ta­ya çı­kar­dı­ğı en iyim­ser ger­çek şu: Bu dev­le­ti ve ül­ke­yi, dev­le­te ve ül­ke­ye “rağ­men”, uğ­ru­na ci­na­yet iş­le­ye­cek ka­dar se­ven bi­ri­le­ri var.
Eş­kı­ya fil­mi­nin bir sah­ne­sin­de Ke­je’ye sa­hip ola­bil­mek için yı­ğın­la suç iş­le­miş bir Ber­fo var­dı, Eş­kı­ya’nın sev­di­ği ka­dı­nı çal­mak­la ye­tin­mi­yor bir de ona ga­le­be ça­lı­yor­du: “Ben onu, uğ­run­da suç iş­le­me­yi, en ya­kın dos­tu­ma iha­net et­me­yi gö­ze ala­cak ka­dar çok sev­dim… Pe­ki sen onun için ne yap­tın?”
En iyi ih­ti­mal­le di­yo­ruz, Er­ge­ne­kon­cu ağa­bey­le­rin sev­gi­si de böy­le. “Ben ül­ke­mi uğ­ru­na ci­na­yet iş­le­ye­cek, sui­kast plan­la­ya­cak, kum­pas­lar ör­güt­le­ye­cek, bil­mem kaç ta­ne lo­bi ku­ra­cak, vak­ti ge­lin­ce pat­la­ya­cak bom­ba­la­rı bir bir top­ra­ğa gö­me­cek, emek­li-mu­vaz­zaf din­le­me­yip her dü­zey­den as­ker ile iş­bir­li­ği içi­ne gi­re­cek, ya­zar-çi­zer-STK de­me­yip her bi­ri­ne ör­gü­tüm için te­ori­ler/ar­gü­man­lar/pat­lan­gaç­lar ta­sar­lat­tı­ra­cak, mi­ting­ler dü­zen­let­ti­re­cek, dar­be­yi gö­ze al­dı­ra­cak ka­dar çok sev­dim. Ül­ke­mi yek­vü­cut ve tek bün­ye tut­mak için onu par­ça­la­ma­yı he­def­le­yen­ler­le flört ede­cek ka­dar çok sev­dim. Onu bir­lik ve bü­tün­lü­ğü­nün öne­mi­nin far­kı­na var­sın, ken­di kıy­me­ti­ni id­rak et­sin için en iri kı­yım ve en re­zil te­rör ör­güt­le­riy­le dü­şüp kal­ka­cak ka­dar çok sev­dim. Ni­ce ni­ce ‘Türk­çü­ler’ doğ­sun için, el­le­rim­le ya­rat­tım ‘Kürt­çü­ler’i… Ben onu o ka­dar sev­dim ki, hem ölü­rüm onun için hem öl­dü­rü­rüm ye­ri ge­lir­se. Bir tek ben öl­dü­re­bi­li­rim onu… Pe­ki sen ne yap­tın va­ta­nın için? Bun­la­rı ya­pa­bil­din mi?”
Ha­ni ifa­de­le­ri alın­mak üze­re mer­ke­ze gö­tü­rü­lür­ken ba­zı­la­rı, ağız do­lu­su ba­ğı­rı­yor­lar ya ka­me­ra­la­ra, “Su­çu­muz bu ül­ke­yi sev­mek” ni­da­la­rıy­la. En iyi ih­ti­mal­le di­yo­rum, bu sev­gi, böy­le bir sev­gi. Bir film­de gör­sek “Aman Al­lah ko­ru­sun” di­ye­ce­ği­miz tür­den.
Par­don, biz bu­nu bir hu­kuk dev­le­ti sa­nı­yor­duk… Ama işin ren­gi pek de öy­le de­ğil­miş. Bu man­tı­ğın çir­kin bir ras­yo­na­li­zas­yo­nu­nu, Bur­sa İpek Yo­lu Film Fes­ti­va­li’nden bü­yük ödül­le ay­rı­lan Gök­ten Üç El­ma Düş­tü fil­min­de iz­le­dik. Emek­li ve yal­nız as­ker ka­rak­ter (Kök­sal En­gür), Ke­ma­list ah­lak an­la­yı­şı­nın be­to­nar­me do­ku­su, değ­me Er­zu­rum­lu gak­koş­tan hal­li­ce ol­du­ğun­dan üst kat­ta bir fa­hi­şe­nin ya­şa­ma­sı­na fe­na bo­zu­lu­yor­du. Oto­ri­ter ki­şi­lik ya­pı­sı ne­de­niy­le kı­zı­nı red­det­miş, to­ru­nu­nu bi­le gör­me­miş ol­ma­sı ne­de­niy­le, ken­di­si­ni “Ben si­zin to­ru­nu­nu­zum” di­ye ta­nı­tan bir genç ta­ra­fın­dan da do­lan­dı­rı­lı­yor­du. Fon­da ken­di­ne Er­ge­ne­kon di­yen ör­gü­tün üye­si ol­du­ğu dü­şü­nü­len ki­şi­le­rin tu­tuk­lan­ma ha­ber­le­ri­ni gö­rü­yor­duk. Emek­li as­ker ne za­man te­le­viz­yon iz­le­se, hep ay­nı ha­ber­ler dö­nü­yor­du… Bir gün as­ker bu iş böy­le git­mez de­yip ip­le­ri ele al­dı, do­ğal ola­rak. Fa­kat si­la­hın te­ti­ği­ni çek­me­yi bi­le ba­şa­ra­ma­ya­cak bir sev­gi ke­le­be­ğiy­di o. Ney­se ki do­lan­dı­rı­cı genç de har­bi ça­re­siz ol­du­ğun­dan olay ye­ri apart­ma­na dön­müş­tü de, da­yak­çı ke­pa­ze ka­fa­sı­na ye­di­ği bir taş­la ora­cık­ta can ver­di. Bir son­ra­ki ka­re­de, as­ke­rin üret­ti­ği çö­zü­mü iz­le­dik. Ce­set bir za­man­dır akan ve so­run ya­ra­tan da­mın de­lik ye­ri­ne tı­pa ola­rak so­kul­du ve ci­na­ye­tin üs­tü ör­tül­dü. Fi­nal­de muh­te­şem üç­lü ke­yif için­de kah­val­tı ya­pı­yor­du; da­mın ce­set­le ona­rı­lan har­cın­da giz­li giz­li çü­rü­mek­te olan ce­se­din di­bin­de.
Di­yor­du ki film, ba­zen kö­tü adam­lar güç­süz in­san­la­ra acı ve­rir­ler; böy­le hal­ler­de du­ru­ma va­zi­yet et­mek ge­re­kir; so­nuç hu­ku­ka uy­gun ol­ma­ya­bi­lir, adil ol­ma­sı ye­ter­li­dir.
Bu he­sa­bın tut­ma­sı ih­ti­ma­lin­de, acı­la­rı­na ne­den olan ki­şi­le­ri adil bir he­sap­la or­ta­dan kal­dı­ran ya da or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı­na göz yu­man ne çok va­tan­daş çı­ka­bi­le­ce­ği­ni tah­min ede­bi­li­yor mu­su­nuz? Hu­ku­kun bir ke­re yok sa­yıl­ma­sı ih­ti­ma­lin­de ne çok fark­lı ada­let fik­ri­nin, ne çok fark­lı ih­kak-ı hak an­la­yı­şı­nın, ne çok sub­jek­tif kı­sa­sa kı­sas man­tı­ğı­nın tü­re­ye­ce­ği­ni dü­şü­ne­bi­li­yor mu­su­nuz? Hu­kuk dev­le­tin­de mu­ta­bık olan­lar dü­şü­ne­bi­li­yor; ancak hu­ku­kun ba­zı adil he­def­ler için ara ara de­li­ne­bi­le­ce­ği­ni, za­man za­man ci­na­yet de iş­le­ne­bi­le­ce­ği­ni, ide­al so­nuç­la­ra kir­li yol­lar­dan var­ma­nın ka­çı­nıl­maz ol­du­ğu du­rum­lar­da kir­li yo­lun se­çi­le­bi­le­ce­ği­ni veh­me­den Er­ge­ne­kon vic­da­nı dü­şü­ne­mi­yor. Er­ge­ne­kon me­se­le­si, dü­şün­me­yen vic­da­na, ke­fe­le­ri bo­zul­muş bir ada­let tar­tı­sı­na ve ken­di ide­ali­ni mil­le­te ham­le­de­rek mo­ral üs­tün­lük te­min et­me­ye kal­kış­mış, ko­kuş­muş mu­ha­ke­me­ye yö­nel­miş bir hu­kuk mü­ca­de­le­si­dir. Bun­da kuş­ku yok.
An­cak kuş­ku hiç mi yok?
Ma­ale­sef bu iş o ka­dar da pür de­ğil gi­bi gö­rü­nü­yor. Zi­ra bir hu­kuk me­se­le­si ola­rak kal­ma­sı ge­re­ken bu tür­den bir de­rin te­miz­lik işi­nin, me­se­le­yi si­ya­sal­laş­tı­ra­cak mal­ze­me­ler­le dev­re­ye gir­me­si, kuş­ku uyan­dı­rı­cı...
“Bir so­ruş­tur­ma, ko­vuş­tur­ma bu ka­dar mı med­ya­ti­ze edi­lir?” ve “Ne­den şim­di?” so­ru­la­rı­nın muh­te­mel ce­vap­la­rı kuş­ku uyan­dı­rı­cı…
Er­ge­ne­kon so­ruş­tur­ma­la­rı­nı sa­vu­nanların te­le­viz­yon prog­ram­la­rın­dan “Hiç kuş­ku yok ki dev­le­tin de­rin­lik­le­rin­de­ki bu te­miz­lik ha­re­ka­tın­da sağ­la­nan ba­şa­rı­da ye­rel ira­dey­le kü­re­sel ira­de­nin ör­tüş­me­si­nin pa­yı bü­yük” gi­bi söz­ler söy­le­me­si, kuş­ku uyan­dı­rı­cı…
Bu ha­re­ka­tı sa­vu­nan­la­rın sık sık İtal­ya’da­ki “te­miz el­ler” ope­ras­yo­nu­nu ör­nek gös­ter­me­si, oy­sa te­miz el­ler son­ra­sı İtal­ya’sın­da her şe­yin ABD gü­dü­mü­ne gir­di­ği­nin bi­lin­me­si, kuş­ku uyan­dı­rı­cı…
“Hep ABD gü­dü­mün­dey­dik, ama ABD’nin böl­ge­ye böy­le­si­ne fü­tur­suz bir şe­kil­de ta­sal­lut ettiği bir dö­nem­de han­gi ‘mil­li’ has­sa­si­yet bu ‘kü­re­sel ira­de’yi ‘ağam­sın, pa­şam­sın’ şek­lin­de te­pe­si­ne dik­mek is­ter, bu­na ki­min ne­fe­si ye­ter?” so­ru­su­nun muh­te­mel ce­vap­la­rı, kuş­ku uyan­dı­rı­cı…
Mik­ro mil­li­yet­çi­li­ğin böy­le­si­ne art­tı­ğı bir dö­nem­de, ge­rek Bal­kan­lar’da ge­rekse Ku­zey’de her “Fark­lı­yım, çok ci­ci bir et­nik kö­ke­nim var” di­ye­ne ay­rı bir dev­let tah­si­si­ni ön­görülen, bu­nun ki­mi kan­lı ki­mi it­hal dev­rim­li yol­la­rı­nı meş­ru­laş­tır­ılan, ABD’ye di­re­nen Rus­ya’yı it­hal dev­rim­li ve so­run­lu ha­le “ge­ti­ril­miş” ül­ke­ler­ce ne­re­dey­se ab­lu­ka al­tı­na alan, yi­ne ABD’ye di­re­nen İran’ı geç­ti­ği­miz bir­kaç yıl için­de dün­ya­nın gö­zü­ne ba­ka ba­ka teh­dit eden, İs­ra­il’in Gaz­ze’de yap­tık­la­rı­na gık di­ye­me­yen BM’nin bu in­saf­sız uyu­şuk­lu­ğun­da biz­zat par­ma­ğı bu­lu­nan ve Em­ma­nu­el Rahm yar­dım­cı­lı ye­ni si­yah Oba­ma’sı­nın ne ya­pa­ca­ğı hâ­lâ meç­hul olan bir “kü­re­sel ira­de” ve “bu ira­de ile uyum” ne­re­sin­den bak­sa­nız bir­çok so­ru işa­re­ti do­ğu­ru­yor.
Pek çok vic­dan, tam da bu nok­ta­da hak­ka­ni­yet ile hu­kuk ara­sın­da ka­lı­yor. İçe­ri alı­nan, sor­gu­la­nan adam­lar sa­hi­den aşı­rı­ya git­miş ola­bi­lir­ler; bu aşı­rı­ya git­me­ler, ken­di ken­din­de gö­rev veh­met­me­ler, sui­kast plan­la­rı, bom­ba­lar sa­hi­den bu ül­ke­nin şe­ref­li as­ker, aka­de­mis­yen, oda ve STK ze­vatı­nın sı­kı bir hu­kuk tes­tin­den ge­çi­ril­me­si­ni ge­rek­ti­re­bi­lir. Bu bir de­rin dev­let­ten arın­ma ha­re­ka­tı ola­bi­lir. Ama bü­tün bun­lar ya bu ül­ke­ye da­ha bü­yük be­del­ler öde­te­cek, kü­re­sel ira­de­ye tam tek­mil ek­lem­len­miş bir ira­de­nin sağ­lan­ma­sı­na yö­ne­lik şab­lo­nun bir par­ça­sıy­sa?
•••
Er­ge­ne­kon so­ruş­tur­ma­la­rı­na “tam des­tek” ve­ren­ler­de iç­ten içe “Kü­re­sel ira­de­ye ye­te­rin­ce ek­lem­len­miş bu­lu­nu­yo­ruz, bu­ra­dan çı­kış yok, tu­tuk­la­nan adam­lar kö­tü adam­lar, on­lar­dan kur­tul­du­ğu­mu­zu kâr sa­ya­ca­ğız, hem bi­li­yor mu­sun, bun­dan be­te­ri ola­maz” ka­bul­le­ni­şi ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. Ki­mi­le­ri za­ten ders­le­rin­de, ko­nuş­ma­la­rın­da de­fa­at­le “Ame­ri­kan ya da İn­gi­liz man­da­sı ol­say­dık şim­di hiç de­ğil­se he­pi­miz İn­gi­liz­ce bi­li­yor olur­duk, Cum­hu­ri­yet ku­rul­du da ne ol­du?” di­ye­bil­miş, Tür­ki­ye’yi sev­me­le­ri AB üye­si ol­ma ko­şu­lu­na bağ­lı, kü­re­sel­leş­me­ye ko­şul­suz iman eden ar­ka­daş­lar. On­lar “da­ha çok de­mok­ra­si” or­tak pay­da­sın­da bir­leş­ti­ği­miz kim­se­ler. “Bun­dan da­ha be­ter­le­ri­nin ola­bi­le­ce­ği” ko­nu­sun­da da, şah­sen man­da yö­ne­ti­mi­ni fe­la­ket­le bir tut­mam nok­ta­sın­da da, on­lar­la an­la­şa­mı­yo­rum.
Er­ge­ne­kon so­ruş­tur­ma­la­rı­na “tam kös­tek” olan­la­rın var olan gi­di­şat ga­yet ye­rin­de ve yo­lun­da imiş gi­bi yap­ma­la­rı­na, “Bu de­rin dev­let iyiy­di, ye­ni­si bi­zi ka­sar” te­ma­lı an­la­tım­la­rı­na ise de­rin de­rin iç ge­çi­ri­yo­rum. On­lar da, yer yer çok man­tık­lı şey­ler söy­le­mek­le be­ra­ber, dış po­li­ti­ka­da olup bi­ten­ler ve böl­ge üze­rin­de dö­nen he­sap­lar “iç so­run­lar”ı son­su­za ka­dar er­te­le­me­yi ge­rek­ti­rir­miş, hu­kuk dev­le­ti ve de­mok­ra­si fa­sa fi­soy­muş ve Er­ge­ne­kon salt bir göz­bağ­cı ola­rak dev­re­ye gir­miş ve bu hü­kü­met de “bü­tün bun­la­ra alet olu­yor­muş ve za­ten hiç de mil­li bir has­sa­si­ye­ti yok­muş” gi­bi yap­ma­la­rıy­la, kuş­ku uyan­dırıyorlar.
•••
Kur’an-ı Ke­rim, in­sa­nın en bü­yük ku­sur­la­rın­dan bi­ri ola­rak sa­yar “ace­le­ci­li­ği”ni. Ve ye’se düş­me­nin ya­sak­lan­dı­ğı yer­de, umu­du da, umu­du bes­le­yen me­ra­kı da yi­tir­me lük­sü yok­tur. Er­ge­ne­kon’la mü­ca­de­le­yi “ikon­laş­tır­ma”da çok ace­le­ci dav­ran­dı­ğı­mız ke­sin; fa­kat onu “göz­bağ­cı­lık”la it­ham et­mek­te de bir o ka­dar ace­le­ci­yiz. Ve şim­di ne adı­na olur­sa ol­sun, hu­ku­ku “ken­di­ne gö­re ada­let te­sis et­me”yi ma­kul bu­lan­la­rın oyun­ca­ğı ol­mak­tan çı­ka­rıp, “ka­mu vic­da­nın­dan sü­zü­le­rek bi­çim­le­nen bir sü­reç”, “ob­jek­tif ada­let an­la­yı­şı­nı te­sis et­me ara­cı” ta­nı­mı­na rü­cu et­tir­mek için bir şans var dev­le­tin elin­de. Asıl so­ru şu: “Bu bir şans ola­bi­lir, ama ya kı­sa sü­re için­de baş­ka­la­rı­nın işi­ne ya­ra­yan bir teh­dit ha­li­ne ge­lir­se?” kor­ku­su­nun bas­kın çık­ma­sı­na izin mi ve­re­ce­ğiz, se­çim­le ba­şa ge­tir­di­ği­miz kim­se­le­re bu süreçten sa­dır olan im­kan­la­rı mil­le­tin le­hi­ne yö­ne­te­bil­me­le­ri yo­lun­da bir şans mı ve­re­ce­ğiz?
Kuş­ku­la­rım ol­mak­la bir­lik­te, be­nim gön­lüm ikin­ci se­çe­nek­ten ya­na.
•••
“Ve­lev ki” kü­re­sel ira­de­nin bu iş­te ro­lü var ve Türk usu­lü “te­miz el­ler” ka­ra ka­şı­mız, ka­ra gö­zü­müz için dışarıdan des­tek alı­yor de­ğil. Bu eşik­te, ni­ce kuş­ku­dan son­ra, gel­di­ğim nok­ta şu olu­yor: Tür­ki­ye or­ta­la­ma güç­te, as­ga­ri dev­let ol­ma bi­ri­ki­mi­ne sa­hip bir ül­ke ise eğer, Er­ge­ne­kon me­se­le­si­nin dış po­li­ti­ka­da ya­hut ki­mi iç so­run­la­rı­mız­da ül­ke­ye za­rar ve­re­cek bir Tru­va atı­na dö­nüş­me­si­ne izin ver­me­ye­cek­tir.
Taç gi­yen baş akıl­la­nır, hü­kü­met et­me, dev­let ol­ma bi­lin­ci­ni ku­şa­nır ve doğ­ru­su Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Dev­le­ti de­di­ği­miz şe­ye hiç far­kın­da ol­ma­dan ge­liş­tir­miş ol­du­ğu­mu bu ve­si­ley­le an­la­dı­ğım say­gı, be­ni bu dev­le­tin is­ter “de­rin­li” ol­sun is­ter­se “de­rin­siz”, için­de böy­le­si­ne bü­yük bir teh­dit ba­rın­dı­ran bir süreci böy­le­si­ne bü­yük bir is­tenç­le şans ad­det­me ha­ta­sı­na düş­me­ye­ce­ği nok­ta­sı­na ge­ti­ri­yor.
Ve bir ale­go­ri da­ha…
Ve­lev ki ül­ke­miz epey bü­yü­cek ve kir­li bir me­kan. Res­to­ras­yon/re­ha­bi­li­tas­yon ruh­sa­tı­nı da o me­ka­nı dans pis­ti yap­mak ko­şu­luy­la al­mı­şız. Ar­tık o me­ka­nı mes­cit ya­pa­ma­yız; ama bir ke­re te­miz­le­dik­ten son­ra, çe­şit­li ulus­la­ra­ra­sı de­ğiş­ken­ler ve mu­ta­ba­kat­lar­la, için­de tav­la da oy­na­na­bi­len bir bow­ling sa­lo­nu­na dö­nüş­tür­me­ye ki­min iti­ra­zı ola­bi­lir ki?

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Nihal Bengisu Karaca