Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Kapatma davası ve statükonun mukadderatı
Mustafa Şentop
AK Par­ti’nin ka­pa­tıl­ma­sı da­va­sı, uzun za­man­dır di­le ge­tir­di­ği­miz “yar­gıç­lar ik­ti­da­rı” (ju­ris­tok­ra­si) an­la­yı­şı­nın çok açık bir te­za­hü­rü­dür, zir­ve nok­ta­sı­dır. Yar­gıç­lar ik­ti­da­rı ile kas­tet­ti­ği­miz, yar­gı er­ki­nin ya­sa­ma ve yü­rüt­me­ye da­ir yet­ki­le­ri “gasp” et­me­si ve en üs­tün ve bi­rin­ci güç ha­li­ne gel­me­si­dir. Mo­dern ana­ya­sa­lar­da yar­gı er­ki­nin gö­re­vi, ya­sa­ma ta­ra­fın­dan or­ta­ya ko­nu­lan hu­kuk ku­ral­la­rı­nın uy­gu­lan­ma­sı­nı de­net­le­mek­tir; ye­ni hu­kuk ku­ral­la­rı koy­mak ya da hu­kuk ku­ral­la­rı­nı ye­ni­den ta­nım­la­mak ve in­şa et­mek, yar­gı er­ki­ne ta­nın­mış bir yet­ki de­ğil­dir.
Yar­gı­tay Baş­sav­cı­sı’nın aç­tı­ğı da­va­da, bu çer­çe­ve­de, iki önem­li hu­sus dik­kat çe­ki­ci­dir. Bi­rin­ci­si, dev­let ide­olo­ji­si adı ve­ri­len bir ide­olo­ji­nin ve la­ik­lik il­ke­si­nin ta­nım­lan­ma te­ke­li­ni elin­de bu­lun­dur­mak id­di­ası­dır. İkin­ci­si ise ya­sa­ma or­ga­nı üze­rin­de bir kon­trol ve üs­tün­lük sta­tü­sü id­di­ası­dır. Bu iki id­di­a da, yar­gı er­ki­nin bi­rin­cil ve üs­tün erk ol­du­ğu var­sa­yı­mı­na da­yan­mak­ta­dır; bu hem mo­dern hu­kuk dev­le­ti an­la­yı­şı­na hem de mev­cut Ana­ya­sa’ya ay­kı­rı­dır. As­lın­da Ana­ya­sa ve yü­rür­lük­te­ki hu­kuk dü­ze­ni dı­şın­da bir dev­let ide­olo­ji­sin­den söz edi­le­mez. La­ik­lik de, hu­kuk dü­ze­ni için­de ta­nım­lan­dı­ğı şek­li ve çer­çe­ve­si için­de an­la­şı­la­bi­lir. Bu­nun dı­şın­da, sa­de­ce yar­gıç­la­rın bil­di­ği, or­ta­ya koy­du­ğu bir ide­olo­ji ve la­ik­lik ta­nı­mı ola­maz. Dev­let ide­olo­ji­si­ni de la­ik­li­ği de, ge­re­kir­se, ta­nım­la­ya­cak olan ya­sa­ma or­ga­nı­dır. Açı­lan ka­pat­ma da­va­sı ise yar­gıç­lar ik­ti­da­rı an­la­yı­şı­nı is­pa­ta ça­lı­şan önem­li bir ham­le­dir.
Tür­ki­ye’de yar­gıç­lar ik­ti­da­rı­na gi­den yol, 27 Ma­yıs 1960 as­ke­rî dar­be­siy­le açıl­mış­tır. Cum­hur­baş­ka­nı’nı, Baş­ba­kan’ı ve Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı’nı yar­gı­la­yan Yü­ce Di­van, as­lın­da bir yar­gıç­lar ik­ti­da­rı te­şeb­bü­sü­dür. Ar­ka­sın­dan ye­ni Ana­ya­sa’yla ku­ru­lan Ana­ya­sa Mah­ke­me­si, yar­gıç­lar ik­ti­da­rı­nı te­si­se yö­ne­lik bir adım­dır. Dün­ya­da­ki ben­zer­le­ri­nin ak­si­ne Tür­ki­ye’de Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin, kırk beş se­ne­yi aşan fa­ali­yet­le­ri iti­ba­rıy­la öz­gür­lük­le­rin ko­run­ma­sın­da ve dev­let ik­ti­da­rı­nın sı­nır­lan­ma­sın­da hu­kuk­tan ve ada­let­ten ya­na bir tu­tum ta­kın­dı­ğı söy­le­ne­mez. Tür­ki­ye’de, dün­ya­da­ki­nin ak­si­ne, ya­sa­ma ve yü­rüt­me her za­man yük­sek yar­gı or­gan­la­rın­dan da­ha öz­gür­lük­çü ol­muş­tur. Yük­sek yar­gı or­gan­la­rı, hü­kü­met­ler­le TBMM’nin yet­ki­le­ri­ni kı­sıt­la­mak­ta te­red­düt et­mez­ken, se­çil­me­miş mer­kez ik­ti­dar odak­la­rı­nın hu­kuk­suz ta­sar­ruf­la­rı­na ise se­si­ni çı­kart­ma­mış­tır. Unut­ma­mak la­zım ki, Tür­ki­ye’de, 12 Ey­lül dar­be­sin­den son­ra, yak­la­şık iki yıl, ana­ya­sa mev­cut ol­ma­mış­tır; ama Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ol­muş­tur. Böy­le bir ga­ra­bet dün­ya­nın hiç­bir ye­rin­de ya­şan­ma­mış­tır. Mah­ke­me yar­gıç­la­rı da böy­le bir du­ru­mu iç­le­ri­ne sin­di­re­bil­miş­ler ve gö­rev­le­ri­ne de­vam et­miş­ler­dir.
1960’lar­da ve 1970’ler­de, Mah­ke­me, Ana­ya­sa ta­ra­fın­dan ken­di­si­ne ve­ril­me­yen yet­ki­le­ri kul­lan­mış, Ana­ya­sa’da ken­di­si için ge­ti­ri­len sı­nır­la­ma­la­rı ta­nı­ma­mış­tır. 70’li yıl­lar, Mah­ke­me ile TBMM ara­sın­da de­vam eden mü­ca­de­le­le­re sah­ne ol­muş­tur. Ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­nin de­net­len­me­si ko­nu­sun­da TBMM ta­ra­fın­dan ge­ti­ri­len sı­nır­la­ma­la­rı Mah­ke­me ta­nı­ma­mış­tır. Bu se­bep­le 1982 Ana­ya­sa­sı, Mah­ke­me’yi ay­rın­tı­lı ola­rak kı­sıt­la­ma­yı ter­cih et­miş­tir. Ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­nin de­net­len­me­siy­le il­gi­li dü­zen­le­me­ler bu­nun gös­ter­ge­si­dir. Bu­na rağ­men Mah­ke­me, ken­di ken­di­ne, Ana­ya­sa’da ve­ril­me­miş olan yet­ki­ler ih­das ede­rek, ken­di ala­nı­nı sa­de­ce ken­di­si­nin be­lir­le­ye­ce­ği­ni or­ta­ya koy­muş­tur. “Yü­rür­lü­ğü dur­dur­ma ka­ra­rı” yet­ki­si bu­nun ti­pik bir ör­ne­ği­dir; Ana­ya­sa böy­le bir yet­ki ver­me­di­ği hal­de, Mah­ke­me ken­di ken­di­ne bu yet­ki­yi al­mış­tır.
28 Şu­bat sü­re­cin­de, yar­gıç­lar ik­ti­da­rı yer­leş­ti­ril­me­ye ve güç­len­di­ril­me­ye ça­lı­şıl­mış­tır. Post-mo­dern dar­be­nin te­mel özel­li­ği, si­lah­lı kuv­vet­ler ye­ri­ne, yük­sek yar­gı bü­rok­ra­si­si eliy­le ger­çek­leş­ti­ril­miş ol­ma­sı­dır. Bu sü­reç­te, yük­sek yar­gı or­gan­la­rı, hem ya­sa­ma­nın hem de yü­rüt­me­nin bir­çok gö­re­vi­ne el koy­muş­tur. Hu­kuk ku­ral­la­rın­dan iba­ret olan Türk hu­kuk dü­ze­ni­nin ya­nın­da, ade­ta, mah­ke­me yo­rum­la­rıy­la oluş­tu­rul­muş ikin­cil bir “sa­nal hu­kuk dü­ze­ni” ih­das edil­miş­tir.
As­lın­da yar­gıç­lar ik­ti­da­rı­nı Türk hu­kuk dü­ze­ni ka­bul et­me­mek­te­dir. Ana­ya­sa’da ve di­ğer mev­zu­at­ta yar­gıç­lar ik­ti­da­rı­nı en­gel­le­ye­cek hü­küm­ler mev­cut­tur. An­cak si­ya­si ik­ti­dar­lar, yük­sek yar­gı ko­nu­sun­da dai­ma çe­kin­gen ve ür­kek dav­ran­mış­lar, hu­kuk dev­le­ti ol­ma­nın ge­re­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­me­miş­ler­dir.
Bu­gün­ler­de ka­pat­ma da­va­sı çer­çe­ve­sin­de tar­tış­tı­ğı­mız asıl ko­nu, yar­gıç­lar ik­ti­da­rı­na bo­yun eğip eğ­me­me ko­nu­su­dur. Tür­ki­ye’de se­çil­me­miş ik­ti­dar un­sur­la­rı, ya­sa­ma ve yü­rüt­me or­ga­nı üze­rin­de be­lir­le­yi­ci güç­le­ri­ni kay­bet­tik­le­ri için, bü­rok­ra­tik ya­pı­ya sa­hip olan yar­gı or­gan­la­rı üze­rin­den si­ya­set yap­ma­ya ça­lış­mak­ta­dır­lar. Bu açı­yı kay­bet­me­den ba­ka­cak olur­sak, bir­çok yük­sek yar­gı ka­ra­rı­nın hu­ku­ki de­ğil si­ya­si ni­te­lik­te bir ey­lem ol­du­ğu or­ta­ya çı­ka­cak­tır. Ka­pat­ma da­va­la­rı ise, bü­tün dün­ya­da si­ya­si ni­te­lik­te ka­bul edi­len da­va­lar­dır. Her ne ka­dar hu­kuk ku­ral­la­rıy­la dü­zen­len­miş ol­sa­lar da, Baş­sav­cı’ya ve Ana­ya­sa Mah­ke­me­si yar­gıç­la­rı­na ta­nı­nan tak­dir ve yo­rum hak­la­rı bu da­va­la­rı si­ya­si yö­nü ağır ba­san da­va­lar ha­li­ne ge­tir­mek­te­dir. Bu ba­kım­dan “Ar­tık me­se­le yar­gı­ya in­ti­kal et­miş­tir, so­nu­cu­nu bek­le­ye­lim” şek­lin­de­ki yak­la­şım­lar bir hu­kuk ter­bi­ye­si­ni de­ğil, bir baş­ka si­ya­si söy­le­mi yansıtmaktadır.
Ka­pat­ma da­va­sı id­di­ana­me­si ise ay­rı bir te­mel so­ru­nu or­ta­ya koy­mak­ta­dır. Be­lirt­ti­ği­miz üze­re, as­lın­da bir si­ya­si bel­ge olan bu tür id­di­ana­me­ler­de, ba­zı hu­ku­ki kri­ter­le­rin bu­lun­ma­sı, bir man­tı­ğın ve tu­tar­lı­lı­ğın ol­ma­sı, hak ver­dir­te­cek ba­zı de­lil­le­rin yer al­ma­sı bek­len­me­li­dir. Hal­bu­ki mez­kur id­di­ana­me, res­mî dev­let bel­ge­le­riy­le il­gi­li atıf­la­rı­nı bi­le ga­ze­te ku­pür­le­ri­ne yap­mak­ta­dır. Ama asıl önem­li nok­ta, id­di­ana­me­de kur­gu­la­nan dev­let ide­olo­ji­si­nin ma­hi­ye­ti ile il­gi­li­dir. Tür­ki­ye’de la­ik­lik çer­çe­ve­sin­de kur­gu­la­nan dev­let ide­olo­ji­si, 27 Ma­yıs dar­be­sin­den son­ra be­nim­sen­miş­tir. 61 Ana­ya­sa­sı, Cum­hu­ri­yet’in ilk Ana­ya­sa­sı’nda yer alan “ide­olo­ji”yi de­ğiş­tir­miş, ye­ni­den kur­muş­tur. 24 Ana­ya­sa­sı’nın ikin­ci mad­de­si ile 61 Ana­ya­sa­sı’nın ikin­ci mad­de­le­ri­ni kar­şı­laş­tır­mak bu ko­nu­da açık bir fi­kir ve­re­cek­tir. 28 Şu­bat’tan son­ra ise, 61 Ana­ya­sa­sı’nda kur­gu­la­nan dev­let ide­olo­ji­si­nin te­mel kav­ra­mı olan “la­ik­lik”in ta­nı­mı de­ğiş­ti­ril­miş­tir. Ye­ni ta­nım, 9 Mart 1971’de tas­fi­ye edi­len Yön ide­olo­ji­si­nin be­nim­se­di­ği ta­nım­dır. Bu ko­nu­da Yön­cü­le­rin din hak­kın­da­ki ka­na­at­le­ri­ni 28 Şu­bat­çı­la­rın­kiy­le kar­şı­laş­tır­mak ye­ter­li­dir. Bu­gün as­lın­da bir dö­nem tas­fi­ye edi­len bir ide­olo­ji­nin “dev­let ide­olo­ji­si” ola­rak ta­nı­tıl­ma­sıy­la kar­şı kar­şı­ya­yız. Ka­pat­ma da­va­sı bu ko­nu­da cid­di bir tar­tış­ma­ya ze­min ha­zır­lar­sa Tür­ki­ye’ye çok bü­yük bir iyi­lik yap­mış ola­cak­tır.
Ka­pat­ma da­va­sı­nın açıl­dı­ğı gün­ler iti­ba­rıy­la, Mah­ke­me’den ka­pat­ma ka­ra­rı çık­ma ih­ti­ma­li­ni yük­sek gö­rü­yo­ruz. Bu­nun iki önem­li se­be­bi var. Bi­rin­ci­si, par­ti ka­pat­ma da­va­la­rı­nın, hu­ku­ki de­ğil si­ya­si olu­şuy­la ala­ka­lı­dır. Bu ba­kım­dan, tek­nik bir hu­kuk da­va­sı ile kar­şı kar­şı­ya de­ği­liz. Ka­pat­ma da­va­la­rı her za­man, dün­ya­nın her ye­rin­de, bir si­ya­si pro­je­nin ilk adı­mı­dır. O hal­de böy­le bir pro­je, sa­de­ce bir id­di­ana­me ile kal­maz, ka­la­maz. De­va­mı da pro­je­len­di­ril­miş ol­ma­lı­dır. Ak­si hal­de id­di­ana­me, hak­kın­da da­va açı­lan par­ti­yi güç­len­di­rir. Bu du­rum­da ise hiç da­va aç­ma­mış ol­mak da­ha doğ­ru­dur. Eğer da­va açıl­mış­sa, da­va­nın so­nu­cu hak­kın­da da yük­sek ih­ti­mal­li bir ka­na­at mev­cut ol­ma­lı­dır. İkin­ci se­bep ise, Tür­ki­ye’nin yak­la­şık on yıl­dır ya­şa­dı­ğı sü­reç­ler­le il­gi­li­dir. Tür­ki­ye’de uzun bir za­man­dır se­çil­me­den ik­ti­dar olan ve ik­ti­dar­da ka­lan bir çev­re, ar­tık ik­ti­da­rı­nı ger­çek an­lam­da kay­bet­mek­te­dir. “Mü­es­ses Ni­zam” de­ğiş­mek­te, ye­ni­den in­şa olun­mak­ta­dır. Ka­pat­ma da­va­sı, bu­nu en­gel­le­ye­ce­ği var­sa­yı­lan son ham­le­dir. Bu ham­le­nin he­de­fi­ne ulaş­ma­sı sağ­la­na­cak­tır.
Bü­tün bu mü­la­ha­za­lar, da­va­nın açıl­dı­ğı gün­ler iti­ba­rıy­la­dır. Si­ya­se­tin, doğ­ru ter­cih­ler ve ham­le­ler­le bu pro­je­yi boz­ma­sı müm­kün­dür ve ge­rek­li­dir. Tür­ki­ye’nin son şan­sı da za­ten bu­dur. Bu­gün si­ya­se­tin elin­de­ki im­kan­lar sa­de­ce kla­sik si­ya­set im­kan­la­rı de­ğil­dir. “Mü­es­ses Ni­zam”ın bu ha­liy­le sür­dü­rü­le­bil­me­si ar­tık ta­bi­at ka­nun­la­rı­na ay­kı­rı ha­le gel­miş­tir; ger­çek zaa­fı, dı­şın­da­ki şart­lar­dan de­ğil, ken­di için­de­ki şart­lar­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. Bu du­rum ise si­ya­se­te ola­ğa­nüs­tü bir im­kan sun­mak­ta­dır.

Paylaş Tavsiye Et